1600
galatasaray futbol takımı 2010 – 2011
iyi bitmeyen geçen sezondan sonra merakla bekleniyor yeni sezon elbette. taraftar takımıyla ilgili büyük umutlar taşıyor, kombinelerin çıktıktan yaklaşık bir hafta sonra bitmesi bunun göstergesi olabilir. olmayabilir de, belki de ali sami yen’in son maçlarını oynayacak olması ya da galatasaray taraftarının takımın başarısından bağımsız sevgisidir kombinelerin bitmesi.
önemli değil bunlar. ama tribünlerde başarı bekleyen büyük bir grup olacağı belli. sebep ne olursa olsun oraya gelen taraftar başarı bekler. kimisi ne pahasına olursa olsuncular, kimisi de böyle olacaksan olmayalımcılar. tecrübelerime göre, başarı olmazsa bu sene arıza çıkar tribünlerde.
taraftarı bırakıp takıma bakalım. rijkaard ve neeskens ekipleriyle birlikte kaldılar takımda. yani geçen sezonki uyum, tanıma sorunu olmayacak kulübenin. takımın belli bir iskeleti de duruyor. takviyelerle bu takım daha derin bir kadro olabilir, ilgililerin çalışmalarına bağlı. şimdiden galatasaray’ın geçen sezon sırıtan bölgelerine üç genç ve yerli futbolcu transferi yapıldı. çağlar birinci, musa çağıran ve mehmet batdal. ilk onbir olmasa da as kadroyu zorlama, gerektiğinde oyuna girip katkı sağlama ihtimalleri yüksek. yeter ki iyi çalışsınlar, galatasaray büyüklüğünün altında ezilmesinler.
gidecekler ve geleceklerle (özellikle yabancı oyuncularla) kadro belli olacak.
kadro elbette önemli ama dikkat etmek gerek, galatasaray’ın sorunu geçen sezon sadece oyuncuların yetersizliği değildi. oynanmak istenen futbol şekline göre kadro yetersizdi, karıştırmamak lazım.
geçen sezon oynanmaya çalışılan futbol şekli, futbol oynamanın en zor yöntemi: kaleciden itibaren gol olana kadar sürekli pas. cruyff’un “arka arkaya 30 pas yaparsan, top kendiliğinden kale çizgisinden geçer” sözünü kanıtlamaya çalışan bir model. ama öyle zor ki. sadece mustafa sarp’a, mehmet topal’a, servet çetin’e sahip olanlar değil dünya üzerindeki bir çok takım için çok zor. koca dünyada böyle oynayan barcelona ve ispanya milli takımından başka takım yok. bu da ipucu olsun.
böyle bir oyun şeklini becerebilmek için neredeyse bütün futbolcuların çok iyi top tekniği, oyun görüşü, kondisyonu ve fiziğinin olması gerek. maç boyu yerinde durmadan alan değiştirerek oynanan bir oyunda bu özelliklerin hepsi önemli. sadece ilk onbir veya 18 değil tüm oyuncuların buna uyum sağlaması gerekir.
hepsinden önemlisi bu tip oyunun futbolcuların kodlarında olması gerekir. yani bir savunma adamına çok ekstra şart olana kadar topu ileri şişirmemeyi, sıkışında topu ileri vurmamayı iyice ezberletmek gerek. futbolcuların buna göre yetiştirilmesi veya seçilmesi şart. barcelona her ikisini de yapıyor.
sürekli pas yaparak oynayan takım bile kazanmaya yetmiyor. bu düzenin dışında oynayan bir oyuncu var : messi. hatta takım messi’nin top taşıması için oynuyor gibi bazen. ne kadar pas yaparsanız yapın, topu taşıyıp, delici driblingler yapan bir oyuncuya ihtiyaç var ve barcelona’da dünyanın en iyisi bulunuyor.
total futbol = barcelona ve ispanya’nın oynadığı futbol değildir. yani sadece bu iki takımın oynadığı futbol olmak zorunda değil. 70lerin hollanda’sı böyle mi oynuyordu, elbette değil. ille de bu kadar pas yapmak zorunluluğu yok.
gelelim galatasaray’a. bol pas hatta neredeyse sırf pasla oynanan sistem çok uygun değil. yukarıda anlattığım sebeplerden dolayı. futbolcu özellikleri (kalite değil, karışmasın), futbolcuların kodları gibi sebepler bunlar.
ama total futbol oynayabilir galatasaray ve de 4-3-3 de oynayabilir. burada önemli olan forvet kanatlarının kendi adamlarını savunmaya kadar kovalamalarıdır. orta saha göbeği iyi kapatıp, topu isabetli şekilde forvete ulaştırabilmeli. bazen rakip orta sahada çok baskı uygular, bu durumda savunma göbeğine iş düşer ve o pasları forvete savunmanın ulaştırması gerekir.
savunma kanatlarının da bindirmeleri yapmaktan çekinmemesi lazım, sürekli forveti desteklemelidir.
ve forvetin hem iş bitirici olması hem de topu ileride tutabilmesi şarttır.
şu andaki galatasaray takımında bunları becerebilecek futbolcular var, orta sahanın ortası hariç. savunma ve forvet kanatları hazır. keita, arda, sabri, çağlar, balta. santrafor baros ve mehmet batdal hazır. orta sahanın ortasında elano ve musa hazır. savunmada neill hazır. ben olsam balta’yı stopere çekerim, rahat ederim. bana kalsa oynayacak adamları yazdım elbette, yoksa daha bir sürü oyuncu var. kaleci konusu bir an önce çözülmeli, karar verilmeli kim oynayacak.
ayağa pas sisteminin galatasaray için elverişsizliğine tekrar dönüp aklıma gelen yeni fikirleri yazmak istiyorum. yine barcelona ve ispanya örneğinden yola çıkacağım. barcelona bu sezon çok iyi kapanan ınter karşısında istediği sonucu alamadı, aynı şekilde ispanya da dünya kupasında isviçre karşısında yenildi, diğer maçlarda da bir türlü rahatlayacak skoru bulamadı.
türkiye’deki takımların hepsi ınter ve isviçre gibi kapanıyor neredeyse. elbette onlar kadar kaliteli takımlar değiller ama süper ligdeki takımların işlerini kolaylaştıran bir faktör var. sertlik ve hakemlerin türkiye’deki sertliğe bakış şekli. bu yüzden rakip üzerinde baskı kurduğunuzda, rakibin yıldırma politikası sonuç verebiliyor. her zaman trabzonspor ve kasımpaşa gibi rahat ve açık oynayan takım bulmak kolay değil.
galatasaray gelecek sezon, pas da yapmalı, ama sadece pas yaparak gole gidilmeyeceğini unutmamalı. mutlaka topa sert olmalı. rakip sertlik karşısında yılmamalı. bazen bir maçta yapacağın sertlikle puan kaybedebilirsin ama ilerleyen maçlar için rakiplerine mesajı vermiş olursun. kesinlikle ceza sahası dışından şut atmalı. savunma göbeğindeki 2 adamı oyun içinde asla ileri çıkarmamalı. kaleciyi önce kalecilik özelliklerine göre seçmeli, ayağıyla oynayabilmesi bir kaleci için ekstra bir özellik.
imza : kendini teknik direktör sanan yazar.
iyi bitmeyen geçen sezondan sonra merakla bekleniyor yeni sezon elbette. taraftar takımıyla ilgili büyük umutlar taşıyor, kombinelerin çıktıktan yaklaşık bir hafta sonra bitmesi bunun göstergesi olabilir. olmayabilir de, belki de ali sami yen’in son maçlarını oynayacak olması ya da galatasaray taraftarının takımın başarısından bağımsız sevgisidir kombinelerin bitmesi.
önemli değil bunlar. ama tribünlerde başarı bekleyen büyük bir grup olacağı belli. sebep ne olursa olsun oraya gelen taraftar başarı bekler. kimisi ne pahasına olursa olsuncular, kimisi de böyle olacaksan olmayalımcılar. tecrübelerime göre, başarı olmazsa bu sene arıza çıkar tribünlerde.
taraftarı bırakıp takıma bakalım. rijkaard ve neeskens ekipleriyle birlikte kaldılar takımda. yani geçen sezonki uyum, tanıma sorunu olmayacak kulübenin. takımın belli bir iskeleti de duruyor. takviyelerle bu takım daha derin bir kadro olabilir, ilgililerin çalışmalarına bağlı. şimdiden galatasaray’ın geçen sezon sırıtan bölgelerine üç genç ve yerli futbolcu transferi yapıldı. çağlar birinci, musa çağıran ve mehmet batdal. ilk onbir olmasa da as kadroyu zorlama, gerektiğinde oyuna girip katkı sağlama ihtimalleri yüksek. yeter ki iyi çalışsınlar, galatasaray büyüklüğünün altında ezilmesinler.
gidecekler ve geleceklerle (özellikle yabancı oyuncularla) kadro belli olacak.
kadro elbette önemli ama dikkat etmek gerek, galatasaray’ın sorunu geçen sezon sadece oyuncuların yetersizliği değildi. oynanmak istenen futbol şekline göre kadro yetersizdi, karıştırmamak lazım.
geçen sezon oynanmaya çalışılan futbol şekli, futbol oynamanın en zor yöntemi: kaleciden itibaren gol olana kadar sürekli pas. cruyff’un “arka arkaya 30 pas yaparsan, top kendiliğinden kale çizgisinden geçer” sözünü kanıtlamaya çalışan bir model. ama öyle zor ki. sadece mustafa sarp’a, mehmet topal’a, servet çetin’e sahip olanlar değil dünya üzerindeki bir çok takım için çok zor. koca dünyada böyle oynayan barcelona ve ispanya milli takımından başka takım yok. bu da ipucu olsun.
böyle bir oyun şeklini becerebilmek için neredeyse bütün futbolcuların çok iyi top tekniği, oyun görüşü, kondisyonu ve fiziğinin olması gerek. maç boyu yerinde durmadan alan değiştirerek oynanan bir oyunda bu özelliklerin hepsi önemli. sadece ilk onbir veya 18 değil tüm oyuncuların buna uyum sağlaması gerekir.
hepsinden önemlisi bu tip oyunun futbolcuların kodlarında olması gerekir. yani bir savunma adamına çok ekstra şart olana kadar topu ileri şişirmemeyi, sıkışında topu ileri vurmamayı iyice ezberletmek gerek. futbolcuların buna göre yetiştirilmesi veya seçilmesi şart. barcelona her ikisini de yapıyor.
sürekli pas yaparak oynayan takım bile kazanmaya yetmiyor. bu düzenin dışında oynayan bir oyuncu var : messi. hatta takım messi’nin top taşıması için oynuyor gibi bazen. ne kadar pas yaparsanız yapın, topu taşıyıp, delici driblingler yapan bir oyuncuya ihtiyaç var ve barcelona’da dünyanın en iyisi bulunuyor.
total futbol = barcelona ve ispanya’nın oynadığı futbol değildir. yani sadece bu iki takımın oynadığı futbol olmak zorunda değil. 70lerin hollanda’sı böyle mi oynuyordu, elbette değil. ille de bu kadar pas yapmak zorunluluğu yok.
gelelim galatasaray’a. bol pas hatta neredeyse sırf pasla oynanan sistem çok uygun değil. yukarıda anlattığım sebeplerden dolayı. futbolcu özellikleri (kalite değil, karışmasın), futbolcuların kodları gibi sebepler bunlar.
ama total futbol oynayabilir galatasaray ve de 4-3-3 de oynayabilir. burada önemli olan forvet kanatlarının kendi adamlarını savunmaya kadar kovalamalarıdır. orta saha göbeği iyi kapatıp, topu isabetli şekilde forvete ulaştırabilmeli. bazen rakip orta sahada çok baskı uygular, bu durumda savunma göbeğine iş düşer ve o pasları forvete savunmanın ulaştırması gerekir.
savunma kanatlarının da bindirmeleri yapmaktan çekinmemesi lazım, sürekli forveti desteklemelidir.
ve forvetin hem iş bitirici olması hem de topu ileride tutabilmesi şarttır.
şu andaki galatasaray takımında bunları becerebilecek futbolcular var, orta sahanın ortası hariç. savunma ve forvet kanatları hazır. keita, arda, sabri, çağlar, balta. santrafor baros ve mehmet batdal hazır. orta sahanın ortasında elano ve musa hazır. savunmada neill hazır. ben olsam balta’yı stopere çekerim, rahat ederim. bana kalsa oynayacak adamları yazdım elbette, yoksa daha bir sürü oyuncu var. kaleci konusu bir an önce çözülmeli, karar verilmeli kim oynayacak.
ayağa pas sisteminin galatasaray için elverişsizliğine tekrar dönüp aklıma gelen yeni fikirleri yazmak istiyorum. yine barcelona ve ispanya örneğinden yola çıkacağım. barcelona bu sezon çok iyi kapanan ınter karşısında istediği sonucu alamadı, aynı şekilde ispanya da dünya kupasında isviçre karşısında yenildi, diğer maçlarda da bir türlü rahatlayacak skoru bulamadı.
türkiye’deki takımların hepsi ınter ve isviçre gibi kapanıyor neredeyse. elbette onlar kadar kaliteli takımlar değiller ama süper ligdeki takımların işlerini kolaylaştıran bir faktör var. sertlik ve hakemlerin türkiye’deki sertliğe bakış şekli. bu yüzden rakip üzerinde baskı kurduğunuzda, rakibin yıldırma politikası sonuç verebiliyor. her zaman trabzonspor ve kasımpaşa gibi rahat ve açık oynayan takım bulmak kolay değil.
galatasaray gelecek sezon, pas da yapmalı, ama sadece pas yaparak gole gidilmeyeceğini unutmamalı. mutlaka topa sert olmalı. rakip sertlik karşısında yılmamalı. bazen bir maçta yapacağın sertlikle puan kaybedebilirsin ama ilerleyen maçlar için rakiplerine mesajı vermiş olursun. kesinlikle ceza sahası dışından şut atmalı. savunma göbeğindeki 2 adamı oyun içinde asla ileri çıkarmamalı. kaleciyi önce kalecilik özelliklerine göre seçmeli, ayağıyla oynayabilmesi bir kaleci için ekstra bir özellik.
imza : kendini teknik direktör sanan yazar.