1837
daha ilk ekran karşısına şampiyon olduktan sonra çıktığında anlamıştım galatasaray başkanında olması gereken ağırlığın kendisinde hiç olmadığını. adam canlı yayında taraftar gibi 'lay lay lay lay lay lay lay lay laaaaaaay' çekip ulu orta zıpladı lan. aynı anda ali dürüst jilet gibi ekran karşısında efendi gibi röportaj veriyordu. size saçma gelebilir ama galatasaray kulübünün başkanı olacak adamın makam değerinden mütevellit şoförü olur benim gözümde. kendisinde o da yoktu, kendi arabasını kendi kullanıyordu ki bana göre bu makamdaki birinde sakil duruyordu. sonra taraftara düzenli olarak yalan söylemeye başladı. kombine satabilmek için basına önce asparagas haberler salıp sonra uzun süre gerçek sanılsın diye yalanlamadı. alman milli oyuncu aldı lakin lisansını yetiştiremedi ve adamı helak etti.
canlı yayında kendi oyuncusuna küfretti. kiraladığı oyuncunun değerini bilmiyordu. geçmişte alınmış saçmasapan oyunculardan eline bir liste tutuşturulmuştu ama o listeden emmanuel culio'nun fiyat maliyet açısından takıma ne kadar faydalı olduğunu dahi bilmiyordu. bilmiyordu çünkü galatasaray'ın herhangi bir branştaki takımını aslında hiç düzenli olarak izlememişti. izleseydi eğer 8'inci olduğumuz sezon takımın tek ayakta kalan adamının culio olduğunu bilirdi.
bizim gibi galatasaray sevdalısı falan değildi. bildiğin koltuk sevdalısıydı. zira öyle olmasa ünal aysal'ın ilk döneminde aidatını yatırmamış olduğu için yönetime giremez durumda olmazdı. ve tüm bu anlattıklarım 9 aylık bir zaman zarfında gerçekleşti. gerçekten neresinden tutarsan tut elinde kalan bir başkanlık dönemi geçiriyor ve hatalarından hiçbir ders almamış gibi görünüyor. yukarıda saydığım gibi onlarca şey sayabilirim ama eminim şu taraftarı en rahatsız eden şey bu adamın ciddi anlamda yalan konuşuyor olması. tipik bir otelci olarak yalana o kadar alışmış ki adamın kişiliğine işlemiş. söylediği yalanları normal zannediyor. ciddi kişilik bozukluğu var aslında ama ne kendisi ne de etrafındakiler bunun farkında değil. ve bu gerçekten kaygı verici.
bugün de mustafa denizli'yle alakalı süper bi basın açıklaması yapmış. adam galatasaray başkanı ama galatasaray'ın sorunlarıyla pek ilgili durmuyor. herkes kan ağlarken kendisi basın önünde gevşek gevşek gülebiliyor. bugün görüşemedik yarın görüşürüz yeaaa diyebilecek kadar geniş. ama adama ne sorsalar 'görüşelim söylicem' 'görüşelim açıklıcam' 'görüşemedik ki fikrimi beyan edeyim' 'görüşürsek anlatıcam' falan diyor 1,5 dk boyunca. ulan bre vicdansız, senin galatasaray'dan önemli ne işin var da 1,5 gündür bu konuyu öteliyorsun ve adamla görüşmüyosun? gerekirse gece uyumayacak, uçak dönüşü teknik direktör sandığın o büyük balon'la işi bitirecek ve en kısa sürede bir plan ortaya koyacaksın. senin işin ne? sen kendini ne sanıyorsun da 20 milyon kan ağlarken garip garip laflar edip herkesin gözü önünde geniş geniş gülebiliyorsun?
galatasaray başkanı olmuşsan ve şu ana dek hiçbir bok başaramamışsan, üstüne bir de böyle dolce vita takılıyorsan, bir şeylerin altında kalıverir, ne olduğunu anlamadan kapı önüne koyulursun. ben ne adamlar, ne başkanlar gördüm. hiç güvenme kendine, altından o koltuğu öyle bi çekiverirler ki tüm iş hayatın da tepetaklak olur, benden söylemesi.
canlı yayında kendi oyuncusuna küfretti. kiraladığı oyuncunun değerini bilmiyordu. geçmişte alınmış saçmasapan oyunculardan eline bir liste tutuşturulmuştu ama o listeden emmanuel culio'nun fiyat maliyet açısından takıma ne kadar faydalı olduğunu dahi bilmiyordu. bilmiyordu çünkü galatasaray'ın herhangi bir branştaki takımını aslında hiç düzenli olarak izlememişti. izleseydi eğer 8'inci olduğumuz sezon takımın tek ayakta kalan adamının culio olduğunu bilirdi.
bizim gibi galatasaray sevdalısı falan değildi. bildiğin koltuk sevdalısıydı. zira öyle olmasa ünal aysal'ın ilk döneminde aidatını yatırmamış olduğu için yönetime giremez durumda olmazdı. ve tüm bu anlattıklarım 9 aylık bir zaman zarfında gerçekleşti. gerçekten neresinden tutarsan tut elinde kalan bir başkanlık dönemi geçiriyor ve hatalarından hiçbir ders almamış gibi görünüyor. yukarıda saydığım gibi onlarca şey sayabilirim ama eminim şu taraftarı en rahatsız eden şey bu adamın ciddi anlamda yalan konuşuyor olması. tipik bir otelci olarak yalana o kadar alışmış ki adamın kişiliğine işlemiş. söylediği yalanları normal zannediyor. ciddi kişilik bozukluğu var aslında ama ne kendisi ne de etrafındakiler bunun farkında değil. ve bu gerçekten kaygı verici.
bugün de mustafa denizli'yle alakalı süper bi basın açıklaması yapmış. adam galatasaray başkanı ama galatasaray'ın sorunlarıyla pek ilgili durmuyor. herkes kan ağlarken kendisi basın önünde gevşek gevşek gülebiliyor. bugün görüşemedik yarın görüşürüz yeaaa diyebilecek kadar geniş. ama adama ne sorsalar 'görüşelim söylicem' 'görüşelim açıklıcam' 'görüşemedik ki fikrimi beyan edeyim' 'görüşürsek anlatıcam' falan diyor 1,5 dk boyunca. ulan bre vicdansız, senin galatasaray'dan önemli ne işin var da 1,5 gündür bu konuyu öteliyorsun ve adamla görüşmüyosun? gerekirse gece uyumayacak, uçak dönüşü teknik direktör sandığın o büyük balon'la işi bitirecek ve en kısa sürede bir plan ortaya koyacaksın. senin işin ne? sen kendini ne sanıyorsun da 20 milyon kan ağlarken garip garip laflar edip herkesin gözü önünde geniş geniş gülebiliyorsun?
galatasaray başkanı olmuşsan ve şu ana dek hiçbir bok başaramamışsan, üstüne bir de böyle dolce vita takılıyorsan, bir şeylerin altında kalıverir, ne olduğunu anlamadan kapı önüne koyulursun. ben ne adamlar, ne başkanlar gördüm. hiç güvenme kendine, altından o koltuğu öyle bi çekiverirler ki tüm iş hayatın da tepetaklak olur, benden söylemesi.