• 15024
    --- alıntı ---
    gezi parkı eylemlerinin iki gecesi de parka gidip ‘kim bu eylemciler’ ve ‘ne istiyorlar?’ diye baktım. kızlı erkekli gruplar parkın divan oteli tarafına yayılmıştı. daha çok bir gece pikniği ya da konser havası hâkimdi. ortalıkta bazı kalemlerin iddia ettiği gibi ‘ergenekoncu karanlık’ tipler gözükmüyordu. tam tersi belki de hayatında ilk kez eyleme katılan üniversiteli gençler, farklı iş gruplarından insanlar bir araya gelmişlerdi. bir ara siya siyabend kurulan mütevazı sahneye çıkıp şarkılarını söyledi. özellikle ikinci gece davulların ritmi ve kitlenin coşkusu ile kendinizi rio’da bir karnavalda bile hissedebilirdiniz. polis parkın bir tarafında uyukluyor, eylemciler de hiç kimseye bir zararları olmadan parkın diğer tarafında ‘takılıyorlardı.’

    işleri zıvanadan çıkartan polisin sabah baskını oldu. polis ilk gün gaz bombaları ile kimseye zararı olmayan bu eylemcilere hoyrat bir şekilde girişti. bununla da kalmadı eylemcilerin çadırlarını toplayan ‘birileri’ yaktı. eylemciler yine toplandı, polisin bu hoyrat tavrı ertesi gece katılımı büyütmüştü. eylemcilerin arasında dolaşırken üç genç yanıma geldi. “abi biz hamalız, eyleme desteğe geldik” dediler. ertesi sabah işe gideceklerini söylerken kafalarında gezi parkı’nda ağaçları korumaktan başka bir şey yoktu. ertesi sabah polis bu sefer daha da abartılı bir şekilde sabah baskınını gerçekleştirdi. ortalık savaş alanına dönünce de 1 mayıs’larda gördüğümüz meşhur ‘taksim savunmasına’ girişti. bu sefer olayın büyümesinin en büyük nedeni 1 mayıs’taki politize kitle ile gezi parkı eylemcilerinin arasındaki farktı. kimsenin derdi ortalığı yakıp yıkmak değildi. ellerinde pankartı bile olmayan gençler sadece gezi parkı’na çıkmak istiyorlardı, o kadar. ortalıkta provokatörler değil üniversiteliler vardı. polis bu ayrımı yapamadı. yapamayınca gaza bastı. gaza bastıkça tepki büyüdü. müdahale sosyal medyadan milyonlara dağıldı. bu sefer polisin bu tavrı marjinalize oldu.

    gezi parkı eylemleri aslında uzun süren bir gerilimin sonucu. benim tabirimle ‘düdüklü tencere demokrasimiz’in baskıya dayanamamasının beklenen bir sonucu. hatırlarsanız daha iki gün önce istanbul’daki yeni oluşan havayı sizlere aktarmıştım. konuştuğum insanlardaki tedirginlikten ve ‘yılgınlıktan’ bahsetmiştim. özellikle son aylarda iktidarın ‘dediğim dedik’ tavrı, hoşgörüsüzlüğü ve hoyratlığının toplumun bir kesiminde yarattığı havayı aktarmıştım. gezi parkı eylemlerinin çevreci başlayıp hükümet karşıtı bir havaya bürünmesinin nedeni tam da bu. mehmet ali alabora eylemlerin ilk gecesinde “olay sadece gezi parkı değil anlamıyor musunuz?” diyordu. peki neydi? işte tam da şu saydıklarımdı. bugün gerek gezi parkı’nda gerekse türkiye ve dünyanın farklı yerlerinde bu eylemlere destek verenlerin adını koyamadıkları şey aslında türkiye’de son zamanlarda oluşan bu ‘yeni’ hava. daha doğrusu oluşturulan siyasi basınçtan artık hava alınamıyor olması. binlerce insanı sabaha doğru köprüyü yürüyerek geçirten, dünyanın pek çok ülkesinde türkleri bir araya getirten cem yılmaz’ından kenan doğulu’suna, tarkan’ından sezen aksu’suna ‘çarşı’sından ‘ultra arslan’ına, hayatlarında ilk kez siyasi bir olay hakkında açıklama yaptıran, tavır koyduran, omuz omuza getiren bu işte: demokrasi.

    bu insanlar artık gezi parkı’ndaki ağaçları savunacak kadar bile demokrasi havası kalmamasına karşı çıkıyorlar. masum demokratik bir eylemin bile bu kadar gazlı ve böylesine kanlı bastırılmasına öfke duyuyorlar. ne bir liderleri var ne de bir partileri. hiç boşuna örgüt mörgüt aramayın, ergenekoncu diye yaftalamayın bu sefer bunu hiç kimseye yutturamazsınız.
    gelelim haber kanallarının içler acısı durumuna. çuvaldızı biz habercilere batırmaya... farkındaysanız eylemlerde başrolde sosyal medya vardı. türkiye’de bugün 28’den fazla haber kanalı var. bu, bir dünya rekoru. gelin görün ki haber kanallarında (birkaçını saymazsak) olayla ilgili haber yoktu. nedenini ben size söyleyeyim: korku. hem haber kanalları yöneticileri hem de sahipleri tam da biraz önce sözünü ettiğim bu ortamda başlarına bir iş gelmesinden korkuyorlar. tarafsız haber vermek, objektif yayıncılık yapmak bile hükümetin tepkisini çekebilir. bu eylemlerde açığa çıkan, türkiye’de haber kanallarının nasıl bir baskı altında olduğudur.

    elbette bunun nedenlerine medyanın sermaye yapısından başlayabiliriz ancak bu korku iklimini de konuşmamız, tartışmamız gerekmiyor mu?

    cnn muhabirinin amerikalılara türkiye medyasında oluşan bu baskı atmosferini “new york’un göbeğinde times square’de olaylar olduğunu ve hiçbir kanalın haber yapmadığını düşünün” diyerek dehşetle anlatması türkiye demokrasisi adına gurur duyulacak bir durum mudur?

    evet bu ülkenin insanları ekonominin düzgün olmasını istiyorlar, evet bu ülkeyi sevenler barışın gelmesini ayakta alkışlıyor, evet askeri vesayetin kalkmasına minnettarlar ama bu ülkenin insanları demokrasiyi de olmazsa olmazları olarak görüyorlar.

    bir ağaç gibi tek ve hür olamıyorsanız bir orman gibi kardeşçesine de olamıyorsunuz.

    ‘mesele sadece ağaçlar değil’ şimdi anlıyor musunuz?

    --- alıntı ---

    (bkz: cüneyt özdemir)

    http://gss.gs/UEy
App Store'dan indirin Google Play'den alın