12
anlaşılabilir bir mesele olmalıdır.
galatasaray geleneksel bir camiadır. adnan polat'ın dediği gibi rakiplerimiz bizi her alanda geçebilir ancak
tarihimizle ve kültürel mirasımızla kimse yarışamaz. bunu da yaratan "lise"dir. galatasaray bir "takım" değildir,
istanbul kadar geçmişi olan bir camiadır. bunu da bu günlere getiren yine "lise"dir.
bugün böyle bir kültürel mirasa, böyle bir geçmişe,
böyle bir ortak paydaya sahip olmayan beşiktaş, fenerbahçe gibi "takım"lar
seçimle gelen diktatörler tarafından gayri resmi olarak satın alınmış durumdadırlar.
bu kulüpler, başkanlarının ve çevresinin zenginliğine zenginlik katmaya hizmet etmektedirler.
kara para aklama faaliyetlerinden, sponsorluk, stadyum, reklam vs.. ihalelerine kadar
tüm futbol ekonomisi yandaşlarca parsellenmektedir. kulüpleri kendine borçlandıran bu yönetimler
her seçimde bu kozu kullanarak seve seve tekrar seçilmekte ve bu rantiye düzenini devam ettirmektedirler.
futbol ekonomisinin en büyük çarklarından biri olan gayrimenkul zengini galatasaray henüz bu duruma düşmediyse
bu tamamen geleneksel, muhafazakar ve ihtiyatlı davranan liseliliğin getirdiği (divan kurulu sağolsun) bir sonuçtur.
nasıl rte din sömürüsü ile iktidar olup ülkemizin değerlerini kendi çevresine peşkeş çekiyorsa
(özelleştirmeler, ihaleler, petkim, tüpraş, çalık, medipol, tekel, 2b, vs..vs..) riva, florya, mecidiyeköy gibi
ağız sulandıran araziler de bu riske tabidir. bugün bir ülke bir vatan bile peşkeş çekiliyorsa bir takımın peşkeş
çekilemeyeceğini kimse kimseye ikna edemez.
ancak galatasaray camiasında tüm bu risklere karşı tampon görevi gören kültürümüz
bazı şeylerin önüne geçebilmektedir. işte bu yüzdendir ki bu kültüre herhangi bir organik bağı olmayan
paragöz insanlar bu kulüpten uzak tutulmaya çalışılmaktadır (bkz: cem uzan)
hayatını para kazanmakla geçiren, dakika/dolar hesabı yapan para babaları, kompradorlar, sermayedarlar, fabrikatörler
babasının hayrına işini gücünü bırakıp da kulüp yöneticiliği yapmazlar.
tabii ki bir adayın liseli olması onun paragöz olmadığını garanti etmediği gibi
liseli olmaması da onun galatasaray'ı soyup soğana çevireceği manasına gelmez.
adnan polat'ı itham altında bırakmak istemem fakat beni ikna etmiyor,
adnan öztürk'e de ikna olduğumu söyleyemem.
zaten endüstriyelleşen ve iyiden iyiye kapitalistleşen futbol sektöründe (sporundan demiyorum) kaçınılmaz olarak
galatasaray da paranın ve paragözlerin ağına düşecektir. bugüne kadar bu geciktiyse lise sağolsundur.
keşke camiamız camialığından birşey yitirmese de biz bu çarka girmeyerek biraz daha az başarılı olsak.
istanbul kadar geçmişi olan bu camiayı başarı simgesi olan teneke kupalarla, sen beni yenersin ben seni yenemezsin sığlığıyla
düşünmek hata olur.
bu kültürel mirasımızı da kaybedersek diğer takımlardan ne farkımız kalır?!!
galatasaray geleneksel bir camiadır. adnan polat'ın dediği gibi rakiplerimiz bizi her alanda geçebilir ancak
tarihimizle ve kültürel mirasımızla kimse yarışamaz. bunu da yaratan "lise"dir. galatasaray bir "takım" değildir,
istanbul kadar geçmişi olan bir camiadır. bunu da bu günlere getiren yine "lise"dir.
bugün böyle bir kültürel mirasa, böyle bir geçmişe,
böyle bir ortak paydaya sahip olmayan beşiktaş, fenerbahçe gibi "takım"lar
seçimle gelen diktatörler tarafından gayri resmi olarak satın alınmış durumdadırlar.
bu kulüpler, başkanlarının ve çevresinin zenginliğine zenginlik katmaya hizmet etmektedirler.
kara para aklama faaliyetlerinden, sponsorluk, stadyum, reklam vs.. ihalelerine kadar
tüm futbol ekonomisi yandaşlarca parsellenmektedir. kulüpleri kendine borçlandıran bu yönetimler
her seçimde bu kozu kullanarak seve seve tekrar seçilmekte ve bu rantiye düzenini devam ettirmektedirler.
futbol ekonomisinin en büyük çarklarından biri olan gayrimenkul zengini galatasaray henüz bu duruma düşmediyse
bu tamamen geleneksel, muhafazakar ve ihtiyatlı davranan liseliliğin getirdiği (divan kurulu sağolsun) bir sonuçtur.
nasıl rte din sömürüsü ile iktidar olup ülkemizin değerlerini kendi çevresine peşkeş çekiyorsa
(özelleştirmeler, ihaleler, petkim, tüpraş, çalık, medipol, tekel, 2b, vs..vs..) riva, florya, mecidiyeköy gibi
ağız sulandıran araziler de bu riske tabidir. bugün bir ülke bir vatan bile peşkeş çekiliyorsa bir takımın peşkeş
çekilemeyeceğini kimse kimseye ikna edemez.
ancak galatasaray camiasında tüm bu risklere karşı tampon görevi gören kültürümüz
bazı şeylerin önüne geçebilmektedir. işte bu yüzdendir ki bu kültüre herhangi bir organik bağı olmayan
paragöz insanlar bu kulüpten uzak tutulmaya çalışılmaktadır (bkz: cem uzan)
hayatını para kazanmakla geçiren, dakika/dolar hesabı yapan para babaları, kompradorlar, sermayedarlar, fabrikatörler
babasının hayrına işini gücünü bırakıp da kulüp yöneticiliği yapmazlar.
tabii ki bir adayın liseli olması onun paragöz olmadığını garanti etmediği gibi
liseli olmaması da onun galatasaray'ı soyup soğana çevireceği manasına gelmez.
adnan polat'ı itham altında bırakmak istemem fakat beni ikna etmiyor,
adnan öztürk'e de ikna olduğumu söyleyemem.
zaten endüstriyelleşen ve iyiden iyiye kapitalistleşen futbol sektöründe (sporundan demiyorum) kaçınılmaz olarak
galatasaray da paranın ve paragözlerin ağına düşecektir. bugüne kadar bu geciktiyse lise sağolsundur.
keşke camiamız camialığından birşey yitirmese de biz bu çarka girmeyerek biraz daha az başarılı olsak.
istanbul kadar geçmişi olan bu camiayı başarı simgesi olan teneke kupalarla, sen beni yenersin ben seni yenemezsin sığlığıyla
düşünmek hata olur.
bu kültürel mirasımızı da kaybedersek diğer takımlardan ne farkımız kalır?!!