1533
göztepe gürsel aksel stadyumunun açılışında bulunduktan sonra geciken bir özrümü iletmek istediğim stadyumdan öte, gerçek mabedimiz.
önce biraz göztepenin yeni stadından bahsetmek isterim. izmirli çok yakın bir arkadaşımın ısrarı ile gittiğim çok da hoşuma giden bir stad oldu. bilet alışımız ise ayrı hikaye, içerideki son maç göztepeyle olunca (var bir hayalimiz) (bkz: 2019-2020 sezonu şampiyonu galatasaray) maça girebilmek için kendi adıma göztepe passoligi çıkartmadım, kartı olan tanıdık aradık ettik bulamadık sonra bir yakınımıza kart çıkarttık, son gün benim kartıma devrettik. neyse bir şekilde içeri girdik. meşalelerle yürüyüş zaten çok güzeldi. stadın mahallenin içinde olması ayrı bir güzellik.
çocukluğum gözümün önünden geçti desem yeridir. mecidiyeköyde yolun altında yeni açık tarafında yakılan meşalelerden çöken sis, bilet lazım mı diye sessizce sorup kağıt -burası önemli, kağıt! bilet- biletlerini gösteren karaborsacılar, başka bir sis kaynağı köfte arabalarında görülen yeşil biberler gözümün önüne geldi.
ilk defa başka bir stadyuma 11 ekim 2003 türkiye ingiltere maçını izlemek için gitmiştim babamla. çocuk aklı tabii çok hoşuma gitmişti modern, büyük stad. hiç tribün isimlerini öğrenmedim, bir tek migrosu ismen bilirim deplasman orada olduğu için. bize göre numaralıdaydık o maç, kapalıya denk gelen tribün yenilenmemişti bir de yanlış hatırlamıyorsam o zamanlar.
allah affetsin o günden sonra ali sami yen'i eski diye içimde pek bir yermiştim. üzülüyordum stada gittikçe eski bizim stadımız diye. sanki her şeyin yenisi makbul gibi geliyordu o zamanlar.
çok geç anladım değerini sami yen. o son merdivenden çıkıldığında görülen yeşile o gün bugündür ne türkiyede ne de başka ülkede bir statta rastlamadım ben. çim mi farklıydı, loş ışıktan mıydı nedendi bilmiyorum ama çocukluğumda en çok heyecanlandığım anlardı o yeşili gördüğüm anlar. her seferinde aynı heyecanı yaşardım enteresan bir şekilde. o heyecanı yaşar yaşamaz eski püskü diye şikayet etmeye başlamasaydım çocuk aklımla daha çok doyardım, belki bu kadar özlemezdim bilmiyorum.
biraz da sanki yeni nesil tribün olayının payı var gibi ya bu işlerde, o bambaşka upuzun bir konu.
sözün özü, özür dilerim ali sami yen stadyumu. selfie ekibi (tabii ki dönemle alakalı) olmayan tribünlerini, adeta sahanın içinde olan taraftarını, akustik terimini boşa çıkartan gürültünü, yan sokaktaki köftenin tadını çok özledim. solmuş boyalarını, kapalıdaki üstteki dandik metali çok özledim. maç günü sıkışan trafiği çok özledim. allah kahretsin ki karaborsacılarını, girişte cebinde elini bulduğun yankesicini bile özledim be.
şimdi dönemin en güzeli en büyüğü bizim stadımız. (bkz: ali sami yen arena) ona rağmen her şeyini her geçen gün daha fazla özlüyorum.
önce biraz göztepenin yeni stadından bahsetmek isterim. izmirli çok yakın bir arkadaşımın ısrarı ile gittiğim çok da hoşuma giden bir stad oldu. bilet alışımız ise ayrı hikaye, içerideki son maç göztepeyle olunca (var bir hayalimiz) (bkz: 2019-2020 sezonu şampiyonu galatasaray) maça girebilmek için kendi adıma göztepe passoligi çıkartmadım, kartı olan tanıdık aradık ettik bulamadık sonra bir yakınımıza kart çıkarttık, son gün benim kartıma devrettik. neyse bir şekilde içeri girdik. meşalelerle yürüyüş zaten çok güzeldi. stadın mahallenin içinde olması ayrı bir güzellik.
çocukluğum gözümün önünden geçti desem yeridir. mecidiyeköyde yolun altında yeni açık tarafında yakılan meşalelerden çöken sis, bilet lazım mı diye sessizce sorup kağıt -burası önemli, kağıt! bilet- biletlerini gösteren karaborsacılar, başka bir sis kaynağı köfte arabalarında görülen yeşil biberler gözümün önüne geldi.
ilk defa başka bir stadyuma 11 ekim 2003 türkiye ingiltere maçını izlemek için gitmiştim babamla. çocuk aklı tabii çok hoşuma gitmişti modern, büyük stad. hiç tribün isimlerini öğrenmedim, bir tek migrosu ismen bilirim deplasman orada olduğu için. bize göre numaralıdaydık o maç, kapalıya denk gelen tribün yenilenmemişti bir de yanlış hatırlamıyorsam o zamanlar.
allah affetsin o günden sonra ali sami yen'i eski diye içimde pek bir yermiştim. üzülüyordum stada gittikçe eski bizim stadımız diye. sanki her şeyin yenisi makbul gibi geliyordu o zamanlar.
çok geç anladım değerini sami yen. o son merdivenden çıkıldığında görülen yeşile o gün bugündür ne türkiyede ne de başka ülkede bir statta rastlamadım ben. çim mi farklıydı, loş ışıktan mıydı nedendi bilmiyorum ama çocukluğumda en çok heyecanlandığım anlardı o yeşili gördüğüm anlar. her seferinde aynı heyecanı yaşardım enteresan bir şekilde. o heyecanı yaşar yaşamaz eski püskü diye şikayet etmeye başlamasaydım çocuk aklımla daha çok doyardım, belki bu kadar özlemezdim bilmiyorum.
biraz da sanki yeni nesil tribün olayının payı var gibi ya bu işlerde, o bambaşka upuzun bir konu.
sözün özü, özür dilerim ali sami yen stadyumu. selfie ekibi (tabii ki dönemle alakalı) olmayan tribünlerini, adeta sahanın içinde olan taraftarını, akustik terimini boşa çıkartan gürültünü, yan sokaktaki köftenin tadını çok özledim. solmuş boyalarını, kapalıdaki üstteki dandik metali çok özledim. maç günü sıkışan trafiği çok özledim. allah kahretsin ki karaborsacılarını, girişte cebinde elini bulduğun yankesicini bile özledim be.
şimdi dönemin en güzeli en büyüğü bizim stadımız. (bkz: ali sami yen arena) ona rağmen her şeyini her geçen gün daha fazla özlüyorum.