• 518
    benim futbolla tanışmam 1996-2000 galatasaray'ı ile oldu. star tv'de galatasaray'ın avrupa maçlarıyla sevdalandım. futbola dair hatırlayabildiğim ilk an hagi'nin uefa kupası için sahaya geldiği an'dı. sonra bizim takım dağıldı. 2002'deki fenerbahçe maçını kırmızı renkteki ve o dönem ışıldak denen radyodan dinlemiştim. sonrasında bir tv kanalı da "galatasaray'a ne oldu?" falan gibi yayınlar yapıyordu. çok sinirleniyordum. 2002'den sonra bıraktım. çocukluk sevgim iki yıl yetebilmişti. sonra dalgalı yıllar, 20:45'te şampiyonuz. beşiktaş'lı pancu'yu hatırlıyorum o yıllardan kaleye geçmişti bir fenerbahçe maçında. güzel yıllardı. ortega, anelka, lincoln, felipe, alex.. bordeaux'ya kewell'ın evinin salonundan attığı gol, fenerbahçeli deivid'in chelsea'ye attığı gol halen aklımdaki goller. 2012'ye kadar da böyle devam etti. ben futbolla pek barışamadım. sonra her ligden bir takım tutayım dedim, desteklerim. bütün liglerin o dönem prime takımlarını izledim. stadyumlarına baktım. buna ezeli takip ebedi dost fenerbahçe de dahil. beşiktaş ve trabzonspor'da. sonra dedim ki bu ne? her ligi her hafta takip edemem ve maçlar çakışıyor. dedim ki en'lerimi belirleyeyim. bana göre dünyanın en iyi ara paslarını veren ve hegamon güç olan barcelona'yı izledim. herkes ronaldinho, ronaldo ve messi derken ben xavi'ye kafayı takmıştım. attığı o mükemmel paslarla rakiplerin oyununu bozuyordu. dedim ki bana da bundan lazım. özgünlük lazım. bayern münih'le böyle tanıştım. üstüne bunlar bizden ribery'i alıp üst üste şampiyon olmaya başlayınca dedim ki ben bayern taraftarıyım. jupp'da bayern'deydi. dünyada bir takıma ait olmuştum ama taş bulunduğu yerde ağır. türkiye için halen net değildim. izliyorum ama içime sinmiyor. sonra dedim ki hangi takımı izlerken "işte böyle, işte bu!" diyebiliyorum. hangi takımı izlerken yada stadyumda olsam "gözlerimi kapadığımda evimde hisseder gibi gözlerimi açıyorum?" galatasaray'ım canım ciğerim durur mu? hayatımın en güzel yılları başlamıştı bile. elmander, ulu johan. sneijder. drogba, ki chelsea'deyken çok kıskanırdım. felipe melo. fatih terim.. gerçekten çok eğlendim, bir yıl değil. 2012'de çanakkale şehitlikleri'nde gerçekten kutsal bir anıtta ziyarette iken rehberimizin "inşallah siz kazanırsınız" dediği gün otobüste girmiştim istanbul'a. zor bela frekansı bozuk radyodan "elmander oyundan çıkıyor.." anonsuyla tekrar sevdalanmıştım. saraçoğlu deplasmanı ve elmander çıkıyor. kendimi sakinleştiremedim. fatih hoca'nın bir bildiği vardır dedim. elmander çıkıyorsa, gerçekten oynayamadığı içindir dedim. bir sürü kupa, şampiyonluk, anı, fotoğraf, resim.. maaşımla bilet alıp galatasaray'ıma gittiğim ilk maç.. hepsi harika anılar. geldiğimiz noktayı çok seviyorum. ben bir erkeği izlemek için her hafta saat sayar oldum, saçımı boyamayı düşündüm; icardi.. zaniolo bambaşka bir seviye. bu ikisi o kadar kaliteli ki kerem'i aklıma üçüncü sıradan getirebiliyorum. şaka yapmıyorum nelsson'u bayern'e koyun sırıtmaz, ciddiyim. galatasaray'lılık gerçekten bambaşka. deprem felaketinde de o kadar hızlı organize olup hareket etmemiz bile bana yetti. umarım florya projesi işe yarar ve biz bayern'den daha iyi oluruz. allianz'daki maçlarda kale arkası tribüni tıpkı bizim ali sami yen'deki ultraslan tribüni gibi. onlar da evinde yenilmiyor, biz de. hızlılar, coşkulular, dikine gidiyorlar; biz daha çok gidiyoruz. onlar da geçmişinden güç alıyor; örneğin oliver kahn ve biz de drogba'yı, ulu johan'ı, melo'yu görüyoruz. hiç kuşkusuz bu kavramları birleştiren bir diğer etmen de david alaba olmuştu. galatasaray maçlarını izlemesi beni sevindirmişti. sonuç ne mi? iki takımdan bir deste yıl anılar edindim. şimdi ne mi olacak? galatasaray'a üç kişi gideceğiz. kombine alacağız. ben, eşim, oğlum yada kızım. bu ruhu, aidiyeti, hissi nesilden nesile aktaracağım. önce cumhuriyet'in yüzüncü yılında şampiyon olalım. sonra "evladım, biz atatürk cumhuriyeti'nin galatasaray'lı evlatlarıyız!" diyeceğim. ama önce scooter'ıma galatasaray bayrağını takıp dalgalandırarak asya'dan avrupa'ya geçip florya'ya şampiyonluk kutlamasına gitmeyi istiyorum. söz konusu galatasaray ise gerisi teferruattır, aslolan galatasaray'dır.

    edit: imlalar falan ama en önemli şeyi yazmayı unutmuşum. yeryüzünde ait olduğum şundan daha iyi bir tanım görmedim: "biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı."

    edit 2: bir ara tarihlerle de detaylandırarak yazmak istiyorum. ulu johan'ın: "we played great the whole season" ve sneijder'in: "we will see that next week!" gibi onlarca güzel anıyı. bitmiyor, çok güzeldik, daha güzeliz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın