1041
şu aralar yeniden popüler yapılmaya çalışılan sınır ya da sayı. 10 mart’tan sonra, suriye sınırıyla birlikte, en çok konuşulan sınırlardan biri olabilir.
yıldırım demirören federasyonunun galatasaray'a kupa vermek dışındaki belki de tek olumlu icraati yabancı sınırının 14'e çekilmesi olmuştur.
siz bakmayın kuru gürültücü sözde milliyetçilere. onların söylemlerindeki milliyetçilikle olmaz. icraat değil, söylem milliyetçiliğle hiç olmaz. tabii bu milliyetçilikse. evlatçılık, senbencilik, ahbapçılık, bizimçocuklarcılık değilse...
neymiş, sahada türk milli marşı okunmuyormuş. vay efendim altyapıdan oyuncu yetişmiyormuş. sistem altyapıdan oyuncu yetiştirmeye karşı sanki! bu zamana kadar altyapıdan hangi oyuncuyu yetiştirdin? yetiştir, karşı olan yok ki... türk futbolu gerilemişmiş. yok yav! türk futbolu en tepelerdeydi de, türk futbolu gerileyecek. olsa olsa, yerinde sayıyordur. saymaması da mümkün değil. daha el pençe divan yapılmak zorunda kalınan sözleşmeler son bulmadı. türk futbolu, uluslarası arenada mücadele eden futbolcu sayısında belki de altın yumurtlayacak. misal... emre çolak, yabancı sınırı varken, bir köşede tutmak zorunda olduğumuz bir futbolcuyken, neredeyse, ne türk futbolu ne de galatasaray bu oyuncudan yararlanamamıştı. şimdi, oynuyor. hem de yabancı bir ligde. belki yeterli, belki değil ama oynuyor. belki milli takıma bile katkısından bahsedeceğiz. ya da bakınız enes ünal. siz zannediyor musunuz, beş veya altı yabancı sınırı hâlâ devam etse, bu çocuğu, yabancı memleketlere kaptıracaktık, biz ya da bir başkası.
nihal atsız söylemişti sanırım -hatırlamıyorum, hatırlatan olursa düzeltsin lütfen- misalen şöyle bir şeydi: milliyetçi dediğin adam, herkesten çok okuyacak, herkesten çok düşünecek, herkesten çok çalışıp çabalayacak, herkesten daha akılcı olacak. bu işi en iyi naziler yapmıştı. adamların savundukları şeyi, zaten yönetici kadrosu bu kadar zeki olmasa kolay kolay kimse kabullenmezdi.
yabancı sınırını isteyip, milliyetçi takılan ama aslında rızıkçı olan futbolculara, o sınırı ne için istediklerini sormak lazım. aynı paraya, aynı verimi alıyorsam, zaten yerli oyuncuyu tercih ederim. ama hayır, sen yan gelip yatacaksın, üstüne hayatın boyunca almaman gereken paraları alacaksın ya, yabancı istemiyorsun.
yabancı sınırı ne türk futboluna katkı sağlar, ne de başarı isteyen kulüplere. başarı ancak rekabetle gelir. sadece yerli futbolcularla bu rekabet ortamını yaratacağını/yaratabileceğini düşünüyorsan, amenna. ama bunu bize anlatman, bizi ikna etmen lazım. bizim çocukların, eksiği yok demekle olmuyor, bunu göstermek gerekiyor.
yabancı sınırını kim ister biliyor musun? vasat ve vasat altı kalitedeki oyuncuların gırla gezdiği ligde biraz başını kaldıran oyuncusunu fahiş fiyatlara okutmak isteyenler. çok değil iki sezon öncesine kadar lig, vasat oyuncudan geçilmiyordu. hâlâ öyle de denebilir. ve biz, o vasat oyunculara fahiş fiyatlar vermek zorunda kalıyorduk, şimdi bir nebze değiliz. o milyon avroluk oyuncuların hangisi türk futboluna ne katmış?
yabancı sınırını kim ister biliyor musun? başka takımların yöneticileriyle pazarlık masasına oturup, başka pazarlıklar peşinde koşanlar ister.
yabancı sınırı bu haldeyken türk oyuncu oynamıyor mu? al, cenk tosun. belki de kariyer sezonunu geçiriyor. geçirmek zorunda. biraz tökezlese, biraz kendini koyverse, bak bakalım ne oluyor.
rıdvan dilmen ve muadili yorumculardan çok duyduğum eleştiriye bak. "süper lige bu kadar yabancı oyuncu transfer oldu ama yine yerliler oynuyor." bu eleştiriye cevabım şudur. demek ki, yabancıdan daha iyi oynayan yerliler var. yerli oyuncu daha fazla veya iyi performans göstermek zorunda artık. ve gösteriyor ki, oynuyor. yok öyle eskisi gibi. e, daha iyi performans gösterirse, yerli neden oynamasın?
bir de şöyle bir eleştiriyi çokça duyarsınız, bu sözde milliyetçilerden: galatasaray 2000'de uefa kupasını alırken kaç tane yabancısı vardı? 5 tane vardı. ee nolmuş? “demek ki, yerlilerle de başarı gelebiliyormuş,” diye devam eder konuşmanın birinci kısmı.
o zamanki, toplumsal duruma bir bakalım. futbolcular ne kadar para kazanıyorlarmış. o dönemde futbolcu olmak, kendini kurtarmak demekti. bu biraz güney amerika futboluna benziyordu. oralarda, özellikle brezilya’da futbolcu olmak demek, sefaletten kurtulmak demek. futbolcu, eğer elinden futbol da alınırsa, müşkül duruma düşerdi. bugün, büyük takımda bir sezon oynaman yetiyor. hele yabancı sınırı varken, büyük takımdan aldığın bir sezonluk maaşın, belki de bir memurun hayatı boyunca kazanamayacağı meblağlara varıyor. hem galatasaray’ın o jenerasyonunu diğerlerinden ayırmak gerekir. öyle bir jenerasyon bir daha gelir ve bir takımda toplanır mı, belirsiz. gelgelelim, asıl 2000’ler sonrası, rekabetçiliğimizi korumak için yabancı sınırı da olması sebebiyle yapmak zorunda olduğumuz transferlere bakalım. serkan aykutlara, bülent akınlara, belki kötü günlerin başlangıcı olarak, ne kadar para dökülmüşüz ve karşılığında ne almışız ona bakalım.
konuşmanın ikinci kısmı, yakın dönemden örnek verilerek şu soruyla başlar: “fenerbahçe 2007/08 yılında şampiyonlar liginde çeyrek final yapıp, yarı finalin kapısından döndüğünde kaç yabancısı vardı?” 6 + 3 yabancısı vardı. +3 dediğim, gökçek vederson, mehmet aurelio, colin-kazım richards... ve bu başarı bir daha tekrarlanamadı. tekrarlanmayı bırak, neyse... takımlar ve a milli futbol takımı neden futbolcu devşirmek zorunda kalmışlar? o kadar yerli oyuncu oynarken hem de?
daha yakın döneme gelinip, “galatasaray, şampiyonlar liginde altıncı kez çeyrek final gördüğü 2012/13 sezonunda veya yine şampiyonlar liginde son 16 yaptığı 2013/14 sezonunda kaç yabancısı vardı?” diye sorulur. 6+4’ten 10’ar yabancı futbolcusu vardı. şampiyonlar liginde bu on oyuncunun onunu da kullanabildiğimizi hatırlatalım.
bizim galatasaray olduğumuzu da hatırlattıktan sonra, siz bana şunu söyleyin, bundan daha ilerisini neden göremedik?
türk takımlarının hemen hepsi neden bu kadar borca batmış durumda?
siz bundan haber edin.
yabancı oyunculara verilen paralar mı, yoksa el mecbur para saçmak zorunda olduğuz yerli oyuncular mı kulüpleri daha zor durumda bırakmış?
drogba’ya, sneijder’e verilen paralardan bahsedenler, bu oyuncular geldikten sonra satılan formalardan, tribün gelirlerinden bahsetmezler.
alex telles’e milyon avro verip, bu oyuncudan az da olsa nasıl kâr ettiğimizi görmeyenler, tarık çamdal, veysel sarı ve salih dursun gibi oyunculara milyon milyon milyoncular saçıp, hiçbir geri dönüş alamadığımızı ve hatta hâlâ bu oyunculardan maaş olarak eksiye yazdığımızı görmezlikten gelirler. görseler de bunun sebebini, sadece yöneticilerin işbilmezliğine, kötü yönetimlere bağlarlar.
yok ya!..
bu sadece yönetimlerin suçu mudur? yoksa, sistem bir yerde, yönetimleri buna mı zorluyordu? bak ne güzel, artık yerli oyunculara saçılan paralardan dolayı yöneticiler, sistemin arkasına da sığınamıyorlar. taraftar da salak değil, görüyor. önceden belki bir savunma olarak, aklımızın bir köşesindeydi. “ama bir yerde yapmak zorundalar...” diyebiliyorduk. “olabilir,” diyorduk. ama bugün öyle mi?
benim memleketimin çocukları, evlatları kazansın, kazansın da, hakkederek kazansın. kimsenin alın terinde, gözümüz yok allah’a şükür.
ama siz, bu abuk, türkçülük veya milliyetçilik bile olamayan, popülist söylemlerinizi niçin ve neden şimdi dillediriyorsunuz?
türk menecerler artık çok paralar kazanamıyor sanırım. ahbaplarınız veya onların tanıdıkları takımlara girmekte zorlanıyor herhalde. aracılar, parsadan payını alamıyor olsa gerek. bir şeyler mi olacak yoksa?
siz federasyon başkanlığına, büyük kulüplerin başkanlığına, teknik direktörlüğüne aday kişiler veya halihazırda belirli mevkileri parselleyenler olarak, türk futbolculara nasıl yer açarızın derdine düşmek yerine, türk futbolcuları nasıl muadillerinden daha iyi yaparızın, nasıl büyük futbolcular yetiştiririzin projelerine kafa patlatın. o zaman, zaten yabancı sınırı falan hikaye olur. hakkeden, hakkettiğini evelallah alır.
yıldırım demirören federasyonunun galatasaray'a kupa vermek dışındaki belki de tek olumlu icraati yabancı sınırının 14'e çekilmesi olmuştur.
siz bakmayın kuru gürültücü sözde milliyetçilere. onların söylemlerindeki milliyetçilikle olmaz. icraat değil, söylem milliyetçiliğle hiç olmaz. tabii bu milliyetçilikse. evlatçılık, senbencilik, ahbapçılık, bizimçocuklarcılık değilse...
neymiş, sahada türk milli marşı okunmuyormuş. vay efendim altyapıdan oyuncu yetişmiyormuş. sistem altyapıdan oyuncu yetiştirmeye karşı sanki! bu zamana kadar altyapıdan hangi oyuncuyu yetiştirdin? yetiştir, karşı olan yok ki... türk futbolu gerilemişmiş. yok yav! türk futbolu en tepelerdeydi de, türk futbolu gerileyecek. olsa olsa, yerinde sayıyordur. saymaması da mümkün değil. daha el pençe divan yapılmak zorunda kalınan sözleşmeler son bulmadı. türk futbolu, uluslarası arenada mücadele eden futbolcu sayısında belki de altın yumurtlayacak. misal... emre çolak, yabancı sınırı varken, bir köşede tutmak zorunda olduğumuz bir futbolcuyken, neredeyse, ne türk futbolu ne de galatasaray bu oyuncudan yararlanamamıştı. şimdi, oynuyor. hem de yabancı bir ligde. belki yeterli, belki değil ama oynuyor. belki milli takıma bile katkısından bahsedeceğiz. ya da bakınız enes ünal. siz zannediyor musunuz, beş veya altı yabancı sınırı hâlâ devam etse, bu çocuğu, yabancı memleketlere kaptıracaktık, biz ya da bir başkası.
nihal atsız söylemişti sanırım -hatırlamıyorum, hatırlatan olursa düzeltsin lütfen- misalen şöyle bir şeydi: milliyetçi dediğin adam, herkesten çok okuyacak, herkesten çok düşünecek, herkesten çok çalışıp çabalayacak, herkesten daha akılcı olacak. bu işi en iyi naziler yapmıştı. adamların savundukları şeyi, zaten yönetici kadrosu bu kadar zeki olmasa kolay kolay kimse kabullenmezdi.
yabancı sınırını isteyip, milliyetçi takılan ama aslında rızıkçı olan futbolculara, o sınırı ne için istediklerini sormak lazım. aynı paraya, aynı verimi alıyorsam, zaten yerli oyuncuyu tercih ederim. ama hayır, sen yan gelip yatacaksın, üstüne hayatın boyunca almaman gereken paraları alacaksın ya, yabancı istemiyorsun.
yabancı sınırı ne türk futboluna katkı sağlar, ne de başarı isteyen kulüplere. başarı ancak rekabetle gelir. sadece yerli futbolcularla bu rekabet ortamını yaratacağını/yaratabileceğini düşünüyorsan, amenna. ama bunu bize anlatman, bizi ikna etmen lazım. bizim çocukların, eksiği yok demekle olmuyor, bunu göstermek gerekiyor.
yabancı sınırını kim ister biliyor musun? vasat ve vasat altı kalitedeki oyuncuların gırla gezdiği ligde biraz başını kaldıran oyuncusunu fahiş fiyatlara okutmak isteyenler. çok değil iki sezon öncesine kadar lig, vasat oyuncudan geçilmiyordu. hâlâ öyle de denebilir. ve biz, o vasat oyunculara fahiş fiyatlar vermek zorunda kalıyorduk, şimdi bir nebze değiliz. o milyon avroluk oyuncuların hangisi türk futboluna ne katmış?
yabancı sınırını kim ister biliyor musun? başka takımların yöneticileriyle pazarlık masasına oturup, başka pazarlıklar peşinde koşanlar ister.
yabancı sınırı bu haldeyken türk oyuncu oynamıyor mu? al, cenk tosun. belki de kariyer sezonunu geçiriyor. geçirmek zorunda. biraz tökezlese, biraz kendini koyverse, bak bakalım ne oluyor.
rıdvan dilmen ve muadili yorumculardan çok duyduğum eleştiriye bak. "süper lige bu kadar yabancı oyuncu transfer oldu ama yine yerliler oynuyor." bu eleştiriye cevabım şudur. demek ki, yabancıdan daha iyi oynayan yerliler var. yerli oyuncu daha fazla veya iyi performans göstermek zorunda artık. ve gösteriyor ki, oynuyor. yok öyle eskisi gibi. e, daha iyi performans gösterirse, yerli neden oynamasın?
bir de şöyle bir eleştiriyi çokça duyarsınız, bu sözde milliyetçilerden: galatasaray 2000'de uefa kupasını alırken kaç tane yabancısı vardı? 5 tane vardı. ee nolmuş? “demek ki, yerlilerle de başarı gelebiliyormuş,” diye devam eder konuşmanın birinci kısmı.
o zamanki, toplumsal duruma bir bakalım. futbolcular ne kadar para kazanıyorlarmış. o dönemde futbolcu olmak, kendini kurtarmak demekti. bu biraz güney amerika futboluna benziyordu. oralarda, özellikle brezilya’da futbolcu olmak demek, sefaletten kurtulmak demek. futbolcu, eğer elinden futbol da alınırsa, müşkül duruma düşerdi. bugün, büyük takımda bir sezon oynaman yetiyor. hele yabancı sınırı varken, büyük takımdan aldığın bir sezonluk maaşın, belki de bir memurun hayatı boyunca kazanamayacağı meblağlara varıyor. hem galatasaray’ın o jenerasyonunu diğerlerinden ayırmak gerekir. öyle bir jenerasyon bir daha gelir ve bir takımda toplanır mı, belirsiz. gelgelelim, asıl 2000’ler sonrası, rekabetçiliğimizi korumak için yabancı sınırı da olması sebebiyle yapmak zorunda olduğumuz transferlere bakalım. serkan aykutlara, bülent akınlara, belki kötü günlerin başlangıcı olarak, ne kadar para dökülmüşüz ve karşılığında ne almışız ona bakalım.
konuşmanın ikinci kısmı, yakın dönemden örnek verilerek şu soruyla başlar: “fenerbahçe 2007/08 yılında şampiyonlar liginde çeyrek final yapıp, yarı finalin kapısından döndüğünde kaç yabancısı vardı?” 6 + 3 yabancısı vardı. +3 dediğim, gökçek vederson, mehmet aurelio, colin-kazım richards... ve bu başarı bir daha tekrarlanamadı. tekrarlanmayı bırak, neyse... takımlar ve a milli futbol takımı neden futbolcu devşirmek zorunda kalmışlar? o kadar yerli oyuncu oynarken hem de?
daha yakın döneme gelinip, “galatasaray, şampiyonlar liginde altıncı kez çeyrek final gördüğü 2012/13 sezonunda veya yine şampiyonlar liginde son 16 yaptığı 2013/14 sezonunda kaç yabancısı vardı?” diye sorulur. 6+4’ten 10’ar yabancı futbolcusu vardı. şampiyonlar liginde bu on oyuncunun onunu da kullanabildiğimizi hatırlatalım.
bizim galatasaray olduğumuzu da hatırlattıktan sonra, siz bana şunu söyleyin, bundan daha ilerisini neden göremedik?
türk takımlarının hemen hepsi neden bu kadar borca batmış durumda?
siz bundan haber edin.
yabancı oyunculara verilen paralar mı, yoksa el mecbur para saçmak zorunda olduğuz yerli oyuncular mı kulüpleri daha zor durumda bırakmış?
drogba’ya, sneijder’e verilen paralardan bahsedenler, bu oyuncular geldikten sonra satılan formalardan, tribün gelirlerinden bahsetmezler.
alex telles’e milyon avro verip, bu oyuncudan az da olsa nasıl kâr ettiğimizi görmeyenler, tarık çamdal, veysel sarı ve salih dursun gibi oyunculara milyon milyon milyoncular saçıp, hiçbir geri dönüş alamadığımızı ve hatta hâlâ bu oyunculardan maaş olarak eksiye yazdığımızı görmezlikten gelirler. görseler de bunun sebebini, sadece yöneticilerin işbilmezliğine, kötü yönetimlere bağlarlar.
yok ya!..
bu sadece yönetimlerin suçu mudur? yoksa, sistem bir yerde, yönetimleri buna mı zorluyordu? bak ne güzel, artık yerli oyunculara saçılan paralardan dolayı yöneticiler, sistemin arkasına da sığınamıyorlar. taraftar da salak değil, görüyor. önceden belki bir savunma olarak, aklımızın bir köşesindeydi. “ama bir yerde yapmak zorundalar...” diyebiliyorduk. “olabilir,” diyorduk. ama bugün öyle mi?
benim memleketimin çocukları, evlatları kazansın, kazansın da, hakkederek kazansın. kimsenin alın terinde, gözümüz yok allah’a şükür.
ama siz, bu abuk, türkçülük veya milliyetçilik bile olamayan, popülist söylemlerinizi niçin ve neden şimdi dillediriyorsunuz?
türk menecerler artık çok paralar kazanamıyor sanırım. ahbaplarınız veya onların tanıdıkları takımlara girmekte zorlanıyor herhalde. aracılar, parsadan payını alamıyor olsa gerek. bir şeyler mi olacak yoksa?
siz federasyon başkanlığına, büyük kulüplerin başkanlığına, teknik direktörlüğüne aday kişiler veya halihazırda belirli mevkileri parselleyenler olarak, türk futbolculara nasıl yer açarızın derdine düşmek yerine, türk futbolcuları nasıl muadillerinden daha iyi yaparızın, nasıl büyük futbolcular yetiştiririzin projelerine kafa patlatın. o zaman, zaten yabancı sınırı falan hikaye olur. hakkeden, hakkettiğini evelallah alır.