• 23600
    6 yaşında ali sami yen'de başlayan, 36 yaşımda hala aynı aşk ve hislerle büyüyerek devam eden, sporun her alanında olan, kuruluş maksadı "ingilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve türk olmayan takımları yenmek." olan medar-ı iftiharımız, canımız, ciğerimiz, sevdamız. müzesinde uefa ve süper kupası olan ilk ve tek türk takımı olan fakat bu sene kuruluş amacından uzaklaşan bir tanemiz.

    ilk çaylak yazımın en doğru başlığı burası. çünkü bu sene de tribünden her maçına gidip yer yer üzülüp, yer yer sevindik ve anlatmak istediğim içimi dökmek istediğim çok şey var. bu sene ki sorun bir kaç başlıkta*** toplanıyor hep. o yüzden üzerime vazife olmamasına rağmen 30 yıllık bu armaya gönül vermiş, yeri gelmiş çocukluğumda göz yaşı dökmüş biri olarak bu sene çok üzüldüğümü söylemeliyim.(bkz: 26 kasım 2019 galatasaray club brugge maçı)

    sorun kötü oynamak, son dakika goller yemek, 5-0 6-0 maç bitirmek değil. ilk kez kötü oynayıp farklı mağlup olmuyoruz ama ilk kez uzun zamandır bu kadar bitik, isteksiz, vurdumduymaz, güçsüz ve en kötüsü kabullenmiş duruyoruz. bazen maç sırasında kulübeye bakınca fatih hocamı kenarda kolları havada kızarken görüyorum ama kızmanın çözüm olmadığını en iyi kendisi biliyor. 4-4-2/ 4-3-3/ 3-5-2 bunların hepsi rakamlardan ibaret. hocam bu ara hep ocak ayını işaret ediyor ama bence bu sefer hatayı biraz da kendinde aramalı. istediği pas oyunu ise buna uygun profilde oyuncular seçmeliydi. şimdi ne yazık ki beklentiler örtüşmediğinde eleştiri kaçınılmaz oluyor.

    futbolculara gelince, nando*, lemina, ömer, boss*, biraz marcao, andone, haricinde efor sarf eden, kedini futbola veren adam yok gibi. neden böyle oldu? nasıl bu hale gelindi? bu futbolcular bu kadar mı yeteneksiz? muslera, lemina her maç isyanda. çözüm bende değil ama bu mental bir sorun bence.

    çevresel faktörlerin başında taraftar geliyor bu sene. bu sene de içerideki her maça gittim sadece kupa maçına saati dolayısıyla yetişemedim. inanın ben ve arkadaşlarım kendi adımıza her şeyi yaptık ama diğer susan taraftarı da anlıyorum. bizler futbolcuları "sahadaki biz"; futbolcularda taraftarı "arkalarındaki itici güç" olarak görmeye alıştık ve umarsız hallerini, bitik ruhlarını görünce insanların içindeki şevki alıp götürüyor.

    ama anlamadığım tek şey; bu taraftar kendi oyuncusunu ne zaman ıslıklamaya, küfür etmeye, bela okumaya başladı? arka sıramda oturan bir arkadaşın maç boyu hem skor hem de oyun olarak iyiyken küfür etmesiyle anladım ki profil çok değişti. bu sene özellikle içerideki brugge maçından sonra büyük bir yıkım oldu iki tarafta da ve bu gerilen ipleri kopardı. üzerine belhanda meselesi, linnes'in durumu, takımın yaşı, falcao'nun sakatlığı, federasyonun tavrı, ali koç-fatih terim derken ipin ucu kaçtı ve en büyük mottolarımızdan biri olan "konsantrasyon" gitti. arkası zaten çorap söküğü gibi geldi ve o günden bu yana ali koç'un ağzını bıçak açmıyor, herkes suspus. biz aramızdaki bağı kopardık takımımızla farkında olmadan evet haklıyız belki de en haklı biziz ama bu kadar uzak durmamalıydık.

    sözün özü bu gidişat elbet düzelir, elbet herşey daha iyi olur ama ders çıkarmak lazım. özümüze dönmek lazım. altyapısı en kuvvetli takımların başındayız. buna eğilmeliyiz, yerli ya da yabancı önemli değil ama genç oyunculardan kurulu, istekli, arzulu, koşan, isteyen bir kadro ile yapılanmalıyız. bu taraftar acımasız doğru ama gençlere karşı her zaman töleranslı davranmıştır. tölerans göstermeyen 18 yaşındaki ateş parçalarını desteklemeyen adamın kimse kusura bakmasın ama tribünde yeri yoktur. ama ne olursa olsun bizler yine burada, yanında, tribünde hep destek olacağız.
App Store'dan indirin Google Play'den alın