• 209
    turkcell süper lig 2009-2010 sezonunda, ev sahibinin 3 golle kazanmadığı(hatta direk "kazanamadığı") ilk istanbul derbisi oldu. ayrıca her iki takımı da savunmaları kurtardı ve kalecileri formdaydı; sanırım maç bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor.

    gs mobile'ım sağolsun; kadronun düzgünü cebime ulaştı da, maçtan 1 saat önce öne sürülen abuk savunma kurgusunu görünce kalp krizi geçirmedim. daha önce servet - nobre eşleşmesinin sorun çıkaracağından bahsetmiştim; rijkaard yapmaz öyle şey. en formsuz haliyle bile olsa nobre, markaj yapmayı iyi bilen bir adam tarafından tutulmalı; belli olmaz kardeşim, kazma mazma, adamın işi karambol gollerini koklamak. mevzu şu ki; "çabuk stoper lazım abi..." derken, çoğu kişinin kastettiği markajı iyi olan stoper. o da emre güngör tabi; sanırım bu kez formayı bir daha vermemek üzere aldı, sakatlık dışında hiç bir şey durduramaz.

    kötü başlayacağımız belliydi, "ilk 20 dakika zor olur" diye de defalarca yazılmış sözlükte. bu "ilk 20 dakika" içinde beşiktaş ceza sahamıza kornerlerden ve kanatlardan bir çok orta açtı, ama bu ataklarının kanatlardan başladığı anlamına gelmiyor. göbekte kazandıkları topları hemen kanatlara(özellikle uğur'un kanadına) şişirdiler ve bunu yaparken zerre zorlanmadılar. çoğunluk, uğur'un rakip topla üstüne gelirken hata yaptığını söylüyor. bu pozisyonlarda uğur geçit vermedi ama göbekten kanada şişirilen toplarda sürekli yanlış pozisyon aldı ve top direk ekrem'de/yusuf'ta kaldı. gerçek şu ki; o zor "ilk 20 dakika" içinde en kötü sınavı veren uğur'du.

    ama yine de şu "kötü oynayan bir futbolcunun kötü oynadığını fark ettim, demek ki maçı götümle izlememişim; herkes ne kadar bilinçli bir futbol izleyicisi olduğumu görmeli: dur oynanan futbolu bu futbolcuya mal edeyim!" dallamalığını anlamıyorum...

    -----iç ses-----

    maçtan önce "oyarız, koyarız!.." edebiyatı, maçtan sonra "haftalardır söylüyorum; bu x adam değil!!1!" zırlamaları... bu sefer de x'in yerine uğur, hakan, mehmet ve barış koyulmuş, kolpadan "ben demedim mi?!" moduna girilmiş. nereye dedin ulan hayvan oğlu hayvan?! daha "en az 3 farkla alırız!" diye entry'lerin duruyor hala başlıkta!

    -----iç ses-----

    bu "ilk 20 dakika" içinde beşiktaş bütün ortalarını altıpas içine yaptı, franco, emre ve (özellikle!!!) neill başarılıydı. fakat uzaklaştırılan bütün toplar beşiktaş'ta kaldı ve atak tazelediler. dönen topların onlarda kalmasına ve yarı sahamızda bu kadar pas yapmalarına izin vermemeliydik; beğenmediğimiz mustafa, en azından bunu engelliyordu. zaten rakipte fabian ernst var, ki kendisi bu ligde oynayan en iyi ön libero olur. hem top çalabilen, hem de takımını hücuma çıkarabilen bir adam varken rakipte; orta alanda bu kadar top kaybını* göze alamazsın.

    mustafa denizli'nin beşiktaş'ı hakkında kesin olarak bildiklerimiz:

    -ekrem dağ'ı pozisyonunun hakkını versin ya da hücuma katkı yapsın diye değil, pres gücünden faydalanıp takımını diri tutmak için, hangi pozisyonda olursa olsun, bir şekilde oynatıyor.

    -elinde gerçek bir kanat oyuncusu yok; bobo, holosko, nihat gibi dribling yapabilen forvetlerini sağ kanat için kullanıyor. şu an sol kanadında en iyi oynayabilecek adam tello olduğu halde, göbekten yollanılan topların sayısının azalması riskini göze alamadığı için ernst'in yanında oynatıyor. beşiktaş'ın kanattan bulduğu gollerde bile atak hep göbekten başlıyor.

    -rakip ceza sahasına çok adamla gidip karambol yaratarak, nobre'nin beleşten gol atması dışında bir planı yok gibi.

    görüldüğü gibi, rakibiyle ilgili en ufak bir etken yok. ne rakipteki bir adamı kilitlemek için, ne de rakibinin bir hamlesine karşılık olarak yapılan bir hareket var. karşımızda öyle ya da böyle "kendi futbolunu oynamaya bakan" bir rakip vardı ve bu deplasmandan 1 puanı çıkartabildiysek, mücadelemizin ve şansımızın yanında, denizli'nin elindeki kadronun darlığı da büyük pay sahibidir.

    barış ve mehmet kesinlikle kötüydü. mehmet bu sezonki vasatının üstüne çıkmış olabilir, kabul ediyorum; ama bir ön liberonun asli vazifelerini yerine getirmedi. kardeşim; sizden istediğim topu topu 2 şey:

    1-) orta alanda ayağında topla gelen rakibe direnç gösterin, pres yapın!
    2-) hem bizim hem de rakibin ceza sahasından dönen topları kovalayın, mümkün olduğu kadar bizde kalmasını sağlayın!

    bunları yaptıktan sonra ister sürekli yatay oyna(ama yine de top kaybetme, o kadar da değil!), istersen her şutun auta gitsin; umrumda değil. sen asli vazifelerini yerine getir, ekstralar olmayıversin. kötü futbollarını mazur göstermek istediğimden değil, kimsenin yazmadığını fark ettiğimden, barış ve mehmet hakkında söykemek istediklerim;

    mehmet adeta bir kanat oyuncusu ayarında dribling yapıyor. top kayıpları çok ama o top kayıplarını hep pas verirken yapıyor. fakat mehmet'e pres yaparak topu çalmak ya da hataya zorlamak imkansız gibi; topu iyi saklıyor. o özgüvenle rakip orta sahayı göbekten hızla geçebiliyor. bu iyi bir şey tabi ama bu kadar dribling becerin olacağına, birazcık isabetli pas yüzden olsaydı ya...

    barış özbek de çok ucuz bir sarı kart gördü. ilk yarıda yardımcı hakem'in gözü önünde ve hakan balta ayağına dokunmadığı halde kendini yere bırakan nobre'nin pozisyonunun aynısıydı. ama nasıl olsa sarı kart öncesi ve sonrası performansları arasında zerre fark yok ve onun yerine muhakkak mustafa sarp ilk 11'de başlamalıydı. bu hem dönen topların bizde kalmasına sebep olurdu, hem de pozisyon bilgisi barış'tan kat kat iyi olan mustafa, caner'in altıpas içine yerden kestiği o topta 2 metre geride kalmaz ve golü atardı.

    elano hücumun en iyisiydi diyenler? güzel; hemfikiriz... ya ernst'in ya da elano'nun maçı olacaktı ve elano'nun oldu. artık takımın elano'ya şut pozisyonu yaratmak için de çaba harcadığını gördüm; böyle bir silahın oyun planına dahil edilmemesi şaşılacak şeydi zaten ve (çok geç de olsa) mevzu halledildi.

    caner demişken; gelelim kanatlara. bu maç öncesinde beşiktaş'a karşı elle tutulur tek avantajımızdı kanatlar ve beklenenin altında kaldı. takımda doğru dürüst işleyen tek hücum fraksiyonu olduğundan, göze iyi göründü yine de. bu satraforsuzluğun bir diğer etkisi de, ilerde pozisyon bilgisi olan ve o mevkiye alışık bir adam olmayınca, herkes elinden geldiği kadar ceza sahasının içine girerek o boşluğu doldurmaya çalıştığından; kimse kanat ataklarına konsantre olamıyor.

    keita - ibrahim; çok komik olacaktı di mi, ehüehuah... çok çirkin oldu.

    "vay sen beni demin geçtin, ben de sana tokat atarım!"
    "vay sen bana demin tokat attın, ben de sana dirsek atarım!"

    çocuk musunuz a.k. ?! tamam, hakem ilk pozisyonda kırmızı kartı vermediğinden, öbürünü de verecek yüzü kalmamıştı. ama bu inatlaşmanın kime ne faydası var? öyle ya da böyle; keita çok faydalı bir adam. boşlukları doldurmak için ceza sahasına girmesi tamam da sürekli caner'le kanat değiştirmeleri neden? ben buna anlam veremedim...

    caner bence beklenenin altında kaldı; galiba akla gelen başa geldi ve morali bozuldu. ne zaman topu sağa/sola çekeceğine ve ne zaman topla süratleneceğine karar veremiyor gibi. eskisi gibi çok fazla adam geçmedi, ben asıl mevkisinde oynayan ibrahim toraman'a karşı daha iyi bir performans beklerdim. maçın başında el bileğinde kırık olduğu söylenmişti; kenar ekibinden bunu saklayarak sahada kalmak ve acıya rağmen oynamak istediyse, bu biraz amatörce bir hareket. maçtan sonra anlaşıldıysa bilmiyorum. fakat bileğinde denildiği gibi kırık vardı ise düşük performansı normal. yine de etkisiz olduğu söylenemez ama solda süratli olması ve sıfıra inmesi gerekiyor.

    jo alves oyuna girdikten sonra teorik olarak hücuma daha rahat çıkabilmemiz gerekiyordu değil mi? evet; bir süreliğine öyle oldu, golü de attık. fakat sonra her şey alt-üst oldu. hücumun en etkili fraksiyonu elano oyundan çıktı ve mustafa sarp girdi. sonra da faul olduğunu bile düşünmediğim bir frikik ortasından karambol golünü yedik ve orta sahad 3 ön libero ile kalakaldık. elano - mustafa sarp değişikliğinin sebebi nedir? defansif oynamak mı? tamam da, oyundan aldığın adam defansa katkısı olmayan bir adam değil ki; hatta barış özbek'ten daha çok top çaldı. orta sahadaki direnci arttırmak istiyorsan, mustafa sarp'ı tabi ki oyuna alacaksın da; o dakikaya kadar ne ofansif ne de defansif açıdan bir işe yaramamış olan barış özbek'in yerine alsak daha iyi olmaz mıydı?! elano oyundan çıktıktan sonra organize hücum şansımız yok oldu ve rakibin top kayıplarında kontrataklarla hücuma çıkmaya başladık... bu olmadı rijkaard...

    ---aç parantez---

    sağolsun downforce uyardı; elano'nun oyundan alınmasının sebebi sakatlıkmış. kusura bakma rijkaard...

    ---kapa parantez---

    kaptan'ın ayağından golü bulmak da ayrı keyif yahu. santrafor oynarken, rakip stoperlerin arasında adeta can çekişiyor da olsa, her zamanki gibi diri kalıyor ve takımı da ayakta tutuyor. onun dolaştırdığı toplar takım için dinlenme ve/veya boş alana kaçma süresi oluşturuyor. gördüğüm kadarıyla sahadaki hücum başlatma insiyatifini arda ve elano paylaşıyor. yine de insan hala gün sayıyor milan baros için...

    giovani oyuna girdiği sırada takımın hiç bir oyuncusu hücumu düşünemiyordu ise de, gio hala yeterli değil. ben beklerim...

    ne hikmetse fenerbahçe'nin kaybedeceğine dair bir his vardı ve bu yüzden 1 puanla yetinmek pey koymadı. gerçi fener'in oynadığı futbola bakılırsa, kaybedeceğini tahmin edebilmek "his" gibi metafizik mevzularla değil; bildiğin elle tutulur "materyaller" ile açıklanabiliyor. fakat yine de; rakibinin en az 3 puan önünde olmadığın sürece lider de sayılmazsın!

    umut var...
App Store'dan indirin Google Play'den alın