183
(bkz: #1631664)
sanırım köşe yazısı. yazının özeti kısaca şu: "hamza hoca, ali dürüst ve abdürrahim albayrak şahane; aysal, mancini ve prandelli çok kötü." görüşü bu yönde. gel gör ki bazı şeylere kafam takıldı, mantıksız buldum hatta biraz saçma buldum. saçma bulduğum için de desteksiz atmamak adına sorgulmak istedim:
1) "hamza hoca, florya'da italyanların yıktığı arkadaşlık ilişkilerini yeniden inşa etti."
bu hafif bir şey ama rahatsız edici. başarısız bulduğu teknik adamların milliyeti üzerinden gitmiş. sokakta, kahvede, okulda, arkadaş arasında bu muhabbetler yapılır ama bir gazeteci sanki dikkat etmeli, milliyet ve din temelli bir ayrım yapmamalı diye düşünüyorum.
2) "önce mancini'yi sonra prandelli'yi göreve getiren aysal'ın tecrübesi, ne yazık ki g.saray'ı yönetmeye yetmedi."
tecrübeden kasıt nedir? eğer konu başkanlık tecrübesiyse, bir kulübü sürekli aynı adamın yönetmesi gerekir. zira tüzemenin bahsettiği şey, "aysalın tecrübesinin yetersizliği." tecrübe o makamda bulunarak kazanılır. daha önce ilk kez başkan seçilen ve bu kulübü çok iyi yöneten kişiler oldu. onlar da tecrübesizdi. haliyle bu durumu doğrudan etkileyen şey tecrübe değil. tüzemenin bu tecrübeden kastının "yönetimde uzun süre yer alma" olduğunu düşünürsek, önümüzde koskoca bir adnan polat örneği duruyor. çok tecrübeliydi ancak galatasarayı siyaset karşısında düşürdüğü durum ortada, görev yaptığı dönemde kulübün sportif ve idari konulardaki konumu ortada. sanki aysalı küçümsemek adına anlamsız bir argüman sunmuş.
3) "aysal hem tff hem mhk hem hakemler hem de devletin zirvesiyle kavgalıydı. aysal seçime de "devletle kavga olmaz" diyen 'derin g.saray'ın baskısıyla gitti."
ben mi yanlış biliyorum, yoksa tt arenanın zamansız açılışında galatasaray taraftarı tepki gösterdiğinden beri haşmetmeap zaten galatasarayla uğraşmıyor mu? devletin zirvesiyle kavgalı olan galatasaray değil, galatasarayla kavgalı bir devlet zirvesi görüyorum ben. şike sürecinde sesini kesip oturmaması -ki potansiyelinin tamamıyla da karşı gelemedi galatasaray bu sürece, ona rağmen- ve siyasi iktidarın galatasarayı -içrek yapısından kelli- fenerbahçe ve beşiktaş gibi ele geçirememesi bu camiayı zaten devlet için istenmeyen madde yapmıştı. ali sami yen karşılığında tt arenayı alırken kazık yediğimiz yetmiyormuş gibi aradan 4 sene geçmesine rağmen hala stada giden yollar tamamlanmış değil. gerçi galatasaraylılar arasında dahi devletin galatasaraya attığı kazığı görmeyip de yardım ettiğini sanan gafiller mevcut ama levent tüzemen bir gazeteci. sorunun devletten kaynaklandığını anlamayacak kadar kör değil. sermaye artırımında önümüze çıkarılan saçma sapan engelin ayrıntısına ise hiç girmiyorum. bütün bunlar, bu ülkenin en başarılı spor kulübüne çıkarılan engeller hem de.
federasyonun şike karşısındaki tutumu devletin tepesinden bağımsız eleştirilemez ama, özellikle melonun üzerine oynanması, emsal cezaların hep galatasaraya verilmesi, yabancı sınırının sırf galatasaray aleyhinde daraltılması vb. bunlara baktığımda ben galatasarayla kavgalı bir tff görüyorum, tersini değil.
tüzemen bunları görmüyor ve böyle atıp tutuyorsa yetersiz; gördüğü halde sırf iş ilişkileri sebebiyle durumu manipule ediyorsa...
4) "bu yönetimin en doğru hamlesi abdurrahim albayrak ile ali dürüst'ü göreve getirmekti. değerli bu iki yönetici, terim'le iki şampiyonluk yaşamıştı. prandelli ile devam etmenin g.saray'ı mutsuzluğa iteceğini bildikleri için hamzaoğlu'nu göreve getirerek g.saray'ın tekrardan ayağa kalkmasını sağladılar."
kurulan mantık çok ilginç. "prandelliyle mutsuz olacağız, o zaman hamzayı getirelim." eğer prandelliyle mutsuz olunacaksa prandelli yollanır. prandelliyle mutsuz olunacağı için hamza getirilmez. hamzanın getirilmesinin sebebi, prandellinden bağımsız olarak ve sonradan, hamzayla mutlu oluncağı içindir. pelinle mutsuzsanız pelinden ayrılırsınız. "pelinle mutsuzum, o zaman dilarayla birlikte olayım." demezsiniz. bunu demeniz için dilaranın içten içe bir alternatif olması, pelinleyken bile onu düşünmeniz gerekir. halbuki daha dün ali dürüstün dediğine göre hamza hamzaoğlu ismi sonradan akıllarına gelmiş.
ikincisi, glatasaray 7 maç kazanınca ayağa kalkmış mı oluyor?
5) "bu samimi davranış sayesinde g.saraylı oyuncular, italyan ekolünde unuttukları takım halinde mücadele etme refleksini yeniden kazandılar."
nasıl yani? italyan ekolünde "sakın takım halinde mücadele etmeyin, yeşil saha merkez, kafasına göre herkes" gibi bir tandans mı var? italyan ekolünden gelen hocalar oyuncuların takım olmaması gerektiğini mi aşılıyor? tüzemenin yazdığına bakılırsa evet zira oyuncular takım olmayı direkt "italyan ekolünde" unutmuş. bal kabağı kazma ilişkisi.
ikincisi, prandelli geldiğinden beri sorulan ve cevabı sarih bir soru var: bütün italyanlar aynı mı? prandelli ile manciniyi aynı ekolün temsilcisi görüyorsan bir gazeteci olarak sıkıntıdasın demektir sayın tüzemen.
6) "prandelli döneminde g.saray'ın net bir oyuncusu yoktu. göze batan iki kişi vardı. biri sonradan oyuna girip sonuca etki eden golcü umut bulut, diğeri f.bahçe derbisinde iki muhteşem gol atan sneijder'di. bir de chedjou ligde savunmanın ayakta kalan tek ismiydi."
bu cümleyi baştan savmalığın örneği olarak koydum. umut, sneijder, chedjou. 3 eder. bir cümle geriye dönüp üç kişi vardı diye düzeltebilirdi. yapmamış, kim uğraşacak demiş büyük ihtimalle.
7) "muslera, sinan bolat olayından sonra kendine geldi ve g.saray'ın can simidi oldu."
burdan sonra turgay şeren yazısına eviriyor ama hayır, muslera zaten her zaman yapabileceğinin en iyisini yapıyordu. hamza geldikten sonra genzo wakabayashi olmadı. kaldı ki muslera amerikan filmlerinde betimlenen haris vasat amerikalı kız mı ki sinanın menajerine hırslanıp amerikan filmi tadında başarı hikayesine konu olsun?
8) "prandelli'nin bursaspor maçından sonra yüzüne bakmadığı olcan, kendini toparladı."
...ancak bundan kendinin dahi haberi yok.
9) "özellikle melo'nun beşiktaş derbisinden sonra yaptığı 'sahada sonuna kadar mücadele eden bir g.saray vardı' açıklaması arkadaşlık ilişkilerinin pozitif yönde olduğunun göstergesidir."
zira bundan önceki maçlarda melo "beni çıkar şu takımdan, anam avradım olsun zerre cacık olmaz bu keleklerden" diye açıklamalar yapıyordu. melo bu açıklamayı yapınca anladık ki galatasarayda takım ruhu oturmuş, tek başına bu açıklama, "özellikle" bu açıklama bize bunu anlattı. bize anlatmasa da sayın tüzemene anlatmış ki yazısına koymuş bunu.
10) "galatasaray, trabzon ve balıkesir maçlarını prandelli'nin kadro seçimindeki inatlarından dolayı kaybetti. italyan hocanın sol açık diye aldırdığı yasin'i balıkesir'de sağ bek oynatması tam bir skandaldı."
yasinin sağ bek oynamasının inatla alakası nedir çözemedim. yasin her maç istisnasız sağ bek oynasa anlarım ama öyle bir şey yok, bunlar denemelerdi, takımda doğru düzgün bir sağ bek olmadığı için prandellinin çaresizce yaptığı denemeler. inat bambaşka bir şey sayın tüzemen. mesela inat dediğin şey ısrarla dany nounkeu'yü oynatmak ve verim alabileceğini düşünmektir, bir oyuncuyu yeni bir mevkide, hem de balıkesir gibi düşme adayı bir takıma karşı, denemek değil.
11) didier drogba.
neyse.
şimdi iyi gidiyoruz ya, "eyle bir devr-i sâbık mâzide, darb eyle haydarı beline oh beline" ekolünün yılmaz temsilcilerinden levent tüzemen yine aynı şeyi yapmış maalesef. bıkmadı bu tavırdan. galatasarayın anlık durumunu överken mutlaka geçmişe çakıyor. ne hamza hocanın buna ihtiyacı var ne taraftarın. niyeti iyi olabilir fakat eskiyi gösterip yeniye aşık etme fikri genelde uzun vadede patlar. yapılmamalı bu.
sanırım köşe yazısı. yazının özeti kısaca şu: "hamza hoca, ali dürüst ve abdürrahim albayrak şahane; aysal, mancini ve prandelli çok kötü." görüşü bu yönde. gel gör ki bazı şeylere kafam takıldı, mantıksız buldum hatta biraz saçma buldum. saçma bulduğum için de desteksiz atmamak adına sorgulmak istedim:
1) "hamza hoca, florya'da italyanların yıktığı arkadaşlık ilişkilerini yeniden inşa etti."
bu hafif bir şey ama rahatsız edici. başarısız bulduğu teknik adamların milliyeti üzerinden gitmiş. sokakta, kahvede, okulda, arkadaş arasında bu muhabbetler yapılır ama bir gazeteci sanki dikkat etmeli, milliyet ve din temelli bir ayrım yapmamalı diye düşünüyorum.
2) "önce mancini'yi sonra prandelli'yi göreve getiren aysal'ın tecrübesi, ne yazık ki g.saray'ı yönetmeye yetmedi."
tecrübeden kasıt nedir? eğer konu başkanlık tecrübesiyse, bir kulübü sürekli aynı adamın yönetmesi gerekir. zira tüzemenin bahsettiği şey, "aysalın tecrübesinin yetersizliği." tecrübe o makamda bulunarak kazanılır. daha önce ilk kez başkan seçilen ve bu kulübü çok iyi yöneten kişiler oldu. onlar da tecrübesizdi. haliyle bu durumu doğrudan etkileyen şey tecrübe değil. tüzemenin bu tecrübeden kastının "yönetimde uzun süre yer alma" olduğunu düşünürsek, önümüzde koskoca bir adnan polat örneği duruyor. çok tecrübeliydi ancak galatasarayı siyaset karşısında düşürdüğü durum ortada, görev yaptığı dönemde kulübün sportif ve idari konulardaki konumu ortada. sanki aysalı küçümsemek adına anlamsız bir argüman sunmuş.
3) "aysal hem tff hem mhk hem hakemler hem de devletin zirvesiyle kavgalıydı. aysal seçime de "devletle kavga olmaz" diyen 'derin g.saray'ın baskısıyla gitti."
ben mi yanlış biliyorum, yoksa tt arenanın zamansız açılışında galatasaray taraftarı tepki gösterdiğinden beri haşmetmeap zaten galatasarayla uğraşmıyor mu? devletin zirvesiyle kavgalı olan galatasaray değil, galatasarayla kavgalı bir devlet zirvesi görüyorum ben. şike sürecinde sesini kesip oturmaması -ki potansiyelinin tamamıyla da karşı gelemedi galatasaray bu sürece, ona rağmen- ve siyasi iktidarın galatasarayı -içrek yapısından kelli- fenerbahçe ve beşiktaş gibi ele geçirememesi bu camiayı zaten devlet için istenmeyen madde yapmıştı. ali sami yen karşılığında tt arenayı alırken kazık yediğimiz yetmiyormuş gibi aradan 4 sene geçmesine rağmen hala stada giden yollar tamamlanmış değil. gerçi galatasaraylılar arasında dahi devletin galatasaraya attığı kazığı görmeyip de yardım ettiğini sanan gafiller mevcut ama levent tüzemen bir gazeteci. sorunun devletten kaynaklandığını anlamayacak kadar kör değil. sermaye artırımında önümüze çıkarılan saçma sapan engelin ayrıntısına ise hiç girmiyorum. bütün bunlar, bu ülkenin en başarılı spor kulübüne çıkarılan engeller hem de.
federasyonun şike karşısındaki tutumu devletin tepesinden bağımsız eleştirilemez ama, özellikle melonun üzerine oynanması, emsal cezaların hep galatasaraya verilmesi, yabancı sınırının sırf galatasaray aleyhinde daraltılması vb. bunlara baktığımda ben galatasarayla kavgalı bir tff görüyorum, tersini değil.
tüzemen bunları görmüyor ve böyle atıp tutuyorsa yetersiz; gördüğü halde sırf iş ilişkileri sebebiyle durumu manipule ediyorsa...
4) "bu yönetimin en doğru hamlesi abdurrahim albayrak ile ali dürüst'ü göreve getirmekti. değerli bu iki yönetici, terim'le iki şampiyonluk yaşamıştı. prandelli ile devam etmenin g.saray'ı mutsuzluğa iteceğini bildikleri için hamzaoğlu'nu göreve getirerek g.saray'ın tekrardan ayağa kalkmasını sağladılar."
kurulan mantık çok ilginç. "prandelliyle mutsuz olacağız, o zaman hamzayı getirelim." eğer prandelliyle mutsuz olunacaksa prandelli yollanır. prandelliyle mutsuz olunacağı için hamza getirilmez. hamzanın getirilmesinin sebebi, prandellinden bağımsız olarak ve sonradan, hamzayla mutlu oluncağı içindir. pelinle mutsuzsanız pelinden ayrılırsınız. "pelinle mutsuzum, o zaman dilarayla birlikte olayım." demezsiniz. bunu demeniz için dilaranın içten içe bir alternatif olması, pelinleyken bile onu düşünmeniz gerekir. halbuki daha dün ali dürüstün dediğine göre hamza hamzaoğlu ismi sonradan akıllarına gelmiş.
ikincisi, glatasaray 7 maç kazanınca ayağa kalkmış mı oluyor?
5) "bu samimi davranış sayesinde g.saraylı oyuncular, italyan ekolünde unuttukları takım halinde mücadele etme refleksini yeniden kazandılar."
nasıl yani? italyan ekolünde "sakın takım halinde mücadele etmeyin, yeşil saha merkez, kafasına göre herkes" gibi bir tandans mı var? italyan ekolünden gelen hocalar oyuncuların takım olmaması gerektiğini mi aşılıyor? tüzemenin yazdığına bakılırsa evet zira oyuncular takım olmayı direkt "italyan ekolünde" unutmuş. bal kabağı kazma ilişkisi.
ikincisi, prandelli geldiğinden beri sorulan ve cevabı sarih bir soru var: bütün italyanlar aynı mı? prandelli ile manciniyi aynı ekolün temsilcisi görüyorsan bir gazeteci olarak sıkıntıdasın demektir sayın tüzemen.
6) "prandelli döneminde g.saray'ın net bir oyuncusu yoktu. göze batan iki kişi vardı. biri sonradan oyuna girip sonuca etki eden golcü umut bulut, diğeri f.bahçe derbisinde iki muhteşem gol atan sneijder'di. bir de chedjou ligde savunmanın ayakta kalan tek ismiydi."
bu cümleyi baştan savmalığın örneği olarak koydum. umut, sneijder, chedjou. 3 eder. bir cümle geriye dönüp üç kişi vardı diye düzeltebilirdi. yapmamış, kim uğraşacak demiş büyük ihtimalle.
7) "muslera, sinan bolat olayından sonra kendine geldi ve g.saray'ın can simidi oldu."
burdan sonra turgay şeren yazısına eviriyor ama hayır, muslera zaten her zaman yapabileceğinin en iyisini yapıyordu. hamza geldikten sonra genzo wakabayashi olmadı. kaldı ki muslera amerikan filmlerinde betimlenen haris vasat amerikalı kız mı ki sinanın menajerine hırslanıp amerikan filmi tadında başarı hikayesine konu olsun?
8) "prandelli'nin bursaspor maçından sonra yüzüne bakmadığı olcan, kendini toparladı."
...ancak bundan kendinin dahi haberi yok.
9) "özellikle melo'nun beşiktaş derbisinden sonra yaptığı 'sahada sonuna kadar mücadele eden bir g.saray vardı' açıklaması arkadaşlık ilişkilerinin pozitif yönde olduğunun göstergesidir."
zira bundan önceki maçlarda melo "beni çıkar şu takımdan, anam avradım olsun zerre cacık olmaz bu keleklerden" diye açıklamalar yapıyordu. melo bu açıklamayı yapınca anladık ki galatasarayda takım ruhu oturmuş, tek başına bu açıklama, "özellikle" bu açıklama bize bunu anlattı. bize anlatmasa da sayın tüzemene anlatmış ki yazısına koymuş bunu.
10) "galatasaray, trabzon ve balıkesir maçlarını prandelli'nin kadro seçimindeki inatlarından dolayı kaybetti. italyan hocanın sol açık diye aldırdığı yasin'i balıkesir'de sağ bek oynatması tam bir skandaldı."
yasinin sağ bek oynamasının inatla alakası nedir çözemedim. yasin her maç istisnasız sağ bek oynasa anlarım ama öyle bir şey yok, bunlar denemelerdi, takımda doğru düzgün bir sağ bek olmadığı için prandellinin çaresizce yaptığı denemeler. inat bambaşka bir şey sayın tüzemen. mesela inat dediğin şey ısrarla dany nounkeu'yü oynatmak ve verim alabileceğini düşünmektir, bir oyuncuyu yeni bir mevkide, hem de balıkesir gibi düşme adayı bir takıma karşı, denemek değil.
11) didier drogba.
neyse.
şimdi iyi gidiyoruz ya, "eyle bir devr-i sâbık mâzide, darb eyle haydarı beline oh beline" ekolünün yılmaz temsilcilerinden levent tüzemen yine aynı şeyi yapmış maalesef. bıkmadı bu tavırdan. galatasarayın anlık durumunu överken mutlaka geçmişe çakıyor. ne hamza hocanın buna ihtiyacı var ne taraftarın. niyeti iyi olabilir fakat eskiyi gösterip yeniye aşık etme fikri genelde uzun vadede patlar. yapılmamalı bu.