387
oynadığım bir yer olduğu için altyapımızı ve temel sıkıntıları sizlere -ki oynadığım dönem altyapımızın altyapı gibi olduğu 95-96 yılları- anlatayım.
1) öncelikle fatih hoca “alım” yapmayacağı için, ancak eldekileri izleyebilir. zaten dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir kulüpte a takım hocasının altyapı seçmelerine gidip “şunu alın” dediği görülmemiştir.
2) olayın %85 kısmı seçme aşamasında biter. burada, senin yerine senden daha yeteneksiz - yeteneksiz kısmını da açayım, ırgat gibi koşma, 30 metreye pas verebilecekken top sürme yetenek değildir- adamların alındığını, sonradan bu adamların ya eski topçuların yeğeni, ya da mevcut altyapı topçularının mahalle arkadaşı olduğunu öğrenirsin.
3) işin en boktan kısmı ise takıma girdikten sonra başlar. bir kere zaten “koşuyor, biz bunu yontarız” diye alınan, ancak koşmaktan başka bir halta yaramayan elemanlar, maddi durumları daha kötü olduğundan takım içerisinde kaynaşabilirken, sen ne yaparsan yap kaynaşma imkanın yoktur. sana top gelmez, evet kanat oyuncusuna veya 10 numaraya top inmeden maç oynanır. bu zamanında elano sürecinde gördüğümüz hareketlerin, adamlar takımlarının meyveleri a takımda değil altyapıda yeşeriyor yani.
4) bir süre sonra faydalı bir adam olduğunda çembere girer top almaya başlarsın; faydalı bir adam olduğuna ise 2-3 maç üst üste, neredeyse zorunda olmadıktan sonra pas alamadan gol asist üretip 4/4 gibi bir istatistik ürettiğinde kanaat getirilir; çünkü sen onların mahalle arkadaşlarını takımdan kesiyorsundur ve sırf bu bile yeterince düşmanın olmasını (saha içi ve saha dışında) sağlar.
5) bütün bu aşamaları geçtin, artık takımın önemli oyuncususun ve önemli bir maç var. 11 tehliken yok; en azından öyle düşünüyorsun. maç kadrosu açıklanıyor, tak! yoksun. 9. hafta, 6/5 istatistik ile oynuyorsun sürekli aktifsin, hiçbir uyum sorunun yok ama tak! neden? yedeğin olan elemanın amcası olan eski topçu maçı izlemeye gelmiş. üst takım hocalarının izlediği önemli maçta kulübedesin. işin boktan tarafı, hoca da gelip bunu net bir şekilde “kusura bakma ama amcası rica etti o kadar gelmiş” şeklinde sana karşı söyleyebiliyor. 0-1, 0-2 ısınmaya gidiyorsun. ne oynama şevkin kalmış, ne oyuna giresin. son 20 dakikada oyuna giriyorsun, sahaya girer girmez ilk duyduğun laf “kanka top atma koşacak halimiz kalmadı” oluyor. neyse bir frikik 1-2, bir de gözü karartıp dripling ile ceza sahasına girip penaltı yaptırıp 2-2 yapıyorsun ve içinden “tamam bu iş” diyorsun. tak! ertesi maç amca orada ve yine yedeksin.
bu şartlar altında altyapı olmaz; altyapıdan topçu çıkmaz. çıkamaz. nitekim kendi jenerasyonum olan 85 doğumlu kimse çıkamadı a takıma düzenli oynayabilecek şekilde.
herhangi bir yanlış anlaşılmaya “kıskanıyor” lafına ön vermemek adına altyapıdan bileğimin kırılması sonrasında ailemin “oku” baskısı ile ayrıldığımı belirtmek istiyorum.
1) öncelikle fatih hoca “alım” yapmayacağı için, ancak eldekileri izleyebilir. zaten dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir kulüpte a takım hocasının altyapı seçmelerine gidip “şunu alın” dediği görülmemiştir.
2) olayın %85 kısmı seçme aşamasında biter. burada, senin yerine senden daha yeteneksiz - yeteneksiz kısmını da açayım, ırgat gibi koşma, 30 metreye pas verebilecekken top sürme yetenek değildir- adamların alındığını, sonradan bu adamların ya eski topçuların yeğeni, ya da mevcut altyapı topçularının mahalle arkadaşı olduğunu öğrenirsin.
3) işin en boktan kısmı ise takıma girdikten sonra başlar. bir kere zaten “koşuyor, biz bunu yontarız” diye alınan, ancak koşmaktan başka bir halta yaramayan elemanlar, maddi durumları daha kötü olduğundan takım içerisinde kaynaşabilirken, sen ne yaparsan yap kaynaşma imkanın yoktur. sana top gelmez, evet kanat oyuncusuna veya 10 numaraya top inmeden maç oynanır. bu zamanında elano sürecinde gördüğümüz hareketlerin, adamlar takımlarının meyveleri a takımda değil altyapıda yeşeriyor yani.
4) bir süre sonra faydalı bir adam olduğunda çembere girer top almaya başlarsın; faydalı bir adam olduğuna ise 2-3 maç üst üste, neredeyse zorunda olmadıktan sonra pas alamadan gol asist üretip 4/4 gibi bir istatistik ürettiğinde kanaat getirilir; çünkü sen onların mahalle arkadaşlarını takımdan kesiyorsundur ve sırf bu bile yeterince düşmanın olmasını (saha içi ve saha dışında) sağlar.
5) bütün bu aşamaları geçtin, artık takımın önemli oyuncususun ve önemli bir maç var. 11 tehliken yok; en azından öyle düşünüyorsun. maç kadrosu açıklanıyor, tak! yoksun. 9. hafta, 6/5 istatistik ile oynuyorsun sürekli aktifsin, hiçbir uyum sorunun yok ama tak! neden? yedeğin olan elemanın amcası olan eski topçu maçı izlemeye gelmiş. üst takım hocalarının izlediği önemli maçta kulübedesin. işin boktan tarafı, hoca da gelip bunu net bir şekilde “kusura bakma ama amcası rica etti o kadar gelmiş” şeklinde sana karşı söyleyebiliyor. 0-1, 0-2 ısınmaya gidiyorsun. ne oynama şevkin kalmış, ne oyuna giresin. son 20 dakikada oyuna giriyorsun, sahaya girer girmez ilk duyduğun laf “kanka top atma koşacak halimiz kalmadı” oluyor. neyse bir frikik 1-2, bir de gözü karartıp dripling ile ceza sahasına girip penaltı yaptırıp 2-2 yapıyorsun ve içinden “tamam bu iş” diyorsun. tak! ertesi maç amca orada ve yine yedeksin.
bu şartlar altında altyapı olmaz; altyapıdan topçu çıkmaz. çıkamaz. nitekim kendi jenerasyonum olan 85 doğumlu kimse çıkamadı a takıma düzenli oynayabilecek şekilde.
herhangi bir yanlış anlaşılmaya “kıskanıyor” lafına ön vermemek adına altyapıdan bileğimin kırılması sonrasında ailemin “oku” baskısı ile ayrıldığımı belirtmek istiyorum.