9
yanlış olduğunu düşündüğüm bir yorum. taraftarın protesto hakkı vardır ve özellikle bu sene gördük ki sonuna kadar kullanmakta hiç sakınca görmüyorlar. hatta bu hak o kadar içlerine işlemiş ki mevcut tabloda en az suçun kendilerine ait olduğunu bile söyleyebiliyorlar. yalnız şöyle bir şey var ki nasıl taraftarın protesto etme, ıslıklama ya da istifaya davet etme hakkı varsa o protesto ettiği seçilmiş ya da atanmış kişi ya da kurumların da (yönetim kurulu, başkan, teknik direktör, futbolcu vs.) görevlerine devam etme hakkı vardır. yani sen istifa et deyince, karşındakinin "ok, kendine iyi bak, öptüm..." demesini beklememek lazım.
bence işin özü kendimizle yani taraftarla alakalı, camianın diğer unsurları ile değil. kendimizi işin merkezinde görüyoruz. takım maç kazanıyor, en çok biz seviniyoruz. kaybediyor, en çok hasarı biz alıyoruz. takımı en çok biz seviyoruz, futbolcuları en iyi biz tanıyoruz, en iyi on biri biz kuruyoruz, en iyi scouting bizde, en iyi maliyet muhasebesini biz yapıyoruz, en iyi sponsorluk anlaşmalarını biz yapıyoruz, en iyi kredi anlaşmalarını da biz yaparız aslında. yönetim de bir olsaydım en iyi yönetim kurulu nasıl olur görürdü herkes zaten. hep en, en, en, en, en... her şeyin "en"i biziz. çok sevdiğiniz bir şeye sarılmaya doyamazsınız ya, hani sarıldıkça daha da sarılmak sanki göğsünüzü açıp içine sokmak istersiniz ama farkedemezsiniz ki o sevdiğiniz şey artık nefes almakta zorlanmaktadır. bizimki de ona dönmeye başladı. tamam sev, kimse sev demiyor zaten. hep en iyisi olsun istiyorsun ama biraz rahat bırak. bırak da adamlar bildikleri gibi işlerini yapsınlar. sen karıştıkça işler daha iyiye gitmiyor. sen bir tepki veriyorsun mecburen o tepkiye yönelik bir hamle yapılıyor ama bir bakıyorsun o da işe yaramamış. böyle böyle gidiyor kaç senedir. artık sadece taraftar olsak, daha iyi değil mi? sadece taraftar. bırakalım başkan bildiği gibi yapsın, antrenör bildiğini oynatsın, futbolcu da bildiği gibi oynasın. bu kadar müdahil olmak işleri daha fazla düğümlüyor.
antalya'dakiler bir anlık kızgınlıkla yapmamaları gereken bir şey yapmışlar. bence yaptıkları şeyin altında yani bilinçaltlarında, kendilerinin galatasaray'ı futbolculardan belki de herkesten daha fazla sevdiğini göstermekti. en çok biz seviyoruz, en çok biz üzülüyoruz psikolojisi hakim. hani biz burada kendi aramızda bazen birbirimize kızıyoruz ya "kimse kimsenin galatasaraylılığını sorgulayamaz" diye, peki futbolcuların sevgisini ölçmek, tartışmak hangimizin haddine? yani o adam bütün hafta idman yapacak sonra maçta 90 dakika boyunca koşacak üzerine bir de yenilecek ama sen ondan daha fazla üzüleceksin. makul bir yanı yok bence. fakında mısınız bilmiyorum ama bu aşırı tepkiler taraftarın kendi içinde de tepki çekmeye başladı. insanlar bundan rahatsız olmaya başladı. protesto etmenin bir çok medeni yolu var ama küfretmek onlardan biri değil. bunun iyi bir şey olmadığını anlamak için illaki arda'nın çıkıp "sizin de sizin yapacağınız taraftarlığın da a.k." falan mı demesi lazım? belki o zaman ağrımıza gider de sarsılıp kendimize geliriz.
kişisel olarak camianın bu kötü durumunda aslan payının taraftarda olduğunu düşünenlerdenim ancak ne ironik ki çözüm yolu da taraftardadır. ama şu yöneticilik, teknik direktörcülük oynama huyunu bir kenara bırakıp kendi işini yapmaya başlarsa...
bence işin özü kendimizle yani taraftarla alakalı, camianın diğer unsurları ile değil. kendimizi işin merkezinde görüyoruz. takım maç kazanıyor, en çok biz seviniyoruz. kaybediyor, en çok hasarı biz alıyoruz. takımı en çok biz seviyoruz, futbolcuları en iyi biz tanıyoruz, en iyi on biri biz kuruyoruz, en iyi scouting bizde, en iyi maliyet muhasebesini biz yapıyoruz, en iyi sponsorluk anlaşmalarını biz yapıyoruz, en iyi kredi anlaşmalarını da biz yaparız aslında. yönetim de bir olsaydım en iyi yönetim kurulu nasıl olur görürdü herkes zaten. hep en, en, en, en, en... her şeyin "en"i biziz. çok sevdiğiniz bir şeye sarılmaya doyamazsınız ya, hani sarıldıkça daha da sarılmak sanki göğsünüzü açıp içine sokmak istersiniz ama farkedemezsiniz ki o sevdiğiniz şey artık nefes almakta zorlanmaktadır. bizimki de ona dönmeye başladı. tamam sev, kimse sev demiyor zaten. hep en iyisi olsun istiyorsun ama biraz rahat bırak. bırak da adamlar bildikleri gibi işlerini yapsınlar. sen karıştıkça işler daha iyiye gitmiyor. sen bir tepki veriyorsun mecburen o tepkiye yönelik bir hamle yapılıyor ama bir bakıyorsun o da işe yaramamış. böyle böyle gidiyor kaç senedir. artık sadece taraftar olsak, daha iyi değil mi? sadece taraftar. bırakalım başkan bildiği gibi yapsın, antrenör bildiğini oynatsın, futbolcu da bildiği gibi oynasın. bu kadar müdahil olmak işleri daha fazla düğümlüyor.
antalya'dakiler bir anlık kızgınlıkla yapmamaları gereken bir şey yapmışlar. bence yaptıkları şeyin altında yani bilinçaltlarında, kendilerinin galatasaray'ı futbolculardan belki de herkesten daha fazla sevdiğini göstermekti. en çok biz seviyoruz, en çok biz üzülüyoruz psikolojisi hakim. hani biz burada kendi aramızda bazen birbirimize kızıyoruz ya "kimse kimsenin galatasaraylılığını sorgulayamaz" diye, peki futbolcuların sevgisini ölçmek, tartışmak hangimizin haddine? yani o adam bütün hafta idman yapacak sonra maçta 90 dakika boyunca koşacak üzerine bir de yenilecek ama sen ondan daha fazla üzüleceksin. makul bir yanı yok bence. fakında mısınız bilmiyorum ama bu aşırı tepkiler taraftarın kendi içinde de tepki çekmeye başladı. insanlar bundan rahatsız olmaya başladı. protesto etmenin bir çok medeni yolu var ama küfretmek onlardan biri değil. bunun iyi bir şey olmadığını anlamak için illaki arda'nın çıkıp "sizin de sizin yapacağınız taraftarlığın da a.k." falan mı demesi lazım? belki o zaman ağrımıza gider de sarsılıp kendimize geliriz.
kişisel olarak camianın bu kötü durumunda aslan payının taraftarda olduğunu düşünenlerdenim ancak ne ironik ki çözüm yolu da taraftardadır. ama şu yöneticilik, teknik direktörcülük oynama huyunu bir kenara bırakıp kendi işini yapmaya başlarsa...