• 216
    sadece galatasaray'ı değil, iyi futbolu öldürdüler; kaliteli futbolcuları sindirdiler daha kasım ayı gelmeden.

    hatırlayın ligin ilk haftalarını, hatta çok değil 2-3 hafta öncesine kadar olan zaman dilimini. genişletilmiş yabancı sınırıyla birçok takım kaliteli oyuncular getirmiş. büyük takımları geç, anadolu kulüplerine asamoah gyan, arouna kone, gael clichy, samir nasri gibi üst düzey adamlar gelmiş. haftalarca ligde golsüz maç bitmemiş. haftalık gol rekorları kırılıyor. galatasaray'ın oyununa karşı her hafta teknik direktörler farklı taktikler geliştirmek, kendilerini yenilemek durumunda kalıyor. savunmanın, ceza sahasına otobüs park etmek ya da maç başına 30 faul yapmak olmadığı anlaşılıyor. önde baskılar, gegenpressingler falan konuşuluyor. anadolu takımları hem kaliteli yabancıları, hem de bu taktiksel gelişim mecburiyetiyle ortaya futbol namına bi'şeyler koyabildiğini görüyor. maçlar fransa ve birçok ülkede bein sports dolayısıyla yayınlanıyor falan. bülent uygun ve ümit özat gibi kötü teknik direktörler ve kötü insanlar bu güzellikler değirmeninde öğütülüyor haliyle. çünkü iyi ve güzel olan bir ortamda kafa yapıları ve karakterleri gereği barınabilmeleri mümkün değil. bunlar kaostan, çirkinliklerden beslenen adamlar. kulüp ve fedrasyon düzeyindeki kovulmaları mümkün gözükmeyen birçok şahıs gibi.

    fakat sonra birden ne oluyorsa ortaya "suni" gündemler kusuluyor. yabancı sınırı öyle bir tartışılmaya başlanıyor ki ırkçılığa varacak kadar kontrolden çıkıyor. öyle akıl dışı ve mantıksız argümanlar piyasada dolanıyor ki saha dışı faktörlerin sahneye çıkıp cirit atması için gerekli kargaşa oluşuyor. saha içinde bir şey üretemeyen kişiler rakiplerine laf atarak, hakemler güzel futbol maçları sonrasında konuşulmadığı için sahnenin arkasında kalma psikolojisiyle maçın önüne geçmeye çalışarak, birtakım güçler pankartlara ve koreografilerde saçma sapan anlamlar yükleyerek elbirliğiyle güzelim ligin içine ediyor. golsüz, zevksiz; itiş kakışa, kördöğüşüne dönen maçlar. haksız penaltılar, kartlar, ek süreler...

    bu ülkede niçin iyi ve güzel giden her şey aşağı, kötülüğe, bataklığa çekilmek isteniyor, niçin, neden, niye?

    2-3 senedir galatasaray'ın bile maçlarını canlı izlemeyi bırakmıştım. özetlerden, köşe yazılarından takip ediyordum ucundan. senenin ilk maçında gördüğüm iştahlı ve futbol oynamak isteyen takımla yeniden hayat dönmüştüm resmen. harcadığım zamana, hissettiğim duyguya değecek bir şeyler görmüştüm orada. 10. hafta itibariyle geldiğimiz nokta, yine benim gördüğüm her yuvarlak şeyi bir topa dönüştürüp sektirdiğim futbol sevgimle uzaktan yakından alakası olmayan bir tablo. çirkinlik, çirkeflik, formadan çekme, çift dalma, kavala basma...

    fernando'nun 10 haftada geldiği nokta her şeyi özetliyor aslında. ilk haftalarda faul yapınca topu rakibe verip yerine geçen medeni, saygılı, efendi insan, her hakem kararında isyan eden, dövünen, "böyle bişey nasıl olabilir" diye kafayı yiyen birine dönüştü. böyle bir atmosferde zeki, çevik ve ahlaklı kalabilmek nasıl mümkün olabilir ki? hak vermemek elde değil. portekiz'de, ingiltere'de yıllarca yaşamış ve futbol oynamış ve her halinden kaliteli bir sporcu ve insan olduğu belli bir insanı iki ayda "bırakın da futbol oynayalım" dedirtecek hale nasıl getirdik anasını satayım ya, nasıl bir ülke lan burası?
App Store'dan indirin Google Play'den alın