144
20.10.1999 senesi bir çarşamba günü, içim kıpır kıpır henüz daha 12 yaşındayım ve hayatım futbol, hayatım galatasaray olmuş durumda. ilk defa babam ve eniştemle canlı, kanlı ali sami yen'de yani mabedimizde bir maç izleyeceğim. bütün gün enerjim hiç bitmediği gib karnımda oluşan belirli belirsiz sancılar ile akşam olmasını ve araba ile stada yol almanın zamanını bekliyorum. öyle güzel bir histi ki o gün sanırım ömrüm boyunca o hissiyatı hiç öyle doruklarda yaşamayacağım. neyse hazırlandık, o zamanlar tabi forma bulmak, satın almak şimdi ki kadar kolay değil. eniştem sağolsun o zamanlar kulüpteki tanıdıkları vasıtası ile bir forma ayarlamıştı. o zaman ki bedenime tam uymasada giydim o kutsal sarı-kırmızı formayı. hagi'yi, hakan'ı canlı izlemenin hayali ile çıktık yola. mecidiyeköy'e geldik. orijin'in tam oralarda bir yerlerde park yeri bulduk, indik arabadan stada doğru yürümeye başladık. kapalı üst beni benden almıştı içeri girdiğimde. dünyanın hangi ambiyansını getirirseniz getirin o an yaşadığım duyguları kelimelerle anlatmam mümkün değil. zaten ali sami yen'i anlatacak her kelime, her söz kifayetsiz kalır. galatasaray'ım sahaya çıktı. hagi! seni dünya gözüyle canlı izledim ya senden iyisini seyredeceğimi düşünmüyorum. her neyse hakan, hagi, popescu yumruk şov derken maç başladı. evet gittiğim ilk maç galatasaray-chelsea maçı! ilk 15 dakika kalbim öylesine hızlı atıyordu ki bağıramadım. haykırmak istiyorum ama sesim çıkmıyor. derken maçı dramatik bir şekilde 5-0 kaybettik. ama o maç benim için tribün'ün, galatasaray'ın başlangıcı oldu. evet belki çok ağır bir sonuçla yenildik ama daha da çok sevdim galatasaray'ı. maçtan çıktığımız da herkes üzgün, kafamızı öne eğdik ve babam'dan şu cümleyi duydum. kaldır kafanı cimbom başı dik yürür. sen de dimdik ol kazansakta, kaybetsek de! iyi ki galatasaray'lıyım iyi ki!