16426
kendisi takımın başında olmadığında sanki kulüp başıboş kalıyor gibi hissettiğimden her dakika takıma dair haberlerle ilgilenen ben, hocanın varlığında bildiğiniz neredeyse hiçbir habere bakmaz oldum. açıkçası hazırlık maçlarını da dikkatli takip etmemiştim, hoca nasıl olsa işini yapmıştır diyerek. ama süper kupa'yla beraber gördüm ki takım baya kötü durumdaymış.
biraz uzunca bir yazı olabilir, kısımlara ayırarak gitmek daha iyi olacak.
1- fatih terim ile artık mümkün olduğunca uzun süreli bir birliktelik kurmalıyız:
zira yokluğunda her şeyi denedik. bu topraklara uygun, başarılı olabilecek bir yabancı teknik direktör getirmeyi başaramadık. başaramadık diyorum dikkat ederseniz. neden? çünkü şartlarımız, projelerimiz bu futbol adamlarını tatmin etmeye yetmiyor. kaldı ki kulübümüz uzunca süredir de geleceğe dair planlar yapmıyor. anlık hareket edip, kısa vadeli hedefler koyuyor. bu yüzden de kalburüstü hiçbir yabancı, ''önünü kestiremeyeceği'' bir kulübe gelmeyi kabul etmiyor. ismi kalburüstü olmayıp, beceri ve teknik direktörlük açısından gelecek vadeden hocaların başını da taraftar yiyor. (örnek tudor) hiç kimse lafı çarpıtmasın, herkesin fatih hocaya ''parator'' dediği zamanlar kendisini dünyanın sayılı teknik direktörlerinden biri kabul etmiş, galatasaraylı fatih'tir demiş biri olarak şunu çok net söyleyebilirim ki fatih hocanın ilk yılındaki derbi karnesi de tıpkı tudor gibiydi. zamanla, tecrübe ede ede bir derbi canavarına dönüştü. aynı derbi canavarı hoca, fenerbahçe'ye 6-0 yenilmişti. yani bunlar aşılamayacak şeyler değildir onu söylemeye çalışıyorum. taraftarımızın fatih hoca özlemi ağır bastı ve görevdeki teknik direktörden desteklerini çekerek sezon ortasında bir değişikliğe neden oldular.
ha kötü mü oldu? hayır. ama bakın mantığın yanlışlığından bahsediyorum burada. mesele isim meselesi değildi, mesele galatasaray'ı fatih terimsizliğe alıştırma meselesiydi. ve inanın ilk defa böylesi yaklaşmıştık kulüp olarak, uzun vadeli bir teknik direktöre. neyse efendim, kısacası yine olmadı. becerili teknik direktörü zaten getiremiyorduk, az biraz becerisi olan, hiç olmazsa potansiyeli olanını getirdik bu sefer de taraftar araya girdi yine olmadı. yerlisini getirdik, olmadı. gencini getirdik, kurdunu getirdik, efsanesini getirdik olmadı. olmadı yahu işte. bir şekilde olmadı. kimle oldu? fatih terim'le oldu. o zaman fatih hocayla uzun vadeli bir proje yaratacağız, başka yolu yok.
2- tekrar ediyorum, en zor zamanlarında fatih hocayı savunmuş biri olarak söylüyorum, hocanın affedersiniz bokunda boncuk aramak doğru değil:
sosyal medyada bilhassa görüyorum, ya işte şunu bu yüzden yaptı ötekini o yüzden yaptı... yani hocanın her hamlesinden bir amaç yaratma, haklılık çıkartma arayışında olan, hatalı hamlelerde bile savunma içgüdüsüne bürünen tipler var maalesef. ve samimi söylüyorum bu tip bağnaz kitleler, kulüpler için en tehlikeli kitlelerdir. zira hataları görmeye görmeye bir bakarsın uçurumdan yuvarlanmışsın. demem odur ki fatih hoca da insan, o da hata yapacak. ferguson zamanında ne hatalar yaptı. tarihin en büyük teknik direktörleri, ne hatalar yaptılar... hoca da yapacak önce bunu kabullenmek lazım. hocanın her davranışını doğru kabul edip, hatayı eleştirenlere küfür kıyamet gitmemek lazım. ''ya hakikaten de hoca hata yapmış olabilir mi acaba'' diye oturup bir düşünmek lazım. hiçbir insanı, koşulsuz şartsız doğru kabul etmemek lazım.
3- fatih terim eleştiriyle yıkılmayacak kadar büyüktür:
sosyal medya taraftarının baskınlığı malum. getir diyorlar getiriyorlar, gönder diyorlar gönderiyorlar. ama... şundan emin olun ki fatih terim, öyle kolay kolay yıkılmaz. riekerink gibi, tudor gibi öyle iki hafta baskı yapmakla görevden alınmaz veya yaptırıma uğramaz. fatih terim efsanedir efsane, bu futbol takımının 3'te biridir teknik direktör bazında. yani korkmasın kimse hocanın eleştirilmesinden. yapmayın etmeyin, koca fatih terim eleştiriyle sallanır mı, eleştiriyle psikolojisini yitirir mi? eleştirinin neyinden korkuyorsunuz yani? bırakın isteyen istediğini saygı çerçevesinde söylesin. karşıdaki adam fatih terim.
biraz da saha içine girelim.
4- galatasaray'da mentalite bozukluğu var:
futbolcular gününde olmayabilir, takım beklenilen performansta oynayamaz kupa kaybedilebilir. bunlar gayet de olabilir ancak bizim takımda çok ciddi bir mentalite sorunu var ve mentalite bireysel performanslardan bağımsızdır. fatih hocanın ilk defa, bakın ilk defa böyle büyük bir hata yaptığına şahit oluyorum. henüz kırklı yaşlarının başında bile kompakt futbolu benimsemiş bir adamın, ''ben hücum ederken santra çizgisine üç adamı koyayım, geri kalan yedi kişiyi de onlardan 25 metre ileriye atayım, illa ki gol buluruz'' mantığıyla sahaya çıkmasını anlamıyorum ve anlamayacağım. yani böyle bir şeyin izahı bile olmaz, ''ama zemin şöyleydi, bunu amaçlamıştı'' vesaire ile cevaplanması bile saçmadır. kusura bakmayın ama modern futbol, böylesi büyük bir mentalite hatasını kaldırmaz.
yukarıda bahsettiğim merkez ve hücumdan oluşan iki hat arasında 25 metre boşluk var, üstelik o 25 metrenin içinde hiçbir galatasaraylı yok. yani rakip kaleye yığılalım, topu da oraya ulaştıralım, bir şekilde atarız mantığı. olur mu hiç öyle şey! hele ki akhisarspor gibi, ligimizin en iyi kontratak yapan takımına karşı böylesi korkunç bir hatanın izahı olur mu?
https://resmim.net/f/qMuWx1.png : genel olarak böyle konumlanıyoruz. hücum ilerledikçe gerideki üç oyuncu santraya diziliyor, kalanlar da iyice uç kısma yerleşiyor. normal takımlara karşı dahi bu şekilde bir mantıkla oyun oynamamamız gerekirken akhisarspor gibi iyi kontratak takımlarına karşı bunu yapmak aşırı derecede mantıksız.
5- galatasaray'ı dünya devi sanmakla ilerleyemeyiz, başarılı olamayız. gerçekçi olmak zorundayız:
neymiş, galatasaray her rakibine karşı istisna olmaksızın kendi futbolunu oynamalıymış, aynı futbolu oynamalıymış. ya olur mu öyle şey? özellikle şampiyonlar ligi arenasında rakibini çok iyi analiz etmek, yeri geldiğinde önlem almak zorundasın. oradaki takımların yüzde doksanı bizden daha kaliteli olacak, yarattığın oyun planıyla onların kalitesine baskın gelmek zorundasın. zorundasın yani. fatih hocanın da en sevmediğim huylarından biri budur, bazen gerçekçiliğini kaybedip rakibi analiz etmez. akhisarspor maçı mesela. karşıdaki takım ligin en iyi kontracısı, ve sen bunlara karşı 2 kişiyle savunma yapıyorsun, 7 kişiyi de rakip kaleye yığıyorsun. maçın ilerleyen dakikalarında orta sahaları bir bir çıkartıp forvetleri çoğaltıyorsun... iyi bir kontra takımına karşı bu mantıkla hareket edemezsin. bu bir hatadır. bu, kendi takımını gereksiz yüceltip, karşındaki küçümsemenin cezasıdır. bu, galatasaray kendi futbolunu oynayarak akhisarspor'u yener felsefesinin mağlubiyetidir.
6- değişiklik meselesi:
geçtiğimiz sezonki maçların çoğunda da bu seneki süper kupa maçında da hocanın değişiklileri korkunçtu. 5 ağustos 2018 galatasaray akhisarspor maçını izlerken kriz geçirecektim neredeyse. gençlerbirliği deplasmanını hatırlayın, ligdeki akhisar deplasmanını hatırlayın. ikinci yarının başlarında hoca belhanda'yı çıkartıp eren'i almış ve tüm oyun baskınlığını kaybetmemize neden olmuştu. üstelik bunu defalarca yaptı. artık ders çıkartmıştır diye düşünürken yeni sezondaki süper kupa maçında da aynısını yaptı. sonuç yine hüsran oldu. tam oyunu rakip kaleye yıkıyoruz, sağlı sollu geliyoruz tak eren değişikliği. hocanın düşüncesi de şu: ''oyunu nasılsa rakip kaleye yıktık, orta açmaya başladık, eren'i alayım da kafa vursun''. ama işte hoca, belhanda'yı çıkartıp eren'i aldığında oyundaki baskınlığını kaybedeceğini, ortalara kafa vurulsun diye yapacağı değişiklikle orta yapamayacak hale geleceğimizi hiç düşünemiyor. gayet net. belhanda çıkınca tüm orta saha direncimizi kaybediyoruz ve biz üstün tarafken birden oyun dengeleniyor, oyun git gellere dönüyor. topa sahip olamıyoruz, zaman kaybediyoruz...
feghouli'nin oyunda tutulup fernando'nun çıkartılması: bir defa akhisar maçı özelinde düşünecek olursak, esas sorun orta saha direncimizin düşük olmasıydı. orta saha yaratıcılığı demiyorum. direnç. yani direnç eksiğimiz vardı maçta. yapmamız gereken şey blokları birbirine yaklaştırıp daha kısa mesafede oynayarak orta saha direncimizi arttırmak, bölgedeki hantallık defomuzu mümkün olduğunca örtmekken, gidip üstüne sanki orta sahamız tıkır tıkır çalışıyormuşçasına bölgenin tek garanti adamı fernando'yu çıkarttık. ne oldu? topu tutamadık, art arda yaptığımız atak sayısı düştü, rakip daha net pozisyonlar buldu. yani çok hatalı bir değişiklikle maçı akhisar takımına verdik, kupayı bizzat ellerine teslim ettik.
7- `mentalitemiz nasıl olmalı?`
tema hücum futbolu mu? sanıyorum evet. o zaman kilit nokta şu, ataklarımızdan seken topları ''bizim'' toplamamız lazım. ha peki bunu nasıl yapacağız? kompakt oynayacağız. takım boyunu daha kısa mesafede tutarak, doğru parselizasyon yaparak ve geçen senenin ilk 7-8 haftasındaki ani baskı metodunu kullanarak. ikincisi, savunma önü bölgeyi çok iyi savunacağız. (akhisar maçında savunma önünde 25 metrelik boş bir alan vardı) üçüncüsü, merkez üçlümüzün sınırları keskin olmayacak.
ne demek sınırları keskin olmayacak? şu demek: fatih hoca geldiği günden beri 4-1-2-3 veya 4-2-1-3 civarı formasyonları tercih etti. bana kalırsa doğru da yaptı ama merkezdeki dinamik yapıyı ortadan kaldırarak da kötü etti. tudor diyordu ki, savunma yaparken fernando arka dörtlünün arasına girecek, ndiaye ve belhanda alan presleri yapacak ve rodrigues ile feghouli de merkeze kayıp dört oyuncuyla rakip kapatılacak. bakın fernando, belhanda, ndiaye, rodrigues ve feghouli olmak üzere 5 oyuncunun savunma esnasında yeri değişiyordu. rakip de deyim yerindeyse ''geriye doğru homojen şekilde akan'' takımımıza karşı alan bulamıyordu. fatih hoca ise, benim oyuncularımın mevkisi belli olmalıdır düşüncesiyle bu akışkanlığı kaldırdı ve herkes kendi kısmıyla ilgilenecek, savunma esnasında da pozisyonlarınız değişmeden kalıp şeklinde geriye döneceksiniz dedi. işte yanlış burada başladı.
https://resmim.net/f/Pf1txF.png : sınırları keskin diye tabir ettiğim şey de bu. homojen değil, bir çizgi gibi sahada konumlanıyoruz. donk ve fernando gibi ağır merkez oyunculara sahip olduğumuzdan da rakip bizi kolayca eksiltebiliyor. bunu yapmayıp önlü arkalı, homojen dağılmalıyız.
hem topu anında kapalım hem tek kale hücum edelim düşüncesinde bu taktik verimli olmaz. verim alabilmek için, geçen senenin ilk haftalarındaki saldırgan futbolu oynayabilmek için orta sahamızdaki akışkan sisteme geri dönmeliyiz. gerekirse ndiaye yerine linnes'i veya altyapıdan bir futbolcuyu kullanmaktan çekinmemeliyiz çünkü selçuk ve donk ile bahsi geçen oyun oynanamaz. benim elimde ndiaye yok, o zaman sistemi değiştireyim demeden önce bir şeyler denemeliyiz. çünkü hocanın oynatmak istediği futbol da akışkanlıkla mümkün. o halde eski sistemi zorlamalıyız.
ayrıca eğer hücumda tehlikeli bir takım yaratmak istiyorsak iki kanadımızın da birbirine yakın işlemesini sağlamak zorundayız. dikkat ederseniz sol kanatta sıkça kornere kadar ilerleyebilirken, sağda oralara gelemeden orta yapıyor veya geri dönüyoruz. buna da bir çare bulmalıyız ki rakipler kolayca önlem alamasın.
8- ''kadro kalitesi çok kötü fatih hoca ne yapsın'' kalıbını mantıklı bulmuyorum:
birincisi, kadromuz eksiklerine rağmen hala türkiye'nin en kalitelisi. bunu tartışmam bile. fenerbahçe'nin henüz eli yüzü düzgün forveti yokken, olanaksızlıklardan barış alıcı'dan medet umar hale gelmişlerken, sekiz numarasız, sol beksiz, sağ beksiz, stopersiz sezona gireceklerken; bir diğer takip beşiktaş takım omurgasından üç ismi fabri, tosic, talisca'yı satıp kaleyi tolga zengin'e emanet etmiş, stopere roco diye fasondan birini almış, talisca yerine kimseyi alamamışken, babel-negredo-pepe gibi oyuncularının geleceği belli değilken kadro kalitemizden şikayet etmek doğru değil diye düşünüyorum. kaldı ki aynı kadronun, geçen sene nasıl da canavar gibi oynadığını hepimiz biliyoruz. bir yaş attılar ama ona yakın oynayabilirler. yine unutmadan değinmek lazım, tudor zamanı herkes şunu diyordu: ''böyle güzel kadroyu hiç ediyor.'' fatih hoca söz konusu olunca kadro kalitesiz oluyor. yani tutarsızlık oluyor. geçen sene de söyledim bu sene de aynı şeyi söylüyorum, kadromuz doğru bir mentalite ve taktikle yeterince kaliteli. bu doğrultuda tek eksiğimiz bir 8 numara. ardından feghouli yerine yunus veya onyekuru'yu koyup arkamıza yaslanmalıyız.
https://resmim.net/f/ckJpnu.png : bu pozisyonda da görüldüğü üzere ciddi bir mentalite sorunumuz var. oyuncular üstü bir mesele bu. kötü performansın ötesinde, daha temelden olan bir sorun. bunu kastediyorum. elbette ki oyuncu kalitesinin sonu yok, daha kalitelisini bulursan daha iyi sonuçlar alırsın. ancak esas sorunumuz bu değil. esas sorunumuz, orta sahayı bu şekilde boş bırakmakta bir sorun görmemek. esas sorunumuz, en eksik bölgemizi küçümseyerek zaafımızı körüklemek. resimde de görülüyor, rakibe bıraktığımız boşlukta meydan muharebesi yapılır yahu!
9- tüketim taraftarlığını bir kenara bırakmak gerek:
bunu bir ara real madrid çok yapardı, başarı gelmedi mi hop kadroyu yenile. şampiyon mu olamadın hop kadroyu yenile. sonuçsa değişmedi zira sorun oyuncu bazlı değildi. yani sahada güzel futbol oynanamadığında, illa ki kadro kalitesiz veya transfer gerekiyor durumu olmaz. bazen bazı şeylerin nedeni farklıdır ve odaklanmak lazımdır. türkiye'de ise tüm başarısızlıklarda ya teknik direktör kovuluyor ya kadro yenileniyor. birisi de ''ya acaba doğru oyun tarzını bulamadığımızdan mı başarısız olduk?'' demiyor. süper kupa'yı kaybettik başladılar yine kadro kalitesiz demeye. kaldı ki kalitesiz bile olsa idare etmek zorundayız. yakamızda ffp illeti var, borçlar almış başını gitmiş. euro 6 olmuş. transfer de transfer! transfersizlikten beyin kanaması geçireceğim diyeni bile var. yahu bu iş çocuk oyuncağı mı her sene on tane adam gelsin 5 tane adam gitsin?
şahsen hiç mi hiç transfer merakım olmadı bu zamana kadar. bayılıyorum transfer diye ölenlere de ha, pek bir tutkulular. ama gerçeklere bakmak lazım bir yandan. kendi hazlarımızı değil kulübün geleceğini düşünmek zorundayız. mesela böyle bir ekonomik kriz döneminde altyapıdan çıkacak gençlerden daha çok keyif alırım, bir transferdense. yunus akgün çıktı, aslanlar gibi oynadı yemin ediyorum gece uyuyamadım heyecandan. maçlar başlasa da şu adamı bir izleyebilsem dedim kendime. işte tam da böyle, üretmekten zevk almalıyız. hazır olana değil, kendi mahsulümüz olana yönelmeliyiz. yetenekli gençlerimiz için huzurlu bir ortam yaratıp, onları geliştirip, satıp, kulübün geleceğini kurtarmalıyız.
10- takıma kazandırılan her bir genç futbolcuyu fatih terim'e borçluyuz
başka bir teknik direktör olsa asla yenilirken yunus akgün'ü oyuna almazdı. bunu yapsa yapsa fatih terim yapar. bu konuda hocaya teşekkür etmek lazım. transferleri bırakıp 2000 jenerasyonunu geliştirmeye çalışmalıyız.
son kısım:
ligler başlıyor. olan oldu artık, hatalar yapıldı, kötü sözleşmeler imzalandı ama uzun bir maratona girecekken bunları silip atmak lazım. mustafa cengiz ve yönetiminin, fatih hoca ve ekibinin arkasında durup tek yürek olmak gerekiyor. hatta hatta onları yapıcı şekilde eleştirip üzerimize koyarak ilerlememize aracı olmamız gerekiyor. bir taraftar olarak fatih terim ismine zaten kesinlikle tamamım da, yönetimimize de tamam diyorum. herkesin onların arkasında tek yumruk olmasını istiyorum. eksikler çok, hatalar çok, takım şu an epey kötü ama biz bir olursak gerisi de boş iş. 22. şampiyonluğa 34 lig maçı kaldı!
biraz uzunca bir yazı olabilir, kısımlara ayırarak gitmek daha iyi olacak.
1- fatih terim ile artık mümkün olduğunca uzun süreli bir birliktelik kurmalıyız:
zira yokluğunda her şeyi denedik. bu topraklara uygun, başarılı olabilecek bir yabancı teknik direktör getirmeyi başaramadık. başaramadık diyorum dikkat ederseniz. neden? çünkü şartlarımız, projelerimiz bu futbol adamlarını tatmin etmeye yetmiyor. kaldı ki kulübümüz uzunca süredir de geleceğe dair planlar yapmıyor. anlık hareket edip, kısa vadeli hedefler koyuyor. bu yüzden de kalburüstü hiçbir yabancı, ''önünü kestiremeyeceği'' bir kulübe gelmeyi kabul etmiyor. ismi kalburüstü olmayıp, beceri ve teknik direktörlük açısından gelecek vadeden hocaların başını da taraftar yiyor. (örnek tudor) hiç kimse lafı çarpıtmasın, herkesin fatih hocaya ''parator'' dediği zamanlar kendisini dünyanın sayılı teknik direktörlerinden biri kabul etmiş, galatasaraylı fatih'tir demiş biri olarak şunu çok net söyleyebilirim ki fatih hocanın ilk yılındaki derbi karnesi de tıpkı tudor gibiydi. zamanla, tecrübe ede ede bir derbi canavarına dönüştü. aynı derbi canavarı hoca, fenerbahçe'ye 6-0 yenilmişti. yani bunlar aşılamayacak şeyler değildir onu söylemeye çalışıyorum. taraftarımızın fatih hoca özlemi ağır bastı ve görevdeki teknik direktörden desteklerini çekerek sezon ortasında bir değişikliğe neden oldular.
ha kötü mü oldu? hayır. ama bakın mantığın yanlışlığından bahsediyorum burada. mesele isim meselesi değildi, mesele galatasaray'ı fatih terimsizliğe alıştırma meselesiydi. ve inanın ilk defa böylesi yaklaşmıştık kulüp olarak, uzun vadeli bir teknik direktöre. neyse efendim, kısacası yine olmadı. becerili teknik direktörü zaten getiremiyorduk, az biraz becerisi olan, hiç olmazsa potansiyeli olanını getirdik bu sefer de taraftar araya girdi yine olmadı. yerlisini getirdik, olmadı. gencini getirdik, kurdunu getirdik, efsanesini getirdik olmadı. olmadı yahu işte. bir şekilde olmadı. kimle oldu? fatih terim'le oldu. o zaman fatih hocayla uzun vadeli bir proje yaratacağız, başka yolu yok.
2- tekrar ediyorum, en zor zamanlarında fatih hocayı savunmuş biri olarak söylüyorum, hocanın affedersiniz bokunda boncuk aramak doğru değil:
sosyal medyada bilhassa görüyorum, ya işte şunu bu yüzden yaptı ötekini o yüzden yaptı... yani hocanın her hamlesinden bir amaç yaratma, haklılık çıkartma arayışında olan, hatalı hamlelerde bile savunma içgüdüsüne bürünen tipler var maalesef. ve samimi söylüyorum bu tip bağnaz kitleler, kulüpler için en tehlikeli kitlelerdir. zira hataları görmeye görmeye bir bakarsın uçurumdan yuvarlanmışsın. demem odur ki fatih hoca da insan, o da hata yapacak. ferguson zamanında ne hatalar yaptı. tarihin en büyük teknik direktörleri, ne hatalar yaptılar... hoca da yapacak önce bunu kabullenmek lazım. hocanın her davranışını doğru kabul edip, hatayı eleştirenlere küfür kıyamet gitmemek lazım. ''ya hakikaten de hoca hata yapmış olabilir mi acaba'' diye oturup bir düşünmek lazım. hiçbir insanı, koşulsuz şartsız doğru kabul etmemek lazım.
3- fatih terim eleştiriyle yıkılmayacak kadar büyüktür:
sosyal medya taraftarının baskınlığı malum. getir diyorlar getiriyorlar, gönder diyorlar gönderiyorlar. ama... şundan emin olun ki fatih terim, öyle kolay kolay yıkılmaz. riekerink gibi, tudor gibi öyle iki hafta baskı yapmakla görevden alınmaz veya yaptırıma uğramaz. fatih terim efsanedir efsane, bu futbol takımının 3'te biridir teknik direktör bazında. yani korkmasın kimse hocanın eleştirilmesinden. yapmayın etmeyin, koca fatih terim eleştiriyle sallanır mı, eleştiriyle psikolojisini yitirir mi? eleştirinin neyinden korkuyorsunuz yani? bırakın isteyen istediğini saygı çerçevesinde söylesin. karşıdaki adam fatih terim.
biraz da saha içine girelim.
4- galatasaray'da mentalite bozukluğu var:
futbolcular gününde olmayabilir, takım beklenilen performansta oynayamaz kupa kaybedilebilir. bunlar gayet de olabilir ancak bizim takımda çok ciddi bir mentalite sorunu var ve mentalite bireysel performanslardan bağımsızdır. fatih hocanın ilk defa, bakın ilk defa böyle büyük bir hata yaptığına şahit oluyorum. henüz kırklı yaşlarının başında bile kompakt futbolu benimsemiş bir adamın, ''ben hücum ederken santra çizgisine üç adamı koyayım, geri kalan yedi kişiyi de onlardan 25 metre ileriye atayım, illa ki gol buluruz'' mantığıyla sahaya çıkmasını anlamıyorum ve anlamayacağım. yani böyle bir şeyin izahı bile olmaz, ''ama zemin şöyleydi, bunu amaçlamıştı'' vesaire ile cevaplanması bile saçmadır. kusura bakmayın ama modern futbol, böylesi büyük bir mentalite hatasını kaldırmaz.
yukarıda bahsettiğim merkez ve hücumdan oluşan iki hat arasında 25 metre boşluk var, üstelik o 25 metrenin içinde hiçbir galatasaraylı yok. yani rakip kaleye yığılalım, topu da oraya ulaştıralım, bir şekilde atarız mantığı. olur mu hiç öyle şey! hele ki akhisarspor gibi, ligimizin en iyi kontratak yapan takımına karşı böylesi korkunç bir hatanın izahı olur mu?
https://resmim.net/f/qMuWx1.png : genel olarak böyle konumlanıyoruz. hücum ilerledikçe gerideki üç oyuncu santraya diziliyor, kalanlar da iyice uç kısma yerleşiyor. normal takımlara karşı dahi bu şekilde bir mantıkla oyun oynamamamız gerekirken akhisarspor gibi iyi kontratak takımlarına karşı bunu yapmak aşırı derecede mantıksız.
5- galatasaray'ı dünya devi sanmakla ilerleyemeyiz, başarılı olamayız. gerçekçi olmak zorundayız:
neymiş, galatasaray her rakibine karşı istisna olmaksızın kendi futbolunu oynamalıymış, aynı futbolu oynamalıymış. ya olur mu öyle şey? özellikle şampiyonlar ligi arenasında rakibini çok iyi analiz etmek, yeri geldiğinde önlem almak zorundasın. oradaki takımların yüzde doksanı bizden daha kaliteli olacak, yarattığın oyun planıyla onların kalitesine baskın gelmek zorundasın. zorundasın yani. fatih hocanın da en sevmediğim huylarından biri budur, bazen gerçekçiliğini kaybedip rakibi analiz etmez. akhisarspor maçı mesela. karşıdaki takım ligin en iyi kontracısı, ve sen bunlara karşı 2 kişiyle savunma yapıyorsun, 7 kişiyi de rakip kaleye yığıyorsun. maçın ilerleyen dakikalarında orta sahaları bir bir çıkartıp forvetleri çoğaltıyorsun... iyi bir kontra takımına karşı bu mantıkla hareket edemezsin. bu bir hatadır. bu, kendi takımını gereksiz yüceltip, karşındaki küçümsemenin cezasıdır. bu, galatasaray kendi futbolunu oynayarak akhisarspor'u yener felsefesinin mağlubiyetidir.
6- değişiklik meselesi:
geçtiğimiz sezonki maçların çoğunda da bu seneki süper kupa maçında da hocanın değişiklileri korkunçtu. 5 ağustos 2018 galatasaray akhisarspor maçını izlerken kriz geçirecektim neredeyse. gençlerbirliği deplasmanını hatırlayın, ligdeki akhisar deplasmanını hatırlayın. ikinci yarının başlarında hoca belhanda'yı çıkartıp eren'i almış ve tüm oyun baskınlığını kaybetmemize neden olmuştu. üstelik bunu defalarca yaptı. artık ders çıkartmıştır diye düşünürken yeni sezondaki süper kupa maçında da aynısını yaptı. sonuç yine hüsran oldu. tam oyunu rakip kaleye yıkıyoruz, sağlı sollu geliyoruz tak eren değişikliği. hocanın düşüncesi de şu: ''oyunu nasılsa rakip kaleye yıktık, orta açmaya başladık, eren'i alayım da kafa vursun''. ama işte hoca, belhanda'yı çıkartıp eren'i aldığında oyundaki baskınlığını kaybedeceğini, ortalara kafa vurulsun diye yapacağı değişiklikle orta yapamayacak hale geleceğimizi hiç düşünemiyor. gayet net. belhanda çıkınca tüm orta saha direncimizi kaybediyoruz ve biz üstün tarafken birden oyun dengeleniyor, oyun git gellere dönüyor. topa sahip olamıyoruz, zaman kaybediyoruz...
feghouli'nin oyunda tutulup fernando'nun çıkartılması: bir defa akhisar maçı özelinde düşünecek olursak, esas sorun orta saha direncimizin düşük olmasıydı. orta saha yaratıcılığı demiyorum. direnç. yani direnç eksiğimiz vardı maçta. yapmamız gereken şey blokları birbirine yaklaştırıp daha kısa mesafede oynayarak orta saha direncimizi arttırmak, bölgedeki hantallık defomuzu mümkün olduğunca örtmekken, gidip üstüne sanki orta sahamız tıkır tıkır çalışıyormuşçasına bölgenin tek garanti adamı fernando'yu çıkarttık. ne oldu? topu tutamadık, art arda yaptığımız atak sayısı düştü, rakip daha net pozisyonlar buldu. yani çok hatalı bir değişiklikle maçı akhisar takımına verdik, kupayı bizzat ellerine teslim ettik.
7- `mentalitemiz nasıl olmalı?`
tema hücum futbolu mu? sanıyorum evet. o zaman kilit nokta şu, ataklarımızdan seken topları ''bizim'' toplamamız lazım. ha peki bunu nasıl yapacağız? kompakt oynayacağız. takım boyunu daha kısa mesafede tutarak, doğru parselizasyon yaparak ve geçen senenin ilk 7-8 haftasındaki ani baskı metodunu kullanarak. ikincisi, savunma önü bölgeyi çok iyi savunacağız. (akhisar maçında savunma önünde 25 metrelik boş bir alan vardı) üçüncüsü, merkez üçlümüzün sınırları keskin olmayacak.
ne demek sınırları keskin olmayacak? şu demek: fatih hoca geldiği günden beri 4-1-2-3 veya 4-2-1-3 civarı formasyonları tercih etti. bana kalırsa doğru da yaptı ama merkezdeki dinamik yapıyı ortadan kaldırarak da kötü etti. tudor diyordu ki, savunma yaparken fernando arka dörtlünün arasına girecek, ndiaye ve belhanda alan presleri yapacak ve rodrigues ile feghouli de merkeze kayıp dört oyuncuyla rakip kapatılacak. bakın fernando, belhanda, ndiaye, rodrigues ve feghouli olmak üzere 5 oyuncunun savunma esnasında yeri değişiyordu. rakip de deyim yerindeyse ''geriye doğru homojen şekilde akan'' takımımıza karşı alan bulamıyordu. fatih hoca ise, benim oyuncularımın mevkisi belli olmalıdır düşüncesiyle bu akışkanlığı kaldırdı ve herkes kendi kısmıyla ilgilenecek, savunma esnasında da pozisyonlarınız değişmeden kalıp şeklinde geriye döneceksiniz dedi. işte yanlış burada başladı.
https://resmim.net/f/Pf1txF.png : sınırları keskin diye tabir ettiğim şey de bu. homojen değil, bir çizgi gibi sahada konumlanıyoruz. donk ve fernando gibi ağır merkez oyunculara sahip olduğumuzdan da rakip bizi kolayca eksiltebiliyor. bunu yapmayıp önlü arkalı, homojen dağılmalıyız.
hem topu anında kapalım hem tek kale hücum edelim düşüncesinde bu taktik verimli olmaz. verim alabilmek için, geçen senenin ilk haftalarındaki saldırgan futbolu oynayabilmek için orta sahamızdaki akışkan sisteme geri dönmeliyiz. gerekirse ndiaye yerine linnes'i veya altyapıdan bir futbolcuyu kullanmaktan çekinmemeliyiz çünkü selçuk ve donk ile bahsi geçen oyun oynanamaz. benim elimde ndiaye yok, o zaman sistemi değiştireyim demeden önce bir şeyler denemeliyiz. çünkü hocanın oynatmak istediği futbol da akışkanlıkla mümkün. o halde eski sistemi zorlamalıyız.
ayrıca eğer hücumda tehlikeli bir takım yaratmak istiyorsak iki kanadımızın da birbirine yakın işlemesini sağlamak zorundayız. dikkat ederseniz sol kanatta sıkça kornere kadar ilerleyebilirken, sağda oralara gelemeden orta yapıyor veya geri dönüyoruz. buna da bir çare bulmalıyız ki rakipler kolayca önlem alamasın.
8- ''kadro kalitesi çok kötü fatih hoca ne yapsın'' kalıbını mantıklı bulmuyorum:
birincisi, kadromuz eksiklerine rağmen hala türkiye'nin en kalitelisi. bunu tartışmam bile. fenerbahçe'nin henüz eli yüzü düzgün forveti yokken, olanaksızlıklardan barış alıcı'dan medet umar hale gelmişlerken, sekiz numarasız, sol beksiz, sağ beksiz, stopersiz sezona gireceklerken; bir diğer takip beşiktaş takım omurgasından üç ismi fabri, tosic, talisca'yı satıp kaleyi tolga zengin'e emanet etmiş, stopere roco diye fasondan birini almış, talisca yerine kimseyi alamamışken, babel-negredo-pepe gibi oyuncularının geleceği belli değilken kadro kalitemizden şikayet etmek doğru değil diye düşünüyorum. kaldı ki aynı kadronun, geçen sene nasıl da canavar gibi oynadığını hepimiz biliyoruz. bir yaş attılar ama ona yakın oynayabilirler. yine unutmadan değinmek lazım, tudor zamanı herkes şunu diyordu: ''böyle güzel kadroyu hiç ediyor.'' fatih hoca söz konusu olunca kadro kalitesiz oluyor. yani tutarsızlık oluyor. geçen sene de söyledim bu sene de aynı şeyi söylüyorum, kadromuz doğru bir mentalite ve taktikle yeterince kaliteli. bu doğrultuda tek eksiğimiz bir 8 numara. ardından feghouli yerine yunus veya onyekuru'yu koyup arkamıza yaslanmalıyız.
https://resmim.net/f/ckJpnu.png : bu pozisyonda da görüldüğü üzere ciddi bir mentalite sorunumuz var. oyuncular üstü bir mesele bu. kötü performansın ötesinde, daha temelden olan bir sorun. bunu kastediyorum. elbette ki oyuncu kalitesinin sonu yok, daha kalitelisini bulursan daha iyi sonuçlar alırsın. ancak esas sorunumuz bu değil. esas sorunumuz, orta sahayı bu şekilde boş bırakmakta bir sorun görmemek. esas sorunumuz, en eksik bölgemizi küçümseyerek zaafımızı körüklemek. resimde de görülüyor, rakibe bıraktığımız boşlukta meydan muharebesi yapılır yahu!
9- tüketim taraftarlığını bir kenara bırakmak gerek:
bunu bir ara real madrid çok yapardı, başarı gelmedi mi hop kadroyu yenile. şampiyon mu olamadın hop kadroyu yenile. sonuçsa değişmedi zira sorun oyuncu bazlı değildi. yani sahada güzel futbol oynanamadığında, illa ki kadro kalitesiz veya transfer gerekiyor durumu olmaz. bazen bazı şeylerin nedeni farklıdır ve odaklanmak lazımdır. türkiye'de ise tüm başarısızlıklarda ya teknik direktör kovuluyor ya kadro yenileniyor. birisi de ''ya acaba doğru oyun tarzını bulamadığımızdan mı başarısız olduk?'' demiyor. süper kupa'yı kaybettik başladılar yine kadro kalitesiz demeye. kaldı ki kalitesiz bile olsa idare etmek zorundayız. yakamızda ffp illeti var, borçlar almış başını gitmiş. euro 6 olmuş. transfer de transfer! transfersizlikten beyin kanaması geçireceğim diyeni bile var. yahu bu iş çocuk oyuncağı mı her sene on tane adam gelsin 5 tane adam gitsin?
şahsen hiç mi hiç transfer merakım olmadı bu zamana kadar. bayılıyorum transfer diye ölenlere de ha, pek bir tutkulular. ama gerçeklere bakmak lazım bir yandan. kendi hazlarımızı değil kulübün geleceğini düşünmek zorundayız. mesela böyle bir ekonomik kriz döneminde altyapıdan çıkacak gençlerden daha çok keyif alırım, bir transferdense. yunus akgün çıktı, aslanlar gibi oynadı yemin ediyorum gece uyuyamadım heyecandan. maçlar başlasa da şu adamı bir izleyebilsem dedim kendime. işte tam da böyle, üretmekten zevk almalıyız. hazır olana değil, kendi mahsulümüz olana yönelmeliyiz. yetenekli gençlerimiz için huzurlu bir ortam yaratıp, onları geliştirip, satıp, kulübün geleceğini kurtarmalıyız.
10- takıma kazandırılan her bir genç futbolcuyu fatih terim'e borçluyuz
başka bir teknik direktör olsa asla yenilirken yunus akgün'ü oyuna almazdı. bunu yapsa yapsa fatih terim yapar. bu konuda hocaya teşekkür etmek lazım. transferleri bırakıp 2000 jenerasyonunu geliştirmeye çalışmalıyız.
son kısım:
ligler başlıyor. olan oldu artık, hatalar yapıldı, kötü sözleşmeler imzalandı ama uzun bir maratona girecekken bunları silip atmak lazım. mustafa cengiz ve yönetiminin, fatih hoca ve ekibinin arkasında durup tek yürek olmak gerekiyor. hatta hatta onları yapıcı şekilde eleştirip üzerimize koyarak ilerlememize aracı olmamız gerekiyor. bir taraftar olarak fatih terim ismine zaten kesinlikle tamamım da, yönetimimize de tamam diyorum. herkesin onların arkasında tek yumruk olmasını istiyorum. eksikler çok, hatalar çok, takım şu an epey kötü ama biz bir olursak gerisi de boş iş. 22. şampiyonluğa 34 lig maçı kaldı!