14
ünal aysal yönetimi döneminde de buna benzer olaylar olmuştu... (bkz: alper potuk) ama o yönetim öyle profesyonel bir medya yönetimi yapıyor ve planlı hareket ediyordu ki bu konular taraftara vız gelip tırs gidiyordu.
medya yönetimine örnek vermek gerekirse ünal aysal'ın mancini sonrası hikmet karaman ile görüştüğü haberlerinin doğru olduğu ortaya çıktıktan kısa süre sonra ünal aysal david moyes'u türkiye'ye getirerek les ottomans'ta tamamen göstermelik bir görüşme gerçekleştirmişti. bu sayede taraftarın tepkisi ciddi manada kırılmış ve teknik direktör bulma aşamasında yönetime yeterli süre kredisi sağlanmıştı. bu bir süreç yönetim becerisidir.
ardından gelen dursun özbek yönetiminde böyle bir olay yaşadık mı hatırlamıyorum, hatırlayan varsa özelden iletsin. bu dönemlerde transfer anlamında cavanda, sigthórsson ve großkreutz rezaletleri yaşadık ki çalım yemeye pek gerek kalmadı zaten.
ardından gelen mustafa cengiz yönetiminde ise kelimenin tam anlamıyla her anlamda şamar oğlanına çevrildik. bu yönetim zamanına kadar galatasaray'ın masada daha zayıf olduğu ve haklarının korunmadığı bir dönem olmamıştı. yola çıkarken bana fatih terim'le konuştum yarın galatasaray'a imza atıyorum diyen vedat muriqi rezaletiyle başlayan süreç, deniz türüç, mevlüt erdinç, mert hakan yandaş, irfan can kahveci, bernard mensah diye devam edince herkeste ister istemez bir oyuncu kaptırma travması gerçekleşti.
ardından gelen burak elmas yönetimi, masada, kasada, sahada, havada, karada öyle bir yönetim sergiledi ki gelmiş geçmiş bütün galatasaray yönetimlerine rahmet okuttu. milyon tane yalanlar söyleyerek koltuğu kapan burak elmas, daha gelir gelmez salih uçan, rosier ve ghezzal'ı beşiktaş'a kaptırarak sahneye giriş yapıp ve belki de türk spor tarihinin en büyük transfer çalımı olan gedson fernandes'i beşiktaş'a peşkeş çekerek perdeyi kapattı.
burak elmas sonrası başlayan ikinci dursun özbek döneminde sırasıyla abdülkerim bardakçı, kazımcan karataş ve sergio oliveira transferleriyle bu durum biraz unutulsa da neredeyse bitti gözüyle bakılan joao pedro'nun fenerbahçe'ye gitmesi ve sonrasında uzun süre bir transfer hamlesi gelmemesi ile bu travma yeniden hortladı.
türk futbolunun ilerleyememesinin en büyük nedeni olan bu sidik yarışları, coğrafya gereği malesef kaderimize rakibimiz olarak yazılmış tescilli şikeci fenerbahçe ve beşiktaş camialarının her konuda olduğu gibi suyunu çıkarmasından dolayı bizi de bu iki tescilli şikeci kulübün seviyesine çekti. vizyonu ve misyonu hep avrupa olan galatasaray'ımız malesef kadro kurmak için bile bu iki tescilli şikeci kulüple muhattap olmak zorunda kalıyor. umarım en kısa zamanda tescilli şikeciler hak ettikleri ama almadıkları cezayı alır da türk futbolu biraz olsun itibarını geri kazanır.
medya yönetimine örnek vermek gerekirse ünal aysal'ın mancini sonrası hikmet karaman ile görüştüğü haberlerinin doğru olduğu ortaya çıktıktan kısa süre sonra ünal aysal david moyes'u türkiye'ye getirerek les ottomans'ta tamamen göstermelik bir görüşme gerçekleştirmişti. bu sayede taraftarın tepkisi ciddi manada kırılmış ve teknik direktör bulma aşamasında yönetime yeterli süre kredisi sağlanmıştı. bu bir süreç yönetim becerisidir.
ardından gelen dursun özbek yönetiminde böyle bir olay yaşadık mı hatırlamıyorum, hatırlayan varsa özelden iletsin. bu dönemlerde transfer anlamında cavanda, sigthórsson ve großkreutz rezaletleri yaşadık ki çalım yemeye pek gerek kalmadı zaten.
ardından gelen mustafa cengiz yönetiminde ise kelimenin tam anlamıyla her anlamda şamar oğlanına çevrildik. bu yönetim zamanına kadar galatasaray'ın masada daha zayıf olduğu ve haklarının korunmadığı bir dönem olmamıştı. yola çıkarken bana fatih terim'le konuştum yarın galatasaray'a imza atıyorum diyen vedat muriqi rezaletiyle başlayan süreç, deniz türüç, mevlüt erdinç, mert hakan yandaş, irfan can kahveci, bernard mensah diye devam edince herkeste ister istemez bir oyuncu kaptırma travması gerçekleşti.
ardından gelen burak elmas yönetimi, masada, kasada, sahada, havada, karada öyle bir yönetim sergiledi ki gelmiş geçmiş bütün galatasaray yönetimlerine rahmet okuttu. milyon tane yalanlar söyleyerek koltuğu kapan burak elmas, daha gelir gelmez salih uçan, rosier ve ghezzal'ı beşiktaş'a kaptırarak sahneye giriş yapıp ve belki de türk spor tarihinin en büyük transfer çalımı olan gedson fernandes'i beşiktaş'a peşkeş çekerek perdeyi kapattı.
burak elmas sonrası başlayan ikinci dursun özbek döneminde sırasıyla abdülkerim bardakçı, kazımcan karataş ve sergio oliveira transferleriyle bu durum biraz unutulsa da neredeyse bitti gözüyle bakılan joao pedro'nun fenerbahçe'ye gitmesi ve sonrasında uzun süre bir transfer hamlesi gelmemesi ile bu travma yeniden hortladı.
türk futbolunun ilerleyememesinin en büyük nedeni olan bu sidik yarışları, coğrafya gereği malesef kaderimize rakibimiz olarak yazılmış tescilli şikeci fenerbahçe ve beşiktaş camialarının her konuda olduğu gibi suyunu çıkarmasından dolayı bizi de bu iki tescilli şikeci kulübün seviyesine çekti. vizyonu ve misyonu hep avrupa olan galatasaray'ımız malesef kadro kurmak için bile bu iki tescilli şikeci kulüple muhattap olmak zorunda kalıyor. umarım en kısa zamanda tescilli şikeciler hak ettikleri ama almadıkları cezayı alır da türk futbolu biraz olsun itibarını geri kazanır.