1098
neticesinde bir maçtan çok daha fazlasını kazandığımız müsabaka.
mevzu fenerbahçeyi 20 sene sonra sahalarında yenebilmiş olmak değil. şahsen iki gün kendi kendime aralıksız halay çektiğimi inkar edemeyeceğim fakat geçti gitti. mütemadi halayın sebebi ise günahların takımını aciz duruma galatasaray olarak doğrudan düşürerek tek avuntularını ellerinden, göz göre göre, eze eze almış olmamız. ilahi adalet tecelli etmiş gibi hissettim.
bakıldığı zaman şanssızdık da, kaçan onca net pozisyonumuz var. futbol şansı yanımızda olsaydı tarihi fark olurdu.
hakemin ise kolay kart çıkarttığını düşünmekteyim, penaltı pozisyonları da çok benzer ve nispeten kolay penaltılar bence. ama hakem taraflı yaklaşmadığı için ikisini de çaldı. hakem de tamamen ortada bir maç yönetti.
mutluluk sebebimi teşkil eden asıl kazanç ise takımın sergilediği oyundu. bu maça kusursuz çalışıldığı o kadar belliydi ki, zevkten çıldırdım. şayet gerekseydi, işte bu oyun hakemi de yeneceksin denen oyundu bence. bırakın ön direk takıntısından vazgeçilmesini, muazzam bir korner organizasyonundan gol attık. eylülden beridir medya tarafından "aman ersun yanal presi, aman topu geri kazanma süresi, vay efendim uzay takımı" denen takıma karşı lemina'nın eksikliğine rağmen neredeyse firesiz biçimde pasla çıktık. her oyuncunun sahadaki görevi o kadar belli ve başarılıydı ki, meşhur basınımızdaki sözde yorumcular rahatlıkla doğru yazılar bile çıkarmış olabilir.
önemli olan ne kadıköy ne 20 yıl ne de fenerbahçe. bu etmenler suyun karşı tarafında yarattığı keder hüzün ve ümitsizlikten duyduğumuz bir sevinç yaratır sadece, o da birkaç günlük bir dalga/eğlence malzemesi olur. önemli olan zor bir deplasmanda kusursuza yakın futbol oynamış olmamız. bu futbolu inönü'de beşiktaş'a karşı oynasak da böyle dedirtirdi, brugge deplasmanında oynasak da.
yani sözün özü yendiğimiz rakibimizin adından ya da stadından dolayı değil ama oynadığımız futbol sayesinde mayıslar bizimdir diyebildiğimiz için minnettarım.
mevzu fenerbahçeyi 20 sene sonra sahalarında yenebilmiş olmak değil. şahsen iki gün kendi kendime aralıksız halay çektiğimi inkar edemeyeceğim fakat geçti gitti. mütemadi halayın sebebi ise günahların takımını aciz duruma galatasaray olarak doğrudan düşürerek tek avuntularını ellerinden, göz göre göre, eze eze almış olmamız. ilahi adalet tecelli etmiş gibi hissettim.
bakıldığı zaman şanssızdık da, kaçan onca net pozisyonumuz var. futbol şansı yanımızda olsaydı tarihi fark olurdu.
hakemin ise kolay kart çıkarttığını düşünmekteyim, penaltı pozisyonları da çok benzer ve nispeten kolay penaltılar bence. ama hakem taraflı yaklaşmadığı için ikisini de çaldı. hakem de tamamen ortada bir maç yönetti.
mutluluk sebebimi teşkil eden asıl kazanç ise takımın sergilediği oyundu. bu maça kusursuz çalışıldığı o kadar belliydi ki, zevkten çıldırdım. şayet gerekseydi, işte bu oyun hakemi de yeneceksin denen oyundu bence. bırakın ön direk takıntısından vazgeçilmesini, muazzam bir korner organizasyonundan gol attık. eylülden beridir medya tarafından "aman ersun yanal presi, aman topu geri kazanma süresi, vay efendim uzay takımı" denen takıma karşı lemina'nın eksikliğine rağmen neredeyse firesiz biçimde pasla çıktık. her oyuncunun sahadaki görevi o kadar belli ve başarılıydı ki, meşhur basınımızdaki sözde yorumcular rahatlıkla doğru yazılar bile çıkarmış olabilir.
önemli olan ne kadıköy ne 20 yıl ne de fenerbahçe. bu etmenler suyun karşı tarafında yarattığı keder hüzün ve ümitsizlikten duyduğumuz bir sevinç yaratır sadece, o da birkaç günlük bir dalga/eğlence malzemesi olur. önemli olan zor bir deplasmanda kusursuza yakın futbol oynamış olmamız. bu futbolu inönü'de beşiktaş'a karşı oynasak da böyle dedirtirdi, brugge deplasmanında oynasak da.
yani sözün özü yendiğimiz rakibimizin adından ya da stadından dolayı değil ama oynadığımız futbol sayesinde mayıslar bizimdir diyebildiğimiz için minnettarım.