779
allah bir daha yaşatmasın dediğim maçtır. kurşuna dizileceksin geç şu duvara deseler o günkü kadar heyecanlanır mıydım bilmiyorum.
liseliydim o zamanlar. maçtan 1 gün önce arkadaşın biri "akdeniz üniversitesi kampüsünde çadır kurulacakmış, ultraslanla orada izleyelim" dedi. tamam dedik gittik, daha kampüsün girişinde öğrenci kimliği kontrolü yapıp siktir çektiler. biz de girişin 300 metre sağ tarafında bulunan, boyumuzun 2 katı demir bir duvardan tırmandık ki demir dediğim böyle kare kare garip bir yapı. ben yere atlarken elimi kaptırdım o demirin arasına. sağ yüzük parmağımın üst kısmındaki deri kopma noktasına geldi. bildiğin şakır şakır kanıyor ama umrumda değildi. şimdi düşünüyorum da malmışım. o parmak mikrop kapsa boku yerdim. her neyse bir nane yedik bari devam edelim derken ağaçların arasından bir güvenlik görevlisi geldi yırtık dondan çıkar gibi. ulan bizi burada nasıl buldun derken atlattık bir şekilde ve frodo'nun hüküm dağına varması gibi çadırın önüne geldik. böyle anlatıyorum ama yarım saat sürdü bu iş. bu sefer de aksi gibi çadırın girişinde kimlik kontrolü yapılıyormuş. şükrü saraçoğlu stadı'na gitsek daha az aranırdık aq. kimliğimiz olmadığı için biz yüzüğü atamadık beyler otobüsle geri döndük ve eve yakın bir kahvede izledik maçı.
maç başladı. parmağıma bir yerden peçete ve yara bandı bulup sarmışım ama nabız 300 attığı için öyle bir zonkluyor ki içinde at tepiniyor sanki. 30. dakikaya doğru bir pozisyon oldu, sağdan bir orta geldi baroni penaltı noktasında bomboştu ve top ona geliyordu gözümü kapattım. zaten bilincim yarı açık gibi, başım dönüyor etraftaki sesleri falan algılayamıyorum heyecandan. fenerliler bir bağırdı, ben golü yedik nasıl seviniyorlar diye etrafa bakmaya başladım. sonra televizyona baktım gol olmamış. maç 0-0'a doğru gidiyor biliyorum ama bir gol yesek sikseler çıkaramayız, onu da biliyorum. dayanamadım sattım bizimkileri eve gittim. taktım kulaklığı radyoyu son ses açtım. hayatımda dinlemediğim müzikleri dinledim. yatağın içine girdim kendi kendime konuşuyorum fısıldayarak. manzaraya bakar mısın? parmak yaralı üstümde forma yatağın içinde son ses müzik dinlerken kendi kendime konuşup bir yandan da dua ediyorum. niye öyle yaptın derseniz dışarıdan habire ses geliyor amk kedi miyavlasa gol mü oldu diye tırsıyorum. tabii içimden yine diyorum ulan belki de 2-0 yeniliyoruz ben neyin tribindeyim diye, her neyse saat 9'a kadar bekledim. girdim oturma odasına ama elim ayağım titriyor, ölüyorum. açtım ntvspor'u mehmet demirkol'la biri muhabbet ediyor, öyle sakinler ki sanki yemek tarifi veriyorlar. 2 saat maç skoru aradım ekranda, ufacık, abuk sabuk bir yere koymuşlar, sol üst köşede zar zor buldum aha bir baktım 0-0. ben saat 9'a kadar beklemiştim çünkü her şey olsun bitsin ekranda sadece şampiyon yazısını görüp heyecanım sona ersin istiyordum ama maç bitmemişti ve asıl o andan sonra heyecan tavan yaptı bayılıyordum neredeyse. hemen açtım trt'yi erdoğan arıkan anlatıyor maçı. her şey 14 mayıs 2006 gibiydi. bir şeyler anlatıyor ama ne dediğini anlayamıyorum. evin içinde istemsizce dolanmaya başladım. annem de beni görüp televizyona baktı, ben evin içinde dolanırken, "oğlum hakem saatine bakıyormuş düdüğü ağzındaymış" falan diyor :d son 30 saniyeyi dinledim, erdoğan arıkan en son "veeee maç bitti galatasaray şampiyon" dedi. o zaman kendime gelip kapıya koştum. normalde o sevinçle balkondan atlamam lazımdı ama asansöre bindim. arkadaşların yanına gidecektim kahveye. 5 dakikalık yolu uçarak 1 dakikada gittim. hayatımda ilk defa o gün sevinçten ağladım. deli gibi sevindik, sağda solda tepindik. 4 yılın birikimini attık üstümüzden. ama bu azapları çekmeden efendi gibi 2 hafta önceden şampiyon olalım isterdim, her ne kadar son hafta müthiş bitse de. o yüzden gerçekten allah bir daha yaşatmasın.
parmağına ne oldu derseniz. cahillikten gidip diktirmedim. üstündeki deriyi de yavaş yavaş kopardım. çok belli olmasa da leblebi büyüklüğünde bir iz kaldı orada bu maçın sende bir izi kalsın, baktıkça hatırlarsın dercesine.
liseliydim o zamanlar. maçtan 1 gün önce arkadaşın biri "akdeniz üniversitesi kampüsünde çadır kurulacakmış, ultraslanla orada izleyelim" dedi. tamam dedik gittik, daha kampüsün girişinde öğrenci kimliği kontrolü yapıp siktir çektiler. biz de girişin 300 metre sağ tarafında bulunan, boyumuzun 2 katı demir bir duvardan tırmandık ki demir dediğim böyle kare kare garip bir yapı. ben yere atlarken elimi kaptırdım o demirin arasına. sağ yüzük parmağımın üst kısmındaki deri kopma noktasına geldi. bildiğin şakır şakır kanıyor ama umrumda değildi. şimdi düşünüyorum da malmışım. o parmak mikrop kapsa boku yerdim. her neyse bir nane yedik bari devam edelim derken ağaçların arasından bir güvenlik görevlisi geldi yırtık dondan çıkar gibi. ulan bizi burada nasıl buldun derken atlattık bir şekilde ve frodo'nun hüküm dağına varması gibi çadırın önüne geldik. böyle anlatıyorum ama yarım saat sürdü bu iş. bu sefer de aksi gibi çadırın girişinde kimlik kontrolü yapılıyormuş. şükrü saraçoğlu stadı'na gitsek daha az aranırdık aq. kimliğimiz olmadığı için biz yüzüğü atamadık beyler otobüsle geri döndük ve eve yakın bir kahvede izledik maçı.
maç başladı. parmağıma bir yerden peçete ve yara bandı bulup sarmışım ama nabız 300 attığı için öyle bir zonkluyor ki içinde at tepiniyor sanki. 30. dakikaya doğru bir pozisyon oldu, sağdan bir orta geldi baroni penaltı noktasında bomboştu ve top ona geliyordu gözümü kapattım. zaten bilincim yarı açık gibi, başım dönüyor etraftaki sesleri falan algılayamıyorum heyecandan. fenerliler bir bağırdı, ben golü yedik nasıl seviniyorlar diye etrafa bakmaya başladım. sonra televizyona baktım gol olmamış. maç 0-0'a doğru gidiyor biliyorum ama bir gol yesek sikseler çıkaramayız, onu da biliyorum. dayanamadım sattım bizimkileri eve gittim. taktım kulaklığı radyoyu son ses açtım. hayatımda dinlemediğim müzikleri dinledim. yatağın içine girdim kendi kendime konuşuyorum fısıldayarak. manzaraya bakar mısın? parmak yaralı üstümde forma yatağın içinde son ses müzik dinlerken kendi kendime konuşup bir yandan da dua ediyorum. niye öyle yaptın derseniz dışarıdan habire ses geliyor amk kedi miyavlasa gol mü oldu diye tırsıyorum. tabii içimden yine diyorum ulan belki de 2-0 yeniliyoruz ben neyin tribindeyim diye, her neyse saat 9'a kadar bekledim. girdim oturma odasına ama elim ayağım titriyor, ölüyorum. açtım ntvspor'u mehmet demirkol'la biri muhabbet ediyor, öyle sakinler ki sanki yemek tarifi veriyorlar. 2 saat maç skoru aradım ekranda, ufacık, abuk sabuk bir yere koymuşlar, sol üst köşede zar zor buldum aha bir baktım 0-0. ben saat 9'a kadar beklemiştim çünkü her şey olsun bitsin ekranda sadece şampiyon yazısını görüp heyecanım sona ersin istiyordum ama maç bitmemişti ve asıl o andan sonra heyecan tavan yaptı bayılıyordum neredeyse. hemen açtım trt'yi erdoğan arıkan anlatıyor maçı. her şey 14 mayıs 2006 gibiydi. bir şeyler anlatıyor ama ne dediğini anlayamıyorum. evin içinde istemsizce dolanmaya başladım. annem de beni görüp televizyona baktı, ben evin içinde dolanırken, "oğlum hakem saatine bakıyormuş düdüğü ağzındaymış" falan diyor :d son 30 saniyeyi dinledim, erdoğan arıkan en son "veeee maç bitti galatasaray şampiyon" dedi. o zaman kendime gelip kapıya koştum. normalde o sevinçle balkondan atlamam lazımdı ama asansöre bindim. arkadaşların yanına gidecektim kahveye. 5 dakikalık yolu uçarak 1 dakikada gittim. hayatımda ilk defa o gün sevinçten ağladım. deli gibi sevindik, sağda solda tepindik. 4 yılın birikimini attık üstümüzden. ama bu azapları çekmeden efendi gibi 2 hafta önceden şampiyon olalım isterdim, her ne kadar son hafta müthiş bitse de. o yüzden gerçekten allah bir daha yaşatmasın.
parmağına ne oldu derseniz. cahillikten gidip diktirmedim. üstündeki deriyi de yavaş yavaş kopardım. çok belli olmasa da leblebi büyüklüğünde bir iz kaldı orada bu maçın sende bir izi kalsın, baktıkça hatırlarsın dercesine.