• 390
    daha dün gibi sanki. 14 yıldır yaşadığım muhitten taşınmıştık. aslında epey yakın bir yerdeydi yeni evimiz ama o eski muhitteki fenerli popülasyonu yüksekti ve ben henüz leeds'i elemeden önce babadan alınan parayla birer sarı ve kırmızı işaret fişeği almıştım avcı dükkanından. o gece kupayı aldığımızda balkon demirlerine bantlayıp yakacaktım fişekleri.

    mayısın birinde yeni eve taşındık. leeds'i eleyip finale kaldık. taşınırken okul çantamda götürmüştüm fişekleri, tribün deyimiyle meşaleleri... on dört yaşını henüz bitirmemiştim o zamanlar. o akşam, daha doğrusu o gece yaşananları tekrar tekrar anlatmaya pek gerek yok. sürekli çalan o salak cep telefonu sesi hepimizin buluştuğu ortak noktalardandır. babam içtiği biradan ötürü sürekli tuvalete gidip içeriden bağırırdı ''gol var mı gol?'' diye. yoktu gol. zaten penaltılara kalınca maç aralıksız ekran başında kaldı.

    o son penaltıyı atınca popescu ben bir koşu odadan o fişekleri alıp balkondaki demirlere çamaşır mandalıyla tutturdum. sonra da yaktım. babamın fark etmesi biraz zaman aldı, kızacak sandım tabi biliyorum malımı. kızdı önce, ama sokaktan geçen insanlar bizim balkon altında toplanmaya başlayınca o da kendisini bıraktı tezahüratlara. karşılıklı ben, 12 yaşındaki kardeşim, 43 yaşındaki babam sarı diyoruz, karşıdakiler kırmızı diyor... rüzgar yok; meşalelerin dumanı nefesimizi kesiyor, hatta balkonun dışını göremiyoruz. babam içeri giriyor. ben de... bülent çıkık koluyla televizyondakonuşuyor, ''işte, avrupa'nın en büyüğüyüz, en büyüğüz,'' diyor.

    on dört yaşındaydım aşağı yukarı o zaman. şimdi 28'in içindeyiz. bugün galatasaray şampiyonlar ligi şampiyonu olsa o günkü kadar sevinemem sanırım. kazanılan avrupa kupasının ilk olmasının yanında çocukluk/ergenlik duyguları da var tabi.

    http://www.youtube.com/watch?v=IFPbFbncfQQ

    bir insan ömründe mutluluktan ne zaman ağlar ki?
App Store'dan indirin Google Play'den alın