268
http://tr.wikipedia.org/...Akademik_hayat.C4.B1
dünya nüfusu arttıkça kibir de aynı oranda arttı. kibir beraberinde kendini bilmezlik, fütursuzluk, budalalık getirir mi; yoksa tüm bunların toplamı mı kibre çıkar bilmiyorum. aralarında ilişki olduğu açık ama bu ilişki hangi istikamette seyrediyor onun üzerine düşünmek lazım. boş keseden atıp tutmak olmaz.
galatasaray lisesinde eğitimden bağımsız olarak hademelik yapan biri dahi bazı konularda senden benden daha üstün bir birikime sahiptir. galatasaray lisesi mezunu kulüp üyelerinin hepsi, kulübün değer yargılarına uygun hareket etmez ama çoğunluk hala bu kulübün hiyerarşik yapısını, geleneklerini iyi bilir ve uygular. galatasarayın medya tarafından sevilmemesinin, her türlü uluslararası başarısına rağmen devlet desteğini arkasında hissedememesinin sebebi de; devletten destek almayarak ayakta kalabilmesinin sebebi de bu yarı-içrek yapısıdır. yarı içrek diyorum çünkü kulüp dışarıdan da üye alıyor.
bu duruma karşı çıkan kim? belki biraz ağır konuşacağım ama elbette ilk paragrafta bahsettiğim kibre, kendini bilmezliğe, fütursuzluğa, budalalığa sahip adamlar. tümevarımsal yaklaştığımın farkındayım ve bu yöntemin çok sağlıklı olmadığını biliyorum gel gör ki bilimsel olmayan konularda tümevarım yapmadan istisnaları da göz önüne alırsak üzerine yazabileceğimiz hiçbir konu kalmaz. her neyse, duygun yarsuvatın akademik kariyeri, zekası, geçmişi ortada. her insan gibi hata yapma potansiyelini bir yana bırakıyorum, galatasaray taraftarı arasında hala kendisine bunak diyen embesiller var. bunak, ne yaptığını bilmiyor, moruk vb sayamadığım onca şey.
birincisi, yaşlı bir insana kendi küçük aklınca hata yaptığını düşündüğü için bu sıfatları yakıştıran adamın nefes alması bile bence gereksiz, oksijen israfı. elbette insan olmamız hasebiyle kalkıp aldığı nefesi kesme hakkına sahip değiliz ama kendisi, yaptığı seviyesiz eleştiriyle bu seviyesizliği belirlemiş olduğundan, düştüğü derekeye sıcak buhar üflemek de bizim için zevktir. ikincisi, maalesef artan nüfus belli bir yeri değil, umumu seviyesizleştirdi ve bu seviyesizlik kolektif oldu. vasat her yere ölümüne sirayet etti. bu vasat, kolektif bir biçimde ulaşamadığı her yere çamur atma derdinde. bu kolektiflik, teker teker bireylerini etkisi altına alıyor ama çıkan ses bir ve değişmez oluyor. bazen, üstün aklın emir vermesi bile gerekmeden bu kolektif şuursuzluk kendini belli edebiliyor, ki bu geri dönülmez yolun habercisi.
ısıtılıp ısıtılıp öne konan "galatasarayın liecilerden kurtulması lazım" geyikleri tam da bu kolektif vasatlığın göstergesi maalesef. galatasaray başkanına, sırf istediği başkan seçilmedi, sırf istediği oyuncu gelmedi, sırf istediği yönetici yok diye ağzına geleni söyleme hadsizliğinde, hem de destursuz, bulunan adamlar, bir de üzerine "gasray lisecilerin diyil :(" basitliğine girmeye başladı.
peki galatasaray başkanı eleştirilemez mi? sonuna kadar eleştirilir. ancak eleştiri, ağırlığı ve geçmişi belli, galatasarayın içinde lise çağından beri bulunmuş ve henüz yeni seçilmiş bir insana karşı yapılan "bunak, moruk, önünü göremiyor, avanak dede" hakaretlerini haiz saçmalamalar olduğunda o eleştirilerin çıktıkları yere ivdilikkle sokulması lazım. tümevarım tam da burada öne çıkıyor zaten ve geleceğim konu da galatasarayın dışa açılması. galatasaray dışa açıldığında, elbette kulüp içine çok kaliteli isimler girecektir. girecektir girmesine ama bunların yanında sürüyle kalitesiz, kabadayı, külhanbeyi, kahvehane ağızlı da doluşacaktır çünkü ne olursa olsun üyelik dediğiniz şey para isteyen bir şey ve türkiyenin zengininin profili de belli.
galatasaray, yarı içrek olarak en azından kamuya sirayet eden vasatlığın dışında seyredebiliyor. lakin bizim vasat kolektif yapı, galatasarayın bu vasatlığa bulaşmamasından ölümüne rahatsız. duygun yarsuvat eleştirilerinden bile bundan nasıl rahatsız olunduğunu anlayabiliyorum.
gel gelelim galatasaray, avrupada örneği bulunmayan bir kulüp. bir eğitim kurumunun rahminden hasıl olmuş bir büyük kulüp yok. real madrid, barcelona, manchester united, arsenal, bayern münchen vb. epistemolojik idraktan yoksun olduğumuz için yaşadığımız çağdan öncesini de bilişsel düzeyde yok sayma eğilimine sahibiz, bu da galatasarayın cumhuriyet ve onun değerleri bağlamında ne ifade ettiğini de anlayamamamıza yol açıyor sanırım. galatasaray, camiayı oluşturan bireyler olarak cumhuriyetin "ideal insan" kalıbına en çok yaklaşan camiaydı. okur - yazar, kültürlü, dünya meseleleriyle ilgili, en başta eğitime önem veren. haliyle galatasaray, türkiyenin üzerinde seyrediyordu, yapısı da bu üst-seviyenin gerekleri neticesinde şekilleniyordu. genç cumhuriyetin fakir ve eğitimsiz halkı, cumhuriyet ve devrimleri trafından galatasaray camiasının seviyesine çekilmeliydi zaten.
bugün geldiğimiz noktada türk halkı ahlaksız bir bilgi makinesine dönüştü. internet her yere rahatça ulaştığı için, zihninde birikimlerden müteşekkil bir süzgeç olmayan genç nüfus, her şeyi bildiğini iddia etti. türk halkı 1923e kıyasla okur - yazarımsı ama o zamana kıyasla kibrin en felaket halini yaşamakta. içrek yapılara erişememenin verdiği o dayanılmaz acıyla, içrekliğe ve o yapıyla mündemiç her topluluğa (masonlar bunun en belirgin örneğidir) ölümüne saldırma eğilimine giriyorlar. kulüp taraftarlığı ise, kişinin egosunu beslediğinden kulübe değil ama onun içrek yapısına saldırabiliyorlar. bu saldırı sağlam temellere dayandığında tartışılır, konuşulur ama elfazı hükümsüz seçip kendini yargıç bellemek hadsizliktir ve zeka noktasında kimsenin bu insanları ciddiye almaması gereklidir.
galatasaray lise tarafından kurulmuştur ve lise, bu kulübün kalbidir. duygun bey de bu kalbin hücrelerinden biridir. galatasaray camiasındaki lise ağırlığı ortadan kalktığı gün, galatasarayın fenerbahçeden hiçbir farkının kalmadığı gün olur. zira bu camiayı ayrıcalıklı yapan şey taraftarı değil, bu içrek yapısıdır. taraftar dediğin şey basit halk tabakasıdır en fazla. adnan polat gibi şovenist politikalara iman etmiş kişiler için "galatasaray türkiyedir" denebilir. galatasaray türkiyenin üstündedir. bu üstünlüğe erişemeyen kişi de galatasarayın üstünlüğünü bitirmenin yolu olan lisenin önemini azaltmak gibi bir yola başvurur. acı olansa, bunun iyi sonuç vereceğini sanmasıdır.
edit: birkaç mesaj geldi, üzerine bu editi koymam lazım sanırım. duygun beyin yahut x kişisinin akademik kariyeri, okuduğu lise başlı başına elbette bir kıstas değildir. bu, o insanlara eleştirilmezlik zırhı da geçirmez. beni rahatsız eden şey, duygun bey eleştirilirken takınılan bayağı tavır. bu insan bu bayağı üslubu haiz kişilerin sıra arkadaşı değil. kaldı ki, bu üslupla sıra arkadaşına saldırmak bile ayıpken, üstüne üstlük kim olduğu belli bir insana bu kadar kolay saldırmak rahatsız edici. genel olarak değindiğim konularda yanılıyor olma ihtimalim yanılmıyor olma ihtimalimden kuvvetsiz değil. ancak bir insanı eleştirirken dayanak noktası ve takınılan tavır önemlidir. üslubun bayağılığı da çok sarih.
dünya nüfusu arttıkça kibir de aynı oranda arttı. kibir beraberinde kendini bilmezlik, fütursuzluk, budalalık getirir mi; yoksa tüm bunların toplamı mı kibre çıkar bilmiyorum. aralarında ilişki olduğu açık ama bu ilişki hangi istikamette seyrediyor onun üzerine düşünmek lazım. boş keseden atıp tutmak olmaz.
galatasaray lisesinde eğitimden bağımsız olarak hademelik yapan biri dahi bazı konularda senden benden daha üstün bir birikime sahiptir. galatasaray lisesi mezunu kulüp üyelerinin hepsi, kulübün değer yargılarına uygun hareket etmez ama çoğunluk hala bu kulübün hiyerarşik yapısını, geleneklerini iyi bilir ve uygular. galatasarayın medya tarafından sevilmemesinin, her türlü uluslararası başarısına rağmen devlet desteğini arkasında hissedememesinin sebebi de; devletten destek almayarak ayakta kalabilmesinin sebebi de bu yarı-içrek yapısıdır. yarı içrek diyorum çünkü kulüp dışarıdan da üye alıyor.
bu duruma karşı çıkan kim? belki biraz ağır konuşacağım ama elbette ilk paragrafta bahsettiğim kibre, kendini bilmezliğe, fütursuzluğa, budalalığa sahip adamlar. tümevarımsal yaklaştığımın farkındayım ve bu yöntemin çok sağlıklı olmadığını biliyorum gel gör ki bilimsel olmayan konularda tümevarım yapmadan istisnaları da göz önüne alırsak üzerine yazabileceğimiz hiçbir konu kalmaz. her neyse, duygun yarsuvatın akademik kariyeri, zekası, geçmişi ortada. her insan gibi hata yapma potansiyelini bir yana bırakıyorum, galatasaray taraftarı arasında hala kendisine bunak diyen embesiller var. bunak, ne yaptığını bilmiyor, moruk vb sayamadığım onca şey.
birincisi, yaşlı bir insana kendi küçük aklınca hata yaptığını düşündüğü için bu sıfatları yakıştıran adamın nefes alması bile bence gereksiz, oksijen israfı. elbette insan olmamız hasebiyle kalkıp aldığı nefesi kesme hakkına sahip değiliz ama kendisi, yaptığı seviyesiz eleştiriyle bu seviyesizliği belirlemiş olduğundan, düştüğü derekeye sıcak buhar üflemek de bizim için zevktir. ikincisi, maalesef artan nüfus belli bir yeri değil, umumu seviyesizleştirdi ve bu seviyesizlik kolektif oldu. vasat her yere ölümüne sirayet etti. bu vasat, kolektif bir biçimde ulaşamadığı her yere çamur atma derdinde. bu kolektiflik, teker teker bireylerini etkisi altına alıyor ama çıkan ses bir ve değişmez oluyor. bazen, üstün aklın emir vermesi bile gerekmeden bu kolektif şuursuzluk kendini belli edebiliyor, ki bu geri dönülmez yolun habercisi.
ısıtılıp ısıtılıp öne konan "galatasarayın liecilerden kurtulması lazım" geyikleri tam da bu kolektif vasatlığın göstergesi maalesef. galatasaray başkanına, sırf istediği başkan seçilmedi, sırf istediği oyuncu gelmedi, sırf istediği yönetici yok diye ağzına geleni söyleme hadsizliğinde, hem de destursuz, bulunan adamlar, bir de üzerine "gasray lisecilerin diyil :(" basitliğine girmeye başladı.
peki galatasaray başkanı eleştirilemez mi? sonuna kadar eleştirilir. ancak eleştiri, ağırlığı ve geçmişi belli, galatasarayın içinde lise çağından beri bulunmuş ve henüz yeni seçilmiş bir insana karşı yapılan "bunak, moruk, önünü göremiyor, avanak dede" hakaretlerini haiz saçmalamalar olduğunda o eleştirilerin çıktıkları yere ivdilikkle sokulması lazım. tümevarım tam da burada öne çıkıyor zaten ve geleceğim konu da galatasarayın dışa açılması. galatasaray dışa açıldığında, elbette kulüp içine çok kaliteli isimler girecektir. girecektir girmesine ama bunların yanında sürüyle kalitesiz, kabadayı, külhanbeyi, kahvehane ağızlı da doluşacaktır çünkü ne olursa olsun üyelik dediğiniz şey para isteyen bir şey ve türkiyenin zengininin profili de belli.
galatasaray, yarı içrek olarak en azından kamuya sirayet eden vasatlığın dışında seyredebiliyor. lakin bizim vasat kolektif yapı, galatasarayın bu vasatlığa bulaşmamasından ölümüne rahatsız. duygun yarsuvat eleştirilerinden bile bundan nasıl rahatsız olunduğunu anlayabiliyorum.
gel gelelim galatasaray, avrupada örneği bulunmayan bir kulüp. bir eğitim kurumunun rahminden hasıl olmuş bir büyük kulüp yok. real madrid, barcelona, manchester united, arsenal, bayern münchen vb. epistemolojik idraktan yoksun olduğumuz için yaşadığımız çağdan öncesini de bilişsel düzeyde yok sayma eğilimine sahibiz, bu da galatasarayın cumhuriyet ve onun değerleri bağlamında ne ifade ettiğini de anlayamamamıza yol açıyor sanırım. galatasaray, camiayı oluşturan bireyler olarak cumhuriyetin "ideal insan" kalıbına en çok yaklaşan camiaydı. okur - yazar, kültürlü, dünya meseleleriyle ilgili, en başta eğitime önem veren. haliyle galatasaray, türkiyenin üzerinde seyrediyordu, yapısı da bu üst-seviyenin gerekleri neticesinde şekilleniyordu. genç cumhuriyetin fakir ve eğitimsiz halkı, cumhuriyet ve devrimleri trafından galatasaray camiasının seviyesine çekilmeliydi zaten.
bugün geldiğimiz noktada türk halkı ahlaksız bir bilgi makinesine dönüştü. internet her yere rahatça ulaştığı için, zihninde birikimlerden müteşekkil bir süzgeç olmayan genç nüfus, her şeyi bildiğini iddia etti. türk halkı 1923e kıyasla okur - yazarımsı ama o zamana kıyasla kibrin en felaket halini yaşamakta. içrek yapılara erişememenin verdiği o dayanılmaz acıyla, içrekliğe ve o yapıyla mündemiç her topluluğa (masonlar bunun en belirgin örneğidir) ölümüne saldırma eğilimine giriyorlar. kulüp taraftarlığı ise, kişinin egosunu beslediğinden kulübe değil ama onun içrek yapısına saldırabiliyorlar. bu saldırı sağlam temellere dayandığında tartışılır, konuşulur ama elfazı hükümsüz seçip kendini yargıç bellemek hadsizliktir ve zeka noktasında kimsenin bu insanları ciddiye almaması gereklidir.
galatasaray lise tarafından kurulmuştur ve lise, bu kulübün kalbidir. duygun bey de bu kalbin hücrelerinden biridir. galatasaray camiasındaki lise ağırlığı ortadan kalktığı gün, galatasarayın fenerbahçeden hiçbir farkının kalmadığı gün olur. zira bu camiayı ayrıcalıklı yapan şey taraftarı değil, bu içrek yapısıdır. taraftar dediğin şey basit halk tabakasıdır en fazla. adnan polat gibi şovenist politikalara iman etmiş kişiler için "galatasaray türkiyedir" denebilir. galatasaray türkiyenin üstündedir. bu üstünlüğe erişemeyen kişi de galatasarayın üstünlüğünü bitirmenin yolu olan lisenin önemini azaltmak gibi bir yola başvurur. acı olansa, bunun iyi sonuç vereceğini sanmasıdır.
edit: birkaç mesaj geldi, üzerine bu editi koymam lazım sanırım. duygun beyin yahut x kişisinin akademik kariyeri, okuduğu lise başlı başına elbette bir kıstas değildir. bu, o insanlara eleştirilmezlik zırhı da geçirmez. beni rahatsız eden şey, duygun bey eleştirilirken takınılan bayağı tavır. bu insan bu bayağı üslubu haiz kişilerin sıra arkadaşı değil. kaldı ki, bu üslupla sıra arkadaşına saldırmak bile ayıpken, üstüne üstlük kim olduğu belli bir insana bu kadar kolay saldırmak rahatsız edici. genel olarak değindiğim konularda yanılıyor olma ihtimalim yanılmıyor olma ihtimalimden kuvvetsiz değil. ancak bir insanı eleştirirken dayanak noktası ve takınılan tavır önemlidir. üslubun bayağılığı da çok sarih.