588
bugünkü muazzam yazısı:
****
üç puan kutsal mı?
bir milletin kutsalı çoksa, kutsalı yok oluyor maalesef...
komünikasyon çağı bu memlekette dezenformasyonu kolaylaştırdı, dezenformasyoncu da ekseriyetle kutsallaştırma yolunu kullandı: bugün sokaktaki adam, esas kutsalları hariç her şeyin kutsal olduğuna inandırılmış durumda!
sanat kutsal. sanatçı kutsal. sinema salonu kutsal. tiyatro sahnesinin tozu kutsal! oy verdiği siyasi partisi kutsal. lideri kutsal. örgütü kutsal. cemaati kutsal. milli takımı kutsal. saha kutsal, çim kutsal! milli takım antrenörü kutsal. milli takım kaptanı kutsal. çemişgezekspor forması kutsal! oyuncusu kutsal. ihaleci kulüp başkanı kutsal! bu nasıl iş yahu?
sorsan ki, adalet kutsal mı? hak, hukuk kutsal mı? saygı, birlikte yaşama becerisi, medeniyet kutsal mı? temizlik, dürüstlük, ahlâk kutsal mı? cevaplar belirsiz. tavırlar netameli.
***
malumunuz, bir “forma kutsaldır” goygoyudur gidiyor yıllardır... özellikle 3 büyük kulüp ve milli takım düzeyinde, ne kaybedilirse kaybedilsin, önemli olan 3 puandır, gerisi teferruattır anlayışı dikte ediliyor.
kavga: kapatılır.
dolandırıcılık: örtülür.
haksızlık: ne olacak canım, unutulur.
sahtekarlık: görmezden gelinir.
küfür: yüceltilir!
çünkü önemli olan takımın menfaatidir, 3 puandır, 7’nci yıldızdır, 138’inci şampiyonluktur derler bir de! onlara göre kol kırılır, yen içinde kalır. o “yen”e bulaşmamış pislik kalmamıştır, koldaki damar artık pis kanla simsiyah olmuştur, fark etmez! çünkü damarı kesseniz, yeşil-mavi, sarı-beyaz, tuttukları takımın rengi her neyse öyle akacağına inanır onlar.
forma kutsal.
peki, ahlâk? peki, hukuk? onu bilmiyoruz...
***
neredeyse bir yıl önce, milli futbolcular gökhan, ömer ve hakan’ın arasında silahlı bir hadise yaşandı. hadisenin detaylarını hâlâ tam olarak bilmiyoruz, çünkü çıkıp dürüstçe anlatmıyorlar: oyuncular gizliyor, antrenörleri gizliyor, yöneticileri gizliyor. neyse ki konuyu alman basını ciddiye aldı da, meselenin büyük bölümünü kamuoyu onlardan öğrendi.
bildiğimiz kısıtlı şeyler aşağı yukarı şöyle: ömer, gökhan’ın hayatını mahvettiğini söylüyor; milli takıma gelmek istemiyor. “milli takıma beni davet etmeyin” diye rica ediyor. ama yine de davet ediliyor. neden acaba? bu davet, ömer’in mesleki ve manevi olarak cezalandırılmasından başka neye yarayabilir ki?
bu kadar zor mu?
gökhan, özel telefon konuşması yoluyla diğer iki milli futbolcudan özür diliyor. peki neden telefonda dileniyor özür? neden milli takım teknik direktörü, bu 3 genç çocuğu bir araya getirmiyor? ömer, terim’in kendisiyle hiç konuşmadığını söylüyor hatta! meselenin üzerinden aylar-mevsimler geçti, konu neden yine milli takım maçı haftasına sıkışıyor? 60 yaşındaki görmüş geçirmiş bir milli takım koçunun, 3 tane genç adamı bir araya getirip layığınca özür diletmesi, sarılması, kucaklaması, birleştirmesi bu kadar zor muydu sahi?
fatih terim, “bir tane genç oyuncuya sahip çıktım, suçluyum” diyordu ekim’deki basın toplantısında. gökhan sahip çıkılması gereken bir genç çocuk da, ömer değil mi? yalnızca gökhan mı hak ediyor sahip çıkılmayı? bu acayip vakanın sonunda ceza alan tek tarafın, silah çekilen taraf olması sizce de garip değil mi? gökhan milli takımda ve mutlu. hakan milli takımda ve mutlu. terim de son durumdan memnun gözüküyor. ömer toprak’sa evinde ve mutsuz! üstelik şimdi belki bir de federasyon tarafından cezalandırılacak!
bu mesele, sportif bir mesele olmaktan çoktan çıktı... geçen hafta, emre’nin küfürleri üzerine yazmıştım: “bu adam, televizyonda prime time’da sürekli küfür ediyor. hakemler küfürleri duymuyorsa, rtük duysun da cezalandırsın bari” diye.
bu hadise de benzer bir şekilde, televizyonda, prime-time’da bir sessiz tiyatroya dönüştü. silahlı hadiseye karışan kahramanlaştırılırken, silah çekilen mahzunlaştırılıyor. milli takımın teknik direktörü, hatta türkiye futbol direktörü terim’in katkısıyla oluyor bu. sürekli küfür eden, tehdit eden milli takımda. silahla dolaşan kahraman. silah çekilen cezalı. neden? çünkü, milli takım kutsal. üç puan kutsal!
çok daha önemli
sizin kutsalınız sizin olsun. üç puanınız da... bana, sokaktaki adama benim kutsalımı verin kâfi.
bana 3 puan değil, ahlâkla adalet lazım. suçluyu cezalandırıp, suçu lanetlemek lazım. argoyu-küfürü-tehdidi değil, medeniyeti, birlikte yaşama becerisini verin bana. silahsızlanmayı, sokaklarda güvende hissetmeyi verin. bu memleketin silahsızlanmaya, önüne gelenin bir diğerini silahla tehdit edememesine, rehin alamamasına ihtiyacı var, 3 puana değil.
hayatta 3 puandan, 38’inci şampiyonluktan, dokuzuncu yıldızdan, milli takımdan, futboldan çok daha önemli şeyler var. inanın.
****
üç puan kutsal mı?
bir milletin kutsalı çoksa, kutsalı yok oluyor maalesef...
komünikasyon çağı bu memlekette dezenformasyonu kolaylaştırdı, dezenformasyoncu da ekseriyetle kutsallaştırma yolunu kullandı: bugün sokaktaki adam, esas kutsalları hariç her şeyin kutsal olduğuna inandırılmış durumda!
sanat kutsal. sanatçı kutsal. sinema salonu kutsal. tiyatro sahnesinin tozu kutsal! oy verdiği siyasi partisi kutsal. lideri kutsal. örgütü kutsal. cemaati kutsal. milli takımı kutsal. saha kutsal, çim kutsal! milli takım antrenörü kutsal. milli takım kaptanı kutsal. çemişgezekspor forması kutsal! oyuncusu kutsal. ihaleci kulüp başkanı kutsal! bu nasıl iş yahu?
sorsan ki, adalet kutsal mı? hak, hukuk kutsal mı? saygı, birlikte yaşama becerisi, medeniyet kutsal mı? temizlik, dürüstlük, ahlâk kutsal mı? cevaplar belirsiz. tavırlar netameli.
***
malumunuz, bir “forma kutsaldır” goygoyudur gidiyor yıllardır... özellikle 3 büyük kulüp ve milli takım düzeyinde, ne kaybedilirse kaybedilsin, önemli olan 3 puandır, gerisi teferruattır anlayışı dikte ediliyor.
kavga: kapatılır.
dolandırıcılık: örtülür.
haksızlık: ne olacak canım, unutulur.
sahtekarlık: görmezden gelinir.
küfür: yüceltilir!
çünkü önemli olan takımın menfaatidir, 3 puandır, 7’nci yıldızdır, 138’inci şampiyonluktur derler bir de! onlara göre kol kırılır, yen içinde kalır. o “yen”e bulaşmamış pislik kalmamıştır, koldaki damar artık pis kanla simsiyah olmuştur, fark etmez! çünkü damarı kesseniz, yeşil-mavi, sarı-beyaz, tuttukları takımın rengi her neyse öyle akacağına inanır onlar.
forma kutsal.
peki, ahlâk? peki, hukuk? onu bilmiyoruz...
***
neredeyse bir yıl önce, milli futbolcular gökhan, ömer ve hakan’ın arasında silahlı bir hadise yaşandı. hadisenin detaylarını hâlâ tam olarak bilmiyoruz, çünkü çıkıp dürüstçe anlatmıyorlar: oyuncular gizliyor, antrenörleri gizliyor, yöneticileri gizliyor. neyse ki konuyu alman basını ciddiye aldı da, meselenin büyük bölümünü kamuoyu onlardan öğrendi.
bildiğimiz kısıtlı şeyler aşağı yukarı şöyle: ömer, gökhan’ın hayatını mahvettiğini söylüyor; milli takıma gelmek istemiyor. “milli takıma beni davet etmeyin” diye rica ediyor. ama yine de davet ediliyor. neden acaba? bu davet, ömer’in mesleki ve manevi olarak cezalandırılmasından başka neye yarayabilir ki?
bu kadar zor mu?
gökhan, özel telefon konuşması yoluyla diğer iki milli futbolcudan özür diliyor. peki neden telefonda dileniyor özür? neden milli takım teknik direktörü, bu 3 genç çocuğu bir araya getirmiyor? ömer, terim’in kendisiyle hiç konuşmadığını söylüyor hatta! meselenin üzerinden aylar-mevsimler geçti, konu neden yine milli takım maçı haftasına sıkışıyor? 60 yaşındaki görmüş geçirmiş bir milli takım koçunun, 3 tane genç adamı bir araya getirip layığınca özür diletmesi, sarılması, kucaklaması, birleştirmesi bu kadar zor muydu sahi?
fatih terim, “bir tane genç oyuncuya sahip çıktım, suçluyum” diyordu ekim’deki basın toplantısında. gökhan sahip çıkılması gereken bir genç çocuk da, ömer değil mi? yalnızca gökhan mı hak ediyor sahip çıkılmayı? bu acayip vakanın sonunda ceza alan tek tarafın, silah çekilen taraf olması sizce de garip değil mi? gökhan milli takımda ve mutlu. hakan milli takımda ve mutlu. terim de son durumdan memnun gözüküyor. ömer toprak’sa evinde ve mutsuz! üstelik şimdi belki bir de federasyon tarafından cezalandırılacak!
bu mesele, sportif bir mesele olmaktan çoktan çıktı... geçen hafta, emre’nin küfürleri üzerine yazmıştım: “bu adam, televizyonda prime time’da sürekli küfür ediyor. hakemler küfürleri duymuyorsa, rtük duysun da cezalandırsın bari” diye.
bu hadise de benzer bir şekilde, televizyonda, prime-time’da bir sessiz tiyatroya dönüştü. silahlı hadiseye karışan kahramanlaştırılırken, silah çekilen mahzunlaştırılıyor. milli takımın teknik direktörü, hatta türkiye futbol direktörü terim’in katkısıyla oluyor bu. sürekli küfür eden, tehdit eden milli takımda. silahla dolaşan kahraman. silah çekilen cezalı. neden? çünkü, milli takım kutsal. üç puan kutsal!
çok daha önemli
sizin kutsalınız sizin olsun. üç puanınız da... bana, sokaktaki adama benim kutsalımı verin kâfi.
bana 3 puan değil, ahlâkla adalet lazım. suçluyu cezalandırıp, suçu lanetlemek lazım. argoyu-küfürü-tehdidi değil, medeniyeti, birlikte yaşama becerisini verin bana. silahsızlanmayı, sokaklarda güvende hissetmeyi verin. bu memleketin silahsızlanmaya, önüne gelenin bir diğerini silahla tehdit edememesine, rehin alamamasına ihtiyacı var, 3 puana değil.
hayatta 3 puandan, 38’inci şampiyonluktan, dokuzuncu yıldızdan, milli takımdan, futboldan çok daha önemli şeyler var. inanın.