331
"ben olsam takıma pembe forma giydirmem. futbol erkek oyunu. basketbol da erkek oyunu. kadınlar futbolda, basketbolda olmamalı. voleybolda da erkekler olmamalı" şeklinde buyurmuş olan abimiz. elli yaşında gecenin bir yarısı program akışını doldurmaya çalışırken doğrusu yanlışı bir kenara, fikrini çok yanlış şekilde ifade etmiştir. yıllar yılı kadın spikerlerle/muhabirlerle çalışmış bir kişi olarak, daha birkaç hafta öncesine kadar berna gözbaşı güzellerken, bu tarz bir düşünce yapısı içinde olduğunu düşünmek istemiyorum.
fiziksel ve anatomik bazı gerçekler var. kadınların ve erkeklerin fiziksel gelişim limitleri aynı olamıyor, kuvvetleri aynı oranda artmıyor. mesela kadın basketbolundan örnek vermek gerekirse, a takmlar antreman için erkek takımlarla maç yapacaklarında en fazla yıldız takım tabir edilebilecek yaş gruplarıyla baş edebiliyorlar. erkeklerin oynadığı futbol kadınların oynadığı futbola göre daha sert, daha atletik, daha güce dayalı oluyor.
mesela kadın basketbolunu çok seven ve takip eden ben, erkek basketbolu o kadar rahat takip edemiyorum. çünkü fiziksel oyunlar daha farklı oluyor, geçişler daha hızlı oluyor, fizikler daha iri olduğu için pozisyon ayrımı yapmak o kadar kolay olmuyor. mesela erkek basketbolunda sıradan bir maçı bile çok severek takip eden pek çok arkadaşım da kadın basketbolunu izlemeye çalıştığı zaman sıkılıyor. çünkü onlar için de sahada gördükleri biraz fazla tahmin edilebilir kalıyor.
voleybolda ise bizde her ne kadar kadınları öne alan bir algı varsa da aslında kadın-erkek ayrımı görece daha az. kadın voleybolu bir tık daha fazla takip edilir. erkek voleybolun dezavantajı yine fizikseldir. sporculardaki atletizm arttıkça "ralli" dediğimiz topun iki takım arasında gidip gelmesi olayı kısalmaya başlıyor. kadınlarda da çok güçlü smaçörler oluyor ancak erkek vücut anatomik ve hormonal olarak kası daha çok geliştirme yeteneğine sahip olduğu için yeni nesil sporcularda ipin ucu biraz kaçabiliyor.
kimsenin her şeyi beğenmek gibi bir zorunluluğu yok. kimsenin herkesi memnun etmek ya da suyuna gitmeye çalışmak zorunluluğu da yok. zaten futbol ya da basketbol oynayan kadınların ya da voleybol oynayan erkeklerin hiçbiri çıkıp da herkes yaptığımız işi beğensin diye bu sporları yapmıyor. bu işe gönül vererek, küçük yaştan itibaren mücadeleler ederek, hayatlarından pek çok fedakarlık yaparak bu işi yapıyorlar.
türkiye özelinde konuşursak, özellikle kadın sporcular daha da büyük mücadeleler veriyorlar. mahallede "erkek fatma" lakabıyla, spora başladıkları zamanlarda ailelerinin "ya kızım sen çok yorulursun" söylenmeleriyle başlayan; branşı dışında bir salona/sahaya gittiğinde hor görülmelerle devam eden, yaşı ilerledikçe "ne zaman düzgün bir işin olacak" ya da "evinin kadını çocuklarının anası ne zaman olacaksın" baskılarıyla uzayıp giden bir mücadele.
hepsiyle mücadele edip, yaptıkları sporun da zirvesine çıkıyorlar. ülkelerinde hala maç yaparken giydikleri kıyafet konuşulup tartışılıyor...
şimdi böyle bir ülkede çıkıp da "kadınlar futbolda, basketbolda olmamalı" demiştir bu abimiz. belki sadece kadın futbolu ve kadın basketbolunu beğenmediğini söylemeye çalışırken kendi türkçesinin kurbanı oldu. belki gerçekten içindeki ataerkil düşünce yapısı dışarı fışkırdı. sadece 3 cümlelik bir açıklamayla iki yargıya da kesin olarak varmak zor.
ancak linç yemesi son derece normal, hatta olması gerekendir. kadınların keyfi katledildiği, dışarı çıktığı zaman başına bir hal gelmemesi için bir milyon tedbir alıp plan yapmak zorunda olduğu, kadına karşı her türlü fiziksel ve duygusal şiddetin neredeyse meşrulaştığı bu ortamda artık kadınlar ve kadın hakları savunucuları da agresif olmak zorundadır.
her gün her saat can tehlikesiyle yaşayan kadınların bir şeyi yanlış anlama hakkı gayet de vardır.
tabi eğer o da kendini yanlış ifade ettiyse. öbür türlüsünü zaten kınıyorum ve laflar hazırladım...
fiziksel ve anatomik bazı gerçekler var. kadınların ve erkeklerin fiziksel gelişim limitleri aynı olamıyor, kuvvetleri aynı oranda artmıyor. mesela kadın basketbolundan örnek vermek gerekirse, a takmlar antreman için erkek takımlarla maç yapacaklarında en fazla yıldız takım tabir edilebilecek yaş gruplarıyla baş edebiliyorlar. erkeklerin oynadığı futbol kadınların oynadığı futbola göre daha sert, daha atletik, daha güce dayalı oluyor.
mesela kadın basketbolunu çok seven ve takip eden ben, erkek basketbolu o kadar rahat takip edemiyorum. çünkü fiziksel oyunlar daha farklı oluyor, geçişler daha hızlı oluyor, fizikler daha iri olduğu için pozisyon ayrımı yapmak o kadar kolay olmuyor. mesela erkek basketbolunda sıradan bir maçı bile çok severek takip eden pek çok arkadaşım da kadın basketbolunu izlemeye çalıştığı zaman sıkılıyor. çünkü onlar için de sahada gördükleri biraz fazla tahmin edilebilir kalıyor.
voleybolda ise bizde her ne kadar kadınları öne alan bir algı varsa da aslında kadın-erkek ayrımı görece daha az. kadın voleybolu bir tık daha fazla takip edilir. erkek voleybolun dezavantajı yine fizikseldir. sporculardaki atletizm arttıkça "ralli" dediğimiz topun iki takım arasında gidip gelmesi olayı kısalmaya başlıyor. kadınlarda da çok güçlü smaçörler oluyor ancak erkek vücut anatomik ve hormonal olarak kası daha çok geliştirme yeteneğine sahip olduğu için yeni nesil sporcularda ipin ucu biraz kaçabiliyor.
kimsenin her şeyi beğenmek gibi bir zorunluluğu yok. kimsenin herkesi memnun etmek ya da suyuna gitmeye çalışmak zorunluluğu da yok. zaten futbol ya da basketbol oynayan kadınların ya da voleybol oynayan erkeklerin hiçbiri çıkıp da herkes yaptığımız işi beğensin diye bu sporları yapmıyor. bu işe gönül vererek, küçük yaştan itibaren mücadeleler ederek, hayatlarından pek çok fedakarlık yaparak bu işi yapıyorlar.
türkiye özelinde konuşursak, özellikle kadın sporcular daha da büyük mücadeleler veriyorlar. mahallede "erkek fatma" lakabıyla, spora başladıkları zamanlarda ailelerinin "ya kızım sen çok yorulursun" söylenmeleriyle başlayan; branşı dışında bir salona/sahaya gittiğinde hor görülmelerle devam eden, yaşı ilerledikçe "ne zaman düzgün bir işin olacak" ya da "evinin kadını çocuklarının anası ne zaman olacaksın" baskılarıyla uzayıp giden bir mücadele.
hepsiyle mücadele edip, yaptıkları sporun da zirvesine çıkıyorlar. ülkelerinde hala maç yaparken giydikleri kıyafet konuşulup tartışılıyor...
şimdi böyle bir ülkede çıkıp da "kadınlar futbolda, basketbolda olmamalı" demiştir bu abimiz. belki sadece kadın futbolu ve kadın basketbolunu beğenmediğini söylemeye çalışırken kendi türkçesinin kurbanı oldu. belki gerçekten içindeki ataerkil düşünce yapısı dışarı fışkırdı. sadece 3 cümlelik bir açıklamayla iki yargıya da kesin olarak varmak zor.
ancak linç yemesi son derece normal, hatta olması gerekendir. kadınların keyfi katledildiği, dışarı çıktığı zaman başına bir hal gelmemesi için bir milyon tedbir alıp plan yapmak zorunda olduğu, kadına karşı her türlü fiziksel ve duygusal şiddetin neredeyse meşrulaştığı bu ortamda artık kadınlar ve kadın hakları savunucuları da agresif olmak zorundadır.
her gün her saat can tehlikesiyle yaşayan kadınların bir şeyi yanlış anlama hakkı gayet de vardır.
tabi eğer o da kendini yanlış ifade ettiyse. öbür türlüsünü zaten kınıyorum ve laflar hazırladım...