34
çocukluk dönemimizin yetişkinliğimize dair büyük etkiler bırakabildiği malumunuz. çocukluk galatasaray’ının da bende ciddi etkisi var sanırım.
iki kardeşiz. evin büyük çocuğuyum. futbol gündem değildi bizim evde. akrabaların anne tarafında fanatik fenerbahçe, baba tarafında ise o kadar fanatik olmasa da beşiktaş baskınlığı mevcuttu. ben ise 6 yaşında, öğretmen annemin arkadaşı olan beden eğitimi öğretmeninin bir cümlesi ile evet dedim ben galatasaraylıyım. cümleyi hatırlamıyorum, o kendinden emin kararım nerden çıktı bilmiyorum. ama hikaye başladı orda.
yakın akrabalardan büyük baskı var tabi. özellikle fener tarafından. yok ama nuh diyorum peygamber demiyorum. galatasaray her gol yediğinde, bırakın yenilmeyi her beraberliğinde vazgeçirmeye çalışıyorlar beni. fenerbahçe giysileri, formaları vaat ediliyor. galatasaray kıyafeti alan yok. kimseden böyle bir talebim de yok. galatasaray’ı sevmek için sebebe ihtiyacım yok benim.
artık mesele haline geldi bu bende. galatasaray kaybetmemeli. galatasaray berabere kalmamalı. galatasaray gol yememeli. çünkü o zaman konuşacaklar. dalga geçecekler. gel sen diyecekler boşver. maçların önem derecesi konu dahi değil. hazırlık maçı da olsa kazanmak zorunda galatasaray. evde maç izlenmiyor. dekoder yok. gerekte yok bu arada. galatasaray’ı sevmek için izlememe gerek yok. kanalların sağ üst köşesinde, alt yazılarda geçen maç skoru var. tırnaklarımı yiyerek oraya bakıyorum. galibiyet dışında bir ihtimalde hüngür hüngür ağlıyorum.
buraya kadar maçlar yok aklımda. 3 kasım 1999 galatasaray milan maçı var sonra. bir çocuk için geç saatler. ekran karşısındayım. babam da izler önemli maçları. o izlediği için daha da gerginim. hele o izlerken kaybedemeyiz. dakika 50 civarı. yenik duruma düşüyoruz. sessizlik. annemle babam uyumaya karar veriyor. hadi diyorlar yat sende geç oldu 10 dakika kaldı maçın bitmesine. olmayacak işte. cevap vermiyorum. giderken ışığı kapatıyorlar. televizyonun sesi kısılıyor. koltuktan kalkıp televizyonun dibine giriyorum. donuk şekilde ekrandayım. sonrası mucize. bağırıp çağırmadım. rahatladım sadece derin bir oh çektim. yarın kimse kötü konuşamayacaktı galatasaray hakkında. bu kadardı benim için.
o galibiyet bizi nereye götürecek bilmiyorum tabi. 17 mayıs 2000 gününe geliyoruz. 1999 depremi yaşanmış bolu’da. prefabrik evde kalıyoruz. fanatik fenerli dayım da bizimle. o konuşan fenerlilerin bir numarası. maçı izliyoruz beraber. normalde az konuşan, sakin bir adam. o gün onda bile bir heyecan var. ben inanın olacakların farkında değilim. ama hem dayım hem babam pür dikkat bu sefer. aman cimbomum diyorum üzme beni. popescu atıyor aman allahım. çığlık atıyor koca koca adamlar helal be diyor. ben şoktayım. derin bir nefes alıp, cimbomla yarın da kimse dalga geçemeyecek deyip uyuyacaktım sadece. hadi diyorlar kalk gidiyoruz kutlamaya. herkes sokakta, her yerde bayraklar. o kadar gururluyum ki. galatasaray herkesi mutlu etmiş bu sefer. galatasaray herkesi dize getirmiş.
burda entrylerimde de görmüşsünüzdür belki. haddini bilmeye, umutsuzluğa gelemem ben galatasaray’la ilgili. kötü giden maçta da dakikaya bakarım istemsiz. dakika 86’dan gerideyse ağzımı açmam. döner çünkü bilirim. galatasaray her sahaya çıktığında heyecan kaplar içimi. dayımlar izliyor, herkes izliyor. hele şampiyonlar ligi ise babam bile izliyor. üzme beni cimbomum. herkesin gözü üstünde.
hayatta da etkiledi beni galatasaray. terse gitmeyi seviyorum. tek başıma denemeyi, mücadele etmeyi, hayal kurmayı seviyorum. herkes olmaz o iş diyorsa, benim tuttuğum tarafta değilse daha çok seviyorum. galatasaray’lıyım çünkü ben. umutsuzluk nedir bilmem. bırakın kaybetmeyi beraberliğe dahi tahammül edemem. dakika 86 değilse çeviririm çünkü. iyi ki varsın galatasaray iyi ki.
iki kardeşiz. evin büyük çocuğuyum. futbol gündem değildi bizim evde. akrabaların anne tarafında fanatik fenerbahçe, baba tarafında ise o kadar fanatik olmasa da beşiktaş baskınlığı mevcuttu. ben ise 6 yaşında, öğretmen annemin arkadaşı olan beden eğitimi öğretmeninin bir cümlesi ile evet dedim ben galatasaraylıyım. cümleyi hatırlamıyorum, o kendinden emin kararım nerden çıktı bilmiyorum. ama hikaye başladı orda.
yakın akrabalardan büyük baskı var tabi. özellikle fener tarafından. yok ama nuh diyorum peygamber demiyorum. galatasaray her gol yediğinde, bırakın yenilmeyi her beraberliğinde vazgeçirmeye çalışıyorlar beni. fenerbahçe giysileri, formaları vaat ediliyor. galatasaray kıyafeti alan yok. kimseden böyle bir talebim de yok. galatasaray’ı sevmek için sebebe ihtiyacım yok benim.
artık mesele haline geldi bu bende. galatasaray kaybetmemeli. galatasaray berabere kalmamalı. galatasaray gol yememeli. çünkü o zaman konuşacaklar. dalga geçecekler. gel sen diyecekler boşver. maçların önem derecesi konu dahi değil. hazırlık maçı da olsa kazanmak zorunda galatasaray. evde maç izlenmiyor. dekoder yok. gerekte yok bu arada. galatasaray’ı sevmek için izlememe gerek yok. kanalların sağ üst köşesinde, alt yazılarda geçen maç skoru var. tırnaklarımı yiyerek oraya bakıyorum. galibiyet dışında bir ihtimalde hüngür hüngür ağlıyorum.
buraya kadar maçlar yok aklımda. 3 kasım 1999 galatasaray milan maçı var sonra. bir çocuk için geç saatler. ekran karşısındayım. babam da izler önemli maçları. o izlediği için daha da gerginim. hele o izlerken kaybedemeyiz. dakika 50 civarı. yenik duruma düşüyoruz. sessizlik. annemle babam uyumaya karar veriyor. hadi diyorlar yat sende geç oldu 10 dakika kaldı maçın bitmesine. olmayacak işte. cevap vermiyorum. giderken ışığı kapatıyorlar. televizyonun sesi kısılıyor. koltuktan kalkıp televizyonun dibine giriyorum. donuk şekilde ekrandayım. sonrası mucize. bağırıp çağırmadım. rahatladım sadece derin bir oh çektim. yarın kimse kötü konuşamayacaktı galatasaray hakkında. bu kadardı benim için.
o galibiyet bizi nereye götürecek bilmiyorum tabi. 17 mayıs 2000 gününe geliyoruz. 1999 depremi yaşanmış bolu’da. prefabrik evde kalıyoruz. fanatik fenerli dayım da bizimle. o konuşan fenerlilerin bir numarası. maçı izliyoruz beraber. normalde az konuşan, sakin bir adam. o gün onda bile bir heyecan var. ben inanın olacakların farkında değilim. ama hem dayım hem babam pür dikkat bu sefer. aman cimbomum diyorum üzme beni. popescu atıyor aman allahım. çığlık atıyor koca koca adamlar helal be diyor. ben şoktayım. derin bir nefes alıp, cimbomla yarın da kimse dalga geçemeyecek deyip uyuyacaktım sadece. hadi diyorlar kalk gidiyoruz kutlamaya. herkes sokakta, her yerde bayraklar. o kadar gururluyum ki. galatasaray herkesi mutlu etmiş bu sefer. galatasaray herkesi dize getirmiş.
burda entrylerimde de görmüşsünüzdür belki. haddini bilmeye, umutsuzluğa gelemem ben galatasaray’la ilgili. kötü giden maçta da dakikaya bakarım istemsiz. dakika 86’dan gerideyse ağzımı açmam. döner çünkü bilirim. galatasaray her sahaya çıktığında heyecan kaplar içimi. dayımlar izliyor, herkes izliyor. hele şampiyonlar ligi ise babam bile izliyor. üzme beni cimbomum. herkesin gözü üstünde.
hayatta da etkiledi beni galatasaray. terse gitmeyi seviyorum. tek başıma denemeyi, mücadele etmeyi, hayal kurmayı seviyorum. herkes olmaz o iş diyorsa, benim tuttuğum tarafta değilse daha çok seviyorum. galatasaray’lıyım çünkü ben. umutsuzluk nedir bilmem. bırakın kaybetmeyi beraberliğe dahi tahammül edemem. dakika 86 değilse çeviririm çünkü. iyi ki varsın galatasaray iyi ki.