491
hakkında son bir defa yazmak istediklerimdir.
galatasaray'ın sırtındaki iki kamburdan biridir. atsan atılmaz, satsan satılmaz. karışık, boktan bir durumun tecelli etmesine sebebiyet verirler. riva arazisi gibi. değeri var, durur orada ama durdukça masraf çıkartır, kafa karıştırır.
kendilerini bitirme sebebi oyun, plan ve eski kafa ile yönetilmeleridir. dış ses kabul etmemeleri, deplasmana giderek tribünlerde pay sahibi oldukları iddiasında bulunmalarıdır. buraya kadar biliyorsunuz işte, topluca durmalar, abiler ne derse onların söylenmesi falan. bir nevi cemaat usulü.
asıl sebep ise; ihanet etmeleridir...
ultras felsefesine ihanet edip, bir kişiye ya da bir zümreye bağlandıkları, kendilerini ifade etmek yerine, düşünceleri ifade etmek için kullanıldıklarından mütevellit bitmişlerdir. dur nereye bitti falan demeyin, ultraslan türk telekom arena'ya geçince kop tribünü gibi olacak hayali kuran varsa hemen uyansın o rüyadan. ultraslan; türk telekom arena'da bir avuç olacaktır, azınlık kalacaktır. o kalabalıkta,sadece büyük maçlarda esameleri okunacaktır. daha doğrusu okutturulacaktır. harici zamanlarda yönetimin gözbebeği; maraton alt, orta ve vip ile numaralı olacaktır. taraftarımız derken onlar kastedilecek, kale arkaları ise eski stadın eski kamburlarına bırakılacaktır.
hele ki; bir yabancı madde atılmaya görsün o kamburların tribününden... bitişlerini tescilletip, hızlandırmış olurlar. türk telekom arena yönetimin yeni gücüdür. kralın kılıcı eline alıp, güneşe tutarak parlaklığıyla gövde gösterisi yapmasıdır. yönetimin ve özellikle başkanın onu eleştiri darbelerinden koruyucu zırhıdır. o tribünde oturan adam yönetimde dahi olsa sesi kısılacaktır. doğal yollardan valla bak fitil gibi. bir kere sokuyorlar ateşin falan kalmıyor. bağışıklığı daha da doğrusu bağımlılığı güçlendirici bir fitil gibidir. ''bak bunu sana sokacağız hiçbir şeyin kalmayacak'' der gibi göz göre göre sokacaklar ve ''seni ben iyi ettim'' dercesine övüneceklerdir. türk telekom arena yönetim tarafından doyasıya kullanılacaktır. ve içindeki eski kamburlar ihtiyaç olunca ''haydi ruhumuzu gösterelim'' ayağına toplanacak sonra yeni gelen bir emirle tekrar sessiz sedasız beleş kombinenin tadını çıkaracaktır. birkaç kullanımlık mendil gibi. ama çöpe atılmayanlardan.
ultraslan hiç bitmez. tribünlerin ihtiyacı olduğu için değil, galatasaray'ın ihtiyacı olduğu için değil, şu andaki başkan ve yönetimden birkaç kişinin ihtiyacı olduğu için. neden sanırsınız ki kendilerini çok üstte görürler?
bir telefona bakar. bir telefon gelir ve der ki; başkan takımdaki ayrımcılığın ve medyanın yaptıklarının galatasaray'a zarar verdiğini düşünüyor. biz de bu konuda tepkimizi koymalıyız...
sonra tepkiler konur, söylenilen yapılır, uslu çocuk olunur. zarar bunun neresinde? derseniz;
ultras felsefesi skib atılmış olur.
ve sonra taraftar üçe ayrılır;
1) ultraslan,
2) arada bir deşarj olmaya gelen taraftar,
3) her maça gelen, takımını destekleyen, sessiz-sakin ve bilinçli taraftar.
sanırım herkesin yeri belli. ha bu arada; o kop tribünü var ya; onların içinde bazı gruplar varmış, çocukluktan beri arkadaşlarmış, işlerinden çıkar akşam bir şeyler içerler ve evlerine giderken liverpool'dan bahsederlermiş. liverpool ve kop onların ikinci işi değil, gerçek manada hobileriymiş.
ne güzel dünya, şimdi ömerli'de göle karşı uzansam yıldız kaysa dilek tutsam, sonra ayağa kalkıp hayatta hiçbir şeyin paradan ve güçten daha önemli olmadığını kavrasam. biri fikrimi değiştirmeye çalışsa ve ben de hemen ''ben bunları bunları yaptım'' desem. mal bulanındır desem ve sustursam.
o da hayat ne garip vapurlar falan dese, ve sonra anlasak o vapur yandan çarklı ve hepimiz o çarkın birer dişlisiyiz.
galatasaray'ın sırtındaki iki kamburdan biridir. atsan atılmaz, satsan satılmaz. karışık, boktan bir durumun tecelli etmesine sebebiyet verirler. riva arazisi gibi. değeri var, durur orada ama durdukça masraf çıkartır, kafa karıştırır.
kendilerini bitirme sebebi oyun, plan ve eski kafa ile yönetilmeleridir. dış ses kabul etmemeleri, deplasmana giderek tribünlerde pay sahibi oldukları iddiasında bulunmalarıdır. buraya kadar biliyorsunuz işte, topluca durmalar, abiler ne derse onların söylenmesi falan. bir nevi cemaat usulü.
asıl sebep ise; ihanet etmeleridir...
ultras felsefesine ihanet edip, bir kişiye ya da bir zümreye bağlandıkları, kendilerini ifade etmek yerine, düşünceleri ifade etmek için kullanıldıklarından mütevellit bitmişlerdir. dur nereye bitti falan demeyin, ultraslan türk telekom arena'ya geçince kop tribünü gibi olacak hayali kuran varsa hemen uyansın o rüyadan. ultraslan; türk telekom arena'da bir avuç olacaktır, azınlık kalacaktır. o kalabalıkta,sadece büyük maçlarda esameleri okunacaktır. daha doğrusu okutturulacaktır. harici zamanlarda yönetimin gözbebeği; maraton alt, orta ve vip ile numaralı olacaktır. taraftarımız derken onlar kastedilecek, kale arkaları ise eski stadın eski kamburlarına bırakılacaktır.
hele ki; bir yabancı madde atılmaya görsün o kamburların tribününden... bitişlerini tescilletip, hızlandırmış olurlar. türk telekom arena yönetimin yeni gücüdür. kralın kılıcı eline alıp, güneşe tutarak parlaklığıyla gövde gösterisi yapmasıdır. yönetimin ve özellikle başkanın onu eleştiri darbelerinden koruyucu zırhıdır. o tribünde oturan adam yönetimde dahi olsa sesi kısılacaktır. doğal yollardan valla bak fitil gibi. bir kere sokuyorlar ateşin falan kalmıyor. bağışıklığı daha da doğrusu bağımlılığı güçlendirici bir fitil gibidir. ''bak bunu sana sokacağız hiçbir şeyin kalmayacak'' der gibi göz göre göre sokacaklar ve ''seni ben iyi ettim'' dercesine övüneceklerdir. türk telekom arena yönetim tarafından doyasıya kullanılacaktır. ve içindeki eski kamburlar ihtiyaç olunca ''haydi ruhumuzu gösterelim'' ayağına toplanacak sonra yeni gelen bir emirle tekrar sessiz sedasız beleş kombinenin tadını çıkaracaktır. birkaç kullanımlık mendil gibi. ama çöpe atılmayanlardan.
ultraslan hiç bitmez. tribünlerin ihtiyacı olduğu için değil, galatasaray'ın ihtiyacı olduğu için değil, şu andaki başkan ve yönetimden birkaç kişinin ihtiyacı olduğu için. neden sanırsınız ki kendilerini çok üstte görürler?
bir telefona bakar. bir telefon gelir ve der ki; başkan takımdaki ayrımcılığın ve medyanın yaptıklarının galatasaray'a zarar verdiğini düşünüyor. biz de bu konuda tepkimizi koymalıyız...
sonra tepkiler konur, söylenilen yapılır, uslu çocuk olunur. zarar bunun neresinde? derseniz;
ultras felsefesi skib atılmış olur.
ve sonra taraftar üçe ayrılır;
1) ultraslan,
2) arada bir deşarj olmaya gelen taraftar,
3) her maça gelen, takımını destekleyen, sessiz-sakin ve bilinçli taraftar.
sanırım herkesin yeri belli. ha bu arada; o kop tribünü var ya; onların içinde bazı gruplar varmış, çocukluktan beri arkadaşlarmış, işlerinden çıkar akşam bir şeyler içerler ve evlerine giderken liverpool'dan bahsederlermiş. liverpool ve kop onların ikinci işi değil, gerçek manada hobileriymiş.
ne güzel dünya, şimdi ömerli'de göle karşı uzansam yıldız kaysa dilek tutsam, sonra ayağa kalkıp hayatta hiçbir şeyin paradan ve güçten daha önemli olmadığını kavrasam. biri fikrimi değiştirmeye çalışsa ve ben de hemen ''ben bunları bunları yaptım'' desem. mal bulanındır desem ve sustursam.
o da hayat ne garip vapurlar falan dese, ve sonra anlasak o vapur yandan çarklı ve hepimiz o çarkın birer dişlisiyiz.