• 1078
    benim hislerim ve görülerim* kuvvetlidir. insanların bilinçaltındaki en derin motivasyonlarını sezgisel olarak bilme gibi doğuştan gelen bir özelliğim var*.

    bu maçta aydınlandığım için bu maçın başlığına yazıyorum ama son 20 yıldaki kadıköy derbilerini baz aldığımızda, özellikle 6-0'dan sonraki süreçte benden başka birçok taraftarın bilinçaltı düzeyde hissettiğini düşündüğüm bir şey fark ettim, o da şu:

    onyekuru maçın başında altay'la karşı karşıya golü kaçırdığında o şut gol olsun istememişti bir tarafım. eminim ki bilinçaltında birçok taraftar da, fenerbahçe'nin bitinin kanlanabileceğini düşünerek derinlerde bir yerde bunu istememiştir. bu bir kenarda dursun.

    fenerbahçe penaltı golünü atana kadar çok gergindim ve öne geçtiklerinde inanılmaz rahatladım. yani üzerimize yerleşen algı öyle bir hal almış ki, rahatlamak için, içimizdeki gergin enerjinin boşalması için fenerbahçe'nin gol atmasını bekliyormuşuz. hatta bunu birlikte maç seyrettiğim galatasaraylı bir arkadaş da söyledi "fenerbahçe atınca gerginliğim azaldı" diye.

    donk ile skor 1-1'e gelene kadar oynadığımız oyun, disiplinden kopmayışımız, helva gibi dağılmayışımız ve sonunda skorun dengeye gelmesiyle bu sefer deneyimsel olarak bir güven geldi. taraftarlar olarak, maça bu şekil tanıklık etmekle korkumuzun üstüne gidiyorduk.

    sonunda da oyun olarak hak ettiğimiz bir maçı kazandık.

    burada aydınlandığım nokta; 6-0'lık şoku takip eden, bir şey oynamayan veya bize karşı daha etkisiz olan fenerbahçe'ye karşı galibiyet korkusu o kadar iliklerimize işlemiş ki, fenerbahçe gol attığında rahatlıyoruz, öne geçtiğimizde veya geçme imkanımız olduğunda geriliyoruz. çünkü o süreç bizde bilinçaltı düzeyde bizi sınırlayan bir kabuk olmuş.

    ve biz dün bu kabuğu kırdığımızı gördük, fenerbahçe'yi geriden gelerek bile sahasında yenebileceğimizi fark ettik. bundan sonra yine yeneriz, yeniliriz ama artık (en azından bir süre - ekonomik olarak allah muhafaza zora gireriz, bir şey olur vs) üzerimizde güven gömleğiyle ve stat baskısının yarattığı bilinçaltı korkudan ari olarak oynayacağız ve taraftar olarak galibiyete daha kolay inanacağız.
  • 1079
    bu maç için ne söylenebilir ki.. yirmi yıl dile kolay yirmi yıl boyunca saraçoğlunda tek bir galibiyet yok. hangi kadrolarla gitmedikki oraya baros, elmander, drogba, sneijder, melo daha kimler kimler. belkide barosun o direkten dönen topu gol olsa bu olay buralara bile gelmeyecekti. dün maçı nasıl izledim gerçekten bilmiyorum. penaltıya kadar kaçan üç net gol pozisyonu ardından penaltı golüyle mağlup duruma düşme ve sonrasında acaba yirmi bir yıl mı olacak derken donk'un korner golü sonrasın bu sene o-la-cak biz bu maçı alacağız diye ayağa kalkıp bağırmam. evet bizim için önemli olan her zaman şampiyonluk ve bu maç amacımız giden yolda bizim için bir araçtı. 7 de 7 sonrası hedef 8 de 8.
  • 1083
    maçın 90 dakikasını şimdi izleyebildim.

    gayet sakin, diri ve istekli oynamışız. sahada ne yaptığını bilen bir takım görüntüsü sergilemişiz. özellikle donk ve seri'nin sakin kalarak hatasız oynaması dikine çıkışlarımızı olumlu yönde çok etkilemiş.

    hakemin faul çaldığı her pozisyonda fenerbahçe'li futbolcu ve taraftarlar korkunç bir itiraz yumağı oluşturmuş ama düdüklerin birçoğu doğru. özellikle dirar ve ozan'ın enteresan hareketleri olmuş bizim futbolcularimiz üstünde.
    kadıköy'de bu düdükleri çalacak yerli bir hakemi hayal bile edemezdim.

    bir söz de oradaki taraftarımıza; hepsinin yüreğine, ağzına sağlık. saraçoğlu deplasmanında yalnız bizimkilerin tezahüratlarını duydum. fenerbahçe cephesinde bu 20 yıllık yenilmezlik serisi çok ciddi bir stres oluşturmuş. izlerken bunu çok net hissettim. bence artık onlar da rahatladı biz de.

    3. golü attığımız andan beri bütün dertlerimi unuttum, aşırı mutluyum. belki bu mutluluk bâki değil fakat bâki olan bu dünyada zaten yalnızca bir hoş sada değil mi?

    bu seneyi şampiyon bitirip yazın kadroyu gençleştirmeye yönelmeliyiz ama bu başka bir başlığın konusu.

    terim'in ciddiyet ve konsantrasyonuna güveniyorum. oyuncularımıza güveniyorum. lemina ve andone'nin dönüşünü dört gözle bekliyorum. bu sene çok çılgın bir şampiyonluk bekliyorum. şampiyon olur da doğru planlamayı yapabilirsek 5. yıldız o kadar yakın ki...
  • 1092
    maç esnasında hep 23. golü düşündüm. henry'nin kaçırdığı pozisyonlardan sonra bir müddet ümitsizliğe kapıldım ve düşünmeye başladım, biz kadıköy'de normalde nasıl gol atıyoruz diye. aklımda nedense hep karambol golleri kalmış. yok abi dedim bu iş olmayacak.

    bunun üstüne bir duran top, bir penaltı ve bir de akan oyunda kontradan gelen bir gole şahitlik ettik, bu da bana kapak oldu çok şükür.
  • 1094
    maç heyecanıyla maçta olan biteni anlamadığım için maçtan sonra bir gün içinde 3 kere maçın tekrarını izledim ve hala daha kabullenmekte zorluk çekiyor bünyem; ekici'nin inanılmaz frikiği, ceza sahasında nando'nun tuttuğu top,(müthiş pozisyon almış canım muslera) dirar'ın ortasında donk'un topu kesmesi ve sonrası zaten rock'n roll...

    hocayı her defasında ne olursa olsun savundum ama şunu kabul edeyim 3. ve 4. döneminin en iyi maçını ve hatta kariyerinin imza maçlarından birisini 4.dönemin 3. senesinde oynattı ve olsun varsın bu çok tatlı bir kırgınlık bence*

    maçla ilgili tek endişem oyuncu grubunun "biz artık tamamız" demesi olur ama hoca teknik direktörlük vasıflarıyla futbolculara en büyük teknik adamlardan biriyim mesajını verdi, oyuncular can atacaklardır artık sahada.*

    şen ola cimbom
    şen ola cimbom
  • 1096
    güzel maçti bizim için ama artık bu hasi kapatıp önümüze bakmamız lazım. ne yazık ki fikstürümüz cidden çok zor ve artık rakipler, tüm anadolu takımları bizi şampiyon yapmamak için ekstra çaba sarfe edecekler. yanlışım yoksa erol bulut'un alanya'sı ile maçımız var. sivas, başakşehir deplasmanları var. içeride 2 derbi var. fikstür gerçekten çok zor.

    güzel maçtı ama dünde kaldı, önümüze bakalım.
  • 1098
    hiçbir şey yazamadım, konuşamadım maçtan sonra. tadını çıkarmak istedim. o yılları aklıma getirdim. baros'un direkten dönen topunu, pino'nun çizgiden dönen topunu hatırladım. kezman'ın, johnson'un gollerini, kuyt'un golünü hatırladım. lise ve üniversite yıllarımda kadıköy deplasmanından sonraki gün okula gitmek istemeyişimi, saçma sapan hakem yönetimlerini, kabulleneyemeyişimizi...

    maç klasik bir kadıköy maçı gibi başlıyor. gerçi fenerbahçe bu yıl ilk 10 dakika dahi maçı dengede tutamıyor. yine topu biz oynuyoruz, inanılmaz goller kaçırıyoruz, ilk kez geliyorlar ve penaltı. dişlerimi sıkıyorum, gözlerim doluyor, yine mi diyorum içimden yine mi ?

    bu kez farklı bir şey oluyor, golü yiyoruz ama dağılmak yok, topumuzu oynamaya devam ediyoruz. pozisyon vermiyoruz, top kaybetmiyoruz. inanılmaz bir korner organizasyonun sonunda , falcao 'nun attığı yanıltıcı koşu ve feghouli'nin muhteşem perdesiyle bomboş kalan donk köşeye bırakıyor topu durum 1-1.

    fenerbahçe gerginlik çıkarmaya çalışıyor ikinci yarı başında, ilk kez aldırmıyoruz, topumuzu oynamaya devam ediyoruz. hakeme de bir parantez açalım ilk kez bir hakem doğru kararlar veriyor kadıköy atmosferine kanmıyor. gereken kartları çıkartıyor, kart gören fenerbahçe futbolcuları şaşırıyor, onlar için bu anormal çünkü, kadıköy derbilerde her türlü çirkefliği yapıp, ilk kartlarını 85. dakika da gördükleri, cüneyt çakır yönetimini arıyorlar.

    oyun planımız çok basit, falcao'nun yanında götürdüğü stoperlerin oluşturduğu boşluğa onyekuru'yu kaçırmak. müthiş uyguluyoruz, fenerbahçe görüyor; ancak çare bulamıyor. ama onyekuru kaçırmaya devam ediyor.

    altay bir gol hediye ediyor belhanda'ya belhanda kibarca reddediyor bu teklifi, sinirlerimiz harap durumda hadi diyoruz hadi.

    onyekuru kaçmaya devam ediyor, sonunda son 5 maçtır penaltıya sebep olan jailson bir tane de bizim için kayıyor ceza sahası içerisinde.

    falcao geliyor topun başına, tüm beklentiler omuzlarında. bu maçta yan rol oynuyor, ancak kadıköy'de penaltı vurmaktan çekinmiyor. herkes gergin, fatih hoca dahi nefesini tutuyor. o sadece düdüğü bekliyor, altay köşeyi tahmin ettiğinde yüreğimiz ağzımıza geliyor, ama yan ağlara gidiyor o top dakika 80.

    o sırada baros'un direkten dönen topu tekrar aklıma geliyor. o maçta da 2-0 geriden gelip ezici bir futbol oynadığımız, ama galibiyet golünü atamadığımızı hatırlıyorum. ilk değilmiş düşündüğüm gibi diyorum. ama bu kez farklı, savunmamız yeterli ve biz maçın başından beri pozisyon dahi vermiyoruz.

    belhanda attırıyor kendini, maç boyu herkes ama herkes stresi mükemmel yönetirken, atmosfer bizden yanayken bir amatörlük bize her şeye mal olabilir. ama deniz 'de hem de fatih terim'i ittirerek kulübeye saldırıyor. herkes çok sakin kalıyor. bu sene kazanmaya geldik diye düşünüyorum, bu kez kavga çıkaramayacaksınız, rezil futbolunuzu bu şekilde kapatamazsınız. hakem deniz'i de atıyor. bir anda yorgun belhanda ile oyuna yeni girmiş hamle oyuncusu deniz'in atılması ile bayağı karlı duruma geçiyoruz. ahmet giriyor oyuna. herkes hoca'dan başka değişiklikler bekliyor, ama hocanın aklında başka bir şey var.

    mehmet ekici, geçmiş maçları tekrar aklımıza getiren bir şut çekiyor. fenerbahçe 'nin kaleyi bulan 3-4 şutundan penaltı hariç tek tehlikeli olan top otuz küsur metre bir frikikten geliyor. top dıştan içe falso alıyor. maç başından beri yere dahi yatmamış, soğuk muslera bu kez değil diyor, bu kez değil.

    direniyoruz, pozisyon dahi vermiyoruz, onyekuru kaçırmaya devam ediyor. yardımcı hakem kendi sahamızdan hareketlenen futbolcu için ofsayt bayrağı kaldırıyor. devam ediyoruz.

    bir daha başlıyor koşmaya onyekuru, baros'un direkten dönen topunu, pino'nun çizgiden dönen topunu hatırlıyorum. kezman'ın, johnson'un gollerini, kuyt'un golünü hatırlıyorum. liseyi, üniversiteyi...

    emeği geçen herkese binlerce teşekkür ediyorum. bizi çok mutlu ettikleri için , iyi ki galatasaraylıyız.
App Store'dan indirin Google Play'den alın