262
(bkz: 18 nisan 2003 göztepe galatasaray maçı)
o zamanlar memur olan anne ve babamın görev yaptığı manisa'nın turgutlu ilçesinde yaşamaktaydım. bulunduğumuz ilçe izmir'e 40 km mesafe'de oldukça yakın olunca ve babamın da yıllardır anadolu'nun çeşitli illerini gezmemizden dolayı, bırak beni galatasaray maçına götürebilmeyi, kendisi bile en son evlenmeden önce gittiğinden bahsediyordu. hazır galatasaray burnumuzun dibine de gelmişken bu fırsatı kaçırmak olmazdı tabi. hemen hatırlı kişiler araya sokularak biletler ayarlandı. biletler bulunmasına bulunmuştu da ufak bir sıkıntımız vardı. deplasman tribün biletleri aynı bugün olduğu gibi taraftar gruplarına topluca verildiğinden dolayı maçı göztepe tribününden takip etmek zorunda olacaktık.
babam, beni sıkı sıkı tembihleyerek maç boyunca ağzımı bile açmamam gerektiğini, göztepe seyircisinin gözü döndüğünde çoluk, çocuk dinlemeden hepimizi tribünden aşağı sallayacağını, içime galatasaray'ı çağrıştıran forma, kapşonlu, eşofman vs. kesinlikle giymemem gerektiğini üstüne basa basa söylemişti. o zamanlar 12 yaşında olan ben az çok durumun vehametini anlayıp babamın bu talimatlarına harfiyen riayet etmiştim. ben etmiştim etmesine ama bizimle beraber maça gelecek olan babamın o zamanlar iş arkadaşı olan bir abimizin 9 yaşındaki oğlu içine galatasaray forması giymiş ve bunu üzerinde bulunan mont sayesinde yol boyunca bize hissettirmemeyi de başarmıştı.
biz bu kardeşimizin içinde galatasaray forması olduğunu fark ettiğimizde çoktan tribündeki yerlerimizi almıştık ve adeta başımızdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. hemen babamla çocukcağızın montunun fermuarını gırtlağına kadar çekerek maç boyunca nefessizlikten mosmor kesilmiş bir hale gelmesine de engel olamamıştık :( ama olsundu. orada götü kaybedemezdik neticede. hatta bir ara babamı, o koca, ağzından küfürler saçan ve gözlerinden alevler çıkartan göztepe tribününe bizim de onlardan olduğumuzu kanıtlamak için ağzından salyalar saçarak göz göz göztepe çekerken bile yakalamıştım amk :( fakat kısa süreli hayal kırıklığımı atlattıktan sonra, üzerimdeki görev bilinciyle, efsane forvetimiz ali lukunku'nun attığı gole sevinmeye yeltenen bahsi geçen ufak kardeşimizin ağzını onu boğmak pahasına, iki elimle birden kapatmıştım :( kendimi adeta düşman askeri içine sızmış, kutsal bir görevi icra eden bir teğmen olarak hissediyordum. çocuk ölürse de babasına vatan sağ olsun diyecektim dönüşte :(
velhasıl, biz o maçı bir şekilde kazasız belasız atlattık. lukunku'nun golü harici başka da gol olmayan karşılaşmayı 0-1 kazanmıştık.
bu da böyle bir anımdır.*
o zamanlar memur olan anne ve babamın görev yaptığı manisa'nın turgutlu ilçesinde yaşamaktaydım. bulunduğumuz ilçe izmir'e 40 km mesafe'de oldukça yakın olunca ve babamın da yıllardır anadolu'nun çeşitli illerini gezmemizden dolayı, bırak beni galatasaray maçına götürebilmeyi, kendisi bile en son evlenmeden önce gittiğinden bahsediyordu. hazır galatasaray burnumuzun dibine de gelmişken bu fırsatı kaçırmak olmazdı tabi. hemen hatırlı kişiler araya sokularak biletler ayarlandı. biletler bulunmasına bulunmuştu da ufak bir sıkıntımız vardı. deplasman tribün biletleri aynı bugün olduğu gibi taraftar gruplarına topluca verildiğinden dolayı maçı göztepe tribününden takip etmek zorunda olacaktık.
babam, beni sıkı sıkı tembihleyerek maç boyunca ağzımı bile açmamam gerektiğini, göztepe seyircisinin gözü döndüğünde çoluk, çocuk dinlemeden hepimizi tribünden aşağı sallayacağını, içime galatasaray'ı çağrıştıran forma, kapşonlu, eşofman vs. kesinlikle giymemem gerektiğini üstüne basa basa söylemişti. o zamanlar 12 yaşında olan ben az çok durumun vehametini anlayıp babamın bu talimatlarına harfiyen riayet etmiştim. ben etmiştim etmesine ama bizimle beraber maça gelecek olan babamın o zamanlar iş arkadaşı olan bir abimizin 9 yaşındaki oğlu içine galatasaray forması giymiş ve bunu üzerinde bulunan mont sayesinde yol boyunca bize hissettirmemeyi de başarmıştı.
biz bu kardeşimizin içinde galatasaray forması olduğunu fark ettiğimizde çoktan tribündeki yerlerimizi almıştık ve adeta başımızdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. hemen babamla çocukcağızın montunun fermuarını gırtlağına kadar çekerek maç boyunca nefessizlikten mosmor kesilmiş bir hale gelmesine de engel olamamıştık :( ama olsundu. orada götü kaybedemezdik neticede. hatta bir ara babamı, o koca, ağzından küfürler saçan ve gözlerinden alevler çıkartan göztepe tribününe bizim de onlardan olduğumuzu kanıtlamak için ağzından salyalar saçarak göz göz göztepe çekerken bile yakalamıştım amk :( fakat kısa süreli hayal kırıklığımı atlattıktan sonra, üzerimdeki görev bilinciyle, efsane forvetimiz ali lukunku'nun attığı gole sevinmeye yeltenen bahsi geçen ufak kardeşimizin ağzını onu boğmak pahasına, iki elimle birden kapatmıştım :( kendimi adeta düşman askeri içine sızmış, kutsal bir görevi icra eden bir teğmen olarak hissediyordum. çocuk ölürse de babasına vatan sağ olsun diyecektim dönüşte :(
velhasıl, biz o maçı bir şekilde kazasız belasız atlattık. lukunku'nun golü harici başka da gol olmayan karşılaşmayı 0-1 kazanmıştık.
bu da böyle bir anımdır.*