• 228
    eğer gerçekten bir yatırım yapılacaksa tribün yapıları gözden geçirilip, olimpik alan olarak gözüken "atıl alana" kadar indirilip özellikle milli maçlarda 100.000 kişiyle ciddi bir kalabalık önünde maç oynatılabilecek durumdaki stadyum.

    ayrıca drogba ne sallamıştı be burada. beşiktaşlıların arasında içten içe çıldırmıştım. lol.

    (bkz: 22 eylül 2013 beşiktaş galatasaray maçı)
  • 27
    tarih: 18 ekim 2006,
    saat: 21:45,
    mac: galatasaray - psv eindhoven "cl maci".

    bu maca gitmeyi 1 hafta öncesinden planlıyorum ve ne olursa olsun gideceğim diyordum.
    mactan önce ki gün olayi babama söylüyorum ve izin alamiyorum.
    ne yalvarmalar, ne dil dökmeler ama malesef izin verilmiyor.
    ama babamin bilmedigi birsey var.
    biletler coktan alinmis otobüste yer ayirtilmis ve sadece prosedür icabı izin almam gerekiyor.
    bide fazladan harclik tabiki. *
    babaya yag cekmeler söz vermeler ise yaramiyor, olaylar beklenilenin aksine gelisiyor ve izin cikmiyor.
    oysa o kadar istiyordum ki o maca gitmeyi, hemde babamin izin vermesiyle gönül rahatligiyla gitmeyi.
    simdi bir tarafta baba diger tarafta ise esi benzeri olmayan bir sevgiyle bagli oldugum takim.
    babanin gözüne son bir kez bakiliyor ve iki dudak arasindan 1 cift sözcük cikiveriyor.
    "ben gidiyorum."
    simdiye kadar böyle bir atar, gider ve sekile maruz kalmamis baba bir anda dumurlardan dumur begenmektedir.
    daha sonra "yok canim, daha neler, nereye gidiyor." demis ise de icinden kusura bakmasin cok yanlis tanimistir oglunu.
    neyse gel gelelim gözü kara oglan cantasini coktan toparlamis icine kat kat giyinmistir ve son olarak arkadasina haber vermistir.
    telefonda:
    "olum ben cok sinirliyim, disari cikiyorum, gel iki muhabbet ederiz, sigara icelim." der ve kapiyi vurup disari cikar.
    disarida buz gibi bir hava ve aglamakli iki gözle sigarasini yakmaya calisan ben yavas yavas yürüyordum.
    arkadasim ozan'in yanina gittigimde;
    o-ne oldu olum neyin var ne bu hal canta filan ?
    g-ben gidiyorum.
    o-nereye olum manyak mısın ?
    g-gidiyorum lan iste.
    o-olum bi dur sakin ol nereye gidiceksin ne oldu bi anlat ?
    g-istanbula gidicem.
    o-ne yapicaksin istanbulda ?
    g-maca gidicem.
    bir anda soguk ankara aksaminda derin bir sessizlik meydana gelmistir.
    ve arkasindan birkac saniye sonra;
    o-* olum ne adamsin sen ya deli misin nesin bunun icin mi bu kadar parcaladin kendini ?
    g-gidicem olum bana ne. cektim ciktim kapiyi disarda kalicam sabaha kadar. sonra atlicam otobüse gidicem.
    o-iyi gitte olum sabaha kadar bu sogukta geberirsin burada. yürü hadi bize gidiyoruz.
    der ve ozan önde ben arkada "masum bir cocuk gibi" eve gittik.
    evde hemen bir tikinma faliyetinden sonra biraz muhabbet ve uyku.
    malum sabah erken kalkilacak.
    yastiga kafa konuldugu anda yarin ki mac hayal edilmeye baslanmistir.
    transa gectikten 1-2 dk. sonra gözler kapanmis ve uykuya dalinmistir.

    -sabah-

    artik sabah olmustur ve otobüsün kalkmasina yaklasik 45 dk. vardir.
    israrla calan telefon sesi kisik oldugu icin duyulmuyordur.
    ben sabahin köründe en tatli rüyami görürken bir silkeleme, bir sarsma gözlerimi acmami ve "ne oluyoruz" dememi sagliyor ve iyikide oluyor.
    o-olum kalk hadi uyuya kalmisiz. erhan ariyor "daha uyanmadi mi o?" diyor.
    ben daha ne oldugu anlamadan ozan bir anne özverisiyle beni uyandirip, olayin anlam ve önemini beynimde bir anda belirtiveriyor.
    ben saat kac diye sormamla yataktan firliyorum ve isik hizinda giyinmeye basliyorum.
    hic kaybedicek zamanim yok ve ozanla vedalasip hemen yola koyuluyorum.
    disari kosar adimlarla cikiyorum, ankara'da insanin icini titreten bir sabah ayazi.
    hemen apartmanin önünden gecen dolmusu el, kol, islik durduruyorum ve biniyorum.
    daha 17 yasindayim ve taa ankara'dan istanbula mac izlemeye gidicem.
    yol boyunca aklimdan hep bu düsünceler, sarkilar, tezahüratlar ve dün gece ki dialoglar geciyor.
    ama hersey bir yana, icimde acayip bir heyecan, özgür olmanin verdigi bir hiperaktiflik var.
    yolda sürekli saate bakiyorum. 20 dk. kala bilkent köprüsünde iniyorum ve hemen köprünün oradaki taksi duragindan taksiye biniyorum.
    artik yetisememe gibi bir durumum olmadigi icin bir anda rahatliyorum.
    bulusma noktasi yani otobüslerin kalkicagi yere vardigimda in cin top oynuyor.
    ortada kimsecikler yok. hemen telefonla erhan'i ariyorum ve dogru yerde bekledigimi ögreniyorum.
    ama hala icimde bir kusku var.
    en sonunda erhan'in taksiden indigini görünce rahatliyorum.
    bilkentli aslanlar binanin ön tarafinda dersten cikanlari bekliyorlarmis.
    hep beraber fotograflar cekildikten, tezahüratlar yaptiktan sonra otobüsler geliyor.
    hemen cantamdaki bayragi cikarip otobüslerin önüne ve arkasina asiyoruz.
    ve bundan sonra yolculuk basliyor.
    icimde az da olsa pismanlik ve inanilmaz büyük bir heyacan var.
    yolculuk girgir samata ve tezahüratlarla devam ediyor.
    2. molamizdan sonra yolda bir kac ultraslan kafilesiyle karsilasiyoruz.
    onlarla karsilikli bagirmalar, hoplamalar, ziplamalar filan tekrar otobüse biniyoruz ve yola devam ediyoruz.
    yolda ön taraflardan bir anda "hadi opera yapalim" diye süper bir fikir geliyor.
    bende o zaman enteresan olsun diye "saklanin koltuklarin arkasina" diyorum ve video basliyor.

    * * www.youtube.com/watch?v=2CzoBVY38pA

    bu video cekildikten ve sona erdikten bir süre sonra "ne yaptik lan" biz dedik.
    otobüs bolu dagini inmeye baslamisti ve otobüste yarattigimiz hareketleri, hoplamalari, ziplamalari disariya baktiktan sonra düsünmek bile istemiyorduk.
    bolu dagindan asagiya ucma tehlikesiyle bir opera yaptiktan sonra yol sen sakrak devam ediyordu.
    istanbul il sinirlari icine girdikten sonra trafikte yavas yavas yogunluk artiyordu.
    e-5'te yolculugumuz devam ederken aksam trafigine yakalanmistik ve kaptani gaza getirerek emniyet seridini kullanmaya zorlamistik onu.
    trafik her durdugunda trafik polislerine ragmen saga inanılmaz bir hamle, inanilmaz bir sürat ile emniyet seridine cikiyor ve allah ne verdiyse yapistirip gidiyorduk. * * * *
    yolda bircok maca giden galatasaray taraftari ile karsilastik ve aramizda camlar olmasina ragmen cok iyi dialoglar kurduk. *
    bir pilot bize birseyler ima etmeye calisti ve arabasinin önünde duran dikdörtgen, üzerinde galatasaray armasi bulunan bir kagit gösterdi. ama anlamamiz biraz gec olacakti. *
    bunun yani sira yolda bir fenerli cocukla da karsilastik ve hala aklima geldikce kahkahalarla gülmekteyim.
    cocuk sessiz sakin bir minibüs'ün ön koltugunda babasiyla yolculuk etmekteydi ve yaninda durmustuk.
    bogaz köprüsüne cikmamiza az bir zaman kalmisti. cocuk otobüsün tekerlerine bakiyor ama kafasini bir türlü yukariya kaldirmiyordu. cocugu görmemle bütün otobüsün yan camlarina yigildik. cocugun yukariya bakmasiyla bir samata, bir gürültü, camlara vurmalar filan, cocugun bizi görmesiyle yüzünün burusup gözlerinin dolmasi bir oldu. bir fenerli daha agliyordu. *
    yolda bircok taraftari otobüsümüzde misafir ettik yolda arabasi kalanlar, otobüsten pankartlarini düsürenler *, otobüsleri ariza yapanlar vs.
    en sonunda bogaz köprüsünü de gecmistik ve stat yoluna yönelmistik.
    bir süre sonra atatürk olimpiyat stadi karsidaki bir tepenin üzerinde parlayan isiklariyla belirdi.
    biz disaridaki firtina ve soguktan habersiz icimizden bir "ohaaa" cekmemizle otobüsün trafik polisleri tarafindan durdurulmasi bir oldu.
    tam benzin istasyonlarinin orada otobüs durmustu ve stat yoluna park belgemiz olmadigi icin giremiyorduk.
    bu kartlar yönetim tarafindan dagitilmisti ve mactan 1 hafta önce de duyurulmustu.
    yolda karsilastigimiz galatasaray'li pilot'un bize anlatmak istedigi tam da buydu iste. *
    biz otobüsten indik, saatlerimize baktik ve bir de stada giden yola göz ucuyla bir bakiverdik.
    daha 2 saate yakin bir zaman vardi ve yürünebilecek bir yol diye düsünüp bizim guruptan kopup erhan'la beraber yürümeye basladik.
    yol asagiya dogru kivrilmaya, döne döne zifiri bir karanligin icine inmeye basliyordu.
    biz "burasi neresi, nasil bir yer" derken vadi de ilerlemeye devam ediyorduk.
    arkamizda ve karsi tarafta yürüyen birkac taraftar daha vardi.
    onlar da olmasaydi zaten geri dönerdik orasi kesin. *
    arkadan bir minibüs geliyordu ve otostop cekelim mi diye düsünürken durdu ve gelin dedi.
    bir baba ogul hemen bizle beraber bu arkasinda pvc tasiyan minibüse atladi.
    bizi stadin biraz disarisinda biraktilar ama sagolsunlar cok hayir duamizi aldilar. *
    büyük cileler, büyük fedakarliklar sonrasinda bir kahraman gibi artik olimpiyat stadina ayak basmistik.
    simdi tek rakibimiz soguk hava, rüzgar ve psv eindhovendı.
    stada girerken kapida büyük camiamizin dagittigi 50.000 civari kumanyadan birer tane alarak, ne kadar basitte olsa "helal olsun" diyerek ufak bir tebessümle yedik.
    stadin icinde yerimizi aldiktan sonra, arkamizdan ensemize ve bilimum acik kalan yerlerimize dolan soguk bizde "en az 1 hafta hasta yaticaz" havasi yaratsa da o atmosferin sicakligiyla tezahüratlara avazimiz ciktigi kadar eslik ediyorduk.
    ultraslan'a o macta 400-500 civarindaki dev bayraklarinin sopalarina takilmasi, bantlanmasinda da üsenmeden görev alarak yardim etmistik. * * *
    artik serenomi ve süper tribün sovunun ardindan beklenen an gelmisti.
    mac düdügüyle beraber basliyan üclü soguk havaya karsilik olarak herkesin icini isitmisti.
    mac rüzgara karsi oynamamiza ragmen güzel gidiyordu ve beklentileri az cok karsliyordu.
    ilk yarida golümüzü atmistik ve ikinci yarida rüzgari arkamiza alip kesin bitiririz bu isi diyorduk.
    icimizi bir rahatlik, bir sevinc kaplamisti ve ikinci yari da baslamisti.
    ikinci yarida olan oldu ve beklenmedik, olmayacak, olmamasi gereken hatali iki gol yedik.
    bu goller de büyük payi olan mondragon bizi üzmüstü ama ikinci golden sonra ki taraftarimizin bir anlik siniriyle yönetimi istifaya cagirmasi kadar degildi.
    gözlerimiz artik hüzünlü ve bos bir sekilde sahanin icinde ucusan yedigimiz kumanya kartonlarini, filmler de gördügümüz teksas'da cölde ziplayarak ilerleyen ot topluluklarini, mavi cöp posetlerini ve birkac taraftari takip ediyordu.
    evet sahaya taraftarlar girmisti ve deli gibi kosup kaleye girmeye calisiyorlardi.
    hatta kaleye giren taraftarin arkasindan ilk "gooolll" diye bagiran statta bendim. * *
    ve bir taraftar var ki bir kale arkasindan cikip diger kale arkasina kadar kosmus, kaleye gol olmus ve diger kale arkasi tribünlerine yakalanmadan kacmistir ve bizde büyük saygi uyandirmistir.
    bu olaylardan sonra ankara'dan 2 adet mesaj gelmisti telefonlarimiza.
    bana gelen mesaj da: "gökhan olum hadi atla sende sahaya görelim senide televizyonda."
    erhana gelen abisindendi ve söyle yaziyordu: "erhan sakın sahaya girmeyi aklından bile gecirme." *
    daha sonrasi zaten malum bir 3. gol daha yemek üzereydik ama olmadi.
    biz mac bitiminde boynumuz bükük grubumuzu ararken bir yandan da bu otobüslere nerden binicez diye düsünmeye baslamistik.
    cünkü o yolu yürüyecek gücümüz yoktu.
    stadin yanindaki iett servislerinden bakirköy yazanina önemsemeden bindik.
    nereye götürürse götürsün umrumuzda degildi o anda.
    otobüs tiklim tiklim dolmustu. o sirada kim var, kim yok, nerede oturmusum hic farkinda degildim.
    basim agridan catliyordu. ve kafami yasladigim camdan disariya bakiyordum.
    bir anda biz nereye gidiyoruz diye düsündüm ve kaptana bir anlik bos bulunmakla ve saflikla bagirdim;
    -kaptan bakirköy'e mi gidiyor bu otobüs biz ankara'ya gidicez...?
    otobüste bir dumur havasi ve bizim kafile de hakkaten biz ne bok yiyoruz havasi ile hep beraber bir kahkaha koptu.
    daha sonra iett bakirköy servisini yapan kaptanla dialoga gectik.
    bizi en uygun yerde indirmesini ve otobüslerimizi aramayi planladik.
    heralde tem'de bir yerde indirdi bizi ve yol kenarındaki cimlere gecenin bir vakti 2 otobüs insan yayildik.
    yolda kafiledeki kizlara sarkmak icin duran arabalarla, minibüslerle vb. sekilde bizi taciz etmeye, dalga gecmeye calisan insanlarla cebellestik.
    daha sonra telefon edildi, yer tespiti yapildi, koordinatlar verildi ve otobüsler bizi 5 dk. sonra yaklasik 500 m. ilerde üst gecidin altinda bekliyordu. kosar adimlarla otobüslere gittik.
    bu stadi yapan ilgili kisilerin kulaklarini yol boyunca cinlattik ve hala cinlatmaktayim.
    yolda gece boyunca herkes uyurken moralimizi düzeltmek icin baya bir sacmaladik erhanla.
    ama sonunda uykuya yenik düstük.
    gözümü gün agarirken ankara yakinlarinda alakasiz, bos, tircilarin, kamyoncularin bile durmayacagi bir benzin istasyonun da actim.
    uykudan uyanmis sinirli halimle ve inanilmaz bir bosaltim istegiyle muavine ac su kapiyi diye bagirdim ve gidip icten bir "ohhh" ve "sssiirrr" sesiyle titreyiverdim. *
    tekrar yola ciktik ve tekrar uyku.
    daha sonrasi ankaraya vardik daha fazla uzatmaya gerek yok.
    ne kadar yenilmis olsakta, ne kadar üzüntülü, kötü bir gün olsa da ve ne kadar olimpiyat stadindan nefret etmis olsam da benim icin güzel bir ani olarak kalacak o gün.
    yeterince uzun sacmaladigimi farkettim ve bu kadarinin kafi olacagini düsünüyorum. gecenin bu saatinde inanilmaz desarj oldum ve cok rahatim.
    bu yaziyi okuyarak eziyet ceken herkese simdiden tesekkürler. *

    * (u: "ve") (u: "sonra") * * * * *
  • 240
    2021 şampiyonlar ligi finalinin oynanacağı stadyum. sağda solda galatasaray’ın maçlarını burada oynaması için başvuracağı yazılıp çiziliyor. benim gördüğüm fanatik ötesi fenerli nihat özdemir başkanlığındaki tff katiyen buna izin vermez. bahaneleri de cl finali olur. üstüne bir de ‘zaten karagümrük oynuyor bir de size izin verirsek zeminin hali nice olur’ diye nazikçe reddediliriz.
  • 294
    yıllar önce henüz arabamın olmadığı dönemde avcılardan bu stada gidişte orta dünyanın karanlık ve ıssız diyarlarından geçiyormuş gibi hissettiğim, "aslında öyle bir yer hiç olmadı, tamamen o dönem yaşadığın bir halüsinasyondu." deseler inanacağım bir stad.

    avcılar'dan bahçeşehir'e otobüsle giderdik. oradan da stadın yakınından geçen bir minibüse biner ve aslında hiç yakın olmayan bir yerde inerdik. işte oradan sonrası tam bir red dead redemption. sadece tozun, toprağın, çamurun ve saatte bilmem kaç km hızla esen rüzgarın, yer yer uçurumvari inişlerin çıkışların olduğu çorak arazilerden yürüyüp, "ulan maldini falan finalde buralardan mı geçecek yani hehehe" diye iç geçirdiğimizi hatırladığım anlar geliyor gözümün önüne. es kaza şapkamız, atkımız falan rüzgardan uçarsa, planörlerde etrafı çekmeye çalışırken telefonunu düşüren insanlar gibi tek yapabileceğimiz şey elimizden kaçan eşyamızın rüzgarla birlikte saatte 50 km hızla uzaklaşmasını izleyip vedalaşmak oluyordu.

    o kadar uzun süre tozdan topraktan dikenlerin içinden yürüyorduk ki, uzaktan stadı gördüğümüzde, bu gerçek mi yoksa artık bir serap mı, mecnun olduk da sarı kırmızılı leylamıza sadece hayallerimizde mi kavuşacağız diye düşünmeye başlardık. hani şimdi vadistanbul'dan yukarı stada yürümeyi çile diye anlatıyoruz ya, o yolu yürüyenler çilekeşlerse, o dönem olimpiyata gidenlerin hepsi birer ermiştir. *

    tam da bu yüzden yıllar sonra gerçekten böyle bir yer var mı yok mu diye anlamak için 28 ekim 2022 fatih karagümrük galatasaray maçında yerimi alacağım.
  • 287
    toplu taşıma ile gelecek olan arkadaşlar m7 mecidiyeköy-mahmutbey metrosunu kullansınlar. mahmutbey'den de m3 kirazlı-metrokent hattını kullanarak ikitelli sanayi durağına geçmesi gerekir oradan da m9 olimpiyat metrosuna aktarma yapılır ama muhtemelen kirazlı'dan transit hatlar olacaktır. m9'a geçiş yapmaya gerek kalmayacaktır. onun dışında şirinevler yenibosna tarafından gelecek olan varsa mahmutbey caddesi üzerinden giden 97, 97e, 98m kullanabilir. 97 ile şehit ali aksoy durağında inip kirazlı metroya 5-6 dk yürüyebilir oradan da direkt transit hat ile ulaşım sağlanabilir. 97e ve 98m ile de mahmutbey metro durağında inebilirsiniz. yine oradan da kirazlı'dan gelen transit hatta binebilirsiniz.
  • 249
    son yıllardaki en farklı fenerbahçe galibiyetimizi aldığımız, beşiktaş'ı deplasman takımı sıfatıyla çıkmamıza rağmen 3 derbinin 2'sinde yendiğimiz, zamanında liverpool gibi bir devi yendiğimiz stadyum. neymiş 2003-2004'te olimpiyat yüzünden 6. olmuşuz. hadi olimpiyat yüzünden iç sahada kötüydük diyelim, deplasmanda aylarca kazanamadık o sene. o da mı olimpiyat yüzündendi? bu stada laf atmak için gereksiz teoriler üretmeye gerek yok, 2003-2004'te basbayağı takım kötüydü. ben duyduğuma değil gördüğüme bakarım.

    eğer oynama imkanımız varsa, tereddüt edilmeden, hazır seyirci de yokken maçlarımızı oynamamız gereken stadyum.
  • 242
    halihazırda karagümrük bu statta maçlarını yaparken ve şampiyonlar ligi finaline de fazla bir zaman kalmamışken galatasaray'a izin vereceklerini düşünmüyorum. açıkçası yetkili olsaydım ben de izin vermezdim zaten bir takım kullanıyor bir sıkıntı çıkmasın diye lakin aynı durumu başka bir takım gündeme getirse mevcut federasyon onlara izin verir miydi diye düşünmeden edemiyorum.
  • 311
    tuvaletleri yenilenmiş, büfeleri güncellenmiş olan stadyum. ama tavanda hala sıva izleri var. estetik durmuyor. onun dışında şuan fena durumda değil. hummalı bir çalışma var. inşallah güzel bir maç ve ülkemiz için güzel bir temsiliyet olur.

    edit: 2-3 fiyat yazayım merak edenlere. hamburger 10 euro, cipsler 5 euro olması lazım. su 2.5 euro. çikolatalar da 4 euro civarı olması lazım.
  • 239
    süper lig 2020-2021 sezonu için 7 mart 2021 galatasaray sivasspor maçı ile birlikte iç saha maçlarımızı oynamamız gereken stadyum. kasımpaşa ve erzurumspor maçlarında iç saha avantajının ne derece dezavantaja dönüştüğüne hep beraber şahit olduk. fatih terim'in de söylediği gibi maç öncesi rakip takımları izlemek yerine meteorolojiyi izler hale geldik. ali sami yen arena'nın zemini ortada, kısa vadede sorunun çözümlenmesi mümkün değil. ayrıca 2021 şampiyonlar ligi finalinin de bu stadyumda oynanacağı düşünürsek stadyumun her türlü bakım ve idaresinin çok iyi yapılacağını tahmin etmek, zor olmasa gerek. her şeyden önce futbolcu sağlığı için bu işin ivedilikle gündeme alınıp taşınma işinin gerçekleşmesi için elimizden gelen desteği vermemiz gerektiği kanaatindeyim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın