32534
kendisiyle ilgili uzun zamandır git geller yaşadığım hocamız. ama bugün itibariyle düşündüm taşındım ve sonunda arkasında durmaya karar verdim. neden mi? çünkü sanırım kendisini anladım. şöyle ki;
futbol kendisini oynamanın birçok yöntemi olan bir oyun. hatta yöntemleri iç içe girebilen ama yine de ana mantalitenin sahaya bakıldığında okunabileceği bir oyun. neredeyse her ülkenin kendine has futbol tarzı var mesela. ingiliz futbolu, italyan futbolu, ispanya futbolu, hollanda futbolu, alman futbolu, brezilya futbolu hatta romanya futbolu, izlanda futbolu... bir futbolsever bunların hepsini okuduğunda aklında farklı farklı şeyler canlanacak ama düşünülen tarzlar birbirine yakın olacaktır. türk futbolunun en büyük sorunlarından biri ''türk futbolu'' dendiğinde akla herhangi bir tarz gelmemesidir. benim şahsen türk futbolu dendiğinde aklıma kaos, hakem falan geliyor. diğer saydığım ülkeler ise aklıma saha içiyle ilgili şeyler getiriyor hep. maalesef türk futbolu diye bir şey yok, umarım bir gün olacaktır.
neyse yukarıda bahsettiğim futbol tarzları kadar belirgin olmasa da 4.fatih terim dönemine kadar ''fatih terim futbolu'' diye bir şey de vardı. 1996-2000 arasında 4 şampiyonluk 1 uefa kupası ile taçlanan, hocanın kendi ağzıyla ''o gegenpress dediklerini biz 96'da yapıyorduk'' şeklinde ifade ettiği, 2011-2013 yılları arasında da 15 yıl geçmesine rağmen bambaşka kadrolarla sahaya koymaya devam ettiği bir futboldu bu. önde pressin belirgin olduğu, rakip ceza sahasına orta sahaların hiçbirini sokmaktan çekinmeyen, bekleri bol bol bindiren, top kaybında pressi de topun arkasına geçişi de çabuk yapan, tepkileri hızlı, temposu yüksek bir futbol. elbette istisnaları vardır ama rakip farketmeksizin fatih hocanın oynatmaya çalıştığı bir futbol... rakip 2000'de arsenal de olsa, 2013'de real de olsa hiç farketmeden galatasaray oyunu her neyse onu oynuyordu. kimseye topu bırakayım hızlı çıkayım, şöyle alanları önce bi kapatayım bir boşluk bulursam değerlendiririm peşinde değildi. dünyanın en büyük takımlarıyla oynadığında bile topa sahip olmaya çalışan, topa sahip olunca da hadi kaleye gideyim yoksa kaybedip atak yerim demeden sabırla oyun kurmak isteyen, topu kaybedince de anadolu takımına yaparmışcasına press yapan bir galatasaray. bu takım evinde chelsea'ye 5lik real'e 6lık falan da oldu, ama avrupadaki en büyük onur nişanelerini de bu mantaliteyle taktı.
4. fatih terim döneminde ise herhangi bir futbol bir tarafa sahada neredeyse hiçbir şey görmedik. rodriges-gomis performansları ile gelen, muslera, belhanda, feghouli ile gelen şampiyonluklar. elbette hocanın da katkısı vardır şampiyonlukta ama göze hoş gelen, bizi heyecanlandıran bir futbol yoktu. kötü oynamadan, ama iyi de oynamadan, bireysel ayaklarla gelmiş şampiyonluklardı. bakın aslında çok karşıyım bu bireysel, şu oyuncu şampiyon yaptı bu yaptı işine. hoca iyi olmadan topçu da oynamaz, takım da şampiyon olamaz. söylemek istediğim şey fatih hoca bir şey yapmadı topçular yaptı değil yanlış anlaşılmak istemiyorum. sadece bizi bir sistemin şampiyon yapmadığını herkes görmüştür bunu dile getiriyorum. zaten bir sistem şampiyon yapsa o sistem devam ederdi, avrupada da başarısız olsa bile görürdük ne olduğunu. görmedik çünkü sahaya yansıyan bir şey yoktu. hocanın elbette aklında oturtmak istediği bir oyun vardı ama sahaya yansımadı. seri'li lemina'lı covid-19 başlamadan önceki 8 maç bir sistem vardı evet. geriden pasla çıkıyorduk, rakip kim olursa olsun, nerede oynarsak oynayalım geriden pasla çıkıyorduk ve çok iyi, hızlı bir pas oyunu döndürüyorduk, oynadığımız şey göze hoş geliyordu. ancak bu sefer de seri'nin fiziksel özellikleri sebebiyle geçiş savunmasını ve ileride oynayan futbolcuların yaşlı hantal olmaları sebebiyle de karşı pressi düzgün yapamıyorduk. geriden çıkıp, sahanın tamamını örerek pozisyona girmemiz ne kadar güzel olsa da defansif olarak yaşadığımız zaaflar ve covid o oyunu daha fazla izlettirmedi bize. fatih hocanın hatası burdan sonra başladı. seri gitti ama biz geriden pasla çıkmaya çalışmaya devam ettik. taylan çıktı buraya, hatta o çıkmadan bir maç sonunda fatih hoca ''bizim tabi seri gibi bir registamız yok'' açıklaması yaptı ama aynı şeyi oynatmaya devam etmek istiyordu. neyse dediğim gibi taylan orada kısmen oldu ama taylan'ın olmadığı maçlarda biz etebo ile de bunu oynamaya devam ettik. elbette olmadı ve çok acı çektik. belki de sadece bu bir şampiyonluğa mal oldu. orada, 6 numara pozisyonunda oynayan futbolcunun profili hocanın oynatmak istediği sistemde en önemli mevki olmasına rağmen hiçbir zaman önce oraya transfer yapmadık. forvete çok para verdik, durmadan pahalı kanatlar aldık, stoperlere çok para verdik ama fernando gittiğinden beri 6 numaraya kalite transfer etmeden oradan topla çıkmaya çalıştık. orda kim oynarsa oynasın o adamdan hem hücum hem defans hem sırtı dönük top alma hem hızlı ve iyi oyun kurma bekledik. ama tabiki yapabilen neredeyse çıkmadı.
bazen ikili bazen üçlü oyunu kuruyoruz ama bir gün luyindama'nın hatasından öbür gün taylan'ın bir başka gün berkan'ın hatasından bu oyun kurma işi bize pahalıya patlıyor, ve patlamaya devam da edecek. bu sezon başı kampında gs tv'de ekranlara fatih hocanın alparslanı uyarırken bir cümlesi gelmişti ''alparslan, geriden çıkışlarda bu sene çok dikkat, öyle geçen senelerde olduğu gibi bize önde press falan asla'' tarzı şeyler söylüyordu hoca. diyordu ki yani biz geriden çıkışlarda öyle bir hale geleceğiz ki bize kim press yaparsa yapsın önemsiz. bu yolda başarılı olmak için kur 11'e yaklaşmışken 7 milyon euro'ya oyun kurulumunda luyindama'dan daha başarılı olan genç bir stoper bile transfer ettik. ama gel gör ki yine 4-1-4-1 sisteminin 6 numarası, bu oyunda belki de en önemli adam olan defansif orta saha mevkisine yine kalite transfer etmedik. taylan, berkan ve gustavo eksikleri olan bu mevkide tam istediğimizi bize veremeyecek oyuncular. onca transfer arasından nasıl hoca oraya adam almadı bunu anlamadım. yerde 15 milyon euro bulsak gidip gedson'u alacağız, yine oraya oyuncu öncelik değil. dediğim gibi bunu anlamıyorum ama anladığım bir şey var;
bence fatih hocanın gerçekten kendine göre rüyaları var. evet ömrü şampiyonlar ligi kupasını görmeye yetmeyecek belki ama yine de onu sadece fatih terim'e değil herkese hayal ettirecek bir oyun oturtmak istiyor. ben bu oyunun ne olduğunu anladım. bu oyun fatih hocanın kafasında mükemmel bir oyun. bu oyunda hem pressi yapacak takım biz olacağız hem de presi kıracak takım. bu oyunda hep topa biz sahip olacağız hem geçiş hücumlarını biz yapacağız. fatih hoca bir sistem oturtmak istemiyor bence. birden fazla oyun sisteminin bir arada olduğu bir tarz oturtmak istiyor. guardiola'nın rakiplerin kaleye otobüs çekmesi sebebiyle takımlarının kaleye doğru koşacak alan bulamamasıyla bozulan barcelona'sını hatırlayalım. o mükemmel oyun bile bir gün çaresiz kaldı. ya da daha doğru ifadeyle o oyun xavi-iniesta'ya muhtaçtı. bayern o oyunun tempolusunu, daha dikine olanını ortaya koydu. barça'nın birazcık altında pas yapan, ama yine de pas rekorları kıran, topla oynama oranı anormal yüksek olan bayern bu futbola tempo ve dikine oynamanın daha fazla denenmesini ekleyince iç içe giren sistemlerin ortaya çıkardığı bir oyun göstermiş oldu bizlere. bence fatih hoca da böyle bir şey arıyor. sahanın tümünü pasla örecek, ama pozisyon gerektirirse geçiş oyunu da oynanacak. press yapılacak ama başarısız olunduğunda geçiş savunması da iyi yapılacak. tiki-taka manyaklığı yok ama bol pas, aman kimse riskli bir şey denemesin yok ama topa sahip olma. yani birçok futbol tarzından neredeyse hepsi.
ha yapılan transferler buna tamamen uygun mu? değil. zaten bence bu sene yapılan transferlerin bazıları oyuna yönelik ama bazıları da satmaya yönelik. galatasaray bu tarza yönelik transferler yapmamaktan birden hem bu tarza uygun hem de genç transfer yapmaya geçti. bence hepimizce güzel bir geçiş oldu ama daha çok eksikler var. ben hocanın kafasındakini anladığımı düşünüyorum, yapmasını çok zor görüyorum, ama desteklemek istiyorum.
futbol kendisini oynamanın birçok yöntemi olan bir oyun. hatta yöntemleri iç içe girebilen ama yine de ana mantalitenin sahaya bakıldığında okunabileceği bir oyun. neredeyse her ülkenin kendine has futbol tarzı var mesela. ingiliz futbolu, italyan futbolu, ispanya futbolu, hollanda futbolu, alman futbolu, brezilya futbolu hatta romanya futbolu, izlanda futbolu... bir futbolsever bunların hepsini okuduğunda aklında farklı farklı şeyler canlanacak ama düşünülen tarzlar birbirine yakın olacaktır. türk futbolunun en büyük sorunlarından biri ''türk futbolu'' dendiğinde akla herhangi bir tarz gelmemesidir. benim şahsen türk futbolu dendiğinde aklıma kaos, hakem falan geliyor. diğer saydığım ülkeler ise aklıma saha içiyle ilgili şeyler getiriyor hep. maalesef türk futbolu diye bir şey yok, umarım bir gün olacaktır.
neyse yukarıda bahsettiğim futbol tarzları kadar belirgin olmasa da 4.fatih terim dönemine kadar ''fatih terim futbolu'' diye bir şey de vardı. 1996-2000 arasında 4 şampiyonluk 1 uefa kupası ile taçlanan, hocanın kendi ağzıyla ''o gegenpress dediklerini biz 96'da yapıyorduk'' şeklinde ifade ettiği, 2011-2013 yılları arasında da 15 yıl geçmesine rağmen bambaşka kadrolarla sahaya koymaya devam ettiği bir futboldu bu. önde pressin belirgin olduğu, rakip ceza sahasına orta sahaların hiçbirini sokmaktan çekinmeyen, bekleri bol bol bindiren, top kaybında pressi de topun arkasına geçişi de çabuk yapan, tepkileri hızlı, temposu yüksek bir futbol. elbette istisnaları vardır ama rakip farketmeksizin fatih hocanın oynatmaya çalıştığı bir futbol... rakip 2000'de arsenal de olsa, 2013'de real de olsa hiç farketmeden galatasaray oyunu her neyse onu oynuyordu. kimseye topu bırakayım hızlı çıkayım, şöyle alanları önce bi kapatayım bir boşluk bulursam değerlendiririm peşinde değildi. dünyanın en büyük takımlarıyla oynadığında bile topa sahip olmaya çalışan, topa sahip olunca da hadi kaleye gideyim yoksa kaybedip atak yerim demeden sabırla oyun kurmak isteyen, topu kaybedince de anadolu takımına yaparmışcasına press yapan bir galatasaray. bu takım evinde chelsea'ye 5lik real'e 6lık falan da oldu, ama avrupadaki en büyük onur nişanelerini de bu mantaliteyle taktı.
4. fatih terim döneminde ise herhangi bir futbol bir tarafa sahada neredeyse hiçbir şey görmedik. rodriges-gomis performansları ile gelen, muslera, belhanda, feghouli ile gelen şampiyonluklar. elbette hocanın da katkısı vardır şampiyonlukta ama göze hoş gelen, bizi heyecanlandıran bir futbol yoktu. kötü oynamadan, ama iyi de oynamadan, bireysel ayaklarla gelmiş şampiyonluklardı. bakın aslında çok karşıyım bu bireysel, şu oyuncu şampiyon yaptı bu yaptı işine. hoca iyi olmadan topçu da oynamaz, takım da şampiyon olamaz. söylemek istediğim şey fatih hoca bir şey yapmadı topçular yaptı değil yanlış anlaşılmak istemiyorum. sadece bizi bir sistemin şampiyon yapmadığını herkes görmüştür bunu dile getiriyorum. zaten bir sistem şampiyon yapsa o sistem devam ederdi, avrupada da başarısız olsa bile görürdük ne olduğunu. görmedik çünkü sahaya yansıyan bir şey yoktu. hocanın elbette aklında oturtmak istediği bir oyun vardı ama sahaya yansımadı. seri'li lemina'lı covid-19 başlamadan önceki 8 maç bir sistem vardı evet. geriden pasla çıkıyorduk, rakip kim olursa olsun, nerede oynarsak oynayalım geriden pasla çıkıyorduk ve çok iyi, hızlı bir pas oyunu döndürüyorduk, oynadığımız şey göze hoş geliyordu. ancak bu sefer de seri'nin fiziksel özellikleri sebebiyle geçiş savunmasını ve ileride oynayan futbolcuların yaşlı hantal olmaları sebebiyle de karşı pressi düzgün yapamıyorduk. geriden çıkıp, sahanın tamamını örerek pozisyona girmemiz ne kadar güzel olsa da defansif olarak yaşadığımız zaaflar ve covid o oyunu daha fazla izlettirmedi bize. fatih hocanın hatası burdan sonra başladı. seri gitti ama biz geriden pasla çıkmaya çalışmaya devam ettik. taylan çıktı buraya, hatta o çıkmadan bir maç sonunda fatih hoca ''bizim tabi seri gibi bir registamız yok'' açıklaması yaptı ama aynı şeyi oynatmaya devam etmek istiyordu. neyse dediğim gibi taylan orada kısmen oldu ama taylan'ın olmadığı maçlarda biz etebo ile de bunu oynamaya devam ettik. elbette olmadı ve çok acı çektik. belki de sadece bu bir şampiyonluğa mal oldu. orada, 6 numara pozisyonunda oynayan futbolcunun profili hocanın oynatmak istediği sistemde en önemli mevki olmasına rağmen hiçbir zaman önce oraya transfer yapmadık. forvete çok para verdik, durmadan pahalı kanatlar aldık, stoperlere çok para verdik ama fernando gittiğinden beri 6 numaraya kalite transfer etmeden oradan topla çıkmaya çalıştık. orda kim oynarsa oynasın o adamdan hem hücum hem defans hem sırtı dönük top alma hem hızlı ve iyi oyun kurma bekledik. ama tabiki yapabilen neredeyse çıkmadı.
bazen ikili bazen üçlü oyunu kuruyoruz ama bir gün luyindama'nın hatasından öbür gün taylan'ın bir başka gün berkan'ın hatasından bu oyun kurma işi bize pahalıya patlıyor, ve patlamaya devam da edecek. bu sezon başı kampında gs tv'de ekranlara fatih hocanın alparslanı uyarırken bir cümlesi gelmişti ''alparslan, geriden çıkışlarda bu sene çok dikkat, öyle geçen senelerde olduğu gibi bize önde press falan asla'' tarzı şeyler söylüyordu hoca. diyordu ki yani biz geriden çıkışlarda öyle bir hale geleceğiz ki bize kim press yaparsa yapsın önemsiz. bu yolda başarılı olmak için kur 11'e yaklaşmışken 7 milyon euro'ya oyun kurulumunda luyindama'dan daha başarılı olan genç bir stoper bile transfer ettik. ama gel gör ki yine 4-1-4-1 sisteminin 6 numarası, bu oyunda belki de en önemli adam olan defansif orta saha mevkisine yine kalite transfer etmedik. taylan, berkan ve gustavo eksikleri olan bu mevkide tam istediğimizi bize veremeyecek oyuncular. onca transfer arasından nasıl hoca oraya adam almadı bunu anlamadım. yerde 15 milyon euro bulsak gidip gedson'u alacağız, yine oraya oyuncu öncelik değil. dediğim gibi bunu anlamıyorum ama anladığım bir şey var;
bence fatih hocanın gerçekten kendine göre rüyaları var. evet ömrü şampiyonlar ligi kupasını görmeye yetmeyecek belki ama yine de onu sadece fatih terim'e değil herkese hayal ettirecek bir oyun oturtmak istiyor. ben bu oyunun ne olduğunu anladım. bu oyun fatih hocanın kafasında mükemmel bir oyun. bu oyunda hem pressi yapacak takım biz olacağız hem de presi kıracak takım. bu oyunda hep topa biz sahip olacağız hem geçiş hücumlarını biz yapacağız. fatih hoca bir sistem oturtmak istemiyor bence. birden fazla oyun sisteminin bir arada olduğu bir tarz oturtmak istiyor. guardiola'nın rakiplerin kaleye otobüs çekmesi sebebiyle takımlarının kaleye doğru koşacak alan bulamamasıyla bozulan barcelona'sını hatırlayalım. o mükemmel oyun bile bir gün çaresiz kaldı. ya da daha doğru ifadeyle o oyun xavi-iniesta'ya muhtaçtı. bayern o oyunun tempolusunu, daha dikine olanını ortaya koydu. barça'nın birazcık altında pas yapan, ama yine de pas rekorları kıran, topla oynama oranı anormal yüksek olan bayern bu futbola tempo ve dikine oynamanın daha fazla denenmesini ekleyince iç içe giren sistemlerin ortaya çıkardığı bir oyun göstermiş oldu bizlere. bence fatih hoca da böyle bir şey arıyor. sahanın tümünü pasla örecek, ama pozisyon gerektirirse geçiş oyunu da oynanacak. press yapılacak ama başarısız olunduğunda geçiş savunması da iyi yapılacak. tiki-taka manyaklığı yok ama bol pas, aman kimse riskli bir şey denemesin yok ama topa sahip olma. yani birçok futbol tarzından neredeyse hepsi.
ha yapılan transferler buna tamamen uygun mu? değil. zaten bence bu sene yapılan transferlerin bazıları oyuna yönelik ama bazıları da satmaya yönelik. galatasaray bu tarza yönelik transferler yapmamaktan birden hem bu tarza uygun hem de genç transfer yapmaya geçti. bence hepimizce güzel bir geçiş oldu ama daha çok eksikler var. ben hocanın kafasındakini anladığımı düşünüyorum, yapmasını çok zor görüyorum, ama desteklemek istiyorum.