29231
galatasaray'ın, belki günümüzdeki galatasaray'ın kendisinden bile büyük olan, yaşayan efsanesi.
özellikle dördüncü döneminde bu durum iyiden iyiye hissediliyordu. üçüncü dönemin sonunda yaşananlardan alınan derslerle ara ara yönetime attığı salvolar anlayışla karşılanıyordu, kulübün rakip camialar ve federasyonla olan durumunu zora sokacak beyanatları da taraftarın gazını aldığı için olumlu bakılıyordu. arda turan'ın transfer edilmesi konusunda yönetime rest çekip taraftarın önüne atmasıyla aslında yönetimi de dikiz aynasında bırakmıştı. 2020-2021 sezon arasındaki transfer çıkışı ve "sattığın kadar al geçen sene bitti" gafıyla iyiden iyiye paspas etti mevcut yönetimi.
dördüncü döneminin üçüncü senesi bitti, dördüncü senesinin içindeyiz. instagramda videolar çekip taşşak geçtiği tüm kurumlar bir olmuş durumda, kendisinin ve takımının üzerine oynuyor. bazen ince ince bazen aleni kıyıp duruyor. o videoları izleyip gaza gelen taraftar bile tam olarak yanında değil. zaten pandemi koşulları sebebiyle maçlar seyirciye kapalı, üzerine yoğun ve karışık bir fikstür var. iletişim ve idari konularda çok zayıf olduğu yetmez gibi defalarca kez de üzerine bastığı bir yönetim dışında ona destek olabilecek kimse yok.
yetmez gibi dördüncü dönemi teknik-taktik bakımdan felaket. inatla pas oyunu diye bir batağa sürükledi durdu takımı. saha parselizasyonu, dominant santrafor modeli, beki manipüle etmek, ofansif futbol kimliği falan çok güzel tabirler ama ortada bir ürün olmayınca en fazla hikmet karaman kadar hoca olabiliyor insan. ya da şöyle söyleyeyim, bu tarz lafları cümle içinde kullanmakla olsaydı bu işler; hikmet karaman dünyanın en iyi teknik direktörü olurdu. millet guardiola değil hikmet karaman izlerdi...
fatih terim'e futbol öğretmek, teknik direktörlük dersi vermek kimsenin haddine değil. ama eldeki mal da belli, ortaya çıkan ürün de belli. kaptırdığı ilk topu kalesinde şut olarak göreceği için amaçsız sekiz yüz milyon pas yapmak zorunda olan oyuncu grubuyla değil ofansif futbol kimliği ortaya koymak, halı sahada baklavasına maça bile çıkılmaz. ya 20 yıl hatta 10 yıl öncenin rüyalarından uyanıp elindeki futbolcuların oynayabileceği bir sistem bulacak, ya da böyle kahır çekmeye devam edeceğiz. galatasaray'ın elinde ne 1996 yılındaki gibi potansiyelli bir yerli iskelet var, ne de 2011 yılındaki gibi "parası neyse verip" en iyilerini toplayacak bir yapı var.
dördüncü fatih terim döneminin başından entry tarihine kadar 7 transfer dönemi geçti. her transfer döneminde sadece 1 mevkiye doğru düzgün bir futbolcu alınsaydı bugüne kadar çoktan bir şablonu, taktiği, ilk 11'i falan olurdu bu takımın. o zaman belki saha parselizasyonu, dominant santrafor modeli, beki manipüle etmek, ofansif futbol kimliği falan filan deneme lüksü de olurdu.
7 transfer dönemi geçti. muslera hariç standardı belli olan bir tane futbolcu gelip geçmedi takımdan. gol kralı olarak şampiyonluk getiren gomis ve diagne'nin bile saatli bomba gibi gezdiği dönemler oldu. takımın stoperi net değil, bekleri net değil, orta sahası net değil, kenarları net değil, forveti net değil.
24 eylül 2013 sonrası bu takımdan kovulmayacağının bilincinde başladı hoca dördüncü dönemine. kim ne derse desin, tüm bunlar için zamanı vardı. üç yıllık beş yıllık bir plan program yapsa, kademe kademe koyacağız bu takımı ileri götüeceğiz dese kim ne diyebilirdi sanki kendisine? geldiğinde zaten kuruluydu takım. tıpkı üçüncü dönemindeki gib gözden düşerek, biraz da hırpalanarak gelmişti. onun hırsıyla ilk sezon dengeyi değiştirdi. ikinci sezon kılıçlar çekilmişti, diğer iki takım ortaya olmayınca kavga sadece federasyonla ve hakemleriyle sınırlı kaldı. taraftarı da arkasına alarak tecrübesiz başakşehir'i ve hocasını parçaladı son düzlükte.
son iki sezon ise hep bir geriye gidiş var. emre mor gibi ryan babel gibi transferlerle kanatları adeta kangren ettik. devre arası iki kangreni de kestik, takım toparlanır gibi oldu ama rakiplerin çözmesi çok zaman almadı. zaten sonra pandemi arası girdi, dönüşte kabus rize maçı ve formaliteden oynanan kalan haftalar. bu sezon da aynı şekilde başladı. galibiyet serisi bu sefer oyunda bile o derece iz bırakmadı. az çok doğru diziliş bulundu derken yine kupa maçında rakibin tüm eksiklerini deşifre etmesi sonrası değişik maceralara girişti hoca. bu sefer oynayabildiği topu da oynayamayan 11 tane başı kesik tavukla maçlara çıkmaya başladık...
dediğim gibi, fatih terim'e ne futbol ne de hocalık öğretmek kimsenin haddine değil. ama dördüncü dönemde saha içinde yaptıkları soru işareti dolu... nerede kalmıştık tweeti ile sezon ortası gelip sadece varlığıyla şampiyonluğa ulaştı. ikinci sezonunda fenerbahçe küme düşme potasındaydı, beşiktaş ise doğru dürüst yaklaşamadı. 25. haftayı 8 puan geride bitirip 33. haftada şampiyonluğu kazandı belki ama 8 haftada 20 puan toplarken rakibin sadece 9 puanda kaldığını da unutmamak lazım. benzer serileri üçüncü ve dördüncü sezonda da yaptı takımı. ancak yapıp yapabildiği de 6-8 haftalık seriler oldu.
tüm bunların sebebi de kadrodaki istikrarsızlıklar. bunların müsebbibi de hocanın kendisi. kendi istemediği sürece takımdan kovulmayacağının bilincinde başladı hoca dördüncü dönemine. finansal fair play vardı evet, ihale de bu konularda hep yönetime bırakıldı kamuoyunda. ancak hocanın bu süreci yayarak imkanlar dahilinde kadroyu yükseltecek manevi gücü vardı.
sezon başı bir takım kuruluyor, devre arasına doğru anca hazır oluyor, bir iki ara takviyeyle gaza basıp bir seri yapıyor sonrası yine yokuş aşağı...
galatasaray'ın fatih terim'den beklediği ve istediği bu mu. ya da fatih terim bu kadarını başarabilecek tek hoca mı?
asıl soru bu...
özellikle dördüncü döneminde bu durum iyiden iyiye hissediliyordu. üçüncü dönemin sonunda yaşananlardan alınan derslerle ara ara yönetime attığı salvolar anlayışla karşılanıyordu, kulübün rakip camialar ve federasyonla olan durumunu zora sokacak beyanatları da taraftarın gazını aldığı için olumlu bakılıyordu. arda turan'ın transfer edilmesi konusunda yönetime rest çekip taraftarın önüne atmasıyla aslında yönetimi de dikiz aynasında bırakmıştı. 2020-2021 sezon arasındaki transfer çıkışı ve "sattığın kadar al geçen sene bitti" gafıyla iyiden iyiye paspas etti mevcut yönetimi.
dördüncü döneminin üçüncü senesi bitti, dördüncü senesinin içindeyiz. instagramda videolar çekip taşşak geçtiği tüm kurumlar bir olmuş durumda, kendisinin ve takımının üzerine oynuyor. bazen ince ince bazen aleni kıyıp duruyor. o videoları izleyip gaza gelen taraftar bile tam olarak yanında değil. zaten pandemi koşulları sebebiyle maçlar seyirciye kapalı, üzerine yoğun ve karışık bir fikstür var. iletişim ve idari konularda çok zayıf olduğu yetmez gibi defalarca kez de üzerine bastığı bir yönetim dışında ona destek olabilecek kimse yok.
yetmez gibi dördüncü dönemi teknik-taktik bakımdan felaket. inatla pas oyunu diye bir batağa sürükledi durdu takımı. saha parselizasyonu, dominant santrafor modeli, beki manipüle etmek, ofansif futbol kimliği falan çok güzel tabirler ama ortada bir ürün olmayınca en fazla hikmet karaman kadar hoca olabiliyor insan. ya da şöyle söyleyeyim, bu tarz lafları cümle içinde kullanmakla olsaydı bu işler; hikmet karaman dünyanın en iyi teknik direktörü olurdu. millet guardiola değil hikmet karaman izlerdi...
fatih terim'e futbol öğretmek, teknik direktörlük dersi vermek kimsenin haddine değil. ama eldeki mal da belli, ortaya çıkan ürün de belli. kaptırdığı ilk topu kalesinde şut olarak göreceği için amaçsız sekiz yüz milyon pas yapmak zorunda olan oyuncu grubuyla değil ofansif futbol kimliği ortaya koymak, halı sahada baklavasına maça bile çıkılmaz. ya 20 yıl hatta 10 yıl öncenin rüyalarından uyanıp elindeki futbolcuların oynayabileceği bir sistem bulacak, ya da böyle kahır çekmeye devam edeceğiz. galatasaray'ın elinde ne 1996 yılındaki gibi potansiyelli bir yerli iskelet var, ne de 2011 yılındaki gibi "parası neyse verip" en iyilerini toplayacak bir yapı var.
dördüncü fatih terim döneminin başından entry tarihine kadar 7 transfer dönemi geçti. her transfer döneminde sadece 1 mevkiye doğru düzgün bir futbolcu alınsaydı bugüne kadar çoktan bir şablonu, taktiği, ilk 11'i falan olurdu bu takımın. o zaman belki saha parselizasyonu, dominant santrafor modeli, beki manipüle etmek, ofansif futbol kimliği falan filan deneme lüksü de olurdu.
7 transfer dönemi geçti. muslera hariç standardı belli olan bir tane futbolcu gelip geçmedi takımdan. gol kralı olarak şampiyonluk getiren gomis ve diagne'nin bile saatli bomba gibi gezdiği dönemler oldu. takımın stoperi net değil, bekleri net değil, orta sahası net değil, kenarları net değil, forveti net değil.
24 eylül 2013 sonrası bu takımdan kovulmayacağının bilincinde başladı hoca dördüncü dönemine. kim ne derse desin, tüm bunlar için zamanı vardı. üç yıllık beş yıllık bir plan program yapsa, kademe kademe koyacağız bu takımı ileri götüeceğiz dese kim ne diyebilirdi sanki kendisine? geldiğinde zaten kuruluydu takım. tıpkı üçüncü dönemindeki gib gözden düşerek, biraz da hırpalanarak gelmişti. onun hırsıyla ilk sezon dengeyi değiştirdi. ikinci sezon kılıçlar çekilmişti, diğer iki takım ortaya olmayınca kavga sadece federasyonla ve hakemleriyle sınırlı kaldı. taraftarı da arkasına alarak tecrübesiz başakşehir'i ve hocasını parçaladı son düzlükte.
son iki sezon ise hep bir geriye gidiş var. emre mor gibi ryan babel gibi transferlerle kanatları adeta kangren ettik. devre arası iki kangreni de kestik, takım toparlanır gibi oldu ama rakiplerin çözmesi çok zaman almadı. zaten sonra pandemi arası girdi, dönüşte kabus rize maçı ve formaliteden oynanan kalan haftalar. bu sezon da aynı şekilde başladı. galibiyet serisi bu sefer oyunda bile o derece iz bırakmadı. az çok doğru diziliş bulundu derken yine kupa maçında rakibin tüm eksiklerini deşifre etmesi sonrası değişik maceralara girişti hoca. bu sefer oynayabildiği topu da oynayamayan 11 tane başı kesik tavukla maçlara çıkmaya başladık...
dediğim gibi, fatih terim'e ne futbol ne de hocalık öğretmek kimsenin haddine değil. ama dördüncü dönemde saha içinde yaptıkları soru işareti dolu... nerede kalmıştık tweeti ile sezon ortası gelip sadece varlığıyla şampiyonluğa ulaştı. ikinci sezonunda fenerbahçe küme düşme potasındaydı, beşiktaş ise doğru dürüst yaklaşamadı. 25. haftayı 8 puan geride bitirip 33. haftada şampiyonluğu kazandı belki ama 8 haftada 20 puan toplarken rakibin sadece 9 puanda kaldığını da unutmamak lazım. benzer serileri üçüncü ve dördüncü sezonda da yaptı takımı. ancak yapıp yapabildiği de 6-8 haftalık seriler oldu.
tüm bunların sebebi de kadrodaki istikrarsızlıklar. bunların müsebbibi de hocanın kendisi. kendi istemediği sürece takımdan kovulmayacağının bilincinde başladı hoca dördüncü dönemine. finansal fair play vardı evet, ihale de bu konularda hep yönetime bırakıldı kamuoyunda. ancak hocanın bu süreci yayarak imkanlar dahilinde kadroyu yükseltecek manevi gücü vardı.
sezon başı bir takım kuruluyor, devre arasına doğru anca hazır oluyor, bir iki ara takviyeyle gaza basıp bir seri yapıyor sonrası yine yokuş aşağı...
galatasaray'ın fatih terim'den beklediği ve istediği bu mu. ya da fatih terim bu kadarını başarabilecek tek hoca mı?
asıl soru bu...