9
sürekli olarak haddimizi bilelim kıvamına geldik. ancak özellikle benim jenerasyon açısından bakacak olursam doğduğumuz yılda şampiyon kulüpler kupası şampiyonu olan psv'ye tek golle elenmiştik. steau bükreş ile şampiyon kulüpelr kupası yarı finalinde mücadele edip türk takımlarının avrupa arenasındaki en büyük başarısını elde etmiştik. bunları yaşamadık; ama küçük yaştan itibaren duyarak, gazete küpürlerinden okuyarak, video kasetlerden izleyerek öğrendik.
sonrasında yavaş yavaş galatasaraylılık bilincine kavuşurken kupa galipleri kupası çeyrek finalini gördük; eintracht frankurt'u eleyip roma'yı elimizden kaçırdığımıza şahit olduk. o dönem için sükse yaratan kulüplerdi genç kardeşlerim.
bir sonraki sezon, 93-94'te tarihimizin en çılgın maçı olan old trafford deplasmanında 0-2'den 3-2 öne geçişimizi gördü bu gözler. şampiyonlar ligi'nde çeyrek final oynadık. barcelona'yı içerde yenemediğiniz için homurdandık. o yıl yenemedik ama 94-95'te bunu da başardık.
96-97'de ligi dördüncü bitirmesi bile zor denilen kadroyla psg'ye dört tane attık. hayrettin olmasa eminim o turu geçebilirdik. sonrasında zaten aşama aşama şampiyonlar ligi'nde daha büyük başarılar ve avrupa kupası zaferlerini yaşadık. ta ki 2001-2002 yılının bitimine kadar.
ondan sonraki dönemde aradan seçilebilecek birkaç yıllık başarılara şahit olduk; ancak genel olarak 1987-2002 arasındaki o dönemi mumla arar olduk.
biz o zamanlar da çok zengin bir kulüp değildik. o zamanlar da yıldızlarla dolu bir kadromuz yoktu. o zamanlar da makas açıktı. çoğu zaman transfer şampiyonu fenerbahçe'nin gölgesinde geçerdi yaz dönemlerimiz. ama geriye dönüp bakınca derwall, denizli, hollmann, terim, lucescu gibi hocalarla belli bir sistem dahilinde ve altyapıdan kazandığımız isimlerin önemli katkısıyla bir şeyler başardık.
sözün özü; kendi yaşıtlarım açısından bakacak olursam biz zaferlerle büyüdük, başarılara açız ve alışığız. lig şampiyonluğu falan sadece merdivendeki bir basamak. geçen psg veya real madrid maçına çıkarken aman fark yemeyelim diye düşünmekten utanıyorum. bu duyguyu sahiden hiç yaşamamıştık.
evet makas çok açık. evet rakiplerin gelir seviyeleri çılgın rakamlara ulaşırken biz çok geride kaldık. ama altyapındaki o çocuklar forma şansı beklerken selçuk inan'la oyna diye kafana silah dayamıyor rakipler. biraz da iğneyi kendimize batırmayı bilelim. sürekli olarak mevcut şartlardan şikayet etmek yerine neler yapabilirizi konuşmak lazım.
kulüpteki, camiadaki bu ölü toprağını çekip atacak derwall gibi bir reformist lazım.
sonrasında yavaş yavaş galatasaraylılık bilincine kavuşurken kupa galipleri kupası çeyrek finalini gördük; eintracht frankurt'u eleyip roma'yı elimizden kaçırdığımıza şahit olduk. o dönem için sükse yaratan kulüplerdi genç kardeşlerim.
bir sonraki sezon, 93-94'te tarihimizin en çılgın maçı olan old trafford deplasmanında 0-2'den 3-2 öne geçişimizi gördü bu gözler. şampiyonlar ligi'nde çeyrek final oynadık. barcelona'yı içerde yenemediğiniz için homurdandık. o yıl yenemedik ama 94-95'te bunu da başardık.
96-97'de ligi dördüncü bitirmesi bile zor denilen kadroyla psg'ye dört tane attık. hayrettin olmasa eminim o turu geçebilirdik. sonrasında zaten aşama aşama şampiyonlar ligi'nde daha büyük başarılar ve avrupa kupası zaferlerini yaşadık. ta ki 2001-2002 yılının bitimine kadar.
ondan sonraki dönemde aradan seçilebilecek birkaç yıllık başarılara şahit olduk; ancak genel olarak 1987-2002 arasındaki o dönemi mumla arar olduk.
biz o zamanlar da çok zengin bir kulüp değildik. o zamanlar da yıldızlarla dolu bir kadromuz yoktu. o zamanlar da makas açıktı. çoğu zaman transfer şampiyonu fenerbahçe'nin gölgesinde geçerdi yaz dönemlerimiz. ama geriye dönüp bakınca derwall, denizli, hollmann, terim, lucescu gibi hocalarla belli bir sistem dahilinde ve altyapıdan kazandığımız isimlerin önemli katkısıyla bir şeyler başardık.
sözün özü; kendi yaşıtlarım açısından bakacak olursam biz zaferlerle büyüdük, başarılara açız ve alışığız. lig şampiyonluğu falan sadece merdivendeki bir basamak. geçen psg veya real madrid maçına çıkarken aman fark yemeyelim diye düşünmekten utanıyorum. bu duyguyu sahiden hiç yaşamamıştık.
evet makas çok açık. evet rakiplerin gelir seviyeleri çılgın rakamlara ulaşırken biz çok geride kaldık. ama altyapındaki o çocuklar forma şansı beklerken selçuk inan'la oyna diye kafana silah dayamıyor rakipler. biraz da iğneyi kendimize batırmayı bilelim. sürekli olarak mevcut şartlardan şikayet etmek yerine neler yapabilirizi konuşmak lazım.
kulüpteki, camiadaki bu ölü toprağını çekip atacak derwall gibi bir reformist lazım.