1119
2020-2021 sezonu aralık ayına geldiğimizde ölmüş olacak türk futbolunun musalla taşını hep birlikte dikeceğiz gibi görünüyor.
dünkü maç* sonrası galatasaray'ın elenmesiyle 1981-1982 yılından beri ilk defa lokomotif takımlarından hiçbiri turnuva bölümüne geçemedi. 70 li yıllarda emekleyen, 90 larda kafa kaldıran, 21. yüzyılın başlarında en parlak dönemlerini yaşayan 2010'ların başında şike süreci ile gerisin geriye düşmeye başlayan türk futbolu, beyin ölümünü 2020 yılının bitişiyle ilan etmiştir. son 13 senedir şampiyonlar ligine 2 takım sokamayan, tarihinin sanırım hiçbir döneminde 1 önceki sezon avrupa kupası hakkı elde etmiş takımlarının hepsini, aynı anda katılım hakkı elde edemeyen bir futbol iklimi burası.
2010'ların başında fm oynarken yıllar geçtikçe türk takımları daha başarılı oluyordu. 4 büyük takım zaten iyi başarılar elde ederken, kayseri, sivas, ankaragücü gibi takımlar avrupa'da çeyrek finalleri görüyordu. bu demektir ki türkiye aslında 2010 sonrasında (yabancı kuralının da esnetilmesiyle) aslında potansiyeli çok yüksek olan bir lig konumunda!(sezonun birinde 3 takım aynı anda şampiyonlar ligi'ne falan kalmıştı amk). potansiyeli böyle yüksek iken en başta üst düzey yöneticileri, futbol adamları, vizyoner (!) sahipleriyle bu potansiyeli yüksek olan 60 yıllık sistemleşmiş organizasyonun içine nasıl sıçabildik çıkıp birileri anlatsın!
uğur meleke, uğur karakullukçu ve birkaç tane medyada görünmemesine rağmen benim sosyal medyada takip ettiğim spor yazarı haric bu konuyu önemseyen futbol uleması yok. hepsi ulusal kanalda şov ve üst siyasi büyüklere yaltaklanma peşinde. yöneticilere, teknik adamlara falan girmiyorum bile. sınır zaten en çok saha içine değil buralara lazım.
özellikle ilk 4 ülke takımının 4 temsilcisinin gruplara direkt katılımları sağlandıktan sonra türk takımlarının avrupa'da şansı kolaylaşmıştı. bu sebepten ötürü umutluydum, hakikaten umutluydum. artık şampiyonlar ligi'nde daha fazla takım ile yarışabileceğimizi, uefa'da en azından çeyrek final görebilen takımlar çıkarabileceğimizi ve sıralamada en azından portekiz'e rusya'ya yaklaşabileceğimiz hakkında ciddi umut taşıyordum (ki bu bahsettiğim takımlar son dönemlerde gerileme yaşamasına rağmen beceremedik bunu). peki gerçekte nasıl seyretti ? 34 (artık 40) maçlık lig maratonunu sadece ligdeki havuz payını alabilmek için yarışan takımlar, avrupa'da sürekli rotasyon yapan, "niye burada yarışıyoruz anamızın ligi bize yeter" kafasındaki hocalar, sürekli gelişim ve değişimden bahsedip bunun bir parçası olmak adına hiçbir şey yapmayan duayen teknik adamlar...
sezon içinde 40 a yakın maç yapıp, bu maçları oynama sebebiniz olan avrupa kupalarına katılım adına hiçbir şey yapmayacaksanız ne halta oynuyorsunuz ki bu ligi! ayıp yani utanın! biz de bu topu sevip, bu ligi izleyip bu takımlara ucundan kıyısından destek vererek bu rezaleti görmek zorunda değiliz, verdiğimiz paranın karşılığını biraz olsun görmek istiyoruz. sözlüğün geneli pek umrumda değil ben bu ülkenin temsilcilerinin avrupa'da ülkemizi iyi temsil etmesini istiyorum. en azından bir rusya, belçika, fransa ölçeğinde başarılar görmek istiyorum. bunları bize gösteremeyecekseniz ne diye bu ligi izletiyorsunuz?
2005'ten beri takip ediyorum bu ligi, yaşım o kadarına elveriyor. ama bu ligten de, bu ligte oynanan oyun ve dışarıya yansıması hakkında en çok rahatsız olduğum dönemi yaşıyorum. sene başında babama defalarca dedim bu sene bein üyesi olmayalım başka bir platformdan bir şekilde takip ederiz bu ligi diye (tek izlediği şey süper lig çünkü). ikna edemedim maalesef. resmen tüy diktiler dün itibariyle ve artık bu ülkedeki futbol hakkında ne bir şey yazmak, ne takip etmek ne de konuşmak istiyorum. bundan bir şey kazandığımızdan değil, zevk için takip ediyoruz zevk de vermiyor.
velhasıl o ki artık kaç hak elde edeceksek o kadar takımımız (şu an için 5) aynı anda avrupa kupalarına grup aşamalarından katılım hakkı elde etmediği müddetçe sözlükte hiçbir şey yazmayacağım, sağlıcakla kalın.
dünkü maç* sonrası galatasaray'ın elenmesiyle 1981-1982 yılından beri ilk defa lokomotif takımlarından hiçbiri turnuva bölümüne geçemedi. 70 li yıllarda emekleyen, 90 larda kafa kaldıran, 21. yüzyılın başlarında en parlak dönemlerini yaşayan 2010'ların başında şike süreci ile gerisin geriye düşmeye başlayan türk futbolu, beyin ölümünü 2020 yılının bitişiyle ilan etmiştir. son 13 senedir şampiyonlar ligine 2 takım sokamayan, tarihinin sanırım hiçbir döneminde 1 önceki sezon avrupa kupası hakkı elde etmiş takımlarının hepsini, aynı anda katılım hakkı elde edemeyen bir futbol iklimi burası.
2010'ların başında fm oynarken yıllar geçtikçe türk takımları daha başarılı oluyordu. 4 büyük takım zaten iyi başarılar elde ederken, kayseri, sivas, ankaragücü gibi takımlar avrupa'da çeyrek finalleri görüyordu. bu demektir ki türkiye aslında 2010 sonrasında (yabancı kuralının da esnetilmesiyle) aslında potansiyeli çok yüksek olan bir lig konumunda!(sezonun birinde 3 takım aynı anda şampiyonlar ligi'ne falan kalmıştı amk). potansiyeli böyle yüksek iken en başta üst düzey yöneticileri, futbol adamları, vizyoner (!) sahipleriyle bu potansiyeli yüksek olan 60 yıllık sistemleşmiş organizasyonun içine nasıl sıçabildik çıkıp birileri anlatsın!
uğur meleke, uğur karakullukçu ve birkaç tane medyada görünmemesine rağmen benim sosyal medyada takip ettiğim spor yazarı haric bu konuyu önemseyen futbol uleması yok. hepsi ulusal kanalda şov ve üst siyasi büyüklere yaltaklanma peşinde. yöneticilere, teknik adamlara falan girmiyorum bile. sınır zaten en çok saha içine değil buralara lazım.
özellikle ilk 4 ülke takımının 4 temsilcisinin gruplara direkt katılımları sağlandıktan sonra türk takımlarının avrupa'da şansı kolaylaşmıştı. bu sebepten ötürü umutluydum, hakikaten umutluydum. artık şampiyonlar ligi'nde daha fazla takım ile yarışabileceğimizi, uefa'da en azından çeyrek final görebilen takımlar çıkarabileceğimizi ve sıralamada en azından portekiz'e rusya'ya yaklaşabileceğimiz hakkında ciddi umut taşıyordum (ki bu bahsettiğim takımlar son dönemlerde gerileme yaşamasına rağmen beceremedik bunu). peki gerçekte nasıl seyretti ? 34 (artık 40) maçlık lig maratonunu sadece ligdeki havuz payını alabilmek için yarışan takımlar, avrupa'da sürekli rotasyon yapan, "niye burada yarışıyoruz anamızın ligi bize yeter" kafasındaki hocalar, sürekli gelişim ve değişimden bahsedip bunun bir parçası olmak adına hiçbir şey yapmayan duayen teknik adamlar...
sezon içinde 40 a yakın maç yapıp, bu maçları oynama sebebiniz olan avrupa kupalarına katılım adına hiçbir şey yapmayacaksanız ne halta oynuyorsunuz ki bu ligi! ayıp yani utanın! biz de bu topu sevip, bu ligi izleyip bu takımlara ucundan kıyısından destek vererek bu rezaleti görmek zorunda değiliz, verdiğimiz paranın karşılığını biraz olsun görmek istiyoruz. sözlüğün geneli pek umrumda değil ben bu ülkenin temsilcilerinin avrupa'da ülkemizi iyi temsil etmesini istiyorum. en azından bir rusya, belçika, fransa ölçeğinde başarılar görmek istiyorum. bunları bize gösteremeyecekseniz ne diye bu ligi izletiyorsunuz?
2005'ten beri takip ediyorum bu ligi, yaşım o kadarına elveriyor. ama bu ligten de, bu ligte oynanan oyun ve dışarıya yansıması hakkında en çok rahatsız olduğum dönemi yaşıyorum. sene başında babama defalarca dedim bu sene bein üyesi olmayalım başka bir platformdan bir şekilde takip ederiz bu ligi diye (tek izlediği şey süper lig çünkü). ikna edemedim maalesef. resmen tüy diktiler dün itibariyle ve artık bu ülkedeki futbol hakkında ne bir şey yazmak, ne takip etmek ne de konuşmak istiyorum. bundan bir şey kazandığımızdan değil, zevk için takip ediyoruz zevk de vermiyor.
velhasıl o ki artık kaç hak elde edeceksek o kadar takımımız (şu an için 5) aynı anda avrupa kupalarına grup aşamalarından katılım hakkı elde etmediği müddetçe sözlükte hiçbir şey yazmayacağım, sağlıcakla kalın.