• 52
    ingilizcesi dışında, çekilen film günümüzde bu malların kısa dönemli alıcıları açısından düşünülünce başarılı. yoksa film ile ilgili cuney tarkin'in girisindeki şu tespit çok da yanlış değil:

    --- alıntı ---

    bir tutam globalizme ek postmodernizm. diğer taraftan az sjw'lik, orta karar new age artı yeni dünya düzeni. hepsini bir kazana koyup üzerine mevlana ve iğrenç doğu mistisizmini katıp kısık ateşte pişirdin mi

    --- alıntı ---

    sadece beşiktaş için değil, yeni dünyadaki çoğu pazarlama içeriği için benzer şeyleri düşündüğümden işin bu kısımına girmek istemiyorum çok önemli de değil (benim için bu konu özelinde önemli değil, yoksa pazarlama olmazsa olmaz apayrı bir dünya), yarın daha iyisini de yapabilirler, ya da içerik olarak bana süper gelen bir film yapabilirler (la sen kimsin derseniz, bu da doğru bir tespit:)), bu yüzden arkasındaki amaca odaklanılmalı.

    gelelim esas amaçlanana, filme girmeden proje hedeflenen amaç açısından doğru, fakat ben bu işlere herkesin atladığı gibi "oo süper, global marketing, dijital pazarlama cool" havası ile gereğinden çok önem verilmesine pek katılmıyorum.

    evet yayınlanır, fenomenler (bambaşka bir konu bu "fenomenler", burada yazıp sinirden şirket laptopumu camdan atmakla sonuçlanacak bir sürece girmek istemiyorum) yayar ama buradan ancak anlık günümüzün sosyal medyasının tüm dinamiklerine uygun şekilde bir furya çıkar, sadece bu ise bir cacık olmaz.

    kimse bahsetmiyor, ben asıl bu filmin gerçekten nasıl kullanılacağını merak ediyorum. sadece sosyal medya ile 3 günlük rüzgardan başka etkisi olmaz. sosyal medya dışında bu reklam nasıl kullanılacak? sosyal medyada viral yayılma haricinde nerelerde kullanılacak? asya planları var deniliyor, asya'da hangi mecralarda nasıl kullanılacak? çin' açılma deniliyor, hangi süreçler takip edilecek benim açıkçası bunlar ilgimi çekiyor, yoksa laf olarak 17 yıl önce benzer cümleleri duymadık değil. bu faktörler kampanyanın başarısı için önemli, asıl övgü veya yergi buradaki yol haritasına göre yapılmalı diye düşünüyorum.

    ekşi'de ve burada yüzlerce giri okuyorum, bu video bir araç (tool) bunun nasıl kullanılacağını merak eden, sürece göre değerlendirlmesi ile ilgili doyurucu bir yazı bile yok. varsa yoksa film övgüsü, burada eleştirmek istediğim bu asıl, hatta sırf beşiktaş ile de ilgili değil dediğim, gerçek merak edilmesi, konuşulması gerekenler kimseyi ilgilendirmiyor. turkcell'in son destek reklamı, filmi güzel değil mi, daha da güzel bence, fakat amaç ve pazarlanan şey (goller cepte, bip vs..) iyi değil, hepimiz de söylüyoruz, aynı düşünme algoritmasını beşiktaş'ın kampanyası için de kullanmakta fayda var.

    bazı yazarlar yazmış, yüzde yüz katılıyorum, sportif başarı ve kulüp kültürü olmadan bunlar çalışma ne kadar kusursuz da olsa bir işe de yaramaz, dediğim gibi 3 gün amatör eğlendirir. sportif başarı sürdürülebilir kılınmazsa, isterseniz dünyanın en iyi ajansları ile çalışın, pazarlanmak istenen istenen mal ortadadır, popülerlik ve tanınırlık kalıcı olmaz, hele günümüzün içerik tüketim hızında.

    bundan 3-5 sene önce "come to fc anzhi makhachkala" diye aynı reklam filmini ve kampanyasını izleseniz mevcut durumunu da göz önünde bulundurarak, sizde 3 yıl sürecinde ve sonunda nasıl etkileri olurdu sadece bunu düşünün.

    bu yazdıklarım eleştiri değildir projeye, bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, bu doğru bir vizyondur, ama sadece övgülerin biraz desteksiz olduğunu düşünüyorum. ha bir galatasaray'lı olarak burada veya ekşide hangi arkadaş yazmıştı hatırlayamadım şu an arayamadım da özür dilerim kendisinden, çok doğru tespit, 115 yıllık kulübün "beni edirne dışında, ağzımla kuş tutsam da kimse tanımıyor, boşa giden 115 yıl" cümlesini kabul etmiş olması beni eğlendiriyor. işin şakası bir yana bu doğru bir tespittir ve çözüme giden yolun anahtarı da, acı da olsa gerçeği tespit ve kabul etmektir, işte ben yine tam bu sebeple övülecekse beşiktaş'ı bu ikrarı ve bunu bertaraf etmek için çaba göstermesinden ötürü övmeyi tercih ederim.
  • 54
    gayet rezil reklam filmidir. galatasaray bu şekilde "nolur galatasaraylı olun lan" temalı bir reklam yapsa da aynılarını yazardım. taraftar istiyorsan öncelikle sportif başarı yakalarsın sonra da bir şekilde bu başarıyı pazarlarsın, ama gidip böyle ezik bir reklam çekmezsin.

    son zamanlarda bizim taraftarda inanılmaz bir aşağılık kompleksi oluştu malesef. fikret orman ağzını açtı mı 1 sayfa lüzumsuz övgü okuyoruz beyefendi hakkında ya da hiçbir kapalı savunmayı açamayan beşiktaş'ın 40 yaş ortalamalı kadrosunun ne kadar iyi olduğundan falan bahsediliyor. umarım sezon sonu şampiyon oluruz taraftar da fabrika ayarlarına geri döner.
  • 55
    fazıl say'ın arabesk yavşaklığından utandığı gibi, ben de bu sözlükteki beşiktaş yavşaklığından utanmaya başladım sanırım.

    cansiperane savunanlar falan var, eleştirdiğimiz için sözlük içindeki hem yazar arkadaşlarına hem de ''güya'' aynı takımı destekleyen insanlara hakaret edeni var. paragraf halinde yazı yazmayı işsizlik olarak gören tembel ya da fikri olmayan, bunu aktaramayanlara da selamlar.

    reklam, markalaşma, tanınma olayı baya yanlış anlaşılıyor galiba. biraz mantığa davet ettiğimizde teşrif ederseniz daha iyi anlayacağınızı umuyorum. bu piyasanın içindeki biri olaraktan, kahvehanedeki dedeme anlatır gibi örneklerle anlatacağım.

    -eğer sen 115 yıl içerisinde açılamamış, kabul görmemiş bir markaysan işin epey zordur ve gerçekten de 115 yıl içinde marka haline gelemediysen efektif bir başarıdan da söz edemeyiz. verdiğin hizmet kalitesizdir ve kabul görmemiş, tercih edilmemiştir.

    -eğer sen kabul gördüysen reklama ihtiyacın olmayabilir. nefret etsem de turkcell gibi firmalar gelir senin adından markandan faydalanarak kendi markasının reklamını yapar. yani reklamı sen yaptırmazsın reklamını yaparlar.

    -3. dünya ülkesi zihniyeti, oryantalizm ile de dünyaya açılman pek mümkün değildir. zaten adamların aklında böyle bir noktadasın ve adamların bildiği, aşina olduğu müzik, tutum, davranış ile globalleşemezsin. bunlar anca eurovision da tutar ki son denemelerde artık baydığı ve sertab erener kadar ilgi çekmediğini gözle görmek mümkündür.

    -marlboro, efes pilsen, tuborg gibi ismin, cismin kabul gördüyse sansürlendiğinde bile senin sen olduğunu anlarız. reklama ihtiyaç duymazsın yani. kocaman tuborg yazmazsın. bu da yaptığın başarılı reklamlarla değil, senin verdiğin hizmetin kabul görmesiyle=başarınla alakalıdır. başarı ''yıllarca'' devam eder ve artık eskisi kadar reklama ihtiyaç duymazsın, insanların algısına yerleşirsin.

    -biraz sportif tarafa dönecek olursam; eğer reklam dünyaca tanınmış futbolcuları takımda barındırmak olsaydı katar, arap, amerikan, çin takımlarının adını takır takır sayıyorduk şuan. renklerini, kadroyu bülbül gibi şakıyorduk. ama sadece 1-2 tanesini sayabiliyoruz. ya da hangi takımda kim var karıştırıyoruz. avrupa liglerinde isim yapmış futbolcular, saydığım ülkelerin ligine katıldığında avrupada isimlerinin anılma sayısı, hafızaların üst kısmını zorlama sınırı aşağıya çekilmiştir. kaldı ki antalyaspor'da eto'o isim olarak da, ikonik olarak da beşiktaş'ın en isim yapmış oyuncusundan daha üst seviyededir. eğer antalya zaten eto'o gelmeden önce dünyada ün yapabildiyse bu ''başarılı turistik hizmeti'' sayesindedir. bir daha vurgulayalım ki iyice anlaşılsın ''devamlılığı olan uzun süreli başarı''. bu yüzdendir ki beşiktaş'ın barcelona ve chelsea maçlarındaki başarılı sonuçları uefa ve bu sene ki şampiyonlar liginde yaptıklarından daha büyük bir reklam potansiyeli barındırır. çünkü bir kedinin bir fareyi veya kendiyle denk gücündeki bir kediyi dövmesi şaşırılacak, reklam ve haber niteliği taşımayan bir durumken, bir farenin kediyi çaresiz bırakması global bir reklam potansiyeli barındırır. yani senin 2 sene içinde oynadığın en büyük ünü olan takım porto veya monaco iken başarıyı abartmaya gerek olmamalıdır. östersund galatasaray'ı elediğinde ilgi çekti ve sonra başarısını kendisinden daha kaliteli ve alışkanlığı olan takımlara karşı devam ettirerek reklamın en duru ve etkili halini gerçekleştirdi. sarışın hatunlarını, ikea'yı, coğrafyasını, gelenek göreneklerinden vikingleri oynatıp ya da arkadan şaman müziği verip reklam yapmadı. kaldı ki küçük bir kulüpsen reklama daha fazla ihtiyaç duyarsın. ucuz yaklaşımlar olarak görülen ''reklamla beşiktaş büyük olmazmışmış'' gibi eleştiri noktalarında gezinen yazar arkadaşlarımız için altını tekrar ısrarla çiziyorum bu son cümlenin.

    mali açıdan başarılı olarak lanse edilen beşiktaş'ın rakamlarının da incelenmesi gerekliliğine dikkat çekmek istiyorum. neredeyse 18 yıldır sürekli ''battı, bitti, kayyum, borç, kredi'' sözcüklerini galatasaray üzerine yapıştıran algı medyasının oyunlarına kanmamanızı öneririm. 2017 nin son dönemlerinde açıklanan borç durumuna göre;

    - galatasaray: 2 milyar 585 milyon lira
    - beşiktaş : 1 milyar 885 milyon lira

    cebinden milyonlar dolar akıtan yıldırım demirören'e hala haklarını ödeyemiyorlarken buna rağmen yıllarca başarısız yönetimler, hükumet tarafından soyulan galatasaray ile aradaki borç farkının az olduğunu söyleyebiliriz herhalde.

    toplayacak olursam; yiğidi öldürüp hakkını yediğimiz bir nokta olduğunu düşünmüyorum bu reklam konusunda. fenerbahçe'nin yandex reklamından daha başarılı fakat aynı klansmandadır. galatasaray hariç her takımı eleştiren, bok atan, haksızlık yapan bir yazar olmadığım için içim rahat. siz beğenmiş olabilirsiniz fakat boş yere abartılırsa doğal olarak tepkimi gösteririm. çünkü sözlükte yazar olmanın gerektirdiği sorumlulukların uygulanması kadar doğal bir durum yok. benim reklamı başarısız bulma nedenimi hem mesleğimle, sektörel bilgime yani bir bakıma uzmanlık alanıma dayanarak, hem bir futbol seyircisi olarak açıkladım. bu reklamı galatasaray yapsa da rahat olabilirsiniz ki aynı şekilde eleştirecektim. taraftarlık yapıyorsun derseniz de turkcell'in bize çektiği reklama dair bir entry girmedim. çünkü bu yazının içinde biraz değindiğim gibi reklamı biz değil, turkcell yapmıştır. eleştirecek olursam onları eleştiririm. ''adamım deme bırak sana adam desinler'' sanırım bu reklamlara verdiğim tepki ve anlatmak istediğim şeye dair en sokak ağzıyla söylenebilecek fakat tam olarak da verilmesi gereken mesajı veren bir söz ve yaklaşım olacaktır. anlatmak istediğim kısaca budur. bir takım elbet kendi halinde reklam filmi çekebilir. fakat reklam çalışması dikkat çekecek, merak uyandıracak, algılara hitap edecek bir çalışma olmamıştır. çalışma; dünyaya açılan değil en fazla türkiye'de yaşayan insanlara ve gurbetçilere dokunacak bir hatıra işi olmuştur.

    ben, siz burada sizin gibi düşünmeyen yazarlara, insanlara hakaret ettiğiniz ve ufkunuzu genişletmeyip, algı operasyonlarına kandığınız ve ''kandırıldığınız'' sürece paragraf paragraf döşeyeceğim.

    ayrıca da (bkz: #2327326) (bkz: cuney tarkin) ve (bkz: come to beşiktaş/@canus1905) saygılarımı iletiyor, cila niyetine tekrardan bunları buraya bırakıyorum.
  • 56
    proje olarak güzel bir düşünce olabilir. belki faydalı da olabilir kendileri için. ama yabancı bir insan neden beşiktaş'ı tutsun, gidip de formasını ya da herhangi bir ürününü alsın anlamadım. ortada avrupa kupası yok bir şey yok. 2 yıldır avrupa'da büyük bir takımla maç bile yapılmamış. tarihlerinde daha önce şampiyonlar liginde çeyrek final, yarı final görseler neyse. o da yok. bu yüzden biraz içi boş bir proje gibi. biz büyük takımız algısı yapıyorlar giderayak.
  • 57
    beşiktaş camiasının yaptığı, beğendiğim reklam çalışması.

    bizim taraftarların bazılarının yaptığı "bizim reklama ihtiyacımız yok, onların var demek ehehe, köprüaltında çekilmiş tiner reklamı ekiekieki vb." şeklindeki yorumları içler acısı. galatasaray şu şekilde bir çalışma yapsa aynı şekilde "bu ne lan bizim reklama ihtiyacımız yok!!" şeklinde yorum yapabilecekse birisi bu reklamı eleştirsin eyvallah. ama evet beşiktaş'ın uluslararası mecrada reklam yapmaya ihtiyacı var ve yapıyorlar. adam pepe'yi, quaresma'yı kullanmış, premier lig'e transfer olarak avrupa piyasasında bir hayli tanınır olan cenk tosun'u kullanmış, bir şekilde belki arap, belki avrupa piyasasına daha çok girmeye çalışıyor. bizim taraftar ise gelmiş "leş gibi reklam, bizim ihtiyacımız yok!!" şeklinde tepkilerle küçümsemeye kalkışıyor. biz de artık yabancıların sokak röportajlarında türkiye denince ilk galatasaray'ı söylemesiyle sevinmeye devam ederiz.

    türkiye'nin en başarılı futbol kulübüyüz, en çok kupa alan kulübüyüz, avrupa'da kupa alan tek kulübüyüz fakat bununla övünerek yerimizde saymaya devam etmek ve rakiplerimizce yapılan ya da yapılmaya çalışılan atılımları görmezden gelmek ne kadar işimize yarayacak göreceğiz ilerde.
  • 59
    gördüğüm en şişirilmiş projelerdendir. bjkliler hariç kşmsenin de umursadığı yok. bir de bizim aşırı romantik "imreniciler" var işte. o kadar.

    "come to beşiktaş" ne yahu? yeni nesil sosyal medyayı çok ciddiye alıyor. haklı da, içinde yaşıyor çünkü. ama kurallarını bilmiyor.

    en basitinden yapılan araştırmalar sosyal medyada bir paylaşımın varlık süresinin artık ortalama 30 saniyenin altına düştüğünü gösteriyor.

    1 video, 1 söylem, 1 fotoğrafın ömrü 30 saniye. sosyal medya dediğiniz konu sürekli bir dinamizm ve esneklik istiyor.

    her hoşumuza gideni büyük bir işmiş gibi düşünmeyelim. ha, hiç yoktan iyidir. ama bjk, bayern'e elenir, seneye de şampiyonlar ligine gidemezse kimse "come to beşiktaş" demez.
  • 63
    yaptiklari yatirimlarla birlikte avrupali futbolculari kendilerine cekmek icin ortaya atilmis slogan. bu sene sampiyon olamama ihtimalleri yuksek zira kalmis surada 9 hafta ve hala 4 takim sampiyonluga oynuyor. matematiksel olarak alttaki takimlarin bile sansi mevcut.

    neyse, bu slogan olasi bir basarisizlik halinde evrilecektir. ne olacaktir? cum to beşiktaş. 2017-18 sezonunda bu furyayi bayern munich baslatti. eger ki gidişat asagi yonlu hareketle sabitlenirse, o zaman anadolu takimlari da cum to beşiktaş tadinda oynamaya baslar bunlara karsi.

    o zaman yeni sloganimiz?
    (bkz: cum to beşiktaş)
  • 64
    "reklamın iyisi kötüsü olmaz" düşüncesince başarılı bulunan çalışma. ancak reklamın iyisi kötüsü artık oluyor. bir insan günde ortalama 3 binden fazla reklama maruz kalıyor. başarılı olabilmek için kalıcı olmak şart. come to beşiktaş popülerdir ama unutulur. bunun bir katkısı olmaz. popüler olmak zor değil. önemli olan unutulmamak. mesela nu entryden sonra sırf yazdım diye herkesin aklına pepsi'nin manchester unıted ve real madrid takımını kullandığı western temalı reklamı çat diye gelecek. şu beckham'ın kovboy şapkası giyip penaltı attığı. işte bu kalıcı olmaktır. 15 yıl sonra bile unutulmaz.
  • 66
    reklamın amacı nedir? geniş kitlelerde ses getirmesidir. come to beşiktaş sloganı yurtiçinde tuttu mu? burada bile hala tartışılıyorsa tuttu diyebiliriz. yurtdışında tuttu mu? ona da tuttu diyebiliriz. e o zaman nedir bu sloganı başarısız yapan? beşiktaş nefreti mi? tinerci kafasına duyulan tepki mi? her ikisine de sahip olup doğruya doğru denilemez mi? o kötü bu kötü... iyi olan ne söyle de bilelim.

    gayet başarılı bir kampanyadır. daha iyisini yapmak için bok atmaya değil, öneriye ihtiyaç var.
  • 67
    kendilerine acayip yakışan basit oğlu basit bir slogan. şu an hemen aklıma gelen be-şiktaş gibi (ingilizce'deki "be" fiiline atıf yapıp beşiktaş ol-beşiktaşlı ol) vb. daha vurucu ve zeka ürünü bir motto ile çıksalar eyvallah derdim. ama kaba tabirle ona buna salça olmak için sosyal medyada ingilizce yetersizliği ile ürettikleri ifadeyi klasik bjk'li abartması ile sözde müthiş slogan yaptılar. 0 yaratıcılık-0 kalite. hele bir de bu sloganla sık sık kullandıkları o müzik yok mu, iyi bir şey gibi gollerden sonra da çalıyorlar hatta. allah'ım her duyduğumda rahatsız oluyorum. neyse ne demiştik basitlik, abartma, kalitesizlik, rahatsız edicilik...hepsi mevcut. tam kendilerine uygun slogan.
  • 68
    iyidir kötüdür bilmem ama, sonuçta burada bile muhabbeti dönüyorsa bu adamlar istediğini almıştır. bizim de iyi ya da kötü böyle çalışmalar yapmamız gerektiğini düşünüyorum. pr çalışması önemlidir arkadaşlar. sonuçta bu sezonun sloganı bu oldu. bu kadar basit bir iş bile tutuyorsa önce bir kendimize bakmamız lazım biz niye üretemiyoruz diye.

    ayrıca fikir üretelim dedim ama (be-siktas) tarzı bir fikir çıkmış yukarıdaki entarilerde. be-siktas bana besiktas olalımdan ziyade başka bir şey olalım mesajı veriyor * turk ahlak yapısına ters bir slogan olurdu.

    yalnız düşündüm de genelevler için güzel slogan. be-siktas *
  • 69
    bu sloganın ya da lafın (artık ne dersek) etkisi akılda kalmasıyla değil, ülke dışında sempati uyandırmasıyla ölçülmeli. zira reklamın başarısı geri dönüşle ölçülür. bir spor kulübü için geri dönüş nedir? önce sempati duyan, sonra taraftara dönüşen ve seni maddi olarak da destekleyen kitleler oluşturmaktır. ülke içinde bir kulübe taraftar olmak sloganla olacak iş değil (genelde büyüklerimiz bizi bir kulübün taraftarı yapar). yurt dışında da kimse reklamın güzelmiş hacı sana sempati duyayım der mi orası da sizin yorumunuza kalsın (konu sporsa bana göre duymaz). bu reklam tek başına pek işe yaramaz, sportif başarıyla desteklenmesi lazım. her sene avrupada boy gösterip büyük takımlara kafa tutmaları lazım. yoksa reklam kısa vadede akılda kalıcı etki bıraksa da uzun vadede etkisi bir sinek vızıltısı gibi olur.
    not: reklamın getirisi konusunda şüphelerim olsa da bu reklamı yapmayı düşünmüş olmak da bir türk spor kulübü için başarıdır.
  • 71
    son zamanlarda sözlükte bile artık kabak tadı veren beşiktaş sempatizanlığının dayandırıldığı noktalardan biri olan slogan.

    bu sloganı çok başarılı bulan, dünya çapında bir iş olduğunu iddia eden kişiler bu olaydan beşiktaş'ın elde ettiği pazarlama gelirlerini de somut olarak paylaşırlarsa daha açıklayıcı olur. sonuçta önemli olan tanınırlık değil fakat bunu pazarlamaysa rakamları karşılaştırmak çok zor olmasa gerek. beşiktaş bu "uluslararası çaba" ile gelir artışı elde ettiyse ancak o zaman galatasaray'ın yapamadığını yaptı denilebilir.
  • 73
    hiç bir pr çalışması yapmadan, sadece sportif başarı ile bütün dünyaya (evet bütün dünyaya) kendini tanıtmış ve genelde sevdirmiş bir spor kulübünü destekleyen bizler tarafından beğenilmeyen, elestirilen pr çalışmasıdır. e haklıyızdır da beğenmemekte. konyasporlu beğensin, bursasporlu beğensin, ne bileyim isteyen beğensin de bi galatasaraylıyı etkileyemezsin kardeşim pr ile falan, geçelim.
  • 74
    “come to beşiktaş” bende hiçte güzel çağrışım yapmıyor. sanki beşiktaş’ı tanımayan bilmeyen futbolculara, tanınmış futbolcular vasıtasıyla tanıtım yapmak gibi. yani beşiktaş burada küçük düşürülüyor kanaatimce. örneğin, dünya’da hangi futbolcuya galatasaray’ı tanıtma gereği duyarsınız ki. zaten %99,9’u biliyordur ve galatasaray deyince gelmek için özel gayret sarfederler.

    avrupalılar da bunun için dalga geçiyor olsa gerek. bilmiyorum baştan beri ben bunları hissediyordum lakin yazma gereği duymamıştım ama slogan şişirilince mecburen yazdım.
  • 75
    e bunu yaptın sonuç? bayern'den 5. bu sloganı sportif anlamda taçlandırmak şl'de ilk defa son 16'ya kalıp, bayern'den 5 yemekle nasıl mümkün olacak? avrupa ligi gibi bir şl grubundan çıkarak hemen havaya girmenin sonucu hemen slogan bulalım, dünyaya açılalım vs. bu şekilde olmaz. ya da dünyaya açılmak bu değildir. 2 senelik başarı ile kimse sana büyük takım demez. üstelik ortada başarı da yok.
App Store'dan indirin Google Play'den alın