• 15001
    "ilk günden itibaren aykut kocaman'ın arkasında durdum. şu anda yeni teknik direktör konusunda bir isim kararlaştırmadık. bu sene mutlaka şampiyon olmamız gerekiyor. tüm hazırlıklarımızı bu hedef doğrultusunda yapacağız"

    "aykut kocaman, aziz yıldırım'a transfer edilmesi için bir oyuncu adı verdi. aziz yıldırım da bu oyuncunun maliyetinin yüksek olduğunu söyledi. bunun üzerine aykut kocaman 'kendimi kıskaç içinde hissediyorum, artık taşıyamayacağım' diyerek toplantı odasından ayrıldı"

    uğur dündar'ın ağzından aykut'un istifası, aziz'le konuşmuş ve bunları söylemiş.
  • 15002
    "galatasaray geçen sene şampiyondu, bu sene de şampiyon, seneye de şampiyon. çünkü galatasaray'da büyük hoca var. imparator fatih terim. 2 sene önce türkiye'ye geldiğimde galatasaray'da rijkaard ve hagi vardı. ikisine de bana sordular ‘takım hakkında ne düşünüyorsunuz?' diye. ben de bütün takımın değişmesi gerektiğini söyledim. takımda en önemli etkenlerden başta geleni hocadır. dünyada bu işi sayılı yapanlardan biri de imparator fatih terim'dir. takımda 2 senede 2 şampiyonluk yaşadı. büyük takımda büyük hocadır fatih terim"

    "bana göre galatasaray'a 2 stoper, sol bek ve bir de santrafor lazım. bizim santrafor burak yılmaz çok iyi ama bir tane daha forvet lazım. drogba ihtiyar, bitik, 34 yaşında. ismi var ama eskisi gibi gol atamıyor. santrafor oynuyorsan gol atman lazım. isim tamam, her şey tamam ama edin dzeko gibi bir oyuncu lazım. dzeko, pahalı ama iyi futbolcu. her maçta gol atar. ben, galatasaray'ın bütün maçlarını takip edip, izliyorum. gördüğüm takım çok iyi. benim oynadığım zamanlardaki futbol başka, şimdi oynanan futbol başka. şimdiki futbolcular çok para kazanıyor. bizim zamanımızda şimdiki futbolcular kadar para kazanamıyorduk. şimdiki futbol çok süratlendi. iyi kamplar oluyor ve iyi stadyumlar var. günümüzdeki futbolcular, çim sahada oynuyor. bizim zamanımızda toprakta oynuyorduk ve her iki takımın taraftarı yan yana maçı izlerdi. şimdi günümüzde futbol terörü yaşanıyor. hep kavga var. bu yaşanan problem sadece türkiye'de değil, bütün dünyada var. inşallah yavaş yavaş bu sorunlar bitecek. türk futbolu iyi değil. milli takım da iyi değil. çünkü ligde 6 yabancı futbolcu ile oynuyor takımlar"

    tarik hodzic
  • 15003
    (gbkz: ülkenin en önde gelen sporları olan futbol ve basketbol içerisinde çok önemli görevlerde bulundunuz. basketboldaki geçmişiniz bir yana levent bıçakçı, mahmut özgener, haluk ulusoy ve mehmet ali aydınlar başkanlığında tff yönetimleri içerisinde yer aldınız ve son olarak da galatasaray icra kurulu başkanı ve ceo'su olarak görevlendirildiniz. insanların kendilerini tanımlaması çok kolay olmasa da sizi bu kadar çekici kılan unsurlar nelerdir?)

    insanın kendisini tanımlaması, diğerleriyle arasına fark koyup adlandırması dediğiniz gibi zor ve çok da hoş değil belki ama dilim döndüğünce tercih edilen olmanın sırrını size açıklamaya çalışayım. spor sektörü bizim ülkemizde biraz gecikmeli de olsa profesyonelleşmeye doğru yol kat etmeye başladı. farklılaşan ve amatörlüğünden her geçen gün sıyrılan bu sektör ihtiyacı olan eğitimli ve sporun içerisinden gelmiş deneyimli yöneticiyi aramaya başladı. belki ileride bu yönetici tipolojilerinden çok fazla göreceğiz ama bu geçiş aşamasında sanırım ben bu tanıma uyan nadir insanlardan birisi olduğum için tercih edilir oldum. en üst düzeyde sporun içerisinde yer alıp üniversite mezunu olmamın yanı sıra yöneticiliğe yatırım yapmış bir insanım. bu açıdan bakıldığında bu vasıflara sahip insan sayısı ülkemizde çok az. özellikle üst düzey sporcuların üniversite eğitiminden vazgeçmek durumunda kalması bu kısırlığın nedeni.

    (gbkz: bunu değiştirmek ve eğitimli ve üst düzey sporda deneyimli yöneticiler olması için neler yapılabilir?)

    aslında ben de kendime bunu misyon edindim. üniversitelerde oluşturulacak sertifika programlarıyla eğitimi dışarıdan almalarını sağlamak iyi bir çözüm olabilir. bu konuda çalışmalarımızın olduğunu da söyleyebilirim.

    lütfi arıboğan
  • 15004
    (gbkz: futbolun yönetimi almanya ve ingiltere'de farklı. yapılandırılışları arasında farklılıklar mevcut.)
    galatasaray'ın modeli hangisine uygun?

    galatasaray özgün bir kurum olduğu gibi yönetimi de özgün. elbette dünyadaki örneklere bakıp buralardan bulduğu doğruları da içeren bir yönetim modelinden bahsedebiliriz ama dünya üzerinde o kadar çok çeşitli yönetim biçimleri var ki tek bir noktayı referans almak çok da doğru değil. her şeyden önce pek çok avrupa'nın dev kulübü sadece "fc" yani futbol kulübü. biz ise spor kulübüyüz. futbolun dışında 14 farklı branşa sahibiz. bunun üzerine ülkenin kendisine has koşulları da eklendiğinde çok farklı kendisine özgü bir yapı ortaya çıkıyor. dışarıdaki modelleri de inceleyerek ülkenin spor kültürünün kendisine has doğrularını da alıp kendine özgü bir yönetim modeli inşa ettiğimizi söyleyebilirim ama henüz geçiş aşamasındayız.

    (gbkz: öyle bir noktaya geldi ki kurumsallaşma, olumsuz bir anlamı olan sözcüğe dönüştü. yanılıyor muyum?)

    bakın bugün yapılmaya çalışılan, varolan yönetim kurulunun iş yapma biçimini çağdaş normlara oturtmak. koşullar değişirken siz olduğunuz yerde kalamazsınız. bin eurolardan milyona ve hatta milyar eurolara giden bir yapı içerisinde hiçbir şey olmamış gibi sabit kalamazsınız. 14 farklı branşın kendi içerisinde kurumsallaşması, yönetimi ve bunların dışında galatasaray gibi değerli bir markanın ürettiği sayısız değerin ortaya çıkardığı iş yükümlülükleri ve bunların şart koştuğu organizasyonu gerçekleştirmek üzere hareket ediyoruz. zaman içerisinde oturacaktır ama gidilen yol doğru olduğu kadar kaçınılmaz olandır da. şu zaman geçiş aşamasıdır ve doğru yapılanma hedefi içerisinde çeşitli esneklikler de olacaktır.

    (gbkz: galatasaray'da bu yeniden yapılandırılış içerisinde misal transfer nasıl gerçekleşiyor?)

    bayern münih'in tarzına benzer aslında. orada başkan uli hoeness'in açıklamalarından anladığımız kadarıyla teknik direktör, sportif direktör, kulübün ceo'su ve başkan'ın 4 oyu var. bir transferin gerçekleşmesi için 4'de 4 oy alması gerekiyor. bizde oylama bu kadar sert değil belki ama işleyiş açısından benzeriz. biz bu gibi durumlar için "iç yönetmelikler" gerçekleştiriyoruz. bunlardan bir tanesi de transfer için olacak. bu fiili olan benzerlik yazılı hale gelecek. benim kişisel fikrime göre bir transferin "teknik" ayrıntısı söz konusu. burada tamamen teknik direktörün onayı ve kararı gerekiyor. öte yandan işin ekonomik, yatırım ve kulübün geleceği ile ilgili planlarının bir parçası olarak da düşünüldüğünde öncelikle başkan ve sonrasında ise ceo'nun düşünceleri önemli. tüm bunların sonuç aşamasında da yönetim kurulunun desteği. kabaca bugün transferin bu şekilde olduğunu belirtebiliriz.

    lütfi arıboğan
  • 15005
    (gbkz: galatasaray'ı ünal aysal yönetimi öncesi ve sonrası olarak değerlendirirseniz sportif başarının dışında yarattığı farklılıklar nelerdir? borç seviyesi ne şekilde seyir etti? sportif olarak görülen verilerin dışında diğer ayrıntılar ve hedefler konusunda bizi bilgilendirir misiniz?)

    galatasaray başkanı ünal aysal'ın sportif, mali ve idari yönde kulübü en üst seviyeye getirmek olarak farkını ortaya koyduğunu söyleyebilirim. bu üçlü hedef galatasaray'ın vazgeçilmezi. bu üç önemli kriter başkanın ve yönetim kurulumuzun vizyonudur. dikkat ederseniz eğer galatasaray'ın son dönemde "güçlü" olarak anılmasını sağlayan sadece mali açıdan daha iyi durumda olması ya da sportif olarak yakaladığı başarı değil bunların birleşiminden doğan bir güç. yönetime geldiği günden bu yana belki de ilk defa günden güne rakamların büyüdüğü, borçların bu rakamlar seviyesinde arttığı kulüplerin aksine galatasaray'da borçların 300 küsur milyonlardan 200 küsurlara çekilmesi dikkat çekici bir başarıdır. bu potansiyele sahip kulüpler içerisinde de bir ilktir. bunun yanı sıra iki yıl üst üste alınan şampiyonluk, avrupa'da gösterdiği başarı da ekleniyor. bugünü de üçüncü kriter olarak ele aldığı idari yönden gelişim göstermesi için verdiği çaba olarak algılamalıyız.

    (gbkz: futbol kulüplerinin genel anlamda bu kadar borçlanması ve daha da önemlisi buna izin verilmesini nasıl açıklayabiliriz?)

    açıkçası dernekler yasasındaki kimi esneklikler nedeniyle ülkedeki bütün kulüpler yıllar içerisinde gerekenden çok daha fazla borçlanmışlar.

    lütfi arıboğan
  • 15006
    (gbkz: sermaye artırımı konusunda çok fazla eleştiri geldi. oysa başkan ünal aysal bunu –bana göre geç de olsa- açıkladığında daha anlaşılır oluyor. bu haberler ilk çıktığında neden detaylı bir açıklama yapılıp insanlar bilgilendirilmedi?)

    aslında açıklamalar o dönemde yapıldı, sonrasında da. yalnız medyanın buradan kendisine daha çok ilgi çekecek kısımları manşetlere taşımasıyla biraz farklı şekilde lanse ettirildi. siz de takdir edersiniz ki "sorun yok, olağan bir süreç" kısmı fazla haber değeri taşımaz. tek bir insanın dahi "burada yanlış" yorumu daha fazla haber değeri taşıyor. bir çok kez biz bunu açıkladık. bunlar yer almadı. nihayetinde önümüzdeki aylarda oluşan yeni koşullar içerisinde yeniden yapmayı düşünüyoruz.

    peki neden spk tarafından geri çevrildiniz?

    spk sermaye artırımı ile ilgili bazı kuralları değiştirdi. biz yeniden yeni kurallara uygun şekilde sermaye artırımını yapacağız. burada sadece oluşan yeni koşullara uygunluk içermesi önemli.

    lütfi arıboğan
  • 15007
    (gbkz: fatih terim, ali dürüst ile başkan ünal aysal arasında bir sorun var mıdır; bu ilişkileri siz nasıl yorumluyorsunuz?)

    benim içeride yaşadıklarımla medyaya yansıyan içerik arasında çok çok fazla fark olduğunu söylemek durumundayım. zaman zaman galatasaray'ın gelişimine olumlu etki edecek olan fikir çatışmalarının dışarıya bu kadar olumsuz ve çok büyük sorun varmış gibi yansıtılmasını da anlamıyorum. bu biraz da ülkedeki sportif rekabetin buraya yansıması.

    (gbkz: peki.. sizi burada yakalamışken hızlı bir şekilde şunu sormak istiyorum: fenerbahçe maçındaki trabzonspor pankartından haberiniz var mıydı?)

    bizim bilgimiz dışında gelişen bir olaydır. biz de pankartı stat içerisinde açıldığı zaman gördük.

    aynı maçta fb formalı çocuğun olmaması da çok fazla konuşuldu..

    türkiye'deki sportif rekabet içerisine her şey biraz gereğinden fazla speküle ediliyor. bu konu gereksiz bir şekilde büyütüldü. bir önceki hafta fenerbahçeli ve sanırım mersin idman yurdu formasını giyen çocuklarımız o formalarını bırakmadan evlerine gidiyorlar. normal koşullarda tören sonrası o formalar bırakılıyor. ligin son maçı olması nedeniyle daha fazla çocuk törene çıkıyor. federasyondan ekstra forma talep ediliyor. hoş değil tabi ve keşke mersinli ve fenerbahçeli formaya sahip çocuklar böyle bir şey yapmasaydı ama temelde kötü bir niyet yoktu. asıl problem ise bu ve benzer ufak detayları düşmanlığa ve nefrete sürükleyecek şekilde değerlendirmelerde bulunulması.

    bakın üç büyükler arasındaki rekabet bir yana, galatasaray basketbol takımı play-off yarı final maçları oynuyor. sahanın içerisinde değil dışında otobüsü taşlanıyor ve ben bunu anlamakta zorlanıyorum. burada hepimize büyük görevler düşüyor, özellikle yöneticilere. bu gergin atmosfer dışında her ne olursa olsun yapılan açıklamalar konusunda dikkat etmeliyiz zira olan bir olay daha çok sonrasında yapılan düşüncesizce açıklamalar nedeniyle çok daha büyük sorunları doğuruyor. korkum odur ki telafisi olmayan bir felaket yaşadıktan sonra herkesin doğru şekilde davranmayı öğrenmesi. biz bunları yaşamadan doğruyu bulmalıyız.

    doğrusunu söylemek gerekirse yöneticilerin tavrı bana göre belirleyici oluyor. sahadaki futbolcudan, tribünde ve sokaktaki taraftara kadar pek çok insan bu şiddeti talep eden yönetici açıklamalarıyla tetikleniyorlar.

    bir spor yöneticisi olarak şuna inanıyorum ben: bir insanın hayatı alınabilecek en büyük sportif başarıdan daha değerlidir!

    peki biz neler yapmalıyız sporda şiddetin azalması için?

    mesajlarımıza dikkat etmeliyiz. daha duyarlı bir şekilde olaylara yaklaşmalıyız. o günkü maçı kurtarmak için davranış bozukluğu göstermememiz gerekiyor. bunların düzelmesi için sporun içerisinden gelen yöneticilerin artması gerekiyor. sporculuk yapmış insan galibiyetin ve mağlubiyetin tepkisini daha duyarlı bir şekilde verebilir. empati yapması daha kolaydır. o gergin anlarda dahi karşı tarafı daha iyi algılayabilir ve bu gergin anlarda doğru davranmasını çok daha iyi becerebilir. zira bu zamanlarda yapılan tetikleyici konuşmaların, hoş olmayan mesajların dönüşümü olmayabiliyor. yönetici aynı zamanda bu konuda da yetkin olmalıdır. sporcular bu işin tecrübesine sahip olur ve bu olgunluğa erişmiştir. sporun dışından gelen yöneticilerde o gergin atmosferde adrenalinli ruh halini yönetme konusunda sorun yaşadığını görüyoruz. baskı altında "normal" davranmak konusunda sorunları mevcut.

    lütfi arıboğan
  • 15012
    medyanın direnci kırılacaktır. gazeteciler emirlere belli bir süre dayanabilir. programcılar halkı karşılarına alamazlar! almamalılar!

    okan bayülgen

    arayin! bütün kanallari! isyan edin! uyarin! bu yaşnanlari halktan saklamasinlar! unutmayin köylüler, çiftçiler, doğu'da ki kardeşlerimiz taksim'de olanlari bilmiyor!

    kanallarin numaralari!

    kanal d: 0 (212) 478 00 88
    atv: 0 216 474 20 20
    star tv: 0212 335 0000
    ntv: 0212 – 335 00 00
    show tv: 212 331 55 55
  • 15022
    başbakanın deyişi ile, nerdeeeeeen nereyeeeeee !

    --- alıntı ---

    suriye enformasyon bakanı umran el zubi başbakan recep tayyip erdoğan’ı kendi halkını terörize etmekle suçladı ve "kardeş türk halkı böyle bir barbarlığı hak etmiyor"

    --- alıntı ---

    (bkz: suriye enformasyon bakanı umran el zubi başbakan)

    http://www.hurriyet.com.tr/planet/23416679.asp
  • 15024
    --- alıntı ---
    gezi parkı eylemlerinin iki gecesi de parka gidip ‘kim bu eylemciler’ ve ‘ne istiyorlar?’ diye baktım. kızlı erkekli gruplar parkın divan oteli tarafına yayılmıştı. daha çok bir gece pikniği ya da konser havası hâkimdi. ortalıkta bazı kalemlerin iddia ettiği gibi ‘ergenekoncu karanlık’ tipler gözükmüyordu. tam tersi belki de hayatında ilk kez eyleme katılan üniversiteli gençler, farklı iş gruplarından insanlar bir araya gelmişlerdi. bir ara siya siyabend kurulan mütevazı sahneye çıkıp şarkılarını söyledi. özellikle ikinci gece davulların ritmi ve kitlenin coşkusu ile kendinizi rio’da bir karnavalda bile hissedebilirdiniz. polis parkın bir tarafında uyukluyor, eylemciler de hiç kimseye bir zararları olmadan parkın diğer tarafında ‘takılıyorlardı.’

    işleri zıvanadan çıkartan polisin sabah baskını oldu. polis ilk gün gaz bombaları ile kimseye zararı olmayan bu eylemcilere hoyrat bir şekilde girişti. bununla da kalmadı eylemcilerin çadırlarını toplayan ‘birileri’ yaktı. eylemciler yine toplandı, polisin bu hoyrat tavrı ertesi gece katılımı büyütmüştü. eylemcilerin arasında dolaşırken üç genç yanıma geldi. “abi biz hamalız, eyleme desteğe geldik” dediler. ertesi sabah işe gideceklerini söylerken kafalarında gezi parkı’nda ağaçları korumaktan başka bir şey yoktu. ertesi sabah polis bu sefer daha da abartılı bir şekilde sabah baskınını gerçekleştirdi. ortalık savaş alanına dönünce de 1 mayıs’larda gördüğümüz meşhur ‘taksim savunmasına’ girişti. bu sefer olayın büyümesinin en büyük nedeni 1 mayıs’taki politize kitle ile gezi parkı eylemcilerinin arasındaki farktı. kimsenin derdi ortalığı yakıp yıkmak değildi. ellerinde pankartı bile olmayan gençler sadece gezi parkı’na çıkmak istiyorlardı, o kadar. ortalıkta provokatörler değil üniversiteliler vardı. polis bu ayrımı yapamadı. yapamayınca gaza bastı. gaza bastıkça tepki büyüdü. müdahale sosyal medyadan milyonlara dağıldı. bu sefer polisin bu tavrı marjinalize oldu.

    gezi parkı eylemleri aslında uzun süren bir gerilimin sonucu. benim tabirimle ‘düdüklü tencere demokrasimiz’in baskıya dayanamamasının beklenen bir sonucu. hatırlarsanız daha iki gün önce istanbul’daki yeni oluşan havayı sizlere aktarmıştım. konuştuğum insanlardaki tedirginlikten ve ‘yılgınlıktan’ bahsetmiştim. özellikle son aylarda iktidarın ‘dediğim dedik’ tavrı, hoşgörüsüzlüğü ve hoyratlığının toplumun bir kesiminde yarattığı havayı aktarmıştım. gezi parkı eylemlerinin çevreci başlayıp hükümet karşıtı bir havaya bürünmesinin nedeni tam da bu. mehmet ali alabora eylemlerin ilk gecesinde “olay sadece gezi parkı değil anlamıyor musunuz?” diyordu. peki neydi? işte tam da şu saydıklarımdı. bugün gerek gezi parkı’nda gerekse türkiye ve dünyanın farklı yerlerinde bu eylemlere destek verenlerin adını koyamadıkları şey aslında türkiye’de son zamanlarda oluşan bu ‘yeni’ hava. daha doğrusu oluşturulan siyasi basınçtan artık hava alınamıyor olması. binlerce insanı sabaha doğru köprüyü yürüyerek geçirten, dünyanın pek çok ülkesinde türkleri bir araya getirten cem yılmaz’ından kenan doğulu’suna, tarkan’ından sezen aksu’suna ‘çarşı’sından ‘ultra arslan’ına, hayatlarında ilk kez siyasi bir olay hakkında açıklama yaptıran, tavır koyduran, omuz omuza getiren bu işte: demokrasi.

    bu insanlar artık gezi parkı’ndaki ağaçları savunacak kadar bile demokrasi havası kalmamasına karşı çıkıyorlar. masum demokratik bir eylemin bile bu kadar gazlı ve böylesine kanlı bastırılmasına öfke duyuyorlar. ne bir liderleri var ne de bir partileri. hiç boşuna örgüt mörgüt aramayın, ergenekoncu diye yaftalamayın bu sefer bunu hiç kimseye yutturamazsınız.
    gelelim haber kanallarının içler acısı durumuna. çuvaldızı biz habercilere batırmaya... farkındaysanız eylemlerde başrolde sosyal medya vardı. türkiye’de bugün 28’den fazla haber kanalı var. bu, bir dünya rekoru. gelin görün ki haber kanallarında (birkaçını saymazsak) olayla ilgili haber yoktu. nedenini ben size söyleyeyim: korku. hem haber kanalları yöneticileri hem de sahipleri tam da biraz önce sözünü ettiğim bu ortamda başlarına bir iş gelmesinden korkuyorlar. tarafsız haber vermek, objektif yayıncılık yapmak bile hükümetin tepkisini çekebilir. bu eylemlerde açığa çıkan, türkiye’de haber kanallarının nasıl bir baskı altında olduğudur.

    elbette bunun nedenlerine medyanın sermaye yapısından başlayabiliriz ancak bu korku iklimini de konuşmamız, tartışmamız gerekmiyor mu?

    cnn muhabirinin amerikalılara türkiye medyasında oluşan bu baskı atmosferini “new york’un göbeğinde times square’de olaylar olduğunu ve hiçbir kanalın haber yapmadığını düşünün” diyerek dehşetle anlatması türkiye demokrasisi adına gurur duyulacak bir durum mudur?

    evet bu ülkenin insanları ekonominin düzgün olmasını istiyorlar, evet bu ülkeyi sevenler barışın gelmesini ayakta alkışlıyor, evet askeri vesayetin kalkmasına minnettarlar ama bu ülkenin insanları demokrasiyi de olmazsa olmazları olarak görüyorlar.

    bir ağaç gibi tek ve hür olamıyorsanız bir orman gibi kardeşçesine de olamıyorsunuz.

    ‘mesele sadece ağaçlar değil’ şimdi anlıyor musunuz?

    --- alıntı ---

    (bkz: cüneyt özdemir)

    http://gss.gs/UEy
App Store'dan indirin Google Play'den alın