876
sürekli göz önünde olan oyuncuları incelersek, ali turap bülbül, efe akman ve caner doğan ( yüksek ihtimali yok bence) dışında a takımda yer alabilecek oyuncusu yok şuan. emin'i saymıyorum artık.
üzücü olan şu ki; altyapıdaki oyuncuların çoğu futbolu, futbolun gereksinimlerini bilmiyorlar. sadece yetenekleri ile iş yapmaya çalışıyorlar. kendileri için uygun rollere bürünemiyorlar, rol oyuncusu olmayı kabul etmiyorlar. hepsi yetenekli ya rol oyuncusu olmayı kabul etmezler. misal altyapıdaki kanatlara örnek aldıkları kanat oyuncularını sorsak, 'rashica' cevabini en fazla bir defa duyabiliriz. çünkü gösterişsiz oyuncu, gösterişsiz oynamak da ayıp bizim yetenekli gençlerimiz için.
galatasaray'a atar yapan gençlerden bazılarına sorsan 'ama ağbi avrupa'da genclere sans veriliyor, bize verilmiyor.' derler. avrupa'daki gençler fizik güçlerini ve tempolarını arttırıyorlar, saha içinde hunharca mücadele ediyorlar, dayak yiyorlar, kademelerine giriyorlar, adamılarını takip ediyorlar, gelişiyorlar. bizimkilerse fizik güçlerini, tempolarını arttırmadan sahaya çıkıyorlar, prensesler gibi oynuyorlar. mücadele edeyim dertleri yok, top ayağıma gelsin de über yeteneğimi göstereyim, fiyaka yapayım dertleri var. fiyakalarını yaptıktan sonra da menajer abilerini arkalarına alıp, kendi futbolculuk çaplarının ne olduğunu düşünme çabasına girmeden, şans bulamadıkları için kulübe hava yapıyorlar. sonra da ülkelerine geri dönüp '28' numara forma giyiyorlar.
üzücü olan şu ki; altyapıdaki oyuncuların çoğu futbolu, futbolun gereksinimlerini bilmiyorlar. sadece yetenekleri ile iş yapmaya çalışıyorlar. kendileri için uygun rollere bürünemiyorlar, rol oyuncusu olmayı kabul etmiyorlar. hepsi yetenekli ya rol oyuncusu olmayı kabul etmezler. misal altyapıdaki kanatlara örnek aldıkları kanat oyuncularını sorsak, 'rashica' cevabini en fazla bir defa duyabiliriz. çünkü gösterişsiz oyuncu, gösterişsiz oynamak da ayıp bizim yetenekli gençlerimiz için.
galatasaray'a atar yapan gençlerden bazılarına sorsan 'ama ağbi avrupa'da genclere sans veriliyor, bize verilmiyor.' derler. avrupa'daki gençler fizik güçlerini ve tempolarını arttırıyorlar, saha içinde hunharca mücadele ediyorlar, dayak yiyorlar, kademelerine giriyorlar, adamılarını takip ediyorlar, gelişiyorlar. bizimkilerse fizik güçlerini, tempolarını arttırmadan sahaya çıkıyorlar, prensesler gibi oynuyorlar. mücadele edeyim dertleri yok, top ayağıma gelsin de über yeteneğimi göstereyim, fiyaka yapayım dertleri var. fiyakalarını yaptıktan sonra da menajer abilerini arkalarına alıp, kendi futbolculuk çaplarının ne olduğunu düşünme çabasına girmeden, şans bulamadıkları için kulübe hava yapıyorlar. sonra da ülkelerine geri dönüp '28' numara forma giyiyorlar.