6
stratejik ortaklık.
başkan özhan canaydın, fenerbahçe golü attığında alkışlamıştı. o maçta taraftar dayak yemiş, tribünlerden çıkarılmıştı, tarihin en büyük hezimetini alarak terk etmiştik kalkedon'u. düğmeye o maçtan sonra bastık, her maç taraftarı sattı diye özhan başkan'a saldırdık. onun döneminde, inönü'de bir beşiktaş tramvayı alıp götürmüştü bizi son dakikalara. 1-0 mağluptuk ki en normal sonuçtu bizler için. inönü'deki son 10 senedeki tek galibiyetimiz alınacaktı o son dakikalarda. kadıköyde galibiyet yüzü görmeyen galatasaray'lı çocuklar ilkokulu bitirecekler yakında. hasan kabze gelişine vurdu, son dakikaya berabere girmemizi sağladı. yetmiyordu beraberlik, beşiktaş'ın etliyle sütlüde işi yoktu. maç, hatta sezon bitse de tatile çıksak maçlarını oynuyorlardı. dostça geçiyordu maç, her iki tarafta ölüm kalım maçına çıkmıyorsa büyük maçların tadından yenmezdi. çok güzel dostluk mesajları verilirdi, şeref tribünlerinde, kulubelerde, sahada. tribünler katılmazdı elbette bu yalan, sahte maskeli baloya. cordoba, aceleci davrandı son saniyelerde, sergen'e atmak istedi, can havliyle bir atak daha yapmak isteyen galatasaray'ı gafil avlatabilirdi belki. sergen o sırada dostluk maçındaydı, ve herkesten daha çok istiyordu tatile çıkmayı. şimdi alacak topu, koskoca sergen, üşenmeden, bitap düşmüş, fişi çekilmek üzere olan galatasaray'lı futbolcuları yusuf misali çalımlayacak golü atacak ve beşikataş galip gelecek. sonra ne olacak, hiç yoktan sahadaki galatasaray'lı arkadaşlarından küfür yiyecek, sonraki senelere düşmanlık taşınacak. fenerbahçe şampiyon olacak, galatasaray'lı bunu unutmayacak, bir gün hesap soracak. tıpkı bursaspor'un yıllardır sorduğu gibi.
ne gerek vardı hem maç bitmek üzereydi kazasız belasız. gök tanrı hesaba katılmadı, dönen topa hasan kabze yapıştırdı, ve kale arkasındaki galatasaray'lıların bulunduğu tel örgülere tırmandırdı futbolcuları. beşiktaş'lı futbolcular(tümer hariç) nepal'de, katmandu'da bulamayacakları bir huzur içinde soyunma odasına giderken, taraftarları yıkıyordu ortalığı.'' bu maçı satanın anasını.....''
gün oldu devran döndü, galatasaray'lı futbolcular bir an önce ruhu teslim maçına çıktılar. huzur doluydu galatasaray'lılar, kendilerinden beklenen de çok kötü rezalet bir futbol olduğundan rahattılar. oynayabilecekleri en kötü maçlarını oynamışlardı daha önce. daha kötü oynamalarına imkan yoktu. beşiktaş yense şampiyon olacaktı. bu maçları çok seyretmiş tecrübeli taraftar olarak anlıyorum beşiktaş'lıları, kulaklar başka stadyumlardayken bağıramaz, taş kesilir insanlar. maçın ilk dakikalarında geliyordu beşiktaş golü. sabri rahat, huzurlu olmasa normal oyununu oynasa o topu çıkarması imkansızdı. yusuf yusuf futbolu oynayan beşiktaş'a karşı, sadece top oynamak isteyen neticeyle ilgilenmeyen galatasaray bülent korkmaz'la oynanabilecek en büyük futbollarını oynuyorlardı.
kewell'e utanmasak şike yaptı diyeceğiz! o topa sol ayağıyla gelişine vuramamasını kötüye yormadık. sonrasında baros halı saha maçlarındaki gibi kaleciyle karşı karşıya kaldı, sabri'ye atamaması için rezalet bir pas verince kıllandım! o sırada sivas'tan gelen haber saha içindekiler için iyi haberdi, bir sakata gelinmemesi için temkinkli oynamak başlandığı gibi bitmesi için dua etmek en evlasıydı. sakata gelmemek için oynarken alakasız bir emre aşık faulü çalındı. topun canı alakasız yere gitmek üzereydi ki topal müsade etmedi, seramikçi sırıtıyor, tüpçüye çak çak yapıyordu. kıllarım uzamaya başlamıştı artık iyiden iyiye!
ikinci yarı bizim takım golü yemenin rahatlığıyla daha bir rahvan oynamaya başladı. ikinciye yese bile kimse kızmayacaktı takıma. bari zevk yapalım dedi arda'lar, kewell'ler ve diğerleri. baros santradan sonra topla yürüdü rüştü'nün üzerine, etrafta kimse yok, nişanladı rüştüye. rüştü'nün karnında delik olmadığından top geçmedi. neler oluyordu sahada arkadaşlar!
bir topu zorlukla kornere attılar. arda bir şekil yapayım şu riski olmayan maçta dedi ve topa vurdu. ihtiyaç yok ya top binde bir ihtimalin olduğu yere gitti, giriyordu nerdeyse. rüştü maça limon sıkılmasına müsade etmedi. derken kewell, ben bu tiyatroda yokum arkadaşlar vuruşu yaptı. sivas'tan, eskişehir'den gelen haberler işbirlikçi baron'ları rahatsız ediyordu. sahada kardeşçe maçı götürüyorlardı futbolcular.
o sırada rüştü sakatlandı, topu dışarı atması için arkadaşına seslendi. atmadılar topu, o top gitti gol oldu. gol olması gereken kaleye olduğu için kimse üzerinde durmadı. aynı top rüştü'nün kalesine gol olsaydı, baksaydık bakalım oynanan dostluk maçı nasıl bitecekti. arda rüştüyle şakalaşıyordu, belki de'' abi bu kıyağımızı unutma unutturma'' diyordu.
galatasaray'lılar, '' bu maçı satanın....'' diye bağırmadılar. beşiktaş'lılarda....
her iki takım futbolcuları sarmaş dolaş soyunma odasına gittiler, beşiktaş başkanı galatasaray malzemecisini bile otobüse teslim etti.
aynı saatlerde boğaz'ın karşı yakasında konyaspor boğazlanıyordu. diğer stratajik ortak, her ihtimale karşı haftaya tozu kızı horozu, bir de zafer gazozuyla meşhur denizli'nin bir şampiyonluğa daha engel olmasının yollarını tıkıyordu. hesap hesaptı bugün sana yarın bana.
karedeniz'de arazı kıtlığı vardı, onlar dağlarda tepelerde düz alan bulamayacaklar, oldukları yerde horon tepeceklerdi, ya da buldukları en büyük düz alan olan futbol sahasında kolbastı oynayacaklardı.
sivas'ta arazi boldu, iç anadolunun uçsuz bucaksız yaylalarında halay çekebilirlerdi artık, temiz hava bol gıda eşliğinde.
işte böyle sayın anadolu'lu hemşehrilerimiz. size arifeyi gösterirler, göstermezlerse tezgah bozulur, küsersiniz, oynamazsınız bir daha diye. ancak bayram'ı görmek sadece stratejik ortakların hakkıdır. bırak bayramı sen bu hafta olacakları düşün. son haftalara şampiyonluk şarkılarıyla girmenin bedelini çok ağır ödeyip, aklını başına alarak döneceksin kızılırmak boylarına, temeltepe'ye....
üç büyükler diye boşuna nam salmadılar tarihe, aklını alır bu stratejik ortaklık adamın. yıllar önce bir hata yapmışlar trabzon'u başa bela etmişlerdi. aynı hatayı hele şimdi bu futbol sanayileşmişken yaparlar mı sandınız?
uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece.
başkan özhan canaydın, fenerbahçe golü attığında alkışlamıştı. o maçta taraftar dayak yemiş, tribünlerden çıkarılmıştı, tarihin en büyük hezimetini alarak terk etmiştik kalkedon'u. düğmeye o maçtan sonra bastık, her maç taraftarı sattı diye özhan başkan'a saldırdık. onun döneminde, inönü'de bir beşiktaş tramvayı alıp götürmüştü bizi son dakikalara. 1-0 mağluptuk ki en normal sonuçtu bizler için. inönü'deki son 10 senedeki tek galibiyetimiz alınacaktı o son dakikalarda. kadıköyde galibiyet yüzü görmeyen galatasaray'lı çocuklar ilkokulu bitirecekler yakında. hasan kabze gelişine vurdu, son dakikaya berabere girmemizi sağladı. yetmiyordu beraberlik, beşiktaş'ın etliyle sütlüde işi yoktu. maç, hatta sezon bitse de tatile çıksak maçlarını oynuyorlardı. dostça geçiyordu maç, her iki tarafta ölüm kalım maçına çıkmıyorsa büyük maçların tadından yenmezdi. çok güzel dostluk mesajları verilirdi, şeref tribünlerinde, kulubelerde, sahada. tribünler katılmazdı elbette bu yalan, sahte maskeli baloya. cordoba, aceleci davrandı son saniyelerde, sergen'e atmak istedi, can havliyle bir atak daha yapmak isteyen galatasaray'ı gafil avlatabilirdi belki. sergen o sırada dostluk maçındaydı, ve herkesten daha çok istiyordu tatile çıkmayı. şimdi alacak topu, koskoca sergen, üşenmeden, bitap düşmüş, fişi çekilmek üzere olan galatasaray'lı futbolcuları yusuf misali çalımlayacak golü atacak ve beşikataş galip gelecek. sonra ne olacak, hiç yoktan sahadaki galatasaray'lı arkadaşlarından küfür yiyecek, sonraki senelere düşmanlık taşınacak. fenerbahçe şampiyon olacak, galatasaray'lı bunu unutmayacak, bir gün hesap soracak. tıpkı bursaspor'un yıllardır sorduğu gibi.
ne gerek vardı hem maç bitmek üzereydi kazasız belasız. gök tanrı hesaba katılmadı, dönen topa hasan kabze yapıştırdı, ve kale arkasındaki galatasaray'lıların bulunduğu tel örgülere tırmandırdı futbolcuları. beşiktaş'lı futbolcular(tümer hariç) nepal'de, katmandu'da bulamayacakları bir huzur içinde soyunma odasına giderken, taraftarları yıkıyordu ortalığı.'' bu maçı satanın anasını.....''
gün oldu devran döndü, galatasaray'lı futbolcular bir an önce ruhu teslim maçına çıktılar. huzur doluydu galatasaray'lılar, kendilerinden beklenen de çok kötü rezalet bir futbol olduğundan rahattılar. oynayabilecekleri en kötü maçlarını oynamışlardı daha önce. daha kötü oynamalarına imkan yoktu. beşiktaş yense şampiyon olacaktı. bu maçları çok seyretmiş tecrübeli taraftar olarak anlıyorum beşiktaş'lıları, kulaklar başka stadyumlardayken bağıramaz, taş kesilir insanlar. maçın ilk dakikalarında geliyordu beşiktaş golü. sabri rahat, huzurlu olmasa normal oyununu oynasa o topu çıkarması imkansızdı. yusuf yusuf futbolu oynayan beşiktaş'a karşı, sadece top oynamak isteyen neticeyle ilgilenmeyen galatasaray bülent korkmaz'la oynanabilecek en büyük futbollarını oynuyorlardı.
kewell'e utanmasak şike yaptı diyeceğiz! o topa sol ayağıyla gelişine vuramamasını kötüye yormadık. sonrasında baros halı saha maçlarındaki gibi kaleciyle karşı karşıya kaldı, sabri'ye atamaması için rezalet bir pas verince kıllandım! o sırada sivas'tan gelen haber saha içindekiler için iyi haberdi, bir sakata gelinmemesi için temkinkli oynamak başlandığı gibi bitmesi için dua etmek en evlasıydı. sakata gelmemek için oynarken alakasız bir emre aşık faulü çalındı. topun canı alakasız yere gitmek üzereydi ki topal müsade etmedi, seramikçi sırıtıyor, tüpçüye çak çak yapıyordu. kıllarım uzamaya başlamıştı artık iyiden iyiye!
ikinci yarı bizim takım golü yemenin rahatlığıyla daha bir rahvan oynamaya başladı. ikinciye yese bile kimse kızmayacaktı takıma. bari zevk yapalım dedi arda'lar, kewell'ler ve diğerleri. baros santradan sonra topla yürüdü rüştü'nün üzerine, etrafta kimse yok, nişanladı rüştüye. rüştü'nün karnında delik olmadığından top geçmedi. neler oluyordu sahada arkadaşlar!
bir topu zorlukla kornere attılar. arda bir şekil yapayım şu riski olmayan maçta dedi ve topa vurdu. ihtiyaç yok ya top binde bir ihtimalin olduğu yere gitti, giriyordu nerdeyse. rüştü maça limon sıkılmasına müsade etmedi. derken kewell, ben bu tiyatroda yokum arkadaşlar vuruşu yaptı. sivas'tan, eskişehir'den gelen haberler işbirlikçi baron'ları rahatsız ediyordu. sahada kardeşçe maçı götürüyorlardı futbolcular.
o sırada rüştü sakatlandı, topu dışarı atması için arkadaşına seslendi. atmadılar topu, o top gitti gol oldu. gol olması gereken kaleye olduğu için kimse üzerinde durmadı. aynı top rüştü'nün kalesine gol olsaydı, baksaydık bakalım oynanan dostluk maçı nasıl bitecekti. arda rüştüyle şakalaşıyordu, belki de'' abi bu kıyağımızı unutma unutturma'' diyordu.
galatasaray'lılar, '' bu maçı satanın....'' diye bağırmadılar. beşiktaş'lılarda....
her iki takım futbolcuları sarmaş dolaş soyunma odasına gittiler, beşiktaş başkanı galatasaray malzemecisini bile otobüse teslim etti.
aynı saatlerde boğaz'ın karşı yakasında konyaspor boğazlanıyordu. diğer stratajik ortak, her ihtimale karşı haftaya tozu kızı horozu, bir de zafer gazozuyla meşhur denizli'nin bir şampiyonluğa daha engel olmasının yollarını tıkıyordu. hesap hesaptı bugün sana yarın bana.
karedeniz'de arazı kıtlığı vardı, onlar dağlarda tepelerde düz alan bulamayacaklar, oldukları yerde horon tepeceklerdi, ya da buldukları en büyük düz alan olan futbol sahasında kolbastı oynayacaklardı.
sivas'ta arazi boldu, iç anadolunun uçsuz bucaksız yaylalarında halay çekebilirlerdi artık, temiz hava bol gıda eşliğinde.
işte böyle sayın anadolu'lu hemşehrilerimiz. size arifeyi gösterirler, göstermezlerse tezgah bozulur, küsersiniz, oynamazsınız bir daha diye. ancak bayram'ı görmek sadece stratejik ortakların hakkıdır. bırak bayramı sen bu hafta olacakları düşün. son haftalara şampiyonluk şarkılarıyla girmenin bedelini çok ağır ödeyip, aklını başına alarak döneceksin kızılırmak boylarına, temeltepe'ye....
üç büyükler diye boşuna nam salmadılar tarihe, aklını alır bu stratejik ortaklık adamın. yıllar önce bir hata yapmışlar trabzon'u başa bela etmişlerdi. aynı hatayı hele şimdi bu futbol sanayileşmişken yaparlar mı sandınız?
uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece.