605
1 ekim 2009 galatasaray sturm graz maçı'nda yine zaman zaman kendi sistemine ihanet etmiş takımdır. frank rijkaard'ın sistemi geride top dolaştırıp sonra aralara uzun top atmak şeklinde işlemiyor. sağolsun savunma oyuncularımız ve elano bu sistemi bol bol kendilerine uyarladı. sturm graz savunmayı o kadar iyi bilmemesine rağmen galatasaray'ın bocalamasını orta düzey diyebileceğimiz bir savunma anlayışıyla lehine çevirdi. atılan her uzun top en azından 1 dakika yedi, zaten gördüğüm kadarıyla %70'i rakibe, kalan %30'u da hücum oyuncusundan rakibe gitti. doğal olarak sahadaki adamların böyle bir anlayışla hücum etmeleri gol getirmediği gibi kalemizde tehlikelere de yol açtı. bir de şöyle bir nokta var. takımın ileri hattı sanki etkili olamıyor. yani nasıl diyeyim, kale kapılarını yıkmakta kullanılan koç başı denilen aletin süngerden olması gibi bir durum var galatatasaray'da. ne kadar vurursanız vurun, o koç başı demirden olmazsa kapı devamlı olarak kapalı kalır. ve şu anda demirden olan tek kısım abdul kader keita. cidden dikkatli izledim. arda'nın bireysel çabaları, baros ve nonda'nın yapmaya çalıştıkları, elano'nun pasları, gol dışında hiçbiri ikinci yarı itibariyle en ufak bir işe bile yaramadı. çok ilginç, galatasaray'ın oyuncuları önlerine kapanan takımlar geldiğinde hep böyle futbol oynamayı yeni öğreniyor gibi mi davranacak acaba. 11 kişiyle defans yapan sturm graz'ın oyuncuları rahatsız bile olmadı son 25 dakikalık bölümde. geride döndürülen top, uzun toplar, bunların hepsi sturm graz için endişe edilmemesi gereken şeylerdi. çünkü takımın sistemi ne uzun toplara göre, ne de geride top döndürmeye göre işliyor. sağolsun arda dışında bizim oyuncularımız orta sahada yaptıkları işi top çevirme şeklinde yapıyor. yahu bir orta saha oyuncusunun hiç mi kafası basmaz oyunu açmaya, tehlikeli yerlere isabetli top göndermeye. resmen dumur oldum maçın golden sonraki bölümünde. ve sahadaki oyuncular dışında kimseye kızmıyorum. toplam değerleri 25 milyon doları geçen baros, elano, keita ve arda şu maçta resmen bir taraflarını yayıp savunma yapan sturm graz karşısında en azından golden sonra etkisiz hale getirildiler. ben bu kadar üzerine kimse gelmemesine rağmen bu kadar top kaptıran başka bir takım görmedim. yarım metre içinde yapılan paslaşmalar harici ileri gönderilen topların çoğu rakibe. atamıyorsan atma diye bir deyiş vardır. aynı şeyi yirminci kez denemenin anlamı yok. o şekilde yapılacak hücumlarla maç sabaha kadar oynansa bile gol bulmamız şansa kalmıştı. sahadaki adamın beyni ne kadar çalışıyorsa, frank rijkaard'ın beyni de o kadar çalışıyor. yaptığı şeylerden sonuç alamayan oyuncuların ısrarla aynı şeyleri denemesi, uzun toplarla zaten rahat olan sturm graz'ı iyice rahatlatması beni çileden çıkardı. son olarak, sabri bu takımda dün maçı almayı becerebilecek tek adamdı. bazen rakibi sistemle, paslarla yenemezsiniz, rakibi koşturmak değil de sizin koşmanız ön plana çıkar. işte onu deneyen tek adam sabri idi maç esnasında. vuruşunun direkten dönmesi şanssızlık, yeteneksizlik bin tane şeyle açıklanabilir ama golden sonra topu oraya getirebilen tek oyuncunun sabri olduğu gerçeği ancak oyuncunun karakteriyle açıklanabilir. behlül behlül top çeviren, "yıldız" oyuncunun ayağına bakan takımda sağolsun bakmayan ve sturm graz gibi bir takıma karşı üzerine gidildiğinde sonuç alınabileceğini gösteren tek adam sabri'ye teşekkür ederim. ama oyun stilini diğer maçlarda yine biraz kontrol altına alması lazım. neyse kısaca özetlemek gerekirse, sonuç getirecek hareketleri denemediğimiz için sıkıcı bir maçtı. yani rakibin çok sağlam savunma yapması değil takımın kendi oyunu maçı sıkıcı ve verimsiz bir hale getirdi. son sözüm de elano'ya, arkadaşım tamam yeteneklisin, uzun top atmayı seviyorsun da 10 kişinin arasına atacağın nokta bir uzun pas bile hücum oyuncusunun zor durumda top alması sebebiyle kaptırılacaktır. bunu da düşün artık.
not: hala takımın oyununu kesin olarak değerlendirmek için erken, bu yazdıklarım sadece bu maça yöneliktir. bana sorsanız takımı genel olarak nasıl buluyorsun diye bu sene avrupa ligi'nde en az yarı final oynayacak kapasitemiz var derim. yani hatalardan ders alınması gerekiyor, takımın her rakibe karşı oyun anlayışını değiştirmesi gerekmiyor. eski sistemin bir getirisi olan uzun top ve yeni sistemin getirisi olan kısa pasları harmanladığınızda ortaya eski sistemden bile beter bir futbol çıkıyor.
not: hala takımın oyununu kesin olarak değerlendirmek için erken, bu yazdıklarım sadece bu maça yöneliktir. bana sorsanız takımı genel olarak nasıl buluyorsun diye bu sene avrupa ligi'nde en az yarı final oynayacak kapasitemiz var derim. yani hatalardan ders alınması gerekiyor, takımın her rakibe karşı oyun anlayışını değiştirmesi gerekmiyor. eski sistemin bir getirisi olan uzun top ve yeni sistemin getirisi olan kısa pasları harmanladığınızda ortaya eski sistemden bile beter bir futbol çıkıyor.