647
26 şubat 2014 galatasaray chelsea maçı ile ilgili muazzam bir yazı patlatan destan yazarı.
--- alıntı ---
ne güzel başlamıştı her şey, kuralar çekildiğinde cillop gibi guruba düşmüştük. real madrid'in yanında juventus'a yem olmak, arkadan kopenhag'a da ezilip sonuncu olmak vardı. ne güzeldi. hatta, büyük türk futbol düşünürü anında ürmüştü, devletspor'un, tüpkardeşliğinin, medya sülükbahçe'nin unutulmaz rekoru kırılır demişti. gerçi imkansızdı, hiç kimse kıramazdı ama onlar 3 gol atmışlardı, galatasasaray 2 gol atıp sıfır çekebilse, futbol federasyonumuz 40 gün 40 gece peypır muun'da ziyafet verecekti. fakat o zaman da drogba'yla sneijder el ele boğaz köprüsünden atlamış olurlardı ya, onların çok da umurundaydı.
maçlar başladı, ilk maçta kralın madrid'i 6 tane atıp kına satışlarına tavan yaptırdı. üstüne motor sanat terk mühendis de kaçınca kolladıkları o sezon bu sezondu işte. aç kurtların iştahıyla beklediler juventus maçlarını. galatasaray, büyük taraftarıyla mecbur maçları tamamladı. sonuncu olur dedikleri eleme maçlarından italyan şampiyonu'nu arena kabristanı'na gömerek sıyrıldı.
köpeklerin duasının kabulü, gelecek sezonlara kalmıştı,
arena, juventus maçlarıyla sami yen kapalısına evrilmişti, dün gece itibarıyla da cehenneme. bundan böyle aslanların yuvası, ali sami yen cehennemi olarak anılacak, şanlı tribün tarihinin anısını sonsuza kadar yaşatacaktı.
çelsi yatsın kalksın canterbury başpiskoposluğu na mum yaksın, başlarında morinyo vardı. morinyo gitsin 1. izabel'in eteklerini yüz sürsün, geçen yıl, koskoca real madrid'le, 3-0 yendiği maçın rövanşında, kan kustuğu dakikalardaki tecrübesine dua etsin. galatasaraylı olduğum kadar eminim morinyo hariç kim gelirse gelsin dün gece o cehennemden çıkamazdı.
o büyük seyircinin gürültüsünü kesmek için maçın başında ağrı dağına bıçak çekti. oyun ritmini arayan galatasaray'ı hataya zorladı. golden önce muslera'nın kaza golü geliyordu. 604 taktiğinin büyük mağduru eboue, götürdüğü topları, son anda kaptırıyordu. futbol tanrıları hatanın cezasını kesmek için fazla beklemedi. sonrasında şoku atlatmasına imkan vermemek için, usta bütün bildiklerini sanki bu maçta kullanacaktı. bu ne korkuydu? maçın ikinci yarısında anlayacaktık.
mancini yeni alınan yabancılardan hayroviç'i tribünden indirip şampiyonlar ligi müziğini sahadan dinletti. büyük futbolcular, büyük maçlarda doğardı. hayırlı futbolcuysa o büyük maç da bu maçtı. sağ tarafımızın geçirdiği felç çözülecek gibi değildi. hepimiz eboue'yi çıkar diye kulübeye sinerji gönderdik. mesaj alınmış, kenara yekta gelmişti. eboue yerine hayro elini sıktı ilk olarak tugay'ın. hayırlı bir transfer değildi, elazığspor'u, rizespor'u yenmek için de bir yabancıyı transfer etmek fazla lükstü. üzerinde durmaya bile değmezdi.
brezilya milli takımı açıklandı listede pitbull yoktu, ve son iki maçta da melo sanki melo gibi oynamamıştı. 180 km hızla giden araba gibi, 160a, 140a düşüyordu. yine de hızlıydı, ama araba melo markaydı, görece düşüş vardı. dün gece kan davalısı! ramirez'e ikimizden biri fazla raconu kesmesi bekleniyordu. erken gelen şok golle, pitbull'un da savaş gücü düşüktü. yekta'nın girmesiyle pansumanı yapıp kanamayı durdurduk.
maça hezimet veren medya sülükleri erken gole, çok erken sevindiklerini nereden bileceklerdi ki? takım çabuk toparlandı, muslera'nın 2. gole izin vermediği anda da geri dönüş başladı. drogba'nın, sneijder'in kolay teslim olacağı maç değildi.
ikinci yarıyla beraber cehennem azabı başladı morinyo'nun. orta sahada yaptıkları sarı kartsız faullerle sıçan gibi oynamaya başladılar. kalecileri, daha 40 dakika varken vakit geçirmekten sarı kart aldı. hezimet bir türlü gelmiyor, türk futbolseverlerinin nabzı 3.5 atıyordu. istermisin şimdi galatasaray öne geçsin de hepimiz kahrolalım demeye başladılar, olmaz demeyin sakın, eminim. direniş sürüyordu, drogba'nın kafasından seken topa selçuk can havliyle dokunmuş, direk, korner bir pozisyon doğmuştu. önce drogba, sonra sarı ejder ultraslan tribününe amigoluk yaptı. kornerle gelen gol galatasaray'ın büyük takım ruhuydu.
galibiyet golü için tribünle saldırdık, ama bütün delikler kapalıydı. sanki iki kişi fazla kalelerini savunuyorlardı. 1-1 e bayram ederek boğazdan ayrıldılar. şecu geldiğinden beri en büyük futbolunu oynadı, takıma uyum için belki de bir sezonun 3 de 2 sinin geçmesi gerekiyordu. sol tarafımızda da bir büyük futbolcu boy veriyordu. telles için elde var 1 di, çok daha büyük şampiyonlar ligi maçlarında galatasaray'ın askeri olarak savaşacaktı. dünya'nın oynayan en büyük liberosu bizim felipe melo'ydu. moralini bozmak için seferberlik ilan edilse bile o tribünden beslenen pitbull'du.
ve biz de maçın bitiş düdüğüyle galatasaray'a hep birden sitemlerimizi gönderdik. ah ulan galatasaray! yine yaptın yapacağını, ne isa'ya, ne musa'ya yaranabildin. biz yatırdığımız ingiliz'in işini bitiremedik diye beraberliğe üzülürken, bizim dışımızdakiler hezimet olmadı diye dövünüyorlardı. sandılar ki, 2. sınıf başaltı takımlarının yaptığı gibi elindeki topu içeri bırakan terry'i bahane edip ağlayacağız. sandılar ki kendi sahamızda berabere kaldık, artık elendik, lige döndük diye kaderimize razı olacağız.
oysa anlayamadıkları bir şey var, biz galatasaray'ız. bu pislik içindeki ülkemizin, çok daha beter pisliğe bulanmış futboluna çok fazla olduğumuzun bilincindeyiz. bizim için langırt liginin, gazoz maçlarının tek sebebi, avrupa'nın burnu büyük takımlarını ali sami yen cehennemine getirmek, şovun içinde olmak, bir iki veya daha fazla çocuğun galatasaraylı olabilmesini sağlamak için araç olmasıdır.
şampiyon bile olsalar, bulgaristan tel örgüsünü görmesi bile yasak olanlarla aynı mahallede spor yapıyor olmanın derin üzüntüsüyle bir kez daha naralar atıyorum. galatasaray yeter ki oynayacağı maça taraftarı taşısın, yeter ki hiç bir maça umutsuz çıkmasın. yeter ki, 3-0 yenildiğimiz maçın rövanşında bile 4-0 yenebilme ihtimalimizi ortadan kaldırmasın. gerisi maçtır, 3 ihtimallidir.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
ne güzel başlamıştı her şey, kuralar çekildiğinde cillop gibi guruba düşmüştük. real madrid'in yanında juventus'a yem olmak, arkadan kopenhag'a da ezilip sonuncu olmak vardı. ne güzeldi. hatta, büyük türk futbol düşünürü anında ürmüştü, devletspor'un, tüpkardeşliğinin, medya sülükbahçe'nin unutulmaz rekoru kırılır demişti. gerçi imkansızdı, hiç kimse kıramazdı ama onlar 3 gol atmışlardı, galatasasaray 2 gol atıp sıfır çekebilse, futbol federasyonumuz 40 gün 40 gece peypır muun'da ziyafet verecekti. fakat o zaman da drogba'yla sneijder el ele boğaz köprüsünden atlamış olurlardı ya, onların çok da umurundaydı.
maçlar başladı, ilk maçta kralın madrid'i 6 tane atıp kına satışlarına tavan yaptırdı. üstüne motor sanat terk mühendis de kaçınca kolladıkları o sezon bu sezondu işte. aç kurtların iştahıyla beklediler juventus maçlarını. galatasaray, büyük taraftarıyla mecbur maçları tamamladı. sonuncu olur dedikleri eleme maçlarından italyan şampiyonu'nu arena kabristanı'na gömerek sıyrıldı.
köpeklerin duasının kabulü, gelecek sezonlara kalmıştı,
arena, juventus maçlarıyla sami yen kapalısına evrilmişti, dün gece itibarıyla da cehenneme. bundan böyle aslanların yuvası, ali sami yen cehennemi olarak anılacak, şanlı tribün tarihinin anısını sonsuza kadar yaşatacaktı.
çelsi yatsın kalksın canterbury başpiskoposluğu na mum yaksın, başlarında morinyo vardı. morinyo gitsin 1. izabel'in eteklerini yüz sürsün, geçen yıl, koskoca real madrid'le, 3-0 yendiği maçın rövanşında, kan kustuğu dakikalardaki tecrübesine dua etsin. galatasaraylı olduğum kadar eminim morinyo hariç kim gelirse gelsin dün gece o cehennemden çıkamazdı.
o büyük seyircinin gürültüsünü kesmek için maçın başında ağrı dağına bıçak çekti. oyun ritmini arayan galatasaray'ı hataya zorladı. golden önce muslera'nın kaza golü geliyordu. 604 taktiğinin büyük mağduru eboue, götürdüğü topları, son anda kaptırıyordu. futbol tanrıları hatanın cezasını kesmek için fazla beklemedi. sonrasında şoku atlatmasına imkan vermemek için, usta bütün bildiklerini sanki bu maçta kullanacaktı. bu ne korkuydu? maçın ikinci yarısında anlayacaktık.
mancini yeni alınan yabancılardan hayroviç'i tribünden indirip şampiyonlar ligi müziğini sahadan dinletti. büyük futbolcular, büyük maçlarda doğardı. hayırlı futbolcuysa o büyük maç da bu maçtı. sağ tarafımızın geçirdiği felç çözülecek gibi değildi. hepimiz eboue'yi çıkar diye kulübeye sinerji gönderdik. mesaj alınmış, kenara yekta gelmişti. eboue yerine hayro elini sıktı ilk olarak tugay'ın. hayırlı bir transfer değildi, elazığspor'u, rizespor'u yenmek için de bir yabancıyı transfer etmek fazla lükstü. üzerinde durmaya bile değmezdi.
brezilya milli takımı açıklandı listede pitbull yoktu, ve son iki maçta da melo sanki melo gibi oynamamıştı. 180 km hızla giden araba gibi, 160a, 140a düşüyordu. yine de hızlıydı, ama araba melo markaydı, görece düşüş vardı. dün gece kan davalısı! ramirez'e ikimizden biri fazla raconu kesmesi bekleniyordu. erken gelen şok golle, pitbull'un da savaş gücü düşüktü. yekta'nın girmesiyle pansumanı yapıp kanamayı durdurduk.
maça hezimet veren medya sülükleri erken gole, çok erken sevindiklerini nereden bileceklerdi ki? takım çabuk toparlandı, muslera'nın 2. gole izin vermediği anda da geri dönüş başladı. drogba'nın, sneijder'in kolay teslim olacağı maç değildi.
ikinci yarıyla beraber cehennem azabı başladı morinyo'nun. orta sahada yaptıkları sarı kartsız faullerle sıçan gibi oynamaya başladılar. kalecileri, daha 40 dakika varken vakit geçirmekten sarı kart aldı. hezimet bir türlü gelmiyor, türk futbolseverlerinin nabzı 3.5 atıyordu. istermisin şimdi galatasaray öne geçsin de hepimiz kahrolalım demeye başladılar, olmaz demeyin sakın, eminim. direniş sürüyordu, drogba'nın kafasından seken topa selçuk can havliyle dokunmuş, direk, korner bir pozisyon doğmuştu. önce drogba, sonra sarı ejder ultraslan tribününe amigoluk yaptı. kornerle gelen gol galatasaray'ın büyük takım ruhuydu.
galibiyet golü için tribünle saldırdık, ama bütün delikler kapalıydı. sanki iki kişi fazla kalelerini savunuyorlardı. 1-1 e bayram ederek boğazdan ayrıldılar. şecu geldiğinden beri en büyük futbolunu oynadı, takıma uyum için belki de bir sezonun 3 de 2 sinin geçmesi gerekiyordu. sol tarafımızda da bir büyük futbolcu boy veriyordu. telles için elde var 1 di, çok daha büyük şampiyonlar ligi maçlarında galatasaray'ın askeri olarak savaşacaktı. dünya'nın oynayan en büyük liberosu bizim felipe melo'ydu. moralini bozmak için seferberlik ilan edilse bile o tribünden beslenen pitbull'du.
ve biz de maçın bitiş düdüğüyle galatasaray'a hep birden sitemlerimizi gönderdik. ah ulan galatasaray! yine yaptın yapacağını, ne isa'ya, ne musa'ya yaranabildin. biz yatırdığımız ingiliz'in işini bitiremedik diye beraberliğe üzülürken, bizim dışımızdakiler hezimet olmadı diye dövünüyorlardı. sandılar ki, 2. sınıf başaltı takımlarının yaptığı gibi elindeki topu içeri bırakan terry'i bahane edip ağlayacağız. sandılar ki kendi sahamızda berabere kaldık, artık elendik, lige döndük diye kaderimize razı olacağız.
oysa anlayamadıkları bir şey var, biz galatasaray'ız. bu pislik içindeki ülkemizin, çok daha beter pisliğe bulanmış futboluna çok fazla olduğumuzun bilincindeyiz. bizim için langırt liginin, gazoz maçlarının tek sebebi, avrupa'nın burnu büyük takımlarını ali sami yen cehennemine getirmek, şovun içinde olmak, bir iki veya daha fazla çocuğun galatasaraylı olabilmesini sağlamak için araç olmasıdır.
şampiyon bile olsalar, bulgaristan tel örgüsünü görmesi bile yasak olanlarla aynı mahallede spor yapıyor olmanın derin üzüntüsüyle bir kez daha naralar atıyorum. galatasaray yeter ki oynayacağı maça taraftarı taşısın, yeter ki hiç bir maça umutsuz çıkmasın. yeter ki, 3-0 yenildiğimiz maçın rövanşında bile 4-0 yenebilme ihtimalimizi ortadan kaldırmasın. gerisi maçtır, 3 ihtimallidir.
--- alıntı ---