• 1034
    vefat haberini aldığımdan beri hakkında yazmak istediklerim var, elim bir türlü gitmedi bu başlığa yazmaya. belki bir gün uzun uzun da yazarım ama şu an kısa bir şey söylemek istiyorum.

    bodom benim sözlüğe geldiğim yıl tanıştığım ve on üç yıldır hayatımda olan bir arkadaşım. birçok kez sohbet ettik, çok kez galatasaray, çok kez hayatın kendisi için dertlendik. yüz yüze sadece bir kez görüştük, onda da galatasaray sözlük ile toplu olarak maça gitmiştik.

    ben 2018 yılında evlendim ve nikahıma hayatımda sadece bir kez görüştüğüm ama kendimi hep çok yakın hissettiğim bodom'u da çağırdım. "abi çok uzaktayım biliyorsun ama o tarihte istanbul'a yolum düşerse mutlaka," demişti. nikaha gelemedi ama ta iskenderun'dan bize mutluluk dileklerini ilettiği bir çiçek yolladı. işte bodom böyle bir adamdı.

    lokum gibi bir insandı ve hayatımda bir iz bıraktığı için şanslıyım. anısını yaşatacağız.
  • 1037
    the faint blaze of the candle of my life
    slowly dying like a fire in a pouring rain
    no sparks of hope inside
    no shooting stars on my sky
    on broken wings, no flying high
    another night, another demise
    cadaverous wind blowing cold as ice
    you'll let the wind blow out the light
    'cause it gets more painful everytime ı die
    out of strength to fight
    ı cannot take another night
    ı cannot take it no more
    lust of light slips through my fingers
    like blood on my arms
    black candle wax has buried me
    another night, another demise
    cadaverous wind blowing cold as ice
    you'll let the wind blow out the light
    'cause it gets more painful everytime ı die

    every time i die / children of bodom

    tanımasam da unutulmayacaksın.
  • 1121
    bir yerlerden bir hediye göndermiş olan ölümsüz yazar.

    dün eldeki işleri bitirmiş, gidilecek saha gezilerini yapmış; mesainin dolmasını beklemekteydik. tabi ki her aklı başında(!) taraftar gibi fikstürde kalan maçları açıp mustafa denizli misali kafadan oynuyordum. bir yandan da hangi maçta istanbul'a gidilirin hesabını yapıyordum. o sırada aklıma rahmetlinin deplase hayatlar belgeselinin yalnız derbi bölümündeki röportajı geldi. "doksan dakika maç mı olur bir hafta sürsün doya doya izleyelim, doksan dakika çok az" diyen sesi kulağımda çınladı. açtım belgeseli izledim, hatta bir ekran görüntüsü alıp bu repliği yazıp twitter'da paylaşım yaptım.

    aradan 10 dakika geçti geçmedi, daha belgesel bitmemişti öyle bir referans verebilirim. ofis telefonum çaldı. amirim "bir bakar mısın" diyerek odasına çağırdı, normalde bu pek hayırlı bir çağırma şekli değildir. hatta odadan çıkarken arkadaşlarla da "hayırdır inşallah" dedik. odaya girdim, amirimin ilk lafı "endişelenme kötü bir şey yok" oldu.

    15-17 mayıs tarihlerinde istanbul'da bir fuar varmış. oraya görevlendirme çıkmış. malum o hafta sonu, eğer fenerbahçe yine korkup kaçmazsa, 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı var. telefon çalmadan önce içinde bulunulan derbiye gitsek mi gitmesek mi ikilemine daha net bir cevap verilemezdi sanırım o anda...

    yani nasıl anlatılır bu durum tam olarak, bilemiyorum...

    ruhun şad olsun aslanım, eyvallah...
  • 1125
    bugün doğum günü olan ölümsüz yazarımız.

    kimleri neleri kaybettiğimizi bilmeden çok insanı kaybettik. hala daha kayıp olarak görünen, ölü ya da diri yeri belli olmayan çok insan var.

    aradan geçen bir buçuk yıldan fazla zamanda öyle hikayeler çıktı ki, bir cenazeye ulaşmak bile neredeyse lütuf olarak belirdi karşımızda.

    abisinin dediği gibi, artık iyi ki vardın diyebiliyoruz sadece...
  • 1047
    1 hafta oldu neredeyse seni kaybedeli ve hala hakkında hangi kelimeleri toparlayacağımı bilemiyorum. içerdeki kasımpaşa maçında istanbul'a geleceğini düşündükçe bütün iç organlarım birbirine giriyor. kafamda sürekli ısrarla seni istanbul'a yerleşmeye ikna etmek için söylediğim "olm gel artık istanbul'a bak herkes burada kimse olmasa galatasaray burada" cümlesi yankılanıyor. hepsine "yok başkan ben burdan başka yerde yapamam" diye cevap verirdin. hakkında yazdığım son entry'i açtım okudum bugün (bkz: #844982) ve sanırım 1 haftadır kabul edemediğim durumu şimdi kabullendim. herkes sevdiği için böyle bir cümle kurabilir ama dünya gerçekten efsane bir adam kaybetti.

    seni çok özleyeceğim bodom, öyle böyle değil. depremden sadece birkaç gün önce eski günleri konuştuğumuz whatsapp ekranına da her gün en az 5 kere bakıyorum merak etme. gider ayak çok feci sıçtın ağzıma alacağın olsun. gerçi gideceğini bilsen daha fenalarını yazardın daha da delik deşik olayım diye onu da biliyorum. bana yazdığın entry'deki gibi "lan niye gittin gel geri ya:/"

    sana söz; seni unutmayacağım, unutturmayacağım da. ışıklar içinde uyu efsane bodom...
  • 973
    ne söyleyeceğimi, nasıl yazacağımı bilmiyorum…

    ali benim galatasaray sözlük vasıtasıyla tanıştığım en orijinal ve en samimi insanlardan biriydi. beraber yedik-içtik, kolkola maçlara gittik. fanatik fenerli babasından fenerli olması için yediği dayakları kahkaha ata ata anlatırdı. küçükken anadolu kahvehanelerindeki küçücük ekranda yayınlanan galatasaray maçlarını camın dışından izleyerek büyüyen nesildendi. güzel galatasaraylıydı.

    çok bekledik, çok dua ettik, çok ağladık çıksınlar diye ama olmadı. ne yazık ki çok sevdiği eşiyle beraber gittiler. huzur içinde uyusunlar.

    hoşça kal ali, hoşça kal bodom. var olduğumuz sürece adını yaşatacağız.
  • 584
    arkadaşlar son güncellemeyi geçeyim. çok büyük bir kolon var ve bu kolon içeriye girmeyi engelliyor. iskenderun'daki en güçlü vinç şu an ali'nin evinin önünde ama o da yetersiz kalıyor fonksiyonel olarak bu yüzden kolonu yerinde keserek parça parça kaldırmaya çalışıyorlar. kaldırırken de diğer kısımlara baskı yapıp alttaki insanları etkilemesinden korktukları için çok hassas davranıyorlar. sabır diye diye benim de sinirlerim bozul ama gerçekten sabır.
  • 504
    depremden yaklaşık 30 saat sonra enkaz altından çıkarılabilmesi için her koç taş'ta binlercesi bulunan hilti aletinin sonunda geldiği müjdelenmiş bahtsız kardeşimiz.

    bakın vinç falan değil. hilti.
    30 saatte bir adet hilti.

    hayatta kalırsa devlete rağmen hayatta kalacak bir aile.
    bunu hak etmediniz.
    içimiz kan ağlıyor. göçük altında sağken marifetmiş gibi selanızı size dinlettikleri yaşam umudunuzu elinizden aldıkları için, bu devlette canınızın-canımızın bir kıymeti olmadığı için, acılarınız için, bir umut üzerinde tonlarca ağırlıkla devleti bekleyen 10 binlerce yurttaşımız için...

    çok ama çok üzgünüz.
    lütfen sen ve sevdiklerin hayatta kalın.
  • 1038
    bundan epey zaman önce lise yıllarımda elime bir sweetshirt geçmişti. muhtemelen kargocu osman abimin ihtiyaç fazlası ürünleri dağıttığı bir kamyondan.

    fermuarlıydı, siyahtı. arkasında bir azrail orağı, kırmızı bir tema ile "children of bodom" yazıyordu. ergenlikte ağır metalciydim ve ergen olmanın getirdiği asilikle böyle sweet'leri çok severdim. o kadar "metalci" olmama rağmen hiç duymadığım bir gruptu ve madem sweet'ini giyeceğim dinleyeyim bari dedim. önce bodom ne demek onu araştırdım. internet vs. o yıllarda hatay'daki-maraş'taki-adıyaman'daki gibiydi. adı var, kendi yoktu...

    finlandiya'da bir gölmüş bodom, öğrendim. bodom'un çocukları da oralardan yeşermiş, bir grup olarak adını almış gölün.

    çok sert müzikler yapıyorlardı ve elektro gitarın anasını ağlatıyorlardı. brutal vokal o dönem yine aşık olduğumuz bir yaklaşımdı müziğe. benim bodom'la tanışmam işte o sweet'le oldu.

    o sweet'i hiç çıkarmadım bir dönem boyunca. din kültürü öğretmenim şeytan mısın sen dedi. azrail, kan, orak... herkesin yüksek notlar aldığı dersten zar zor geçtim o sweet yüzünden. hatta bir seferinde başımız boş kalmıştı din kültürü sınavında ve herkes kopya çekmişti. bütün sınıf 95 ile 100 arası not aldı. ben bodom sweet'im yüzünden 85 aldım.

    nickini her gördüğümde bu anılarım gelirdi aklıma. daha evvelden... "aha bizden biri" hissini bilir misin? işte o insani, doğal bir yakınlık kurar anılar hemen. childofbodom nickini gördüğüm anda ısıtıverir içimi bu hisler. tanışsaydım kendisiyle önyargılı şekilde severdim eminim. bodom'un çocuğundan ne zarar gelecek diye düşünürdüm. bizim oraların çocuğu der gibi...

    tanışmadım, ama çok sevdim. güzel uyu bodom'un asi çocuğu. unutulmayacaksın...
  • 149
    bundan tam bir sene önce* yüz yüze tanışma şerefine nail olduğum kankam, keyifli bir sohbeti olan, kapı gibi adam...

    son zamanlarda siz kendisini alt lig sendikası'ndan biliyorsunuz fakat artık hakkındaki gerçekleri bir bir açıklamanın zamanı geldi...

    eski zamanlarda nickinden de anlaşılabileceği üzere children of bodom, motörhead, slayer veya metallica gibi grupları dinleyen tam bir metalciydi... saçları da upuzundu... kendisiyle az mı kafa sallardık radyoda... hey gidi...

    frank rijkaard'a kıvırcık ve ak saçlarına kurban olacak kadar hayrandı, "total futbol" geyiğine az dahil olmadı, her daim kendisini savunurdu, hatta ilk başlarda msn adresi bile "surinamlı rijkaard" idi...

    tam bir elano hayranıydı, hatta elano daha galatasaray'a gelmeden önce çoktan kendisinin farklı takımlardaki bilmem kaç tane formasına sahipti. futbol emekçisi ayhan akman takımı için kıçını başını yırtsa dahi childofbodom'dan ağza alınmayacak küfürler yerdi, fakat elano en suratsız olduğu maçta dahi kelebek etkisi misali takımı olumlu anlamda etkilerdi, tabi kendisine göre... acayip acayip analizlerle bu savını destekleme gafletine de düşmüştü...

    fanatik bir atletico madrid taraftarıydı... kaç sene öncesinin atletico kadrolarını şakır şakır sayardı...

    la liga maçlarını aksatmadan izler, djemba djemba'nın manchester united forması ile panathinaikos'a attığı golleri sayardı...

    sonra fi tarihi içerisinde ciddi bir kırılma yaşandı... artık kendisi nasıl bir psikolojik travma geçirdiyse benim de tam olarak bilmediğim bir tarihten sonra childofbodom asla eskisi gibi olmayacaktı...

    kaşla göz arasında metal müziklerin hepsi çöpe gitti... arabesk dalga yavaş yavaş damarlarına yayılmaya başladı ve fanatik bir müslüm babacı olarak karşımıza çıktı... gam ve kederden saçları seyrekleşti... memur tıraşıyla gezer oldu...

    frank rijkaard unutuldu gitti... hatta kendisinin azalan desteğinden dolayı frank rijkaard'ın takımdan gönderilme süreci hız kazandı... birden bire msn adresi "hakan şükür" oldu, diğer adresi kendi kendini imha etti, favori teknik adamları ise artık hikmet karaman, yılmaz vural ve bülent uygun'du...

    sahi bir elano vardı ne oldu ona? bakıyorum da ibrahim dağaşan, yunus altun, barış özbek ağzından düşmez oldu?

    atletico aşkı son buldu, özüne, köyüne, iskenderun demirçelikspor'a geri döndü...

    avrupa'nın saygın liglerini takip etmeyi bir kenara bıraktı, artık ne kadar amatör, alt lig varsa kendisinden sorulur oldu... elbette hafızasındaki dünya yıldızlarının yerini amatör olarak top koşturan mahalle abileri ve komşunun çocukları aldı...

    eskiden değil futbol dilencisini geçtim, futbol dilencisinin en önde bayrak sallayanıydı, kendince tabi ki...

    fakat bu elit zümrede kendisi gibi ayhan akman sakallı şahsiyetlere yer olmadığı için haliyle fazla tutunamadı ve en sonunda gemileri yaktı... yer altından örgütlenerek en büyük muhalif güç haline geldi...

    şimdi bir zamanlar dilinden düşmeyen ne varsa en büyük düşmanı... nerde o eski bodom... bir zamanlar genç bir bodom vardı yaaa, yaaa... fakat ayhan akman konusunda fikirleri hala sabit=)

    son olarak kendisinin zaman değişim grafiğine - sbt=( - bakarsak;

    http://daily.swarthmore.edu/.../02/19/evolution.jpg

    bodom akıllı olsun!!!! daha diyeceklerim bitmedi!!!1!111bir!1!birbirbir!1!1!!buçuk1!adana!1!!1
  • 1052
    10 sene sonra sözlük şifremi kurtardım kendisi hakkında iki kelime yazmak için ama ne yazılır ki böyle bir durumda.

    sözlükte/tribünde/twitterda tanıdığım en güzel insanlardan biriydi. sen sokakta oyna biz kaldırımda tribün yaparız derler ya, heh aynen öyle. güzel futbol tiki taka kolektif bilmem ne hayranlığını sevmez, futbolu futbol yapanın temelde mücadele ve aidiyet duygusu olduğunu kendi tarzında savunurdu.

    şu anda alexi'ye, umut sarıkaya'nın ramazan-ramadan karikatürü kıvamında, dilenci demeyi öğretiyordur bence.
App Store'dan indirin Google Play'den alın