6
son derece normal bir durum.
bir futbol takımı sürekli hoca değiştirdiği halde periyodik olarak aynı sorunları yaşıyorsa, orada hoca değil zihniyet problemi var demektir. eğer koskoca bir kulüp dünya üzerinde sadece bir teknik adamlar başarılı oluyorsa o sorun sanılandan da büyük demektir.
aslında bu zihniyet, yerli oyuncuları eleştiren kitlenin %90ında da mevcut. burada sıkıntı bu ülkede küçük yaşta verilen aile eğitimi ve okul öğretiminin kişiyi çıkarcığıla, tembelliğe itmesi. bir kısım kafası çalışan insan sorunu görüyor ve sorunun içinde kendisi olmadığı için rahat rahat saydırıyor.
ama emin olun, bu eleştirenler -ki ben de dahilim bunların içine- bahsedilen konumlarda olsalar onlar da aynı şeyi yapacaklar. çünkü sistem büyük ve o dişlileri değiştirmek kolay değil.
ha, burada yerli oyuncuların suçlu olduğu gerçeği değişiyor mu? değişmiyor. ülke olarak olmaması gereken bir zihinsel yapımız var. türkiyede iş yapan yabancı oyunculardan bile görebilirsiniz bu durumu. avrupalı adam burada başarılı olamıyor. bu bir ırk sorunu değil, mentalite sorunu. avrupalı bir adamın burada başarılı olması çok zor. (burada avrupadan kastım eğitim, insan hakları ve hukuk konularında gelişmiş avrupa ülkeleri.)
en basit örnek: türkiyede başarılı olmuş bütün rumen oyuncular, gençliğini çavuşesku döneminde geçirmiş oyuncular. hagi, popescu, ilie, filipescu, nispeten gayet yetersiz oyuncular olmalarına rağmen radu, pancu vb. sonraki kuşak hiçbir şey yapamadı burada. stancu, bratu, petre vb. bu zihniyet 3. dünya ülkeleriyle 1. dünya ülkeleri arasındaki zihniyet farkının tezahürü. yahut sasa iliç, prekazi, simoviç ve türkiyede oynamış balkan oyuncuların ekseri başarılı olması. hepsi otoriter bir düzende disipline edilmiş adamlardı. buraya yabancılık çekmediler o yüzden.
bu sıkıntının aşılması imkansıza yakın görünüyor. her seferinde heyecanlanıyoruz, rijkaard geldiğinde de oldu bu. biliyoruz ki bu adamlar bir şey biliyorlar. ama o bildiklerini sahaya yansıtamazlar.
türk topçular serbestliğe gelemez, salar kendini;
medyada sinan enginin, ümit özatın, şansal büyükanın, tümer metinin sözü geçiyor;
futbol federasyonunu siyasi iktidar belirliyor;
medya sürekli sipariş haberler veriyor vb.
dört bir koldan yardırıyorlar. ne mancini, ne rijkaard gibi adamlar bunlarla uğraşamaz. çünkü medyanın anladığı dil "onu çekme bunu çek" sözüdür. topçunun anladığı dil sırtından eksik edilmeyen sopada gizlidir. federasyonun anladığı dil, güçlünün hukukunun geçerliliğidir.
yani bu ülkede güçlü olduğun müddetçe varsın. lucescu başarısız mıydı? her gittiği takımı şampiyon yapan adam 2 kere kovuldu bu ülkeden. çünkü güçlü değildi. türkiye gün geçtikçe daha çok güçlünün hukukunun geçtiği kabus gibi bir yapıya bürünüyor. siyasetten futbola, gücü olan yasa kanun tanımadan istediği gibi at koşturuyor.
bugün manciniye yapılan her eleştiri bu saçma sapan düzeneğin devamı için emek vermek oluyor. "bu adam suçsuz mu?" diye bir sorunun bir anlamı yok ki cevap verilsin. adamın geldiği ortam normal değil çünkü. 3. dünya ülkesi ve gittikçe daha da büyük bir batağa saplanıyor. bu biter mi? bitmeyecek gibi zira taraftar akbaba, taraftar lümpen, taraftar çin malı futbol seyircisi. bu adamlar, futboldan çok romadaki gladyatör dövüşlerini severlerdi eminim. çünkü amaçları sadece kazanmak. umurlarında değil etik ahlak terakki. varsa yoksa güçlü ol, kazan.
ama galatasaray bunun için kurulmadı. işte galatasaraydaki lisecilerin dayanak noktası bu külli öküzler zaten. çünkü galatasaray, liseden ayrı düşünüldüğünde sadece kazanmaya odaklı lümpen sürüsünün, içindeki hayvanı dışarı vurduğu bir araç haline geliyor. ama lise işin içine girdi mi türkiyenin batıya açılan yüzü oluyor.
yani kısacası, yerli oyuncuların eleştiri odağı olması doğru ama eksik bir tutum. eleştiri odağı olması gereken şey var olan sistemin kendisi ve bunun devamını sağlayan adi düzen. tabii bu değirmene su taşıyanlar.
bir futbol takımı sürekli hoca değiştirdiği halde periyodik olarak aynı sorunları yaşıyorsa, orada hoca değil zihniyet problemi var demektir. eğer koskoca bir kulüp dünya üzerinde sadece bir teknik adamlar başarılı oluyorsa o sorun sanılandan da büyük demektir.
aslında bu zihniyet, yerli oyuncuları eleştiren kitlenin %90ında da mevcut. burada sıkıntı bu ülkede küçük yaşta verilen aile eğitimi ve okul öğretiminin kişiyi çıkarcığıla, tembelliğe itmesi. bir kısım kafası çalışan insan sorunu görüyor ve sorunun içinde kendisi olmadığı için rahat rahat saydırıyor.
ama emin olun, bu eleştirenler -ki ben de dahilim bunların içine- bahsedilen konumlarda olsalar onlar da aynı şeyi yapacaklar. çünkü sistem büyük ve o dişlileri değiştirmek kolay değil.
ha, burada yerli oyuncuların suçlu olduğu gerçeği değişiyor mu? değişmiyor. ülke olarak olmaması gereken bir zihinsel yapımız var. türkiyede iş yapan yabancı oyunculardan bile görebilirsiniz bu durumu. avrupalı adam burada başarılı olamıyor. bu bir ırk sorunu değil, mentalite sorunu. avrupalı bir adamın burada başarılı olması çok zor. (burada avrupadan kastım eğitim, insan hakları ve hukuk konularında gelişmiş avrupa ülkeleri.)
en basit örnek: türkiyede başarılı olmuş bütün rumen oyuncular, gençliğini çavuşesku döneminde geçirmiş oyuncular. hagi, popescu, ilie, filipescu, nispeten gayet yetersiz oyuncular olmalarına rağmen radu, pancu vb. sonraki kuşak hiçbir şey yapamadı burada. stancu, bratu, petre vb. bu zihniyet 3. dünya ülkeleriyle 1. dünya ülkeleri arasındaki zihniyet farkının tezahürü. yahut sasa iliç, prekazi, simoviç ve türkiyede oynamış balkan oyuncuların ekseri başarılı olması. hepsi otoriter bir düzende disipline edilmiş adamlardı. buraya yabancılık çekmediler o yüzden.
bu sıkıntının aşılması imkansıza yakın görünüyor. her seferinde heyecanlanıyoruz, rijkaard geldiğinde de oldu bu. biliyoruz ki bu adamlar bir şey biliyorlar. ama o bildiklerini sahaya yansıtamazlar.
türk topçular serbestliğe gelemez, salar kendini;
medyada sinan enginin, ümit özatın, şansal büyükanın, tümer metinin sözü geçiyor;
futbol federasyonunu siyasi iktidar belirliyor;
medya sürekli sipariş haberler veriyor vb.
dört bir koldan yardırıyorlar. ne mancini, ne rijkaard gibi adamlar bunlarla uğraşamaz. çünkü medyanın anladığı dil "onu çekme bunu çek" sözüdür. topçunun anladığı dil sırtından eksik edilmeyen sopada gizlidir. federasyonun anladığı dil, güçlünün hukukunun geçerliliğidir.
yani bu ülkede güçlü olduğun müddetçe varsın. lucescu başarısız mıydı? her gittiği takımı şampiyon yapan adam 2 kere kovuldu bu ülkeden. çünkü güçlü değildi. türkiye gün geçtikçe daha çok güçlünün hukukunun geçtiği kabus gibi bir yapıya bürünüyor. siyasetten futbola, gücü olan yasa kanun tanımadan istediği gibi at koşturuyor.
bugün manciniye yapılan her eleştiri bu saçma sapan düzeneğin devamı için emek vermek oluyor. "bu adam suçsuz mu?" diye bir sorunun bir anlamı yok ki cevap verilsin. adamın geldiği ortam normal değil çünkü. 3. dünya ülkesi ve gittikçe daha da büyük bir batağa saplanıyor. bu biter mi? bitmeyecek gibi zira taraftar akbaba, taraftar lümpen, taraftar çin malı futbol seyircisi. bu adamlar, futboldan çok romadaki gladyatör dövüşlerini severlerdi eminim. çünkü amaçları sadece kazanmak. umurlarında değil etik ahlak terakki. varsa yoksa güçlü ol, kazan.
ama galatasaray bunun için kurulmadı. işte galatasaraydaki lisecilerin dayanak noktası bu külli öküzler zaten. çünkü galatasaray, liseden ayrı düşünüldüğünde sadece kazanmaya odaklı lümpen sürüsünün, içindeki hayvanı dışarı vurduğu bir araç haline geliyor. ama lise işin içine girdi mi türkiyenin batıya açılan yüzü oluyor.
yani kısacası, yerli oyuncuların eleştiri odağı olması doğru ama eksik bir tutum. eleştiri odağı olması gereken şey var olan sistemin kendisi ve bunun devamını sağlayan adi düzen. tabii bu değirmene su taşıyanlar.