1
bunun için "hagi forması 10 numara olm!" veya "prekazi 8 işte sonra tugay ile suat giydi!"* demeyi çok isterdim ama değil dostlar... "autoglass" reklamlı mavi bir chelsea formasıydı bu. 25 numara ve gianfranco zola.
şimdi forma olayı biz 90 çocukları için epey çetrefilli bir durumdu. öyle netten sipariş ver gelsin durumu yoktu. store'lar falan hak getire. pazardan aldığımız, önde sırıtan aslan ve arkasındaki 10 veya 9 numara ile yetindik uzun bir süre. üstelik bunlar penye bile değildi amk. hani penye olsa analarımız bir nebze onay vereceklerdi belki ama düpedüz 'naylon'du bu formalar.
sene, 2001. bizler artık bu naylon formalarla yetinemez hale gelmiştik. teknoloji günbegün gelişiyordu ve artık penye veya likralı forma bile az geliyordu!*(u: likralı bu esniyor! güzel! hatırladınız değil mi? :() 2001 senesi yine bir tayin senesiydi bizim için. ana-baba memur malum. tayin kaçınılmaz, tayin olunur, tayin olunmazsa tayin niye var? ankara'dan ege'nin kendince büyük, siyasi haritaya bakıca küçük bir ilçesi olan turgutlu'ya tayin olduk. ben tayin olayından önce ankara'daki okulumda, okul takımına seçilebilecek, potansiyelli bir velet olarak anılıyordum üstelik. sadece beşinci sınıfa geçmemiştim yani. yoksa alacaklardı. hani o dönemler, 1'e 3 maç yapıp sınıf arkadaşlarımın hepsini çalımlamak suretiyle rezil etme, yanıma, 'ayak içi pas' atmayı bilen birini alıp 6 kişiye tek kale maçta üstünlük sağlama gibi meziyetlerim vardı. o dönemleri okul üniforması ile geçiştirebiliyorduk. yani ekstra bir formaya ihtiyacımız yoktu.
turgutlu'ya tayin olduğumuzda bir sınıf daha atlayıp beşinci sınıf olmuştum. üstelik yarı dönemde nakil olduğum için sınıflararası turnuvalara da yakın bir döneme denk gelmiştim. ancak, sınıfta iyi oynayan, hele ki ankara'dan yeni gelmiş bir 'bebe''ye yer olmadığını, sınıf takımının birinci sınıftan beri belli olduğunu ve takım kaptanı'nın ayça'yı* sevdiğini sınıftaki ilk birkaç günümde gelip gidip bildirmişlerdi bana. halbuki ayça'dan bananesiydi. ben adamlara ankara'nın izmir'den daha büyük bir şehir olduğunu anlatmaya çalışırken üstelik :( neyse, beden derslerinde genellikle matematik işleme sevdasında olan sınıf öğretmenimiz birgün bizi koskoca iki ders saati serbest bırakmıştı. onlara ankara'nın futbol kalitesini, cafer aydın, thomas zdebel skillerimi göstermeliydim. sınıf takımı belliydi tabi. beni yedek takım diye nitelendirilen, sınıfın çalışkan grubuyla bir takımda oynamaya zorladılar. tamam dedim. sonra kendi takımımı nankatsu takımına karşı toplantıya aldım. faidesi yoktu ama. takım arkadaşlarım, ingilizce olarak ayları sayarken eylül ve ekim'i karıştırdığından veya "ilimiz manisa" dergisinde bir ilçe eksik saydığından ve sözlü notunun düşeceğinden dert yanıyordu... durum vahimdi. o anda bir komutan gibi karar vermeliydim. hepsi topu, at fink'e felsefesiyle bana verecekti...
okul üniformalarını çıkarıp beden dersi kıyafetlerimizi giyiyorduk ki, ne göreyim? hepsinde forma vardı amk. vieri 21, batistuta 9, shearer 9. ulan ben shearer 9 newcastle formasını ankara'da bulamam, sen turgutlu'da nasıl buldun a pzevnk! diyesim geldi ama demedim. diyemedim. sonuçta as takımı yenmek için shearer'a ihtiyacım vardı :( ben de halamın şişman oğlunun okul takımına seçildiği için üste para verip, ankara'dan ayrılırken ihtiyacı kalmadığı için bana verdiği "3" numaralı arı koleji formamı üstüme geçirdim. sarı-siyah renklere sahip bu forma bana kendimi, istanbulspor'a transfer olan sergen gibi hissettirse de sergen 10 giyerdi amk. olsa olsa sead halilagiç gibi hissedeyim bari derken, çalışkanspor'un "aa ne forması bu?", "sen futbolcu musun?" gibi soruları üzerine, "evet, bu benim okul takımı formam. ankara'dan getirdim. :)" gibi bir cevapla ortada ne vieri bıraktım ne de batistuta. shearer'e dokunmadım çünkü o bana lazımdı yine.
sınıfın kaymak tabakası, buiseness class'ına karşı yaptığımız o beden saatindeki maçı elbette ki 9-5 kaybettik ama ilk defa karşı takımdan mukavemet gören takım kaptanı, ayça'nın sevgilisi arkadaş hemen bana as takıma girme ama stoper arkadaşı da kırmadan yedeğe atma teklifinde bulundu. stoper olarak oynayan arkadaş da allah affetsin kürşat duymuş ve erdinç yavuz karışımı bir şeydi zaten. topları kaval kemiği ile karşılama skill'i vardı sadece :( hayır ben, benim gibi all-around bir oyuncuyu rica minnet as takıma stoper olarak kabul etmelerine takılmıyorum, kürşat duymuş olan arkadaş takımdan çıkmasına takılıyordu... hatta, olayı ayça harici sınıfın güzellik skalasında sıralanan diğer kızlara da yeni gelen ben başkentlinin yazılacağına kadar getiriyor ve çirkinleşiyordu. lan bir de teka reklamlı roberto carlos forması giyiyordu utanmadan...
neyse, çakma carlos da ikna edilince ben sınıf takımındaki lothar matthaus rolünü bile kabul etmiştim. fakat matthaus rolü arı koleji formasıyla idame ettirilemezdi. önümde oynayan adamlar beckham senin, zidane benim devam edecek ben sarı-siyah 3 numarayla mı oynayacağım? gel zaman, git zaman sınıflararası turnuva geldi, aylardan mayıs oldu. ben artık sınıf takımına seçilmişim. babama, bana forma al diyebilecek konuma erişmişim. istediğim sadece 2 forma var. telsim reklamlı, "hagi 10" veya "jardel 9". adam ilk defa benim iyi top oynadığıma kani olmuş olacak ki o gün okuldaki maç saatine kadar lisanslı galatasaray forması aramış amk. artık maça yakın, son derse doğru bulamamış olacak ki, okul kapısında gelip "bulamadım galatasaray forması oğlum ama buradan güzel bir forma aldım sana!" dedi. içim burkuldu biraz ama dedim herhalde ronaldo veya mendieta** aldı. neyse dersler bitti, herkes powerade içiyor, dedim ne s.ke yarıyor bu? "güç veriyor!" dediler. ben de içtim. halbuki arada veya sonda içmek lazımmış onu. neyse... babam geldi elinde bir forma. mavi, evet tanıdım chelsea forması? çevirdi "25 zola"? ne alaka? zola kim? yani biliyoruz da* niye amk? ben japon animelerindeki gibi gözleri büyütüp yaşları da dibine yerleştirince, peder dedi ki, "olm zola çok büyük topçu lan! herkes onu, bunu giyiyor. carlos, marlos bilmem ne. bu forma zor bulunur..." hakikaten uğraşının amk! nerden buldun sen 25 numaralı zola formasını baba? demeye kalmadan sırtıma geçirdim mi ben zola formasını?
o gün hat-trick yaptım. onla kalmadı iki sınıf daha yenip ilkokullar okul şampiyonu da olduk. sonra okul takımına sınıftan 3 kişi seçildik, as takımda oynayan yine ben oldum... sonra yine tayin olduk. lise zamanı yine okul takımlarına girdim. yeni "ayça"'lar geldi. :(
gianfranco zola
25 numara.
kimse bu adamı ben kadar sahiplenmemiştir amk!
son olarak,
tüm "ayça"'lara gelsin...
https://www.youtube.com/watch?v=gzlHucbD76U
:(
şimdi forma olayı biz 90 çocukları için epey çetrefilli bir durumdu. öyle netten sipariş ver gelsin durumu yoktu. store'lar falan hak getire. pazardan aldığımız, önde sırıtan aslan ve arkasındaki 10 veya 9 numara ile yetindik uzun bir süre. üstelik bunlar penye bile değildi amk. hani penye olsa analarımız bir nebze onay vereceklerdi belki ama düpedüz 'naylon'du bu formalar.
sene, 2001. bizler artık bu naylon formalarla yetinemez hale gelmiştik. teknoloji günbegün gelişiyordu ve artık penye veya likralı forma bile az geliyordu!*(u: likralı bu esniyor! güzel! hatırladınız değil mi? :() 2001 senesi yine bir tayin senesiydi bizim için. ana-baba memur malum. tayin kaçınılmaz, tayin olunur, tayin olunmazsa tayin niye var? ankara'dan ege'nin kendince büyük, siyasi haritaya bakıca küçük bir ilçesi olan turgutlu'ya tayin olduk. ben tayin olayından önce ankara'daki okulumda, okul takımına seçilebilecek, potansiyelli bir velet olarak anılıyordum üstelik. sadece beşinci sınıfa geçmemiştim yani. yoksa alacaklardı. hani o dönemler, 1'e 3 maç yapıp sınıf arkadaşlarımın hepsini çalımlamak suretiyle rezil etme, yanıma, 'ayak içi pas' atmayı bilen birini alıp 6 kişiye tek kale maçta üstünlük sağlama gibi meziyetlerim vardı. o dönemleri okul üniforması ile geçiştirebiliyorduk. yani ekstra bir formaya ihtiyacımız yoktu.
turgutlu'ya tayin olduğumuzda bir sınıf daha atlayıp beşinci sınıf olmuştum. üstelik yarı dönemde nakil olduğum için sınıflararası turnuvalara da yakın bir döneme denk gelmiştim. ancak, sınıfta iyi oynayan, hele ki ankara'dan yeni gelmiş bir 'bebe''ye yer olmadığını, sınıf takımının birinci sınıftan beri belli olduğunu ve takım kaptanı'nın ayça'yı* sevdiğini sınıftaki ilk birkaç günümde gelip gidip bildirmişlerdi bana. halbuki ayça'dan bananesiydi. ben adamlara ankara'nın izmir'den daha büyük bir şehir olduğunu anlatmaya çalışırken üstelik :( neyse, beden derslerinde genellikle matematik işleme sevdasında olan sınıf öğretmenimiz birgün bizi koskoca iki ders saati serbest bırakmıştı. onlara ankara'nın futbol kalitesini, cafer aydın, thomas zdebel skillerimi göstermeliydim. sınıf takımı belliydi tabi. beni yedek takım diye nitelendirilen, sınıfın çalışkan grubuyla bir takımda oynamaya zorladılar. tamam dedim. sonra kendi takımımı nankatsu takımına karşı toplantıya aldım. faidesi yoktu ama. takım arkadaşlarım, ingilizce olarak ayları sayarken eylül ve ekim'i karıştırdığından veya "ilimiz manisa" dergisinde bir ilçe eksik saydığından ve sözlü notunun düşeceğinden dert yanıyordu... durum vahimdi. o anda bir komutan gibi karar vermeliydim. hepsi topu, at fink'e felsefesiyle bana verecekti...
okul üniformalarını çıkarıp beden dersi kıyafetlerimizi giyiyorduk ki, ne göreyim? hepsinde forma vardı amk. vieri 21, batistuta 9, shearer 9. ulan ben shearer 9 newcastle formasını ankara'da bulamam, sen turgutlu'da nasıl buldun a pzevnk! diyesim geldi ama demedim. diyemedim. sonuçta as takımı yenmek için shearer'a ihtiyacım vardı :( ben de halamın şişman oğlunun okul takımına seçildiği için üste para verip, ankara'dan ayrılırken ihtiyacı kalmadığı için bana verdiği "3" numaralı arı koleji formamı üstüme geçirdim. sarı-siyah renklere sahip bu forma bana kendimi, istanbulspor'a transfer olan sergen gibi hissettirse de sergen 10 giyerdi amk. olsa olsa sead halilagiç gibi hissedeyim bari derken, çalışkanspor'un "aa ne forması bu?", "sen futbolcu musun?" gibi soruları üzerine, "evet, bu benim okul takımı formam. ankara'dan getirdim. :)" gibi bir cevapla ortada ne vieri bıraktım ne de batistuta. shearer'e dokunmadım çünkü o bana lazımdı yine.
sınıfın kaymak tabakası, buiseness class'ına karşı yaptığımız o beden saatindeki maçı elbette ki 9-5 kaybettik ama ilk defa karşı takımdan mukavemet gören takım kaptanı, ayça'nın sevgilisi arkadaş hemen bana as takıma girme ama stoper arkadaşı da kırmadan yedeğe atma teklifinde bulundu. stoper olarak oynayan arkadaş da allah affetsin kürşat duymuş ve erdinç yavuz karışımı bir şeydi zaten. topları kaval kemiği ile karşılama skill'i vardı sadece :( hayır ben, benim gibi all-around bir oyuncuyu rica minnet as takıma stoper olarak kabul etmelerine takılmıyorum, kürşat duymuş olan arkadaş takımdan çıkmasına takılıyordu... hatta, olayı ayça harici sınıfın güzellik skalasında sıralanan diğer kızlara da yeni gelen ben başkentlinin yazılacağına kadar getiriyor ve çirkinleşiyordu. lan bir de teka reklamlı roberto carlos forması giyiyordu utanmadan...
neyse, çakma carlos da ikna edilince ben sınıf takımındaki lothar matthaus rolünü bile kabul etmiştim. fakat matthaus rolü arı koleji formasıyla idame ettirilemezdi. önümde oynayan adamlar beckham senin, zidane benim devam edecek ben sarı-siyah 3 numarayla mı oynayacağım? gel zaman, git zaman sınıflararası turnuva geldi, aylardan mayıs oldu. ben artık sınıf takımına seçilmişim. babama, bana forma al diyebilecek konuma erişmişim. istediğim sadece 2 forma var. telsim reklamlı, "hagi 10" veya "jardel 9". adam ilk defa benim iyi top oynadığıma kani olmuş olacak ki o gün okuldaki maç saatine kadar lisanslı galatasaray forması aramış amk. artık maça yakın, son derse doğru bulamamış olacak ki, okul kapısında gelip "bulamadım galatasaray forması oğlum ama buradan güzel bir forma aldım sana!" dedi. içim burkuldu biraz ama dedim herhalde ronaldo veya mendieta** aldı. neyse dersler bitti, herkes powerade içiyor, dedim ne s.ke yarıyor bu? "güç veriyor!" dediler. ben de içtim. halbuki arada veya sonda içmek lazımmış onu. neyse... babam geldi elinde bir forma. mavi, evet tanıdım chelsea forması? çevirdi "25 zola"? ne alaka? zola kim? yani biliyoruz da* niye amk? ben japon animelerindeki gibi gözleri büyütüp yaşları da dibine yerleştirince, peder dedi ki, "olm zola çok büyük topçu lan! herkes onu, bunu giyiyor. carlos, marlos bilmem ne. bu forma zor bulunur..." hakikaten uğraşının amk! nerden buldun sen 25 numaralı zola formasını baba? demeye kalmadan sırtıma geçirdim mi ben zola formasını?
o gün hat-trick yaptım. onla kalmadı iki sınıf daha yenip ilkokullar okul şampiyonu da olduk. sonra okul takımına sınıftan 3 kişi seçildik, as takımda oynayan yine ben oldum... sonra yine tayin olduk. lise zamanı yine okul takımlarına girdim. yeni "ayça"'lar geldi. :(
gianfranco zola
25 numara.
kimse bu adamı ben kadar sahiplenmemiştir amk!
son olarak,
tüm "ayça"'lara gelsin...
https://www.youtube.com/watch?v=gzlHucbD76U
:(