• 1
    --- alıntı ---

    kadroya giremeyen futbolcuların ağzından düşmez şans verilmiyor lafı. gerçi bunu futbolcu pek sesli söyleyemez, ya karnından konuşur ya da, türk medyası jargonuyla, yakın çevresine bildirir. toplar ana, baba, eş, dost akraba evin salonuna, onlara bildirimde bulunur. bu yakın çevrede hiç boş durmaz, anında medyaya yetiştir. başlık hazırdır “abdürrezzak şans bulamamaktan yakındı !”

    futbolcu adına başkaları konuşur yüksek sesli. en önce menajeri konuşur, sonra abdürrezzak’ı seven bir gazeteci, yorumcu. olmadı, abdürrezzak’ın yerine oynayan topçuyu sevmeyen yorumcu, atar tutar, abdür’e şans verilmiyor diye. aynı şekilde abdür’ün mevkisinde oynayan topçudan haz etmeyen taraftar da başlar homurdanmaya. sokakta duyarsınız, biraların sayısı arttıkça “bu gonzales’de iş yok hoca artık abdür’e şans vermeli” diye bıdır bıdır konuşanları.

    genellikle gençler için kullanılmakla birlikte, benim aklıma ayhan akman’ın demeci yüzünden geldi bu yazıyı yazmak. ayhan diyor ki; 1. devre fazla şans bulamadım, ikinci devre şans verilirse daha iyi değerlendireceğim.

    şans bulma meselesi enteresandır. hani futbol oynamış olmak, olmamak ikilemi vardır ya futbol yorumlamak için. işte oynamamışlar burada çuvallar genelde. futbol oyununa gözlerini sadece maçtan maça çevirenler yanılacaktır elbette.

    klişelerden biridir ama doğrudur : “hoca bütün hafta takımla birlikte, o daha iyi bilir” sözü.
    baştan kabul etmek gerekir ki; hiçbir profesyonel kendi zararına olacak bir şey yapmak istemez. bilerek isteyerek hiçbir hoca bir futbolcuya forma vermemezlik etmez. bu yanlış karar vermeyeceği anlamına gelmez elbette. profesyonel sıfatı önemlidir. çünkü sevdiği futbolcuyu oynatma işi amatör takımlarda, okul takımlarında, mahalle maçlarında olur. benim çok başıma gelmiştir, yeni taşındığımız mahallede ilk başlarda maça alınmadığım. çünkü orada önemli olan iyi oynamak falan değildir bilirsiniz.

    bu iş biraz iyi notu öğrenci alır, kötü notu hoca verir hikayesine benzer. bir büyük takımdan gönderilip de sonradan kendisini kanıtlayan futbolcu sayısı çok azdır. büyük çoğunluğu kaybolup gider. hele bundan 20 sene öncesine bakarsanız kimse geri dönemezdi büyük takımlara tekrar. şimdi ise çok az sayıda var örnekleri. mesela servet çetin, mesela yusuf şimşek, biraz daha eskilerden elvir boliç. ilginç olan hepsi gönderildikleri takımlara değil ezeli rakiplerine giderek hayat buldular. bu futbolcuların ortak özelliklerinden biri de büyük takımlardaki ilk maceralarında yeterince şans bulamamış olmalarıdır, dikkatinizi çekerim, ya da çekemem.

    kimse kendini kandırmasın, topçu formayı kendisi kapar. idmanda öyle bir çalışırsın ki, hoca sana seni beğenmese, sevmese bile formayı sana vermeye mecbur kalır. o idman sahasında çimleri yersin, gösterirsin kendini abicim. (bu laf benim değil, hafif çalıntı)
    ayıptır söylemesi bir seçmeye gitmiştim okulda. 6’şarlık halı sahada 11’lik maç yaptırmıştı hocalar. 10.dakikada kenara çağırdılar beni, seçilmiştim. sonra senelerce kaptanlığını yaptım takımın. bu işler böyledir, göstereceksin kendini.
    giderken hasan kabze, üzülmüştüm önceleri. sonra osman tanburacı dedi ki ; abicim idmanda o çimleri yiyecek kendini gösterecekti kabze. çalışmayana ekmek yok. tanburacı’nın haklı olduğu rubin’de kulübede beklemesinden belli.
    bu dönemde galatasaray takımından alpaslan erdem gitti. şans bulamadı diyoruz. iyi de abicim bu arkadaş 2. sezonuna girdi takımda. bende büyük hayal kırıklığı yaratan volkan yaman kadar bile kadroya giremedi. uğur uçar sol bek oynadı, alpaslan bekledi. skibbe, bülent korkmaz ve rijkaard. hiç biri alpaslan’ı düşünmedi. üçü de birbirinden farklı tip hocalar. ortak buluştukları nokta bu mu yani, alpaslan’ı oynatmayalım. aklınıza yatıyor mu?

    genç futbolcuların şans bulması olayı da acayip. size bir olay anlatayım: vefa stadında maçımız var, gittik maçtan ne bileyim, 2 saat önce. kış mevsimi, yağmur var, saha ıslak, yer yer su birikintileri var, top oynamak zor. bizden önce beşiktaş genç takımı’nın maçı var. neyse maçı izlerken bir tane solak topçu dikkatimi çekti beşiktaş’ta. solağım ya, hemen farkettim tabii. neyse, bu çocuk alıyor, veriyor, çalım atıyor, ince paslar yapıyor, şut atıyor. vay be dedim ne topçuymuş bu. olsa olsa 17, 18 yaşında. herkesin dikkatini çekti bir süre sonra. öğrendik ki adı sergen’miş. evet, sergen yalçın.

    bu örneği herkes hatırlar, galatasaray’ın her sezon başı şahane topçuları gelir altyapıdan. ama pek azı devam eder a takımda. boleslav maçı oynadı galatasaray, maçın yıldızı arda turan’dı. şimdi bazı yerlerde messi ile kıyaslanıyor. bu şansı iyi kullanmak değil sadece, o şansı ısırarak kopardı arda demek ki sezon başı idmanlarında.
    diyeceğim odur ki; bu işler öyle kolay değil. çok mu yetenekli bir topçusun, göreceğim kardeşim ben. ama önce hocan görecek. nerede? tabii ki idmanda.
    hele yabancı bir hocayla çalışıyorsan önce idmanda göstereceksin o formayı istediğini, hak ettiğini.
    galatasaraylı’ların bir çoğu sabri'nin yerine uğur oynasın istiyor. güzel, ama sabri oynuyor. artık bununla ilgili bir yorum yapamazsın. sabri de uğur da hocalarla kanka olacak kadar yabancı dil bilmediklerine göre (bülent akınlucescu durumu yok yani) idman performanslarına göre formayı alıyorlar. bu kadar bu.

    galatasaray’da kangren olan genç futbolculardan biri aydın yılmaz. arda’dan önce parladı aslında. ama uçtu adam. herkes çok yetenekli olduğunu söylüyor, ama niye saklıyor bizden. utanıyor mu acaba. her maça uykudan yeni kalkmış gibi geliyor. konu başlığımız şans bulmak ya, aydın kadar şans verilen bir futbolcu bilmiyorum ben. demek ki idmanda başarılı aydın. yeteri kadar çalışıyor da. sorun ne acaba. ben biliyorum elbette, bütün ukalalığımla anlatacağım.
    demek ki aydın idman topçusu. oynamayanlar için açıklama yapmak farz, hem de örneklerle. vardır böyle topçular, idmanda süper maça gelince tutuk. deneme testlerinde süper ama asıl sınavda başarısız olanlara benzerler. heyecan sebeplerden biriyse de maçta kimse idmandaki izni vermez topçuya. koyar tekmeyi oturtur. idmanda biraz daha al gülüm ver gülüm olur tabii ki, ama maç öyle mi, adam bırakır mı seni. eğer psikolojikse bunu aşmak zor değildir. gerçi aydın örneğinde pek doğru değil psikolojik etkenler. o kadar uzun zamandır top oynuyor ki bu çocuk. hem galatasaray’da hem milli takımda üst düzey maçlar oynuyor yıllardır. demek ki idmanda bulduğu boş alanı maçta bulamıyor, sertlikten çekiniyor.

    aydın yılmaz'a değinmişken aykut erçetin'i unutmak olmaz. hatta önce aykut'u yazmak gerekirdi. kaç sezon oldu net bilmiyorum ama epey oldu aykut galatasaray'a geleli. hep yedekti aykut. kendisi kulübede otururken mondragon, de sanctis, leo franco kaleyi koruyordu. bariz hatalar yapmayan kaleciler sakatlık ceza olmazsa değiştirilmez. belki hazırlık maçı, kolay kupa maçları gibi yedekler oynayabilir. bunda şaşıracak bir durum yok, doğrusu da birinci kaleci belirleyip onunla oynamaktır. rakibe göre taktik kaleciyle belirlenemeyeceğine göre, kalede rotasyon söz konusu değildir. bu açıdan aykut'un yedek kalması anlaşılır bir durum. ama galatasaray'ın kalesini yerlilere teslim ettiği sezon bile birinci kaleci olamadı aykut. orkun bile kesmişti aykut'u. gerçi leo franco ve de sanctis gibi üst düzey olmayan kalecilerin arkasında beklemesi bile saçma ya. yeterince şans da buldu. ama önce idmanda o güveni vermeliydi hocalara. kaç tane hocayla çalıştı bir gözünüzün önüne getirin. hiç biri aykut'u birinci kaleci tercih etmedi. 2008-2009 sezonu başında skibbe steau maçlarında oynattı ama hem takım şampiyonlar ligine katılamadı hem de hocalığı boyunca affedilmedi skibbe aykut tercihi yüzünden. ve aykut yine de gitmedi başka bir takıma. kimler geldi de oynamak için başka takımlara gitti, ama aykut gitmedi. acaba kazandığı para mı etkili oluyor bunda. neyse bu başka bir yazı konusu.

    özellikle altını çizmek istediğim konu, yabancı hocalar idman performansına büyük önem veriyorlar. çok ekstra bir oyuncu olmadıktan sonra, bütün hafta idmana çıkmamış, sakat bir oyuncuyu kolay kolay oynatmazlar. yine idman performansına göre de kadroyu oluştururlar. elbette sadece haftalık idman performansına bağlı değil takım yapmak. cezalar, sakatlıklar, rakibe göre taktikler de belirleyicidir. ama asıl önemlisi önceki haftalarda oynayan oyuncunun maç performansında idmanda büyük düşüş yoksa yine aynı oyuncu devam eder. bütün sezonu formda geçiren bir oyuncunun arkasında bekleyen yedeğin oynama ihtimali düşüktür elbette. ancak sakatlık veya ceza durumlarında yedeğe sıra gelir.
    tam da burada şans verilme faktörü devreye girer. gerek mecburiyet gerekse de oyuncunun dinlendirilmesi gibi tüm oyuncuları hazır tutma, iştahlı tutma ihtiyacı yedeklere oynama fırsatı sunar. idmandaki performansına maç başarısı ekleyen bir oyuncuyu bütün hocalar kullanmak ister. hatta formda oyuncuyu kullanabilmek için farklı mevkilerde kullanıldığı da görülür.

    son diyeceğim şudur ki; eskisi gibi idmanda çalışmayan ama ligde maç alan topçular artık kadroya giremiyor. geçti, sırtını sıvazlayıp hadi koçum devirleri.
    osieck, fenerbahçe’den biraz da bu sebeple gönderilmişti. o zamanlar 20 yaşında olan aygün’le 30'lardaki tanju ve rıdvan’dan aynı idman performansını beklemişti. alamayınca da ikisini de kadro dışı bırakmış, gelen başarısız sonuçlar sebebiyle gönderilmişti. halbuki o zamanlar sırtlarını sıvazlayıp, siz takılın idmanda deseydi her ikisi 5’er maç alırdı ona. devir öyle bir devirdi. idmanda 38, maçta 18, gerçek yaşı 28 olan futbolcuların devriydi.

    --- alıntı ---

    http://www.captano.net/...-bulmasi-bulamamasi/

    edit : kaptanın seyir defterine ek : aykut erçetin
App Store'dan indirin Google Play'den alın