382
birkaç günden beri buraya yazıp yazmama konusunda tereddütte idim. yazmaya karar verdim ama gönderir miyim bilmiyorum.
depremin üçüncü günü sabah ankara'dan aracımla antakya'ya yola çıktım. ben antakya'da doğdum, çocukluğum, gençliğim antakya'da geçti ve anne tarafım çoğunlukla antakya'da yaşıyor. amacım hem teyzemleri ankara'ya getirmek, hem kendi yakınlarıma, arkadaşlarıma, komşularıma hem de depremzedelere bir şeyler götürmekti. aracımı kuru gıda, battaniye, kıyafet ve ilaç ile doldurdum. aslında ikinci gün sabah çıkacaktım ama şehire giriş yasağı geldi. iskenderun'a yaklaşık 7 saatte vardım. sadece adana'da ekmek ve benzin almak için durdum. yol açıktı. ama iskenderun'a vardığımda bir sürü yıkılmış bina ve çok az kurtarma ekibi gördüm. asker ve polis benim gittiğim yerlerde yoktu. bir arkadaşımın ailesine uğradım. getirdiklerimden bıraktım. gıda ve suyun yeni geldiğini öğrendim. kendilerine getirdiklerimin bir kısmını antakya'daki depremzedelere götürmem için bana geri verecek kadar yüce gönüllü insanlardı. oradan arsuz beldesine gittim. iskenderun'daki evleri kullanılamaz hale gelen teyzemin oğlu ve eniştem oraya gitmişti. bulundukları yere elektrik yeni gelmiş su ise hala yoktu. battaniye, yorgan biraz kıyafet bıraktım. yarım saat kadar yanlarında kaldım, birlikte büyük sayılabilecek bir deprem de atlattık. depremin birinci gününden beri ulaşmaya çalıştığım antakyada yaşayan diğer teyzem ile telefon görüşmesini de ancak oradayken yapabildim. antakya'ya yaklaşık on km uzaklıkta bir akrabamızın köyüne sığınmışlardı. çok az konuşabildik, onları almaya geldiğimi söyledim ve hat kesildi. teyzemin oğlu belen geçidinin kapalı olduğunu, sabahı beklememi söyledi ancak yola çıktım. en fazla bir saat sürecek yolu üç saatte gidebildim. antakya 5 km levhasını gördüğümde saat 22:00 civarı idi. oradan itibaren trafik iyice tıkandı. bu süreçte belende ve jandarma kavşağından iki km geride iki defa polis kontrolü geçtim, başka bir güvenlik personeli görmedim. iki saat içinde yalnızca üç km gidebildim. 600 konutlara vardığımda neredeyse gece yarısı olmuştu. bir arkadaşım orada babasının enkazdan çıkarılmasını bekliyordu. onun için getirdiğim şeyleri verdim, sarıldım, beş dakika sohbet ettik ve diğer bir arkadaşımın teyzesinin ve çocuklarının çıkarılmasını beklediği enkaza doğru yola devam ettim. bina ekinci yolunda idi. normal şartlarda çevre yolundan yaklaşık on dakika sürmesi gereken yolu, ara sokaklardan, devrilen binalardan, enkaz yığınlarından dolaşa dolaşa bir saat civarında gidebildim. arkadaşıma, kardeşine, annesine sarıldım. burası meşhur rezidansın olduğu cadde idi. arkadaşın kendi imkanları ile getirdiği kepçe dışında enkazda çalışan bir araç görmedim. arkadaşım benden yaklaşık 24 saat önce kardeşiyle birlikte gelmişlerdi ve depremin ikinci gününde enkazda hiçbir profesyonel çalışma yoktu. caddede onlarca yıkık vardı ve benim gördüğüm kadarıyla sadece arkadaşın beklediği enkazda ve rezidans tarafında projektörler aydınlık yapıyordu. yarım saat kadar kaldım, getirdiklerimi teslim ettim ve ters istikamette narlıca yolunda çalışma yapan afad gönüllülerine yiyecek götürmek için ayrıldım. saat 22 civarında bir arkadaşım, oradaki ekipte bulunan akrabasından kendilerine bir gündür yemek ulaşmadığını, o şekilde çalışmaya devam ettiklerini öğrendiğini belirten bir mesaj atmıştı. konuma baktığımda onbeş dakikada ulaşabileceğimi düşünüp ben götürürüm demiştim. saat 1'i geçtiği için tekrar arayıp durumu sordum, hala ulaşmadığını öğrenip o tarafa gitmeye karar verdim. zifiri karanlıkta, yıkık binaların arasından, enkazlar nedeniyle kapanmış labirent gibi sokaklardan geçerek yaklaşık bir saatte ulaştım. yiyecekleri bıraktım, iki üç dakika gönüllüler ile sohbet ettim, enkazdan çıkarılan bir çocuk için pantolon, kazak bıraktım ve teyzemin olduğu köye doğru yola devam ettim. internet yok, zifiri karanlık, navigasyon çalışmıyor, sokaklar artık benim tanıdığım sokaklar değil. doğal olarak kayboldum. suriyeli göçmenlerin yaşadığı mahalleye girmişim. ateş başında beşerli, onarlı oturan insanlar gördüm, gıda poşetlerini dağıtarak yoluma devam ettim. nihayetinde asi nehrine vardım. asi antakyayı kaba taslak kuzey batı güney doğu ekseninde ikiye ayırır. yola devam etmek için asi üzerinde bulunan köprülerden birinden geçmek zorundaydım. birinci köprü valiliğin olduğu meydana çıkar. oraya çıkmaya çalışırken kaybolduğum için ikinci köprüye geldiğimi fark ettim ve oradan atatürk caddesine çıkıp fatih caddesi üzerinden devam ederim diye düşündüm. fakat çıktığım yeri tanıyamadım. üzerinden binlerce kez geçtiğim cadde hemen hemen tamamıyla yıkılmıştı. onlarca enkaz vardı. caddenin neresine çıktığımı, sağa mı sola mı dönmem gerektiğini anlayamadım. cadde oldukça kalabalıktı, hem depremzedeler hem de arama kurtarma ekipleri çok sayıdaki enkazın başında idi. birisine sordum, tarif etti yola devam ettim. atatürk caddesinin arka tarafına geçmem gerekiyordu ama hiçbir yol açık değildi. fatih caddesine, cebrail mahallesine dönmeyi denedim, geçiş yolları kapalı idi. yıllarca oturduğum alan caddesinden gitmeyi, akevler mahallesine dönmeyi denedim, geçiş kapalı idi. osman ötken anadolu lisesinin ara yolundan giderim dedim, karşıya geçemedim. bu şekilde atatürk caddesini boylu boyunca geçtim. çevre yoluna kadar yaklaşık beş km geçecek yer bulamadım. çevre yolu gecenin o saatinde antakya'dan çıkış istikametinde kilitlenmişti. ben ters istikamette olduğum için ilerleyebildim. çekmece tarafında bir tanıdığa uğradım. ondan bir kaç litre mazot alabildim ve yola devam ettim. köye vardığımda saat 03:30 idi, beni beklemişlerdi. teyzemle sarıldık, biraz oturduk ve saat 4 gibi uyumaya geçtik. köydekiler üç tarafı kapalı bir yeri, açık tarafına branda gerip üç aile uyumak için kullanıyordu. ziyadesiyle kalabalık olduğu için biz eve geçtik. elektrik ve su yoktu. yorganların altına girip uykuya dalmaya çalıştım. on beş dakika sonra bir başka büyük deprem oldu. önce uğultu gibi bir ses, ardından yerden sağlam bir vuruş. ardından üç beş defa küçük artçılar. sabah 7 yi zor ettim. dışarı çıkıp köyü dolaştım. az sayıda yıkık bina, hafif zarar görmüş bir köprü, minarenin enkazını ve yüzlerce insanın seralarda sabahladığını gördüm. getirdiğim gıda ve kıyafetlerden dağıttım. akrabamıza teşekkür edip, antakya'ya doğru yola çıktık. vardığımızda geçici olarak ayrıldık, eniştem kardeşini görmeye gitti, teyzemler evlerine bakmak istedi, ben de kalan malzemeyi dağıtmak için şehrin içine girdim. yıllarca oturduğum mahallede sağlam kalan beş on bina kalmıştı. komşularımız, çocukluk arkadaşları, esnaflar hemen hemen hepsi göçük altındaydı. gündüzün aydınlığında felaketin boyutunu anlayabildim. cebrail, akevler, 75.yıl, ekinci yolu, armutlu, mezarlık tarafı bütünüyle harap idi. arkadaşımın yanına tekrar uğradım. bir kaç dakika önce teyzesi ve eniştesinin cenazesine ulaştıklarını, çocuklarının ise sağ çıktığını söyledi. sarıldık, birlikte ağladık. bir kaç sigara içtik. ne yapacağını sordum, defin işlemlerinden sonra ailesini alıp gideceğini söyledi. vedalaştık ve teyzemi bulmak üzere yanından ayrıldım. teyzemi ve aile bireylerini toplayıp antakya'dan ayrılış yoluna düştük. dördüncü gün akşam saat 19 gibi şehirden çıkabildik. dördüncü günde etrafta bir çok asker ve kurtarma ekibi vardı artık. hatta bir italyan arama kurtarma ekibi ve ntv canlı yayın arabasını da gördüm. youtube üzerinden gazetecilik yapanlar dışında denk geldiğim tek basın mensubu onlardı. bir arkadaşıma battaniye getirmiştim, beş altı defa aradım ama hat düşmedi. onu teslim edemedim. oysa teyzesini beklediği enkazın önünden geçmişim habersiz. çok sayıda ttk madencisi gördüm. yorgunluk, açlık, susuzluk, uykusuzluk ve korku nedir bilmeksizin, canlarını dişlerine takıp makina gibi çalışıyorlardı. allah ayaklarına taş değirmesin. afad gönüllülerinin "can güvenliği nedeniyle haklı olarak" girmediği enkazlara girdiler. benim akrabalarımın da aralarında olduğu onlarca insanı kurtardılar. itfaiyeciler de canavar gibi çalıştılar. afad gönüllüleri de ellerinden geleni yaptı ancak şunu anladım ki bu iş profesyonel kurtarma elemanlarının ya da toprak altında çalışma tecrübesi olanların işi. biz yola çıktık, otuz dakikalık yolu dört buçuk saatte geçtik. herkes şehri terk etmeye çalışıyordu. geç saatte adanaya vardık. kahvaltı bile yapmamıştık, durup yemek yedik. depremin ilk iki günü sürekli medyada yıkık binaları gösterilen adanada hayatın son derece normal olduğunu gördüm. her yer açıktı, çevre yolundan küçük saate kadar gittim, yıkık ya da hasarlı bina görmedim. sabaha karşı ankara'ya vardık. 600 konutlarda babasının başında bekleyen arkadaşı aradım, haber yoktu. sonraki günlerde bir uzvunu bulsam razıyım sözleri döküldü ağzından. on gün bekledi enkazın başında. onuncu gün cenazesine ulaşıldı, şükretti. babasını köyüne defnedip, evine döndü. diğer arkadaşın enkazdan çıkarılan kuzenlerinden birisinin sağ kolu kesilmek zorunda kaldı. enkazda annesi ile konuştuğundan bahsetmiş ailesine. hala anne ve babasının öldüğünü bilmiyor.
sonuç olarak biz iyiyiz, ama akrabalarımız öldü, komşularımız öldü, çocukluk arkadaşlarımız öldü, şehrimiz öldü, onlarla birlikte bizim de bir parçamız eksik bundan sonra.
düzenleme: bugünün boktan siyasi gündeminde yaşadığımız felaket de unutuldu. biz çok değil bir ay önce bunları yaşadık. hayat devam etti. ne olursa olsun umudumuz var! inşallah güzel günler göreceğiz.
depremin üçüncü günü sabah ankara'dan aracımla antakya'ya yola çıktım. ben antakya'da doğdum, çocukluğum, gençliğim antakya'da geçti ve anne tarafım çoğunlukla antakya'da yaşıyor. amacım hem teyzemleri ankara'ya getirmek, hem kendi yakınlarıma, arkadaşlarıma, komşularıma hem de depremzedelere bir şeyler götürmekti. aracımı kuru gıda, battaniye, kıyafet ve ilaç ile doldurdum. aslında ikinci gün sabah çıkacaktım ama şehire giriş yasağı geldi. iskenderun'a yaklaşık 7 saatte vardım. sadece adana'da ekmek ve benzin almak için durdum. yol açıktı. ama iskenderun'a vardığımda bir sürü yıkılmış bina ve çok az kurtarma ekibi gördüm. asker ve polis benim gittiğim yerlerde yoktu. bir arkadaşımın ailesine uğradım. getirdiklerimden bıraktım. gıda ve suyun yeni geldiğini öğrendim. kendilerine getirdiklerimin bir kısmını antakya'daki depremzedelere götürmem için bana geri verecek kadar yüce gönüllü insanlardı. oradan arsuz beldesine gittim. iskenderun'daki evleri kullanılamaz hale gelen teyzemin oğlu ve eniştem oraya gitmişti. bulundukları yere elektrik yeni gelmiş su ise hala yoktu. battaniye, yorgan biraz kıyafet bıraktım. yarım saat kadar yanlarında kaldım, birlikte büyük sayılabilecek bir deprem de atlattık. depremin birinci gününden beri ulaşmaya çalıştığım antakyada yaşayan diğer teyzem ile telefon görüşmesini de ancak oradayken yapabildim. antakya'ya yaklaşık on km uzaklıkta bir akrabamızın köyüne sığınmışlardı. çok az konuşabildik, onları almaya geldiğimi söyledim ve hat kesildi. teyzemin oğlu belen geçidinin kapalı olduğunu, sabahı beklememi söyledi ancak yola çıktım. en fazla bir saat sürecek yolu üç saatte gidebildim. antakya 5 km levhasını gördüğümde saat 22:00 civarı idi. oradan itibaren trafik iyice tıkandı. bu süreçte belende ve jandarma kavşağından iki km geride iki defa polis kontrolü geçtim, başka bir güvenlik personeli görmedim. iki saat içinde yalnızca üç km gidebildim. 600 konutlara vardığımda neredeyse gece yarısı olmuştu. bir arkadaşım orada babasının enkazdan çıkarılmasını bekliyordu. onun için getirdiğim şeyleri verdim, sarıldım, beş dakika sohbet ettik ve diğer bir arkadaşımın teyzesinin ve çocuklarının çıkarılmasını beklediği enkaza doğru yola devam ettim. bina ekinci yolunda idi. normal şartlarda çevre yolundan yaklaşık on dakika sürmesi gereken yolu, ara sokaklardan, devrilen binalardan, enkaz yığınlarından dolaşa dolaşa bir saat civarında gidebildim. arkadaşıma, kardeşine, annesine sarıldım. burası meşhur rezidansın olduğu cadde idi. arkadaşın kendi imkanları ile getirdiği kepçe dışında enkazda çalışan bir araç görmedim. arkadaşım benden yaklaşık 24 saat önce kardeşiyle birlikte gelmişlerdi ve depremin ikinci gününde enkazda hiçbir profesyonel çalışma yoktu. caddede onlarca yıkık vardı ve benim gördüğüm kadarıyla sadece arkadaşın beklediği enkazda ve rezidans tarafında projektörler aydınlık yapıyordu. yarım saat kadar kaldım, getirdiklerimi teslim ettim ve ters istikamette narlıca yolunda çalışma yapan afad gönüllülerine yiyecek götürmek için ayrıldım. saat 22 civarında bir arkadaşım, oradaki ekipte bulunan akrabasından kendilerine bir gündür yemek ulaşmadığını, o şekilde çalışmaya devam ettiklerini öğrendiğini belirten bir mesaj atmıştı. konuma baktığımda onbeş dakikada ulaşabileceğimi düşünüp ben götürürüm demiştim. saat 1'i geçtiği için tekrar arayıp durumu sordum, hala ulaşmadığını öğrenip o tarafa gitmeye karar verdim. zifiri karanlıkta, yıkık binaların arasından, enkazlar nedeniyle kapanmış labirent gibi sokaklardan geçerek yaklaşık bir saatte ulaştım. yiyecekleri bıraktım, iki üç dakika gönüllüler ile sohbet ettim, enkazdan çıkarılan bir çocuk için pantolon, kazak bıraktım ve teyzemin olduğu köye doğru yola devam ettim. internet yok, zifiri karanlık, navigasyon çalışmıyor, sokaklar artık benim tanıdığım sokaklar değil. doğal olarak kayboldum. suriyeli göçmenlerin yaşadığı mahalleye girmişim. ateş başında beşerli, onarlı oturan insanlar gördüm, gıda poşetlerini dağıtarak yoluma devam ettim. nihayetinde asi nehrine vardım. asi antakyayı kaba taslak kuzey batı güney doğu ekseninde ikiye ayırır. yola devam etmek için asi üzerinde bulunan köprülerden birinden geçmek zorundaydım. birinci köprü valiliğin olduğu meydana çıkar. oraya çıkmaya çalışırken kaybolduğum için ikinci köprüye geldiğimi fark ettim ve oradan atatürk caddesine çıkıp fatih caddesi üzerinden devam ederim diye düşündüm. fakat çıktığım yeri tanıyamadım. üzerinden binlerce kez geçtiğim cadde hemen hemen tamamıyla yıkılmıştı. onlarca enkaz vardı. caddenin neresine çıktığımı, sağa mı sola mı dönmem gerektiğini anlayamadım. cadde oldukça kalabalıktı, hem depremzedeler hem de arama kurtarma ekipleri çok sayıdaki enkazın başında idi. birisine sordum, tarif etti yola devam ettim. atatürk caddesinin arka tarafına geçmem gerekiyordu ama hiçbir yol açık değildi. fatih caddesine, cebrail mahallesine dönmeyi denedim, geçiş yolları kapalı idi. yıllarca oturduğum alan caddesinden gitmeyi, akevler mahallesine dönmeyi denedim, geçiş kapalı idi. osman ötken anadolu lisesinin ara yolundan giderim dedim, karşıya geçemedim. bu şekilde atatürk caddesini boylu boyunca geçtim. çevre yoluna kadar yaklaşık beş km geçecek yer bulamadım. çevre yolu gecenin o saatinde antakya'dan çıkış istikametinde kilitlenmişti. ben ters istikamette olduğum için ilerleyebildim. çekmece tarafında bir tanıdığa uğradım. ondan bir kaç litre mazot alabildim ve yola devam ettim. köye vardığımda saat 03:30 idi, beni beklemişlerdi. teyzemle sarıldık, biraz oturduk ve saat 4 gibi uyumaya geçtik. köydekiler üç tarafı kapalı bir yeri, açık tarafına branda gerip üç aile uyumak için kullanıyordu. ziyadesiyle kalabalık olduğu için biz eve geçtik. elektrik ve su yoktu. yorganların altına girip uykuya dalmaya çalıştım. on beş dakika sonra bir başka büyük deprem oldu. önce uğultu gibi bir ses, ardından yerden sağlam bir vuruş. ardından üç beş defa küçük artçılar. sabah 7 yi zor ettim. dışarı çıkıp köyü dolaştım. az sayıda yıkık bina, hafif zarar görmüş bir köprü, minarenin enkazını ve yüzlerce insanın seralarda sabahladığını gördüm. getirdiğim gıda ve kıyafetlerden dağıttım. akrabamıza teşekkür edip, antakya'ya doğru yola çıktık. vardığımızda geçici olarak ayrıldık, eniştem kardeşini görmeye gitti, teyzemler evlerine bakmak istedi, ben de kalan malzemeyi dağıtmak için şehrin içine girdim. yıllarca oturduğum mahallede sağlam kalan beş on bina kalmıştı. komşularımız, çocukluk arkadaşları, esnaflar hemen hemen hepsi göçük altındaydı. gündüzün aydınlığında felaketin boyutunu anlayabildim. cebrail, akevler, 75.yıl, ekinci yolu, armutlu, mezarlık tarafı bütünüyle harap idi. arkadaşımın yanına tekrar uğradım. bir kaç dakika önce teyzesi ve eniştesinin cenazesine ulaştıklarını, çocuklarının ise sağ çıktığını söyledi. sarıldık, birlikte ağladık. bir kaç sigara içtik. ne yapacağını sordum, defin işlemlerinden sonra ailesini alıp gideceğini söyledi. vedalaştık ve teyzemi bulmak üzere yanından ayrıldım. teyzemi ve aile bireylerini toplayıp antakya'dan ayrılış yoluna düştük. dördüncü gün akşam saat 19 gibi şehirden çıkabildik. dördüncü günde etrafta bir çok asker ve kurtarma ekibi vardı artık. hatta bir italyan arama kurtarma ekibi ve ntv canlı yayın arabasını da gördüm. youtube üzerinden gazetecilik yapanlar dışında denk geldiğim tek basın mensubu onlardı. bir arkadaşıma battaniye getirmiştim, beş altı defa aradım ama hat düşmedi. onu teslim edemedim. oysa teyzesini beklediği enkazın önünden geçmişim habersiz. çok sayıda ttk madencisi gördüm. yorgunluk, açlık, susuzluk, uykusuzluk ve korku nedir bilmeksizin, canlarını dişlerine takıp makina gibi çalışıyorlardı. allah ayaklarına taş değirmesin. afad gönüllülerinin "can güvenliği nedeniyle haklı olarak" girmediği enkazlara girdiler. benim akrabalarımın da aralarında olduğu onlarca insanı kurtardılar. itfaiyeciler de canavar gibi çalıştılar. afad gönüllüleri de ellerinden geleni yaptı ancak şunu anladım ki bu iş profesyonel kurtarma elemanlarının ya da toprak altında çalışma tecrübesi olanların işi. biz yola çıktık, otuz dakikalık yolu dört buçuk saatte geçtik. herkes şehri terk etmeye çalışıyordu. geç saatte adanaya vardık. kahvaltı bile yapmamıştık, durup yemek yedik. depremin ilk iki günü sürekli medyada yıkık binaları gösterilen adanada hayatın son derece normal olduğunu gördüm. her yer açıktı, çevre yolundan küçük saate kadar gittim, yıkık ya da hasarlı bina görmedim. sabaha karşı ankara'ya vardık. 600 konutlarda babasının başında bekleyen arkadaşı aradım, haber yoktu. sonraki günlerde bir uzvunu bulsam razıyım sözleri döküldü ağzından. on gün bekledi enkazın başında. onuncu gün cenazesine ulaşıldı, şükretti. babasını köyüne defnedip, evine döndü. diğer arkadaşın enkazdan çıkarılan kuzenlerinden birisinin sağ kolu kesilmek zorunda kaldı. enkazda annesi ile konuştuğundan bahsetmiş ailesine. hala anne ve babasının öldüğünü bilmiyor.
sonuç olarak biz iyiyiz, ama akrabalarımız öldü, komşularımız öldü, çocukluk arkadaşlarımız öldü, şehrimiz öldü, onlarla birlikte bizim de bir parçamız eksik bundan sonra.
düzenleme: bugünün boktan siyasi gündeminde yaşadığımız felaket de unutuldu. biz çok değil bir ay önce bunları yaşadık. hayat devam etti. ne olursa olsun umudumuz var! inşallah güzel günler göreceğiz.