16779
çocukluğum, gençliğim ve şimdi şimdi anlıyorum ki beni hiç tanımadığı halde hayatımdaki en önemli adamlardan biri...
o zaman 12 yaşındayım. babam, hasta bir fenerbahçeli ve allah uzun, güzel bir ömür versin ki son derece anlayışlı, demokrat bir adam.
galatasaray'a tutulmuşum çocukluktan. dayılarımın, amcalarımın muhakkak etkisi büyük. ama çocuk aklımla hatırlıyorum, renklerini de seviyordum galatasaray'ımın.
kahveye gidip sigara dumanı altında izliyorum maçları. annem, istemiyor ama söz de geçiremiyor.
o sene, 12 yaşındayım. "fatih terim" diye biri geliyor galatasaray'ın başına. tanımıyorum tabi. o zamanlar taraftarlığım, takım kadrosunu ezbere saymaktan ve mahalle maçlarında onlardan birinin ismini almaktan ibaret.
dayımla konuşuyoruz yine. "merak etme yeğenim" diyor "fatih yıllarca top oynadı bizde hiç şampiyon olamadı. o kadar aç ki tozu dumana katacak göreceksin".
o yaşlarda koşulsuz inanıyorsun. çok mutlu olduğumu hatırlıyorum.
dayım haklı çıkıyor. zaten buna güveniyorum; o yaşlarda babalar, anneler, dayılar hep haklı çıkar.
bir masal başlıyor benim için. avrupa'nın en büyüğü olmaya giden bir masal.
hiçbir şeyin fanatiği olmadım ben. kendimce gerçekçi bir adamım. kendimce kimsenin adamı olmayan zarar siz bir adamım.
tek hassasiyetim galatasaray. bir tek "fatih terimci"yim.
düğün günümü galatasaray maçına göre ayarladım. düğüne girişim galatasaray marşıdır. programlarım, hayatım, mutluluğum, mutsuzluğum galatasaraydır.
fedakarlık yapmadım. galatasaray, öyle büyük durdu ki hep, benim ki tercih değil mecburiyetti.
ilk entry fatih terim'e dair olsun istedim ama gördüğünüz gibi galatasaray'la o kadar iç içe geçmiş ki.
uzun süredir entry girmeyi bekliyordum. bol bol okuyorum buradaki kıymetli yazar arkadaşlarımı. çok nadir yazma isteği uyanıyor içimde.
böyle kötü bir dönemde yazmak kısmet oldu. olsun.
canımız ilk defa yanmıyor, son defa da yanmayacak. ama şunu biliyorum en az bizim kadar fatih terim'in de canı yanıyor.
imparator. soluğumuzun kesildiği anların mimarı. bizim gibi galatatasaraylı ama en çok da.
o zaman 12 yaşındayım. babam, hasta bir fenerbahçeli ve allah uzun, güzel bir ömür versin ki son derece anlayışlı, demokrat bir adam.
galatasaray'a tutulmuşum çocukluktan. dayılarımın, amcalarımın muhakkak etkisi büyük. ama çocuk aklımla hatırlıyorum, renklerini de seviyordum galatasaray'ımın.
kahveye gidip sigara dumanı altında izliyorum maçları. annem, istemiyor ama söz de geçiremiyor.
o sene, 12 yaşındayım. "fatih terim" diye biri geliyor galatasaray'ın başına. tanımıyorum tabi. o zamanlar taraftarlığım, takım kadrosunu ezbere saymaktan ve mahalle maçlarında onlardan birinin ismini almaktan ibaret.
dayımla konuşuyoruz yine. "merak etme yeğenim" diyor "fatih yıllarca top oynadı bizde hiç şampiyon olamadı. o kadar aç ki tozu dumana katacak göreceksin".
o yaşlarda koşulsuz inanıyorsun. çok mutlu olduğumu hatırlıyorum.
dayım haklı çıkıyor. zaten buna güveniyorum; o yaşlarda babalar, anneler, dayılar hep haklı çıkar.
bir masal başlıyor benim için. avrupa'nın en büyüğü olmaya giden bir masal.
hiçbir şeyin fanatiği olmadım ben. kendimce gerçekçi bir adamım. kendimce kimsenin adamı olmayan zarar siz bir adamım.
tek hassasiyetim galatasaray. bir tek "fatih terimci"yim.
düğün günümü galatasaray maçına göre ayarladım. düğüne girişim galatasaray marşıdır. programlarım, hayatım, mutluluğum, mutsuzluğum galatasaraydır.
fedakarlık yapmadım. galatasaray, öyle büyük durdu ki hep, benim ki tercih değil mecburiyetti.
ilk entry fatih terim'e dair olsun istedim ama gördüğünüz gibi galatasaray'la o kadar iç içe geçmiş ki.
uzun süredir entry girmeyi bekliyordum. bol bol okuyorum buradaki kıymetli yazar arkadaşlarımı. çok nadir yazma isteği uyanıyor içimde.
böyle kötü bir dönemde yazmak kısmet oldu. olsun.
canımız ilk defa yanmıyor, son defa da yanmayacak. ama şunu biliyorum en az bizim kadar fatih terim'in de canı yanıyor.
imparator. soluğumuzun kesildiği anların mimarı. bizim gibi galatatasaraylı ama en çok da.