149
öncelikle 'optimism fallacy (bias)' denilen tuzağa düştüğümüz için zaman zaman ciddi yanlışlar yapmamıza neden olan politikadır.
eğer bir mevkide oyuncu lâzımsa, bunu çeşitli yeniden tanımlamalarla sönümleyemezsiniz. takımda oyun yapısının gerektirdiği beklentileri karşılayabilen x-mevki oyuncusu yoksa, karşılayacağını öngördüğün bir tanesini alıp getirmek durumundasın. bulamadığın ya da alamadığın durumda da beklentilerini güncellemediğinde hayal kırıklığına uğrarsın.
"böyle bir oyuncuya sahip değilim. ama elimde bazı özellikleri yeterli olan y isimli oyuncuyu var. onu buraya monte ederim, o da iş görür" mottosuyla yola çıkmak benim için 9'da yetişmen gereken ve trafik orta halliylen 30 dakikada varabildiğin ofis seni beklemekte iken 8:34 sularında bir yandan banyoda sakal traşı olup bir yandan aklından "tüm lambalar yeşil olsa, sağa dönüşlerde bisikletliye takılmasam, plaza kavşağında tıkanıklık olmasa, asansör 0'da olsa bence yetişirim" diye geçirmek ile aynı şey.
bir diğer yaralayıcı problem ise hedefler ile hayatın gerçeklerinin dönem dönem birbirinden çok uzak olması. bunun en güzel örneklerini geçen yıl (2023-24) ve biraz eski olacak ama 2002-03 yaz dönemlerinde gördük. "en iyisini alacağız, z oyuncusu gölgede kalacak, öyle böyle almayacağız yakarım lan ortalığı" tarzı konuşup, hedeflere ulaşamayınca "ya işte para yoktu, limit yoktu, beklediğimiz satış olmadı" diyemezsiniz. o anki şartlara göre konuşmak zorundasınız. misal bugün 20 milyon verecek nakitimiz/teminatımız/limitimiz yoksa, işte zani satılır kerem satılır diye 20'lik orta sahaları taraftara söz vermemeliyiz. özellikle geçen yıl haziran ayında "harcanabilecek para yok. icardi ve rashica'nın bonservisleri alınacak, bir de stoper sanchez alıyoruz ve kapatıyoruz" şeklinde yaklaşılıp ekstra hamle olarak da kerem demirbay alınıp bitirilseydi sanmıyorum ki kimse isyanlara sürüklensin. beklentiler ile sonuçlar uyumlu olur, daha sağlıklı bir yıl geçirirdi taraftar.
sözün özü, gomis satıyorsan eren idare etmez. son anda da olsa bir batsuayi falan kiralayıp getireceksin. işler netleşmeden büyük oyuncu sözü vermek ters teper. yönetimi baskı altına alır, var olan oyuncunun motivasyonunu düşürür, taraftarı duygu roller-coaster'ına maruz bırakır. gerek yok. özel uçağa bindirdiğin, kalkma arefesinde monte carlo'dan telefonla transfer teklifi alıp kaçarak inen transferin var.
eğer bir mevkide oyuncu lâzımsa, bunu çeşitli yeniden tanımlamalarla sönümleyemezsiniz. takımda oyun yapısının gerektirdiği beklentileri karşılayabilen x-mevki oyuncusu yoksa, karşılayacağını öngördüğün bir tanesini alıp getirmek durumundasın. bulamadığın ya da alamadığın durumda da beklentilerini güncellemediğinde hayal kırıklığına uğrarsın.
"böyle bir oyuncuya sahip değilim. ama elimde bazı özellikleri yeterli olan y isimli oyuncuyu var. onu buraya monte ederim, o da iş görür" mottosuyla yola çıkmak benim için 9'da yetişmen gereken ve trafik orta halliylen 30 dakikada varabildiğin ofis seni beklemekte iken 8:34 sularında bir yandan banyoda sakal traşı olup bir yandan aklından "tüm lambalar yeşil olsa, sağa dönüşlerde bisikletliye takılmasam, plaza kavşağında tıkanıklık olmasa, asansör 0'da olsa bence yetişirim" diye geçirmek ile aynı şey.
bir diğer yaralayıcı problem ise hedefler ile hayatın gerçeklerinin dönem dönem birbirinden çok uzak olması. bunun en güzel örneklerini geçen yıl (2023-24) ve biraz eski olacak ama 2002-03 yaz dönemlerinde gördük. "en iyisini alacağız, z oyuncusu gölgede kalacak, öyle böyle almayacağız yakarım lan ortalığı" tarzı konuşup, hedeflere ulaşamayınca "ya işte para yoktu, limit yoktu, beklediğimiz satış olmadı" diyemezsiniz. o anki şartlara göre konuşmak zorundasınız. misal bugün 20 milyon verecek nakitimiz/teminatımız/limitimiz yoksa, işte zani satılır kerem satılır diye 20'lik orta sahaları taraftara söz vermemeliyiz. özellikle geçen yıl haziran ayında "harcanabilecek para yok. icardi ve rashica'nın bonservisleri alınacak, bir de stoper sanchez alıyoruz ve kapatıyoruz" şeklinde yaklaşılıp ekstra hamle olarak da kerem demirbay alınıp bitirilseydi sanmıyorum ki kimse isyanlara sürüklensin. beklentiler ile sonuçlar uyumlu olur, daha sağlıklı bir yıl geçirirdi taraftar.
sözün özü, gomis satıyorsan eren idare etmez. son anda da olsa bir batsuayi falan kiralayıp getireceksin. işler netleşmeden büyük oyuncu sözü vermek ters teper. yönetimi baskı altına alır, var olan oyuncunun motivasyonunu düşürür, taraftarı duygu roller-coaster'ına maruz bırakır. gerek yok. özel uçağa bindirdiğin, kalkma arefesinde monte carlo'dan telefonla transfer teklifi alıp kaçarak inen transferin var.