• 548
    2007-2008 sezonunda kalli ile başlayan bir temizlik operasyonu, aslında bugünün temelleri için önemli bir adımdı. kalli'nin isimlere göre kadro kurmaması ve disiplini o dönemlerde bir kaç futbolcumuzun gelişiminde epey faydalı oldu. kalli, servet'e fizik avantajını kullanmayı öğretti, mehmet topal'a şans vermekten çekinmedi. bir bakıma onların özgüvenini sağladı ve onlarda bugüne kadar üstüne koyarak geldiler, üstüne koymaya da devam edecekler gibi gözüküyor. ancak kalli skor adamı olmadığı için kimi zaman başarısız sonuçlar aldı ve belki de biraz abartı disiplininden ötürü futbolcularla pek anlaşamadı ve yollar ayrıldı. (bkz: cevat güler) de son beş maçta takımı iyi yönetti ve şampiyonluk geldi.

    takım, 2008-2009 sezonuna, taraftarın hiç beklemediği ve alışık olmadığı yıldız transferler yaparak girdi. harry kewell, milan baros galatasaray'a oyun anlamında bir şeyler katmaktan da öte, galatasaray'ın daha önceki sezonlarda transferlerde sarsılan prestijini de sağlamlaştırdı. teknik adam olarak michael skibbe tercihi ise, onun oyun anlayışı açısından doğru, ancak ismen yanlış bir tercihti. nitekim yanlış, tez vakitte ortaya çıktı ve michael skibbe, tüm iyi niyetine rağmen galatasaray'ın ağırlığı altında ezildi. akabinde bülent korkmaz'ın göreve getirilmesi ise ortalığı sakinleştirme politikasıydı. çünkü o (bkz: büyük kaptan)'dı. ama bir çok taraftar tarafından sezon sonu onun da gönderileceği içten içe biliniyordu.

    şahsi fikrimce galatasaray 2008-2009 sezonunda çok da kötü futbol oynamadı, hatta bizleri* bazı maçlarda fazlasıyla tatmin etti, ancak inanılmaz derecede fazla ve sık olan sakatlıklar geçtiğimiz sezondaki başarısızlığın en büyük nedeniydi. galatasaray, bir takımın yaşayabileceği normal şartlarda sakatlıklarla karşılaşsa idi eminimki bu sezon başında şampiyonlar ligi için ön eleme maçına çıkardı.

    geçtiğimiz sezon yaşanan ağır başarısızlığın ardından belli ki adnan polat iyice gözünü kararttı. 2009-2010 sezonu öncesi müthiş yönetimsel başarılarla, frank rijkaard takımın başına getirildi. elano blumer, abdul kader keita, leo franco, gökhan zan, mustafa sarp müthiş akıllı transferlerdi. hele ki elano blumer ve abdul kader keita avrupa futbolu için gerçekten çok önemli futbolcular. her ikisi de eski takımlarının yönetimsel hataları ve takım içi sorunları sonucunda galatasaray'a geldiler aslında. manchester city para babalarının yönettiği (bkz: bug) bir takım haline geldi ve ellerindeki eski futbolcuların büyük bir çoğunluğunu gözden çıkardı. (bkz: lyon)'daki ırkçılık ise keita'nın 'kader' ini çizdi bir bakıma. yeniden doğmaya ve en önemli açık oyuncularından biri olduğunu ispatlamaya geldi büyük bir hırsla.

    frank rijkaard, elano blumer, abdul kader keita ve leo franco galatasaray'ın 2007-2008 sezonunda tekrar sağlamlaşmaya başlayan kadro ve transfer prestijini maksimuma çıkardı bu sezon. bir de tabi arda turan gibi bir değeriniz var. belki de en önemlisi bu yıldızları en iyi şekilde kullanmayı bilen bir frank rijkaard'ımız ve teknik ekibimiz var.

    frank rijkaard, bu takıma öncelikle adaletin ne olduğu hatırlattı. daha sonra sistemini oturtmaya başladı ve her geçen gün daha da yerine oturmakta bazı şeyler. eski duran top ustası johan neeskens bu takımı bir duran top canavarı yapmayı başardı. eğer yanılmıyorsam bu sezon oynadığımız tüm maçlarda duran toptan en az bir golümüz var. bu teknik ekip bu takıma, rakibi hata yapmaya zorlamayı öğretti, özgüveni öğretti. ve türkiye'nin pek de alışık olmadığı istatiksel veriler çıkmaya başladı ortaya. 11 maçta 38 gol, 5 lig maçında 5 rahat galibiyet. uefa avrupa ligi gruplarına bomba gibi bir başlangıç. arda turan adına bakarsak, 15 maçta 13 asist...

    şimdi ise bir çok insan panik halinde. galatasaray'ın adımları sert, yankı yapıyor kulaklarda. evet evet, ben bir çok spor yorumcusunda, maç sonrası yorumlarda şu ifadeyi gördüm: (bkz: yalan söyleyen çocuk bakışı). konuşmaya başladıklarında seslerinde bir kısıklık, yüzlerinde hafif bir kızarıklık. suçluluk psikolojisi bu. başka bir şey değil.

    17 eylül 2009 panathinaikos galatasaray macinda galatasaray tarihi bir zafer kazanmıştır. medyaya bakıyorsun kendi evinde yenilmiş olan fenerbahçe hakkında daha olumlu konuşacak neredeyse. galatasaray'ı tebrik eden yok ortalarda. medya galatasaray'ın hakkını vermiyor, bu zaferin yankılanması engelleniyor resmen. çünkü inanamıyorlar, alışık değiller böyle şeylere. galatasaray elit bir takım gibi oynuyor pao deplasmanında. bulduğunu atıyor ve bir kaç tane de cömertçe harcıyor. vermesi gerektiği kadar da pozisyon veriyor 3 stoperinin sakatlığında. beşiktaş maçındaki gibi tıpkı, kasmadan. üç tane atıyor ve geliyor hem de olağanüstü rahat bir şekilde. ama herkes şanstan, rakibin kaçırdığı gollerden, direkten dönen toptan konuşuyor. pozisyon bile bulamadan kendi evinde yenilmiş beşiktaş ise göklerde. aslında demek istediğim rakiplerimizi kayırdıkları da değil. bize inanamadıkları, inanmak istemedikleri ile ilgili.

    galatasaray futbol takımı avrupa'nın en önemli kadrolarından birine sahip. bunu kabullenmenin vakti geldi kanımca. bunu da kanıtlayacak umarım sezon sonunda. bu sezon şu ana kadar ki başarılarımızda genelde frank rijkaard ve haldun üstünel ön planda. ancak en az onlar kadar önemli bir de adnan polat başkanımız var. ve aslında o, her şeyi bu sene yapmaya başlamadı. başkan yardımcısı olduğu dönemlerde de kallinin arkasında durarak, temizlik operasyonunu sağladı, başkan olduğu sene müthiş transferler yaptı ve bu sene de işi iyice abarttı olumlu anlamda ve aslında futbol takımıyla ilgili projelerinin meyvelerini almaya başladı. mali konulardaki başarı da çok açık. ve işin güzel tarafı o da kendisini ön plana çıkartmıyor, tıpkı rijkaard ve haldun üstünel gibi. takım olarak ruhumuz var eyvallah ama, galatasaray'da bu sene en önemlisi ekip ruhu var, en üstten en alta. herkes kendini öne çıkarmaktan geri duruyor. başarı da böyle geliyor olsa gerek.
App Store'dan indirin Google Play'den alın