61
snooker'dan futbola sporun her alanında donanımlı ve bugün geldiği noktayı sonuna kadar hak ediyor ve hak edenin hak ettiği yere geldiğini görmek gerçekten mutluluk verici. ayrıca, birlikte çok snooker finali anlattıkları, tenis maçlarını da muhteşem anlatan adaşı emre yazıcıol'un da daha popüler olacağına inanıyorum.
ayrıca, emre özcan'ın zamanında bir kaideyi taciz eden istisna kadar olmasa da* fatih hoca ile ilgili ekşisözlükte güzel bir entry'si varmış, hem de en başarısız olduğu zamanda.
--- alıntı ---
https://eksisozluk.com/entry/4180021
galatasaray'da yaşadığı son başarısızlıkla değerinden en ufak bir parça kaybetmeyen iyi teknik direktördür..birçok kulüp takımında stajını yaptıktan sonra ümit milli takımda bugünkü a milli takım oyuncularıyla muhteşem bir uyum yakalamış, takımı büyük başarılara götürmüştür..daha sonra a milli takımda sepp piontek'in yardımcılığına terfi etmiş, beraber başarılar kazandığı ümit milli takımdaki jenerasyonun yavaş yavaş a takıma yedirilmesinde katkısı olmuştur..bu arada da sepp piontek'le yeni bir sistem çalışmasına girmişler, farklı bir oyun stili üzerinde çalışmaya başlamışlardır..türkiye tarihinin gördüğü en büyük taktisyenlerden biri olan sepp piontek'ten çok şey kapmış ve evet gerçekten onun oturtmaya çalıştığı sistemin başına gelerek ekmeğini yemiştir..sepp piontek'in gidişiyle takımda tek yetkili durumuna gelmiş, kafasındaki oyun planını daha iyi oturtmak için fırsat bulmuştur..piontek'ten öğrendiği şeylerin üzerine kendi başına iyi şeyler katmış ve türk milli takımını avrupa şampiyonasına sokmayı başarmıştır.. danimarka, portekiz, hırvatistan gibi gayet üst düzey takımların bulunduğu grupta tecrübesiz bir takım olarak 0 galibiyetle bir şey elde edilememiş ve bunun üzerine medyanın hemen tepkisiyle karşılaşmıştır..zira daha önce yanından bile geçemediğimiz avrupa şampiyonasına katılmamız pek önemli değil, orda sonuncu olmamız önemlidir bir takım ufak kafalı insana göre.. neyse ki bu tip bazı eleştirilerden etkilenmeyen galatasaray yönetimi ısrarla kendisini istemiş ve takımın başına getirmiştir.. fatih terim takımın başına gelir gelmez o zamanlar türkiye'de oldukça moda olan(ki galatasaray gibi alman ekolünden uzun bir süre yararlanmış bir takımda) 3lü defans sistemini bırakacağını açıklamış, kafasındaki hücum futbolunu iyi uygulamak için 4lü defans sistemini tercih edeceğini açıklamıştır.. buna karşı hemen hopp noluyo nidaları çıkmış fakat beklemeye geçilmiştir.. ilk 2 yıl çok sancılı geçmiştir.. özellikle gheorghe popescu gibi bir dünya liberosu da takıma katılınca beklentiler değişmiş, 4lü defansın rezil maçlar çıkarmasıyla birlikte tepkiler artmaya başlamıştır.. zira 3lü defansın çok kullanıldığı bir ülkede hele galatasaray gibi bu sistemle yoğrulmuş bir takımda 4lü defansın oturması elbet zaman alacaktı.. lakin araya atılan her topta galatasaray defansının nal toplaması, içerde dışarda bütün takımlara çok pozisyon verilmesi tepkilerin artmasına neden oluyordu.. özellikle popescu'nun da takıma katılmasıyla hıncal uluç'un başını çektiği yazarlar topluluğu "terim! sen ne biçim adamsın..elinde dünyanın belki de en iyi liberosu var..sen tutturmuşsun bir tandem gidiyorsun.." şeklinde yazılar yazmaya başlamışlardı.. aslında ilk bakışta gayet doğru bir tespitti.. neredeyse hayatı boyunca tandemde oynamamış olan popescu gibi büyük bir beyin takımdayken bu tip bir şeye kalkışmak ne derece doğruydu bilemiyorum.. belki de o sıralar cahil cesareti olarak geldi birçok kesime, terim saçmalıyor denildi.. fakat kimse terim'in kafasındakileri bilmiyordu.. ilerde büyük başarılara imza atacak olan bu adam 2 stoperin arkasında bir adama daha gerek olmadığını, burdaki liberoyu orta sahaya kaydırarak hücumda çok daha büyük bir zenginlik yakalayabileceğini düşünüyordu içten içe.. kötü olan basındaki herkesin bundan bi haber olmasıydı.. evet gerçekten de modern futbol için 4lü defans şarttı fakat galatasaray büyük puanlar kaybediyor, ligde geride kalıyordu.. iyice artan haklı eleştirilere sonunda kulağını tıkayamayan terim kaydırmalı 3lü defans diye bir kombin sistemi takıma monte etmeye çalıştı, başarılı da oldu.. takım defanstayken popescu libero oluyor, hemen önüne bülent ve fatih geliyordu..solda k.hakan sol açık, sağda da okan ya da ümit davala sağ açık durumunda bekliyordu..böylece araya atılan toplara karşı harika bir mekanizma kurulmuştu, fakat işin rengi takım topu ele geçirince değişiyor, bu adamın dehası ilk olarak o zaman ortaya çıkıyordu..top galatasaray'a geçtiği anda popescu hemen bülent'in yanına gelip tandemi oluşturuyor, fatih akyel de sağdan fırlayarak bek konumuna geçiyordu..böylece takım hücumda 8 adamla oynama fırsatına erişirken savunmada da verilen gedikler azalıyordu.. lakin bu muhteşem harakete rağmen bunu da basında farkedebilen adam yoktu.. 3lü defans diye tutturanlar işte biz dedik oldu, demek ki haklıymışız diye kendilerine paye çıkarıyorlar, bir kısmı da yahu bunca zaman bu inat niyeydi diye yüklenmeye çalışıyordu.. terim'se sessiz ve derinden kendi planlarını uygulamakla meşguldu..kaydırmalı 3lü defans inanılmaz başarılı olmuş, 4lü defansa doğru geçişi iyice hızlandırmıştı.. antrenmanlarda 4lü defansın savunma yönlerini çalıştırmaya devam eden terim o mükemmel 4lü defansın diamond optimizasyonunu takıma yediriyordu.. sol ve sağ bekleri orta saha gibi oynayan, bütün hattıyla hücum eden, çarkları muhteşem işleyen bir takım çıkıyordu zaman ilerledikçe.. geçiş zamanını atlattıktan sonra 4lü defansın saf hali harika uygulanmaya başlayınca hıncal uluç başta olmak üzere herkes önce özrünü diledi, sonra da biz bu kadarını tahayyül edememiştik diyerek aslında övgülerin en büyüğünü yaptılar terim'e.. 4 sene sonunda şampiyonlar ligi'nde yaşadığı başarısızlıklara rağmen namağlup uefa şampiyonu olan bir takım çıkmıştı ortaya.. hem de ilk defa bir takım becerebiliyordu bunu uefa'da..hem de kupa galipleri kupasıyla birleşen uefa'nın, yani en zorlu uefa'nın ilk senesinde yapıyordu bunu galatasaray..mimarsa terim'di.. o seneden sonra fiorentina'nın ısrarlı isteklerine dayanamayıp firenze yolunu tutan terim orda da gider gitmez inanılmaz işlere başlamıştı.. italya gibi catenaccio'nun milli sistem olduğu bir ligde hücum da hücum diyor, kafasında ütopya olarak kurduğu saf 2-1-4-1-2'ye doğru taşımaya çalışıyordu takımı..hem de 3-4 ay gibi kısa bir sürede.. kazandığı başarılar, çok büyük takımlara karşı alınan bol gollü galibiyetler italyan basınında yeni bir arrigo sacchi mi doğuyor acaba diye sorular sorulmasına neden oluyordu..aynı sacchi gibi futbol devrimcisi olarak görülmeye başlanmıştı terim..daha o zamanlar adriano galliani'nin dikkatini çekmiş, ilk izlenimler edinilmişti milan tarafından.. ne var ki bu başarılar ve terim'in firenze'de halk kahramanı gibi görülmesi takımın ilgi budalası patronu cecchi gori'nin tepkisini çekmeye başlamış, arka planda büyük tartışmalar çıkmaya başlamıştı.. bunlara dayanamayan terim takım ligde gayet iyi bir durumdayken ve italya kupası'nda finale çıkmışken takımı bıraktı, ne var ki özellikle bizim basınımızda terim komplekslileri tarafından kovuldu diye gösterildi.. ama gerçekler gün gibi ortadaydı.. fiorentina taraftarları bu olay yüzünden kulübü basıyor, milan daha o günden terim'in işini bitiriyordu.. gelir gelmez serie a gibi yabancı hocaların çok çabuk harcandığı bir ligde bu kadar kısa sürede böyle etki yaratmak yetip artmıştı milan'a..milan dönemi daha sancılı başlamıştı.. orda da fiorentina'daki sistemini benimseyen terim yine takıma güzel top oynatıyor fakat özellikle maç kazanmakta zorluk çekiyordu.. beraberlikle bitirilen birçok maç zirveden kopulmasa da çok büyük bir camia olan milan'da söylentilere neden oluyordu.. aynı dönemde boşta olan efsanevi milanlı oyuncu carlo ancelotti'nin milan'da göreve her zaman hazırım şeklinde bir açıklama yapması kara bulutları getiriyor, söylentilerin artmasına neden oluyordu.. tam bu sırada paolo maldini'nin başını çektiği eski oyuncuları da bir tercihi nedeniyle karşısına alan terim kendi ipini çekiyor, takım liderin 3-4 puan gerisindeyken görevine son veriliyordu haksız biçimde.. fakat evet terim ilk defa kovuluyordu, başarısız oluyordu hatta haksızlığa rağmen.. ve arkasından hiç anılmaması gereken özhan canaydın'lı bir galatasaray dönemi.. anılmaması gereken çünkü tarihin en kötü başkan ve yönetiminin yaptığı bir sürü yanlış icraata rağmen terim'in ısrarla ses çıkarmaması italya'da edindiği iş terbiyesinin türkiye'de ne kadar boş olduğunu öğretiyordu belki de.. galatasaray'da tam anlamıyla başarısız oluyordu, fakat nedenler o kadar çok ve o kadar gereksiz ki.. bu tip safsataların bu adamın değeri üzerinde hiç etkisi yoktu evet.. artık muhakeme yapma zamanı gelmiş, türkiye gibi profesyonelliğin 0 olduğu ülkelerde adam gibi davranılmaması gerektiğini öğrenmiş olması belki de en büyük artısı olacak bu başarısız 2. galatasaray döneminde..evet o hala çok büyük bir teknik direktör, çok büyük bir motivasyon ustası..o her zaman ilkleri başaran fatih terim..
--- alıntı ---
ayrıca, emre özcan'ın zamanında bir kaideyi taciz eden istisna kadar olmasa da* fatih hoca ile ilgili ekşisözlükte güzel bir entry'si varmış, hem de en başarısız olduğu zamanda.
--- alıntı ---
https://eksisozluk.com/entry/4180021
galatasaray'da yaşadığı son başarısızlıkla değerinden en ufak bir parça kaybetmeyen iyi teknik direktördür..birçok kulüp takımında stajını yaptıktan sonra ümit milli takımda bugünkü a milli takım oyuncularıyla muhteşem bir uyum yakalamış, takımı büyük başarılara götürmüştür..daha sonra a milli takımda sepp piontek'in yardımcılığına terfi etmiş, beraber başarılar kazandığı ümit milli takımdaki jenerasyonun yavaş yavaş a takıma yedirilmesinde katkısı olmuştur..bu arada da sepp piontek'le yeni bir sistem çalışmasına girmişler, farklı bir oyun stili üzerinde çalışmaya başlamışlardır..türkiye tarihinin gördüğü en büyük taktisyenlerden biri olan sepp piontek'ten çok şey kapmış ve evet gerçekten onun oturtmaya çalıştığı sistemin başına gelerek ekmeğini yemiştir..sepp piontek'in gidişiyle takımda tek yetkili durumuna gelmiş, kafasındaki oyun planını daha iyi oturtmak için fırsat bulmuştur..piontek'ten öğrendiği şeylerin üzerine kendi başına iyi şeyler katmış ve türk milli takımını avrupa şampiyonasına sokmayı başarmıştır.. danimarka, portekiz, hırvatistan gibi gayet üst düzey takımların bulunduğu grupta tecrübesiz bir takım olarak 0 galibiyetle bir şey elde edilememiş ve bunun üzerine medyanın hemen tepkisiyle karşılaşmıştır..zira daha önce yanından bile geçemediğimiz avrupa şampiyonasına katılmamız pek önemli değil, orda sonuncu olmamız önemlidir bir takım ufak kafalı insana göre.. neyse ki bu tip bazı eleştirilerden etkilenmeyen galatasaray yönetimi ısrarla kendisini istemiş ve takımın başına getirmiştir.. fatih terim takımın başına gelir gelmez o zamanlar türkiye'de oldukça moda olan(ki galatasaray gibi alman ekolünden uzun bir süre yararlanmış bir takımda) 3lü defans sistemini bırakacağını açıklamış, kafasındaki hücum futbolunu iyi uygulamak için 4lü defans sistemini tercih edeceğini açıklamıştır.. buna karşı hemen hopp noluyo nidaları çıkmış fakat beklemeye geçilmiştir.. ilk 2 yıl çok sancılı geçmiştir.. özellikle gheorghe popescu gibi bir dünya liberosu da takıma katılınca beklentiler değişmiş, 4lü defansın rezil maçlar çıkarmasıyla birlikte tepkiler artmaya başlamıştır.. zira 3lü defansın çok kullanıldığı bir ülkede hele galatasaray gibi bu sistemle yoğrulmuş bir takımda 4lü defansın oturması elbet zaman alacaktı.. lakin araya atılan her topta galatasaray defansının nal toplaması, içerde dışarda bütün takımlara çok pozisyon verilmesi tepkilerin artmasına neden oluyordu.. özellikle popescu'nun da takıma katılmasıyla hıncal uluç'un başını çektiği yazarlar topluluğu "terim! sen ne biçim adamsın..elinde dünyanın belki de en iyi liberosu var..sen tutturmuşsun bir tandem gidiyorsun.." şeklinde yazılar yazmaya başlamışlardı.. aslında ilk bakışta gayet doğru bir tespitti.. neredeyse hayatı boyunca tandemde oynamamış olan popescu gibi büyük bir beyin takımdayken bu tip bir şeye kalkışmak ne derece doğruydu bilemiyorum.. belki de o sıralar cahil cesareti olarak geldi birçok kesime, terim saçmalıyor denildi.. fakat kimse terim'in kafasındakileri bilmiyordu.. ilerde büyük başarılara imza atacak olan bu adam 2 stoperin arkasında bir adama daha gerek olmadığını, burdaki liberoyu orta sahaya kaydırarak hücumda çok daha büyük bir zenginlik yakalayabileceğini düşünüyordu içten içe.. kötü olan basındaki herkesin bundan bi haber olmasıydı.. evet gerçekten de modern futbol için 4lü defans şarttı fakat galatasaray büyük puanlar kaybediyor, ligde geride kalıyordu.. iyice artan haklı eleştirilere sonunda kulağını tıkayamayan terim kaydırmalı 3lü defans diye bir kombin sistemi takıma monte etmeye çalıştı, başarılı da oldu.. takım defanstayken popescu libero oluyor, hemen önüne bülent ve fatih geliyordu..solda k.hakan sol açık, sağda da okan ya da ümit davala sağ açık durumunda bekliyordu..böylece araya atılan toplara karşı harika bir mekanizma kurulmuştu, fakat işin rengi takım topu ele geçirince değişiyor, bu adamın dehası ilk olarak o zaman ortaya çıkıyordu..top galatasaray'a geçtiği anda popescu hemen bülent'in yanına gelip tandemi oluşturuyor, fatih akyel de sağdan fırlayarak bek konumuna geçiyordu..böylece takım hücumda 8 adamla oynama fırsatına erişirken savunmada da verilen gedikler azalıyordu.. lakin bu muhteşem harakete rağmen bunu da basında farkedebilen adam yoktu.. 3lü defans diye tutturanlar işte biz dedik oldu, demek ki haklıymışız diye kendilerine paye çıkarıyorlar, bir kısmı da yahu bunca zaman bu inat niyeydi diye yüklenmeye çalışıyordu.. terim'se sessiz ve derinden kendi planlarını uygulamakla meşguldu..kaydırmalı 3lü defans inanılmaz başarılı olmuş, 4lü defansa doğru geçişi iyice hızlandırmıştı.. antrenmanlarda 4lü defansın savunma yönlerini çalıştırmaya devam eden terim o mükemmel 4lü defansın diamond optimizasyonunu takıma yediriyordu.. sol ve sağ bekleri orta saha gibi oynayan, bütün hattıyla hücum eden, çarkları muhteşem işleyen bir takım çıkıyordu zaman ilerledikçe.. geçiş zamanını atlattıktan sonra 4lü defansın saf hali harika uygulanmaya başlayınca hıncal uluç başta olmak üzere herkes önce özrünü diledi, sonra da biz bu kadarını tahayyül edememiştik diyerek aslında övgülerin en büyüğünü yaptılar terim'e.. 4 sene sonunda şampiyonlar ligi'nde yaşadığı başarısızlıklara rağmen namağlup uefa şampiyonu olan bir takım çıkmıştı ortaya.. hem de ilk defa bir takım becerebiliyordu bunu uefa'da..hem de kupa galipleri kupasıyla birleşen uefa'nın, yani en zorlu uefa'nın ilk senesinde yapıyordu bunu galatasaray..mimarsa terim'di.. o seneden sonra fiorentina'nın ısrarlı isteklerine dayanamayıp firenze yolunu tutan terim orda da gider gitmez inanılmaz işlere başlamıştı.. italya gibi catenaccio'nun milli sistem olduğu bir ligde hücum da hücum diyor, kafasında ütopya olarak kurduğu saf 2-1-4-1-2'ye doğru taşımaya çalışıyordu takımı..hem de 3-4 ay gibi kısa bir sürede.. kazandığı başarılar, çok büyük takımlara karşı alınan bol gollü galibiyetler italyan basınında yeni bir arrigo sacchi mi doğuyor acaba diye sorular sorulmasına neden oluyordu..aynı sacchi gibi futbol devrimcisi olarak görülmeye başlanmıştı terim..daha o zamanlar adriano galliani'nin dikkatini çekmiş, ilk izlenimler edinilmişti milan tarafından.. ne var ki bu başarılar ve terim'in firenze'de halk kahramanı gibi görülmesi takımın ilgi budalası patronu cecchi gori'nin tepkisini çekmeye başlamış, arka planda büyük tartışmalar çıkmaya başlamıştı.. bunlara dayanamayan terim takım ligde gayet iyi bir durumdayken ve italya kupası'nda finale çıkmışken takımı bıraktı, ne var ki özellikle bizim basınımızda terim komplekslileri tarafından kovuldu diye gösterildi.. ama gerçekler gün gibi ortadaydı.. fiorentina taraftarları bu olay yüzünden kulübü basıyor, milan daha o günden terim'in işini bitiriyordu.. gelir gelmez serie a gibi yabancı hocaların çok çabuk harcandığı bir ligde bu kadar kısa sürede böyle etki yaratmak yetip artmıştı milan'a..milan dönemi daha sancılı başlamıştı.. orda da fiorentina'daki sistemini benimseyen terim yine takıma güzel top oynatıyor fakat özellikle maç kazanmakta zorluk çekiyordu.. beraberlikle bitirilen birçok maç zirveden kopulmasa da çok büyük bir camia olan milan'da söylentilere neden oluyordu.. aynı dönemde boşta olan efsanevi milanlı oyuncu carlo ancelotti'nin milan'da göreve her zaman hazırım şeklinde bir açıklama yapması kara bulutları getiriyor, söylentilerin artmasına neden oluyordu.. tam bu sırada paolo maldini'nin başını çektiği eski oyuncuları da bir tercihi nedeniyle karşısına alan terim kendi ipini çekiyor, takım liderin 3-4 puan gerisindeyken görevine son veriliyordu haksız biçimde.. fakat evet terim ilk defa kovuluyordu, başarısız oluyordu hatta haksızlığa rağmen.. ve arkasından hiç anılmaması gereken özhan canaydın'lı bir galatasaray dönemi.. anılmaması gereken çünkü tarihin en kötü başkan ve yönetiminin yaptığı bir sürü yanlış icraata rağmen terim'in ısrarla ses çıkarmaması italya'da edindiği iş terbiyesinin türkiye'de ne kadar boş olduğunu öğretiyordu belki de.. galatasaray'da tam anlamıyla başarısız oluyordu, fakat nedenler o kadar çok ve o kadar gereksiz ki.. bu tip safsataların bu adamın değeri üzerinde hiç etkisi yoktu evet.. artık muhakeme yapma zamanı gelmiş, türkiye gibi profesyonelliğin 0 olduğu ülkelerde adam gibi davranılmaması gerektiğini öğrenmiş olması belki de en büyük artısı olacak bu başarısız 2. galatasaray döneminde..evet o hala çok büyük bir teknik direktör, çok büyük bir motivasyon ustası..o her zaman ilkleri başaran fatih terim..
--- alıntı ---