79
kardeşlerim o günle ilgili anılarına değinmişler, müsadenizle ben de bir anımı paylaşmak istiyorum o günle alakalı.
o zamanlar dershaneye gidiyordum malum üniversite sınavlarına hazırlık için. güneşli bir pazar günüydü. ders bitti ve dolmuşa bindim. doğduğum ve yaşadığım yerin küçük olması itibari ile * çoğu dolmuş şöförünü tanıyordum. şöförün hemen yanına oturdum ve şampiyonun kim olacağını konuşmaya başladık. bu muhabbet devam ederken akabinde yolun kenarına park edilmiş modifiye bir araç gördüm. tabir-i caizse gelin gibi süslenmişti. sarı-lacivert renklere bezemişlerdi aracı; bayraklar flamalar vs. muhabbet ettiğim şöför süslenmiş aracı gördükten sonra bana dönüp; "bu akşam şampiyon olamazlarsa o kadar emek boşa gidecek, baksana ne kadar güzel süslemiş arabayı" dedi. ben de tebessüm edip kısık bir sesle "keşke.." demekle yetindim.
ne yalan söyleyeyim fenerbahçe'nin son maçta şampiyonluğu vereceğine inanmıyorduk, inanamıyorduk. son maç lan bu. son maçta şampiyonluk mu kaybedilir. bütün bir sezonun emeği sonuçta. kahırdan öldürür adamı. herneyse evde lig tv olmadığından dolayı maçı herhangi bir dizi açık olacak şekilde ekranın sağ üstünden takip ediyorduk babamla. galatasaray 1 derken 2, 3 olmuştu ama diğer maçtan hala ses seda yoktu. babam sürekli " yok yahu bizimkiler kazandı ama fener atar bi' tane şimdi diye söyleniyordu" kendi kendine; elleri heyecandan titriyorken. bense babam gibi düşünüyordum ve soğuk soğuk terliyordum sadece sağ üst köşeye kitlenmiş şekilde. biz bunun muhasebesini yaparken denizli'den gol haberi geldi ve baba-oğul havalara zıplamaya başladık. ta ki 16 dakika uzatma verilene kadar. babam arka balkona ben de ön balkona gidip oturdum karanlığa; dakikalar geçsin diye. ama ne hacet; saniyeler bile geçmek bilmiyor aslında.
zaman durmuş gibiydi. koridorda gidip geliyordum için için dua ederken. babamsa avuçlarını göğe açmış dua ediyordu. televizyonun olduğu odaya girmek istemiyorduk ikimiz de.
1-1 olduğu haberi geldi sonra oturma odasından. babam ve ben soğuk soğuk bakıyorduk birbirimize; "olmayacak bu iş, birazdan atarlar " gibisinden. konuşmadan tekrar balkonlara çekildik. dua ediyorduk sürekli. saniyeler dakikalara, dakikalar saatlere dönüşmüştü sanki. aklım, zihnim kapalı bir şekilde " aç baba artık şu spor kanallarını da ne olmuş öğrenelim " dedim sesimi yükselttiğimin farkına varmadan. babam elleri titreye titreye açtı televizyonu;
"şampiyon galatasaray"
o zamanlar dershaneye gidiyordum malum üniversite sınavlarına hazırlık için. güneşli bir pazar günüydü. ders bitti ve dolmuşa bindim. doğduğum ve yaşadığım yerin küçük olması itibari ile * çoğu dolmuş şöförünü tanıyordum. şöförün hemen yanına oturdum ve şampiyonun kim olacağını konuşmaya başladık. bu muhabbet devam ederken akabinde yolun kenarına park edilmiş modifiye bir araç gördüm. tabir-i caizse gelin gibi süslenmişti. sarı-lacivert renklere bezemişlerdi aracı; bayraklar flamalar vs. muhabbet ettiğim şöför süslenmiş aracı gördükten sonra bana dönüp; "bu akşam şampiyon olamazlarsa o kadar emek boşa gidecek, baksana ne kadar güzel süslemiş arabayı" dedi. ben de tebessüm edip kısık bir sesle "keşke.." demekle yetindim.
ne yalan söyleyeyim fenerbahçe'nin son maçta şampiyonluğu vereceğine inanmıyorduk, inanamıyorduk. son maç lan bu. son maçta şampiyonluk mu kaybedilir. bütün bir sezonun emeği sonuçta. kahırdan öldürür adamı. herneyse evde lig tv olmadığından dolayı maçı herhangi bir dizi açık olacak şekilde ekranın sağ üstünden takip ediyorduk babamla. galatasaray 1 derken 2, 3 olmuştu ama diğer maçtan hala ses seda yoktu. babam sürekli " yok yahu bizimkiler kazandı ama fener atar bi' tane şimdi diye söyleniyordu" kendi kendine; elleri heyecandan titriyorken. bense babam gibi düşünüyordum ve soğuk soğuk terliyordum sadece sağ üst köşeye kitlenmiş şekilde. biz bunun muhasebesini yaparken denizli'den gol haberi geldi ve baba-oğul havalara zıplamaya başladık. ta ki 16 dakika uzatma verilene kadar. babam arka balkona ben de ön balkona gidip oturdum karanlığa; dakikalar geçsin diye. ama ne hacet; saniyeler bile geçmek bilmiyor aslında.
zaman durmuş gibiydi. koridorda gidip geliyordum için için dua ederken. babamsa avuçlarını göğe açmış dua ediyordu. televizyonun olduğu odaya girmek istemiyorduk ikimiz de.
1-1 olduğu haberi geldi sonra oturma odasından. babam ve ben soğuk soğuk bakıyorduk birbirimize; "olmayacak bu iş, birazdan atarlar " gibisinden. konuşmadan tekrar balkonlara çekildik. dua ediyorduk sürekli. saniyeler dakikalara, dakikalar saatlere dönüşmüştü sanki. aklım, zihnim kapalı bir şekilde " aç baba artık şu spor kanallarını da ne olmuş öğrenelim " dedim sesimi yükselttiğimin farkına varmadan. babam elleri titreye titreye açtı televizyonu;
"şampiyon galatasaray"