4108
hani galatasaray'ın etik değerleri var ya, işte o değerlerin, galatasaray ve galatasaray lisesi kültürünü, edebini, adabını, vasfını ve bilimum çeşitli sayıda önemli sayılacak herhangi bir değerin adeta "yalan" olduğuna dair canlı kanlı, iki ayaklı ıspatıdır bu adam.
http://gss.gs/jC7.jpg
23 mayıs 2015 günü, galatasaray'ın seçimli genel kurulu vardı. hatırlarsınız, iki kupalı 4. yıldızın zafer sarhoşluğundaydı herkes. galatasaray'ın en değerli hocalarının bile başaramadığı, en şaşalı günlerinin bile gıpta ettiği bir başarıydı bu durum. kolay değil, şampiyonlar ligi dışında katıldığı tüm kulvarda kupaya uzanmayı bilmiş, "kazanan" sıfatını layıkıyla taşıyan bir takımın gurur nişanesiydi bu. burası elbette doğru, fakat ters giden şeylerin de esasında başlangıcıydı.
o gün, galatasaray 36. başkanını seçiyordu.seçilen başkan, point hotel'in sahibi, galatasaray'ın daha önce duygun yarsuvat yönetiminde adını hatırlayamadığım bir sıfatla yönetici koltuğunda oturanlardan birisiydi. seçim günü adının galatasaray spor kulübü 36. başkanı olarak ilan edildiğinde listesinde oluşan kişiler cengiz özyalçın, nasuhi sezgin, eşref alaçayır, cüneyt tanman, can topsakal, fatih işbecer, tayfun demir, ismail sarıkaya, ural aküzüm, tarık taşar, alper narman, murat atay, ali yüce, burçin aslan ve selim arda üçer'den oluşuyordu.
bu yöneticileri de sorgulamak lazım, hangi niyetle, hangi yüzle bu adamın başkanlığı yönetiminde çalışmak için kabul ettiler diye.
murphy kanunlarını bilirsiniz, eğer bir işin yolunda gitme ihtimali varsa ve diğer ihtimal de işlerin ters gitmesi ise, daima o işin ters gideceğinden bahseder. üç gündür açık olan havada üstünüze palto almazsanız yağmur yağar. evde herkesin olduğunu düşünerek anahtarınızı almazsınız, fakat döndüğünüzde hiç dışarı çıkmayacak insanların evde olmayacağı tutar. bunun gibi şeylerden bahseder edward murphy.
dursun özbek de bu murphy kanunlarının son temsilcisi adeta. adamın yapmış olduğu bir işin sonuçları, normal bir şekilde seyretse bile muhakkak galatasaray aleyhine oluyor. gerçekleşmesi muhtemel iki veya daha fazla ihtimal içerisinden hep en kötü senaryoları görüyoruz.
borussia dortmund'un joker oyuncusu, daha önce sayısız kez formasını giymiş ve gayet uygun bir maliyetle kadroya katılmış bir futbolcuyu maça çıkaramıyoruz. herhangi bir sakatlık-ceza durumundan dolayı da değil haa. transfer esnasında bir evrak yanlış gönderiliyor. adamın lisansını çıkaramıyor, resmi maçlarda oynatamıyoruz.
galatasaray tarihinin önemli bir yerini tutmuş olan riva ve florya arazilerinin satışı, yine galatasaray tarihinin en önemli kongresinde onay alıp imzaya gidiyor. normalde galatasaray'ın finansal ve sermaye durumu açısından dört veya beş kere kurtulacağının garantisi olan bu değerli araziler, yok pahasına satılıyor. üstüne üstlük, satış karşılığı gelen çek kırdırılıyor ve zaten cüzi bir rakam olan bu meblağ, daha da az bir rakama çekiliyor. sonuç olarak kur farkından dolayı bu iyice azalmış miktar herhangi bir şekilde borçları kapatmaya yetmediği gibi, mevcut borç yükü %60 oranında artıyor.
bir yöneticisi, yapılmış olan tartışmalı bir transfer sonrası bütün sorumluluğu üzerine alıp, "ona ben kefil oldum" gibi üzerine vazife olmayan nahoş bir açıklamada bulunuyor. sonra bu oyuncunun sezon esnasında yaşadığı ve uzun sürecek bu sakatlığı sonrası yine vurdumduymaz bir şekilde sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranabiliyor.
bir diğer yöneticisi kaybedilen önemli bir maç sonrası 'galatasaray'ın kazanmasını yukarıdan birileri istemiyor' gibi fahiş bir açıklamada bulunuyor. hukukun üstünlüğünün kabul edildiği ve buna göre işlemlerin yapıldığı normal bir ülkede, spora şaibe karışmasından dolayı ciddi yaptırımlara gidebilecek kadar önemli bir açıklama olan bu durumdan sonra yine hiçkimseden bir ses seda yok tabiki.
kolbeinn sigthorsson transferinin akabinde yaşanan akıl almaz olaylar. yine oyuncuyu bir kere bile sahada göremeyişimiz.
değerinin çok çok üzerine yapılan transferler ve bu transferler üzerinden alınan komisyon bedelleri.
taraftarlar ile yapılan bir maç günü etkinliğinde, taraftara dağıtılan sucuk ekmek ikramında en önden koşturması. yine bu taraftara karşı dağıtılan bilet ve diğer el altı yapılan yardımlar neticesinde eleştirilmeme gayesi güdülmesi. yani el altından para verilerek bir sus payı olduğu söylenebilir.
kulüpler birliği toplantısı esnasında cumhurbaşkanı ve diğer kulüp başkanları ile olan ilişkisi, orada kendisine yapılan muamele ve kendisinin tavırları.
özel yemek ve kutlamalarda kılık kıyafet bakımından oldukça komik elbiseler tercih etmesi. adeta kostüm balosuna gider gibi giyinmesi.
"galatasaray'ı bir lira bile olsa kara geçireceğim" açıklamasının ardından biten yıl sonunda açıklanan mali bilançoda mevcut borç durumunun %60 artması.
kardeşi olan şahsın galatasaray futbol şube sorumluluğu görevini fiilen işgal etmesi. bunun için herhangi bir vasfının da bulunmaması. halbuki bu konu için resmi olarak bir görev tanımı da bulunmuyor. yani orada keyfi olarak bulunduğunu söyleyebiliriz.
futbol ve diğer branşlarda iki sezondur alınan neticeler ve lig sıralamasındaki durumu. yine aynı şekilde ezeli rakipleri ile olan müsabakalardaki maç sonuçları. futbolda iki sezondur herhangi bir derbi galibiyeti elde edilememesi. basketbolda ve diğer amatör branşlarda bütçe küçülmesine gidilmesi.
futbol takımının neredeyse 4-5 ayda bir periyodik olarak antrenör değiştirmesi. futbol takımının başarısızlığının sürekli antrenörlere kesilip, içinden herhangi bir yönetici ve yönetimin bir şekilde sorumluluk üstlenmemesi.
idari anlamda yönetişimsel başarısızlık. sürekli olarak bir yöneticinin ya taraftar, ya takım, ya camia, ya da siyasi bir konu üzerinde tartışmalı ve mantık dışı beyanatlarda bulunması.
eşinin beşiktaşlı olduğunu beyan ettikten sonra gk üyesi yapması. bunun üzerine sorulan sorulara karşılık "eşim aslen beşiktaş'ta oturuyor, o yüzden beşiktaşlı dedim" diyerek taraftar ve kamuoyu ile dalga geçmesi.
sürekli olarak bir problem çıkması sizce de çok dikkat çekici değil mi? kültürü ve geçmişi ile övünen, ülke tarihinin en önemli eğitim kurumlarından birinden mezun olmayı başarmış bir insanın sürekli olarak bu tarzda bariz büyüklükteki hatalar ile karşı karşıya kalması sizce de anormal değil mi? bence kesinlikle dursun özbek'in bir tılsımıdır bu. tılsım gerçi çok olumlu bir kelime oldu, uğursuzluk diyelim. bu yönetim, şampiyonlar ligi'ni kazansa ertesi gün maçın geçersiz sayıldığı ilan edilir. messi'yi transfer etse istanbul'a getiremez. çalışkanlılığı ile bilinen ronaldo ile el sıkışsa, adı tembele çıkar, sahada ayakta duramaz. obradovic'i takımın başına getirse, takım euroleague'de maç kazanamaz.
uzun uzun yazmaya gerek var mı diğer skandalları? buradan yazmaya başlasam, bu entryi 45 dakikada falan bitirirsiniz herhalde. her biri, normal bir yönetim için ciddi sorgulamaya gidebilecek, ikisi birlikte olduğunda istifaya zorlayacak olan şeylerdi bunlar. bunların binbir türlüsünü görüp hala kulağının üzerine yatmaya çalışan dedeler de elitlik taslasınlar.
şu genç yaşımda bu takıma bir şekilde başkan olsam, herhangi bir tecrübem, vasfım olmadığı halde kulübü dursun özbek'ten daha iyi yönetebileceğim konusunda sizi temin edebilirim. bu konuda hiçbir şekilde bir tereddütünüz de olmayacaktır zaten.
galatasaray artık elit, melit değildir sayın yazar arkadaşlarım. dursun özbek'in itibar gördüğü, kongrede ibra edildiği bir yerde elitlikten, kültürden bilmem neyden bahsedilebilir mi? gerçekten bir zamanlar ülke seviyesinin bir hayli üzerinde bir yerdeydi bu kulüp ve lise. ama artık değil.
hoş, bu durum en başta o dedelerin sorumluluğudur ya.
ayranımız yok içmeye, tahterevanla gidiyoz sıçmaya. allah belanızı versin emi. ya düz yolda yürüyemeyen adamı galatasaray'a başkan yaptınız lan.
http://gss.gs/aNB.jpg
http://gss.gs/jC7.jpg
23 mayıs 2015 günü, galatasaray'ın seçimli genel kurulu vardı. hatırlarsınız, iki kupalı 4. yıldızın zafer sarhoşluğundaydı herkes. galatasaray'ın en değerli hocalarının bile başaramadığı, en şaşalı günlerinin bile gıpta ettiği bir başarıydı bu durum. kolay değil, şampiyonlar ligi dışında katıldığı tüm kulvarda kupaya uzanmayı bilmiş, "kazanan" sıfatını layıkıyla taşıyan bir takımın gurur nişanesiydi bu. burası elbette doğru, fakat ters giden şeylerin de esasında başlangıcıydı.
o gün, galatasaray 36. başkanını seçiyordu.seçilen başkan, point hotel'in sahibi, galatasaray'ın daha önce duygun yarsuvat yönetiminde adını hatırlayamadığım bir sıfatla yönetici koltuğunda oturanlardan birisiydi. seçim günü adının galatasaray spor kulübü 36. başkanı olarak ilan edildiğinde listesinde oluşan kişiler cengiz özyalçın, nasuhi sezgin, eşref alaçayır, cüneyt tanman, can topsakal, fatih işbecer, tayfun demir, ismail sarıkaya, ural aküzüm, tarık taşar, alper narman, murat atay, ali yüce, burçin aslan ve selim arda üçer'den oluşuyordu.
bu yöneticileri de sorgulamak lazım, hangi niyetle, hangi yüzle bu adamın başkanlığı yönetiminde çalışmak için kabul ettiler diye.
murphy kanunlarını bilirsiniz, eğer bir işin yolunda gitme ihtimali varsa ve diğer ihtimal de işlerin ters gitmesi ise, daima o işin ters gideceğinden bahseder. üç gündür açık olan havada üstünüze palto almazsanız yağmur yağar. evde herkesin olduğunu düşünerek anahtarınızı almazsınız, fakat döndüğünüzde hiç dışarı çıkmayacak insanların evde olmayacağı tutar. bunun gibi şeylerden bahseder edward murphy.
dursun özbek de bu murphy kanunlarının son temsilcisi adeta. adamın yapmış olduğu bir işin sonuçları, normal bir şekilde seyretse bile muhakkak galatasaray aleyhine oluyor. gerçekleşmesi muhtemel iki veya daha fazla ihtimal içerisinden hep en kötü senaryoları görüyoruz.
borussia dortmund'un joker oyuncusu, daha önce sayısız kez formasını giymiş ve gayet uygun bir maliyetle kadroya katılmış bir futbolcuyu maça çıkaramıyoruz. herhangi bir sakatlık-ceza durumundan dolayı da değil haa. transfer esnasında bir evrak yanlış gönderiliyor. adamın lisansını çıkaramıyor, resmi maçlarda oynatamıyoruz.
galatasaray tarihinin önemli bir yerini tutmuş olan riva ve florya arazilerinin satışı, yine galatasaray tarihinin en önemli kongresinde onay alıp imzaya gidiyor. normalde galatasaray'ın finansal ve sermaye durumu açısından dört veya beş kere kurtulacağının garantisi olan bu değerli araziler, yok pahasına satılıyor. üstüne üstlük, satış karşılığı gelen çek kırdırılıyor ve zaten cüzi bir rakam olan bu meblağ, daha da az bir rakama çekiliyor. sonuç olarak kur farkından dolayı bu iyice azalmış miktar herhangi bir şekilde borçları kapatmaya yetmediği gibi, mevcut borç yükü %60 oranında artıyor.
bir yöneticisi, yapılmış olan tartışmalı bir transfer sonrası bütün sorumluluğu üzerine alıp, "ona ben kefil oldum" gibi üzerine vazife olmayan nahoş bir açıklamada bulunuyor. sonra bu oyuncunun sezon esnasında yaşadığı ve uzun sürecek bu sakatlığı sonrası yine vurdumduymaz bir şekilde sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranabiliyor.
bir diğer yöneticisi kaybedilen önemli bir maç sonrası 'galatasaray'ın kazanmasını yukarıdan birileri istemiyor' gibi fahiş bir açıklamada bulunuyor. hukukun üstünlüğünün kabul edildiği ve buna göre işlemlerin yapıldığı normal bir ülkede, spora şaibe karışmasından dolayı ciddi yaptırımlara gidebilecek kadar önemli bir açıklama olan bu durumdan sonra yine hiçkimseden bir ses seda yok tabiki.
kolbeinn sigthorsson transferinin akabinde yaşanan akıl almaz olaylar. yine oyuncuyu bir kere bile sahada göremeyişimiz.
değerinin çok çok üzerine yapılan transferler ve bu transferler üzerinden alınan komisyon bedelleri.
taraftarlar ile yapılan bir maç günü etkinliğinde, taraftara dağıtılan sucuk ekmek ikramında en önden koşturması. yine bu taraftara karşı dağıtılan bilet ve diğer el altı yapılan yardımlar neticesinde eleştirilmeme gayesi güdülmesi. yani el altından para verilerek bir sus payı olduğu söylenebilir.
kulüpler birliği toplantısı esnasında cumhurbaşkanı ve diğer kulüp başkanları ile olan ilişkisi, orada kendisine yapılan muamele ve kendisinin tavırları.
özel yemek ve kutlamalarda kılık kıyafet bakımından oldukça komik elbiseler tercih etmesi. adeta kostüm balosuna gider gibi giyinmesi.
"galatasaray'ı bir lira bile olsa kara geçireceğim" açıklamasının ardından biten yıl sonunda açıklanan mali bilançoda mevcut borç durumunun %60 artması.
kardeşi olan şahsın galatasaray futbol şube sorumluluğu görevini fiilen işgal etmesi. bunun için herhangi bir vasfının da bulunmaması. halbuki bu konu için resmi olarak bir görev tanımı da bulunmuyor. yani orada keyfi olarak bulunduğunu söyleyebiliriz.
futbol ve diğer branşlarda iki sezondur alınan neticeler ve lig sıralamasındaki durumu. yine aynı şekilde ezeli rakipleri ile olan müsabakalardaki maç sonuçları. futbolda iki sezondur herhangi bir derbi galibiyeti elde edilememesi. basketbolda ve diğer amatör branşlarda bütçe küçülmesine gidilmesi.
futbol takımının neredeyse 4-5 ayda bir periyodik olarak antrenör değiştirmesi. futbol takımının başarısızlığının sürekli antrenörlere kesilip, içinden herhangi bir yönetici ve yönetimin bir şekilde sorumluluk üstlenmemesi.
idari anlamda yönetişimsel başarısızlık. sürekli olarak bir yöneticinin ya taraftar, ya takım, ya camia, ya da siyasi bir konu üzerinde tartışmalı ve mantık dışı beyanatlarda bulunması.
eşinin beşiktaşlı olduğunu beyan ettikten sonra gk üyesi yapması. bunun üzerine sorulan sorulara karşılık "eşim aslen beşiktaş'ta oturuyor, o yüzden beşiktaşlı dedim" diyerek taraftar ve kamuoyu ile dalga geçmesi.
sürekli olarak bir problem çıkması sizce de çok dikkat çekici değil mi? kültürü ve geçmişi ile övünen, ülke tarihinin en önemli eğitim kurumlarından birinden mezun olmayı başarmış bir insanın sürekli olarak bu tarzda bariz büyüklükteki hatalar ile karşı karşıya kalması sizce de anormal değil mi? bence kesinlikle dursun özbek'in bir tılsımıdır bu. tılsım gerçi çok olumlu bir kelime oldu, uğursuzluk diyelim. bu yönetim, şampiyonlar ligi'ni kazansa ertesi gün maçın geçersiz sayıldığı ilan edilir. messi'yi transfer etse istanbul'a getiremez. çalışkanlılığı ile bilinen ronaldo ile el sıkışsa, adı tembele çıkar, sahada ayakta duramaz. obradovic'i takımın başına getirse, takım euroleague'de maç kazanamaz.
uzun uzun yazmaya gerek var mı diğer skandalları? buradan yazmaya başlasam, bu entryi 45 dakikada falan bitirirsiniz herhalde. her biri, normal bir yönetim için ciddi sorgulamaya gidebilecek, ikisi birlikte olduğunda istifaya zorlayacak olan şeylerdi bunlar. bunların binbir türlüsünü görüp hala kulağının üzerine yatmaya çalışan dedeler de elitlik taslasınlar.
şu genç yaşımda bu takıma bir şekilde başkan olsam, herhangi bir tecrübem, vasfım olmadığı halde kulübü dursun özbek'ten daha iyi yönetebileceğim konusunda sizi temin edebilirim. bu konuda hiçbir şekilde bir tereddütünüz de olmayacaktır zaten.
galatasaray artık elit, melit değildir sayın yazar arkadaşlarım. dursun özbek'in itibar gördüğü, kongrede ibra edildiği bir yerde elitlikten, kültürden bilmem neyden bahsedilebilir mi? gerçekten bir zamanlar ülke seviyesinin bir hayli üzerinde bir yerdeydi bu kulüp ve lise. ama artık değil.
hoş, bu durum en başta o dedelerin sorumluluğudur ya.
ayranımız yok içmeye, tahterevanla gidiyoz sıçmaya. allah belanızı versin emi. ya düz yolda yürüyemeyen adamı galatasaray'a başkan yaptınız lan.
http://gss.gs/aNB.jpg