118
üç tane ezeli rakibimizle aynı gruba düştüğümüz grup.
green street hooligans serisinin ilk filmini* izleyenler kura çekimi sahnesini hatırlar. galatasaray tribününün her avrupa kurasında o şekilde beklediği iki takım vardı; biri psg, direği club brugge. kaderin nasıl bir cilvesidir ki bu iki takım birden aynı kurada karşımıza çıkıverdi.
psg ile husumetimiz 31 ekim 1996 paris saint germain galatasaray maçına kadar dayanıyor. hafızalara hayrettin yapma olarak geçen 4-2'lik maçın rövanşında bu sefer işi ciddiye alan paris ekibi 4-0'la turu cebine koymuştu. dönemin efsane fransız kalecisi bernard lama'nın deplasman tribünleri önünde yaptığı hareketler türk seyircileri galeyana getirmiş, diğer tribünlerden gelen reaksiyon sonucu maç çıkışında kavgalar yaşanmıştı.
parisliler ile dört buçuk yıl sonra, uefa şampiyonlar ligi 2000-2001 sezonu ikinci tur gruplarında yeniden karşılaştık. bir bayram günü o dönem havada karada tokatladığımız milan'ı sami yen'e gömünce formalite maçı haline gelmişti grubun son haftasındaki 13 mart 2001 paris saint germain galatasaray maçı. saha içinde pek birşey vaad etmeyen maç, #81844 numaralı entryde detayları yer alan olaylar sonrası bir anda meydan muharebesine döndü. fransız rejisi uzun süre tribünlerdeki olayları göstermemekte dirense de maçı izleyenlerin bugün bile hatırladığı, o sezonun gri antreman eşofmanını giymiş, kaşı patlamış sarışın bir taraftarımızın sahaya girip futbolculara bizi kurtarın demesiyle tribünlerin halini göstermek zorunda kalmıştı.
club brugge ile husumetimiz ise şampiyonlar ligi gruplarındaki 23 ekim 2002 brugge galatasaray maçı öncesindeki sokak kavgalarına dayanıyor. o dönem henüz yeni toparlanmakta olan, 2004 yılında dernekleşerek resmi bir çatı altına giren ultraslan avrupa brugge sokaklarında keşif turu atarken rakip takımın "firm"üne denk gelmiş ve bir takım istenmeyen hadiseler cereyan etmişti. internetin emekleme çağlarına denk gelen bu olay sonrası forumlarda yaklaşık 50 saniyelik, 144 bile değil 72p kalitesinde bir video yayınlanmıştı ki benim gibi o dönemin hevesle teenagerları bu videoyu hatırlar. ki o videoyu indirmek için bile 2-3 saat vermeniz gerekirdi diyelim, hey gidi günler hey...
real madrid ile rekabetimiz ise saha içinde kalmış bir olay daha ziyade. 25 ağustos 2000 galatasaray real madrid maçı ile başlıyor hikaye. "los galacticos" devrinin başında bulunan, "müzemizdeki tek eksik kupayı almaya geldik" diyen real madrid'i altın golle mağlup edip o kupayı daha uzun yıllar beklemelerine sebep olmuştuk. bu maçın üzerinden daha yıl geçmeden 2000-2001 şampiyonlar ligi çeyrek finallerinde karşı karşıya geldik.
3 nisan 2001 galatasaray real madrid maçının ilk yarısı 0-2'lik real madrid üstünlüğü ile tamamlanması kimseler için süpriz değildi. ancak ikinci yarının ilk dakikası dolmadan kazanılan penaltı ve gelen golle başlayan 45 dakika galatasaraylılar için hayatlarının en güzel anılarından biri olmuştu. 3-2'lik skor her ne kadar çift maçlı eleminasyon sisteminde, hele ki real madrid deplasmanına gidecekken pek birşey ifade etmese de sayılmayan dördüncü golden sonra yarattığı rezonansla stad ışıklarının bir kısmını söndüren tribünlerden maç sonuna doğru yayılan işte böyle her sene böyle real'e de böyle koyarlar aman tezahüratı bu rekabetin temelini oluşturmuştur. süper kupa finalindeki "olur öyle" skorun üzerine bu dumur mağlubiyet galatasaray adını real madrid taraftarının beynine iyice kazımıştı. rövanştaki 3-0'lık skora rağmen...
o kadar ki 12 yıl sonra yine bir şampiyonlar ligi çeyrek final turunda karşı karşıya geldiğimiz zaman "yine mi?" sesleri yükselmişti her iki taraftan da... 3 nisan 2013 real madrid galatasaray maçı tıpkı o eşleşmedeki gibi 3-0 ev sahibi takım üstünlüğüyle sonuçlandı. tüm bu benzerliklerin üzerine 9 nisan 2013 galatasaray real madrid maçı öncesi "3-2 galatasaray galibiyeti" yarı şaka yarı ciddi en çok dillendirilen senaryoydu. daha 7. dakikada cristiano ronaldo'nun ayağından gelen gol ilk anda "buraya kadar" hissi yaratsa da bir şekilde ilk 45 dakikayı bu skorla tamamlamayı başarmıştık.
ikinci yarının başında "eski günlerin hatırına" biraz daha derli toplu oynamaya çalışsak da olmuyordu bir türlü. tam da artık maçın bu skora bağlanacağının yavaş yavaş düşünülmeye başladığı anlarda eboue'nin çivisi geldi ve maçı izleyen herkesi 20 dakikalık bir rüyanın içine itti. umut bulut'un çıkıp sabri sarıoğlu'nun oyuna girmesi ve kariyeri boyunca dalga konusu olan sabri'nin o bölgede yarattığı kaos üzerine tribünler de canlanınca olay bir prestij mücadelesinden bambaşka boyutlara geldi. 70 ve 72'de ardı ardına gelen iki gol, hemen üzerine tıpkı 2001'deki gibi milimetrik denebilecek bir ofsaytla iptal olan dördüncü gol, dünyanın en iyisi jose mourinho başta olmak üzere tüm real madrid camiasını korkutmamış titretmişti...
tribünler kendinden geçerken, ekran başında bizler çılgın atarken, ercan taner sayıklama-bağırma arasında sesler çıkarırken, yıllar sonra edebiyat parçalayıp o anları tasvir etmeye çalışırken elin ingiliz spikeri o anda mükemmel bir şekilde özetlemişti aslında galatasaray are getting closer and closer diyerek...
tabi rekabetin son ayağı hemen ertesi sezon gerçekleşti. bu sefer gruplarda karşılaştık ispanyol devi ile. iki maçta 10 gol yememizden bahsedip hikayeyi düşürmenin alemi yok, bakınız verip geçmek gerek sanırım...
(bkz: 17 eylül 2013 galatasaray real madrid maçı)
(bkz: 27 kasım 2013 real madrid galatasaray maçı)
velhasıl, böylesine anılarla dolu bir gruptur özellikle taraftar açısından. ezeli rakibinin ancak para verip oynayabildiği takımlarla geçmişi olan rekabetler içinde olmak o çok aranan, dillendirilen vizyonun ta kendisidir aslında...
biraz değerlendirmek gerekirse fikstür olarak biraz şanssız olduğumuz bir grup olmuştur. daha ilk düdük çalmadan kağıt üzerindeki değerlendirmelerde süpriz puan ya da puanlar çıkarma şansımızın en yüksek olduğu iç sahadaki psg ve real madrid maçlarının 2. ve 3. haftaya dizilmesi gerçek anlamda bir şanssızlıktır. hem iki takımın da işi boşlama şansının olmadığı, hem de kilit noktalardaki takviyeler sonucu takımın genel oyununun henüz oturmayacağı bir döneme denk gelmesi bu maçlardan biraz rakibin rahatlığı biraz da taraftar desteğiyle çıkarmamız muhtemel bir süprizi çok daha zorlaştırmıştır.
gerçekçi ve gerçekleştirilmesi gereken hedef brugge maçlarının ikisini de kazanmak, psg ve real maçlarını fiziken ve mental olarak azami hasarla atlatmaktır. elbette kimse sahaya kaybetmek için çıkmaz, hele galatasaray asla çıkmaz ama iki takımın da bizim seviyemizin üzerinde olduğunu unutmamak gerekiyor. yine de her iki takımın da manchester city, liverpool, bayern gibi "makine" futbolundan ziyade görece geleneksel oyun odaklı olması ufak da olsa pozitif bir done bizim için. örneğin bir manchester city ile oynamak zorunda kalsak, takımda kaç tane adale sakatlığının yaşanacağını kestirmek çok zor olur...
green street hooligans serisinin ilk filmini* izleyenler kura çekimi sahnesini hatırlar. galatasaray tribününün her avrupa kurasında o şekilde beklediği iki takım vardı; biri psg, direği club brugge. kaderin nasıl bir cilvesidir ki bu iki takım birden aynı kurada karşımıza çıkıverdi.
psg ile husumetimiz 31 ekim 1996 paris saint germain galatasaray maçına kadar dayanıyor. hafızalara hayrettin yapma olarak geçen 4-2'lik maçın rövanşında bu sefer işi ciddiye alan paris ekibi 4-0'la turu cebine koymuştu. dönemin efsane fransız kalecisi bernard lama'nın deplasman tribünleri önünde yaptığı hareketler türk seyircileri galeyana getirmiş, diğer tribünlerden gelen reaksiyon sonucu maç çıkışında kavgalar yaşanmıştı.
parisliler ile dört buçuk yıl sonra, uefa şampiyonlar ligi 2000-2001 sezonu ikinci tur gruplarında yeniden karşılaştık. bir bayram günü o dönem havada karada tokatladığımız milan'ı sami yen'e gömünce formalite maçı haline gelmişti grubun son haftasındaki 13 mart 2001 paris saint germain galatasaray maçı. saha içinde pek birşey vaad etmeyen maç, #81844 numaralı entryde detayları yer alan olaylar sonrası bir anda meydan muharebesine döndü. fransız rejisi uzun süre tribünlerdeki olayları göstermemekte dirense de maçı izleyenlerin bugün bile hatırladığı, o sezonun gri antreman eşofmanını giymiş, kaşı patlamış sarışın bir taraftarımızın sahaya girip futbolculara bizi kurtarın demesiyle tribünlerin halini göstermek zorunda kalmıştı.
club brugge ile husumetimiz ise şampiyonlar ligi gruplarındaki 23 ekim 2002 brugge galatasaray maçı öncesindeki sokak kavgalarına dayanıyor. o dönem henüz yeni toparlanmakta olan, 2004 yılında dernekleşerek resmi bir çatı altına giren ultraslan avrupa brugge sokaklarında keşif turu atarken rakip takımın "firm"üne denk gelmiş ve bir takım istenmeyen hadiseler cereyan etmişti. internetin emekleme çağlarına denk gelen bu olay sonrası forumlarda yaklaşık 50 saniyelik, 144 bile değil 72p kalitesinde bir video yayınlanmıştı ki benim gibi o dönemin hevesle teenagerları bu videoyu hatırlar. ki o videoyu indirmek için bile 2-3 saat vermeniz gerekirdi diyelim, hey gidi günler hey...
real madrid ile rekabetimiz ise saha içinde kalmış bir olay daha ziyade. 25 ağustos 2000 galatasaray real madrid maçı ile başlıyor hikaye. "los galacticos" devrinin başında bulunan, "müzemizdeki tek eksik kupayı almaya geldik" diyen real madrid'i altın golle mağlup edip o kupayı daha uzun yıllar beklemelerine sebep olmuştuk. bu maçın üzerinden daha yıl geçmeden 2000-2001 şampiyonlar ligi çeyrek finallerinde karşı karşıya geldik.
3 nisan 2001 galatasaray real madrid maçının ilk yarısı 0-2'lik real madrid üstünlüğü ile tamamlanması kimseler için süpriz değildi. ancak ikinci yarının ilk dakikası dolmadan kazanılan penaltı ve gelen golle başlayan 45 dakika galatasaraylılar için hayatlarının en güzel anılarından biri olmuştu. 3-2'lik skor her ne kadar çift maçlı eleminasyon sisteminde, hele ki real madrid deplasmanına gidecekken pek birşey ifade etmese de sayılmayan dördüncü golden sonra yarattığı rezonansla stad ışıklarının bir kısmını söndüren tribünlerden maç sonuna doğru yayılan işte böyle her sene böyle real'e de böyle koyarlar aman tezahüratı bu rekabetin temelini oluşturmuştur. süper kupa finalindeki "olur öyle" skorun üzerine bu dumur mağlubiyet galatasaray adını real madrid taraftarının beynine iyice kazımıştı. rövanştaki 3-0'lık skora rağmen...
o kadar ki 12 yıl sonra yine bir şampiyonlar ligi çeyrek final turunda karşı karşıya geldiğimiz zaman "yine mi?" sesleri yükselmişti her iki taraftan da... 3 nisan 2013 real madrid galatasaray maçı tıpkı o eşleşmedeki gibi 3-0 ev sahibi takım üstünlüğüyle sonuçlandı. tüm bu benzerliklerin üzerine 9 nisan 2013 galatasaray real madrid maçı öncesi "3-2 galatasaray galibiyeti" yarı şaka yarı ciddi en çok dillendirilen senaryoydu. daha 7. dakikada cristiano ronaldo'nun ayağından gelen gol ilk anda "buraya kadar" hissi yaratsa da bir şekilde ilk 45 dakikayı bu skorla tamamlamayı başarmıştık.
ikinci yarının başında "eski günlerin hatırına" biraz daha derli toplu oynamaya çalışsak da olmuyordu bir türlü. tam da artık maçın bu skora bağlanacağının yavaş yavaş düşünülmeye başladığı anlarda eboue'nin çivisi geldi ve maçı izleyen herkesi 20 dakikalık bir rüyanın içine itti. umut bulut'un çıkıp sabri sarıoğlu'nun oyuna girmesi ve kariyeri boyunca dalga konusu olan sabri'nin o bölgede yarattığı kaos üzerine tribünler de canlanınca olay bir prestij mücadelesinden bambaşka boyutlara geldi. 70 ve 72'de ardı ardına gelen iki gol, hemen üzerine tıpkı 2001'deki gibi milimetrik denebilecek bir ofsaytla iptal olan dördüncü gol, dünyanın en iyisi jose mourinho başta olmak üzere tüm real madrid camiasını korkutmamış titretmişti...
tribünler kendinden geçerken, ekran başında bizler çılgın atarken, ercan taner sayıklama-bağırma arasında sesler çıkarırken, yıllar sonra edebiyat parçalayıp o anları tasvir etmeye çalışırken elin ingiliz spikeri o anda mükemmel bir şekilde özetlemişti aslında galatasaray are getting closer and closer diyerek...
tabi rekabetin son ayağı hemen ertesi sezon gerçekleşti. bu sefer gruplarda karşılaştık ispanyol devi ile. iki maçta 10 gol yememizden bahsedip hikayeyi düşürmenin alemi yok, bakınız verip geçmek gerek sanırım...
(bkz: 17 eylül 2013 galatasaray real madrid maçı)
(bkz: 27 kasım 2013 real madrid galatasaray maçı)
velhasıl, böylesine anılarla dolu bir gruptur özellikle taraftar açısından. ezeli rakibinin ancak para verip oynayabildiği takımlarla geçmişi olan rekabetler içinde olmak o çok aranan, dillendirilen vizyonun ta kendisidir aslında...
biraz değerlendirmek gerekirse fikstür olarak biraz şanssız olduğumuz bir grup olmuştur. daha ilk düdük çalmadan kağıt üzerindeki değerlendirmelerde süpriz puan ya da puanlar çıkarma şansımızın en yüksek olduğu iç sahadaki psg ve real madrid maçlarının 2. ve 3. haftaya dizilmesi gerçek anlamda bir şanssızlıktır. hem iki takımın da işi boşlama şansının olmadığı, hem de kilit noktalardaki takviyeler sonucu takımın genel oyununun henüz oturmayacağı bir döneme denk gelmesi bu maçlardan biraz rakibin rahatlığı biraz da taraftar desteğiyle çıkarmamız muhtemel bir süprizi çok daha zorlaştırmıştır.
gerçekçi ve gerçekleştirilmesi gereken hedef brugge maçlarının ikisini de kazanmak, psg ve real maçlarını fiziken ve mental olarak azami hasarla atlatmaktır. elbette kimse sahaya kaybetmek için çıkmaz, hele galatasaray asla çıkmaz ama iki takımın da bizim seviyemizin üzerinde olduğunu unutmamak gerekiyor. yine de her iki takımın da manchester city, liverpool, bayern gibi "makine" futbolundan ziyade görece geleneksel oyun odaklı olması ufak da olsa pozitif bir done bizim için. örneğin bir manchester city ile oynamak zorunda kalsak, takımda kaç tane adale sakatlığının yaşanacağını kestirmek çok zor olur...