resim
Claudio Cesare Prandelli
Görev:Teknik Direktör
Takım:Kariyer Sonu
Yaş:67
Uyruk:İtalya
  • 46
    neredeyse bütün oyuncuları tarafından çok sevilen bir adam.
    italyan futbolu ile az-çok ilgilenenler, riccardo montolivo, giampaolo pazzini gibi bugünün önemli oyuncularının "üretildiği" altyapı olan atalanta bc altyapısını bilir.
    işte kendisi, 1990-1997 yılları arasında atalanta genç takımı'nın hocalığı ile teknik adamlık kariyerine başlamış.
    2012 avrupa kupası'nda gerçekten sanki louvre'da geziyormuş hayranlığı veren bir futbol oynatmıştı gerçekten.
    şahsen 2014 dünya kupası'nda ingiltere'yi 2-1 ile geçtikleri maçta da çok büyük keyif almıştım takımını izlemekten.

    detaylarını (bkz: #1477289) nl giride belirttiğim üzere, italyan futbolunun -daha da doğrusu italya'nın ülke olarak- yaşadığı ekonomik sorunlara karşılık, eskilerin şaşalı kadrolarına da sahip olmayan ülke futbolu için bir tedaviydi prandelli.
    fiorentina'da da önemli işler başarmıştı açıkçası.

    prandelli'den bahsederken, "kurduğu takım" diyemezsiniz; "yarattığı takım" daha doğru, daha gerçeğe yakın bir betimleme olur.
    herkesin her işten biraz yapmasını ister mutlaka prandelli takımında.
    mesela bize gelse, eminim veysel sarı'yı çok sevecektir.

    beni endişeye sevk eden tek şeyse, en çok yine 2014 dünya kupası'nda kaybettikleri kosta rika maçı ve yine her ne kadar hakemin yüksek bir çabası ve etkisiyle de olsa kaybettikleri uruguay maçlarında inanılmaz temposuz ve ilerde çoğalmakta aşırı zorlanan italya'ydı.

    açıkçası italya kadrosu da hareketli bir hücum oynamaya uygun değildi de diyemeyiz.
    mesela balotelli -ki çok çok severim zibidiyi- ısrarı gereksiz ve yanlıştı.
    uruguay maçı'nda cassano'yu oyuna geç alması, önce parolo'yu tercih etmesi, genel olarak verratti'yi verimli kullanamaması falan ve italya'nın "oynayamadığı" futbol biraz düşündürdü açıkçası.
    ama biraz.
    birincisi montolivo, oyun planının çok önemli bir parçasıydı ve ondan mahrum kaldı,
    ikincisi ise çünkü prandelli, "sürekli değişim"i şiar edinmiş bir abimiz.
    melo, selçuk, yekta, veysel ve hatta umut gündoğan gibi orta alan oyuncularını,
    alex telles gibi ve -gülmeyin lan-sabri gibi kanat beklerini sever.
    ilerde bruma gibi adam eksiltebilen adamları da kullanmasını iyi bilir.

    ama ünal aysal'ın ısrarla işaret ettiği ve erdal keser'le birlikte yürüttükleri "alman ekolü"yle uzaktan-yakından ilgisi yoktur.
    disiplinsiz diyemem. mancini gibi her şeye aşırı profesyonel yaklaşan birisi de değildir.
    ama amaçlanan alman disiplinine sahip değildir.
    oyuncularını azarlamaz. trip yapmaz. kaybettiklerinde ve hata yaptıklarında dahi üzerlerine gitmez.
    daha çok nasıl desem, anne-babalarını kaybetmiş kardeşlerden en büyük "abi" gibidir.

    gönlüm çok ister ki gelsin ama işaret edilen adam değildir.
    bir ihtimal, aysal "fırsat transferi" moduna geçerse, değerlendirmek ister.
    keşke be gözüm.
  • 95
    kayınpederimle dün galatasaray'dan konuşuyorduk.
    "cladi ne olacak bu galatasaray'ın işi? kim gelecek? ne diyorsun? alman diye tutturmuşlar!" dedi.
    valla baba, gönül ister ki cesare claudio prandelli gelsin ama zor. bir ihtimal aysal "fırsat modu"nu açarsa belki dedim. işim başım aşkın ama bi' sözlüğe bakayım dedim ve cesare prandelli (52)'yi gördüm :)
    (bkz: #1512684)

    adamın bi kere adında hem caesar hem claudius var lan :)
    bi traianus eksik; onu da ekler, optimus princeps'imiz olur inşallah :)

    avé caesar!
    morituri te salutant!

    :)
  • 293
    açıkçası hayal edildiği gibi bir 4-2-3-1 beklemiyorum kendisinden.
    aşırı hücumcu ve savunmayı geri plana atan bir oyun anlayışı olur ki prandelli, savunma güvenliğine her zaman öncelik veren bir hoca olmuştur.
    belki kadro kafamızdaki gibi olur ama dizilişin böyle olacağını sanmıyorum.
    italya'da oynattığına benzer bir oyun beklemek mantıklı olabilir.
    3-6-1'e benzer bir diziliş de beklenebilir.
    gerçi işin özü, kendisi inatçı bir "diziliş" adamı değildir.
    eleştirilecekse de gerçekleşen şeyler üzerinden eleştirilsin.
    bir insanı daha işlemediği bir suçtan dolayı hapse atmak ciddi sorunlu bir anlayış...
  • 365
    dili, dini, rengi ne olursa olsun, iyiler iyidir der hacı bektaş-i veli.
    iyi adam, belli.
    uyuz ingiliz gordon milne vardı mesela. değil oruç tutmak; bir sözcük türkçe bile öğrenmeden durdu gitti sonra memleketten.
    bulunduğu yere adapte olmaya çalışan insan güzel insandır. iyi insandır.
    bunda kötülük aramayın a canlar.

    düzenleme: bunu bile eksileyen eşşek. senin dilin, dinin, rengin ne olursa olsun zavallısın lan. valla zavallısın. allah ıslah etsin seni derdim ama senin ıslah olacak tarafın da kalmamış :)
  • 519
    yazmayacaktım, şimdi kafama daşlar meteor misali yağacak ama 2-3 yıldır birlikte ve aynı oyunu oynayan bir fenerbahçe'ye karşı çıktığı ilk resmi maç olan 25 ağustos 2014 galatasaray fenerbahçe maçında olanları kendimce yorumlamak ve buradan kendisi ile ilgili bazı çıkarsamalarda bulunmak istiyorum.
    öncelikle "iğrenç, berbat, tiksinç, ööö" bir futbol oynadığımızı düşünmüyorum.
    hatta ikinci yarıda, özellikle çıkarken ortasahada kaptırdığımız toplardan doğan pozisyonlara kadar açıkçası savunma anlamında gerilmeden izledim maçı.
    hücumda üretken değildik ki ben bunu hem yeni bir sistemle oynamamıza, hem de birlikte oynamamış olmamıza veriyorum. ben bu eksikliklerin zamanla düzeleceğine inanıyorum. bence haftalar geçtikçe hücumda daha üretken bir takım haline bürüneceğiz.
    çünkü 4-2-3-1 oynaması kolay bir oyun değildir. en az 7-8 oyuncunun mutlaka bir arada hareket etmeleriyle hayat bulabilecek bir sistemdir.
    kendisini bu noktada belki az hazırlık maçı oynatmakla eleştirebiliriz belki ama onun da eleştirisini ancak sanırım sezonun 20. haftası civarında yapabiliriz.

    "gerilmeden izledim" kısmını biraz açarsak, herkes duracağı yeri biliyordu.
    sarhoş erman bok atıyordu ya "geaaassseraylılar izliyür" falan diye; savunma anlamında iyi yerleşip bekliyorduk. kaptığımız toplarla hızlı çıkmayı denedik, ilk yarı bir-iki başardık ama dediğim gibi, hücumda üretkenlik için daha çok birlikte oynamaya yani zamana ihtiyacımız var.
    onun dışında bir an bile ciddi pozisyon vereceğimiz izlenimine kapılmadım açıkçası.
    örneğin ters topu çok kullanmalarına rağmen takım gereken pozisyona çok çabuk dönebildi.

    hani, "takıma fark katmamış" diyorsunuz ya; bence ortada çok ciddi bir fark var. neredeyse herkes her an nerede duracağını bilir vaziyetteydi. buna tam olarak uymayan olcan, burak ve alex vardı ki dediğim gibi, zamanla oturacak şeyler bunlar.

    zamanla sol açık da sağ açık da beklere daha çok destek verecek, zamanla takım, sneijder'i daha çok topla buluşturacak, zamanla burak daha doğru zamanlarda koşular yapacak, zamanla selçuk da melo da aldıkları topları daha çabuk ve daha isabetli kullanacak, zamanla bekler daha güvenli oynayacaklar.
    kötü oynadığımız maçta bile organize ataklardan pozisyon vermedik. verdiğimiz pozisyonların hepsi karambol.
    ben transfer yapılmasa bile kendisine inanıyorum. başından beri söylediğim gibi, taraftar falan değil, hiç ciddiye almasın taraftarı, yönetim arkasında durursa kesinlikle başarılı olacaktır.
    ligde ilk 4-5 haftası çok önemli.
    biraz şansa ve morale çok ihtiyacımız var.
    gerisi gelecektir.

    "podolski'yi istemedi" haberlerine ise inanmıyorum açıkçası.
    kendi ağızlarından duymadıkça da inanmıyorum kulübümüzle ilgili haberlere.
  • 731
    sözlükte ne zaman somut bir eleştiri gelse birisiyle ilgili, o somut eleştirilere yanıt aranmak yerine hep başka taraflara çekiliyor konu.
    şimdi peşinen söyleyeyim, daha bu adam gelmeden kendisi ile ilgili yazdıklarıma bakabilirsiniz, hani "erken eleştiriliyor" veya "x'ci y'ciler eleştiriyor" diye yaftalama imkânı yok yani.
    basit bakın, formsuzluk ve formsuzlukta istikrar konularında çığır açmış selçuk inan dururken, neden her tarafta "kampın en çalışkanı", "formayı giymek için en çok can atan" diye anlatılan, şans bulduğunda da bunu kanıtladığını hep birlikte gördüğümüz olcan adın, kamp kadrosunda bile değil?
    yahu bu adam, daha gelmeden, adı bile geçmeden yazmışız, oyuncularla iyi geçinen, tüm oyuncuları tarafından sevilmiş ve sevilen bir adam, e olcan da sosyal anlamda problemli atarlı bir tip değil, bugüne kadar bir tane acaiplikte bile adı geçmiş bir adam değil.
    mevzu çalışmamak falan da olamaz yani şimdi geçelim o işi de. çalışan adam sahada da iyi olur az biraz yeteneği varsa.
    mevzu çalışmak olsa, aha di maria, aha messi, aha kroos, ahanda bir dolu adam, aynı ağırlıkta dünya kupası geçirip gelip çatır çatır top oynarken uzunca bir tatile rağmen (ki onun testisleri sağolsun yapsın elbette) kondisyonu sıçık dönen wesley sneijder'i neden kesmedi derler.
    e arkadaş makul bir açıklama bekliyoruz.
    bu yani.
    amk futbolcu ıslıklamayın; bebeler üzülüyor.
    hocayı aman ha sorgulamayın dayağı yersiniz hepiniz terimcisiniz veya mancinicisiniz ondan sorguluyorsunuz.
    başkanı eleştirmeyin, başkanı eleştiren terimcidir cahildir.

    e eleştirilere yanıt?
    yok.
    sonuç?
    eleştirenler kaka. eleştirenler bok. islıkçılar aptal. zaten taraftar değil.

    olcan?
    o da bok.
    ya arkadaş bi açıklama beklemek de mi ayıp?
    şu sözlükte iki karşıt görüş sizin bu garabet anlayışınız yüzünden asla sağlıklı bir biçimde çarpışamıyor ve gerginlik de asla dinmiyor.
  • 1006
    daha birkaç gün önce denediği ve sivas gibi arsenal misali hızla 3. bölgeye gelmeye odaklanmış bir takıma karşı bavulla pozisyon verdiren 3-5-2 dizilişini londra tekrar deneyerek koskoca galatasaray'ı kepaze duruma düşüren hoca.
    tabi ama kuantum mekaniği bu biz anlayamayız futboldan.
    dua etsin 4'te kaldılar. dua etsin 10 kişi kaldı arsenal.
    gittikçe iyi olacak dedik adam gittikçe daha çok saçmalıyor.
  • 1047
    hâlâ sabır falan diyenler var lan.
    lahavlevelakuvvet.
    ışık yok arkadaşım ışık ışııııık.
    ışık olsa tamam sabredelim.
    ama göz göre göre şu takıma fark yedirten bir hocadan, her hafta üzerine koyması gerekirken her hafta geriye giden bir hocadan bahsediyoruz.
    yeter lan.
    sabır sabır sabır.
    hep aynı argümanlar.

    somut eleştirilere yanıt verin veya susun az da bir şeyler biliyorsunuz sanılsın lan.
    soru: sivas'a karşı şu kadar pozisyon verdiren taktikle arsenal karşısına çıkılır mı?
    yanıt: daha 7 maç olmuş. utanıyorum sizden.

    soru: veysel ağır. veysel'de patlayıcılık yok. veysel'in esas pozisyonu sağ bek değil. veysel formsuz. niye bu adamı dünyanın sayılı süratli oyuncularının karşısına ısrarla çıkarıyorsun?
    yanıt: idmanlarda o var. siz ondan iyi mi bileceksiniz. daha 7 hafta olmuş. böyle taraftarlık olmaz.

    soru: melo şu takımda topu alıp gidebilen, rakibi karıştırabilen, patlayan ender adamlardan. neden onu stopere gömüp hem savunma göbeğini baltalıyor hem de melo'nun bu özelliklerinden mahrum kalmasına sebep oluyorsun?
    yanıt: takımı en iyi o tanıyor. daha 7 hafta olmuş. taraftar değilsiniz. sabır.

    soru: hızlı hücum seri hücum diyorsun; takımın en hızlı oyuncularını ilk 11'e bile almıyorsun, hızlı hücumda bir dünya markası olan sneijder'i ön liberoya gömüyorsun. neden?
    yanıt: metin oktay yaşasaydı o'na da küfrederdiniz. siz mi bileceksiniz o mu bilecek. sabır.

    yeter la valla yeter.
    futbol arkadaşım bu. daha bak sorulacak tonla somut soru var da sormuyorum.
    daha fazla rencide etmek istemiyorum.
    başlatmayın romantizminizden, taraftarmetrelerinizden.
    olmuyorsa olmuyordur.
    futbol bu.
    belli ki sizin anlamadığınız ve diğerlerini de dolayısıyla anlamamakla itham ettiğiniz kadar zor bir iş değil.

    geçenlerde bir arkadaş çıktı "ben aylarca iş yapamadım" dedi.
    biri çıktı "sizi işe alalım ilk hatanızda kapıya koyalım" dedi.
    bakın baylar-bayanlar.
    galatasaray iş ve işçi bulma kurumu değil bu bir.
    ikincisi, madem saçma sapan ad hominem yapıp garabet garabet örnekler veriyorsunuz, kişiselleştiriyoruz, 7,5 yıllık profesyonel kariyerimde bir tane hata yapmadım. öyle üstün bir insan falan da değilim. sadece her işin bir oluru vardır. oturur üzerine çalışırsın. fedakarlık yaparsın. olaylara duygusal değil rasyonel yaklaşırsın. işlemeyen kısımları ya değiştirir ya çıkarırsın.
    ben bu kadarlık kariyerimde çok batan şirket gördüm. çok yükselen şirket gördüm. çok da yerinde sayan gördüm.
    hepsinde yapılması gerekenler basittir.
    basit olanı, yani yapılması gerekeni yapmazsan zorlaşır işler.

    yöneticilerimiz de ne yazık ki sizin gibi duygusal, sizin gibi gereksiz merhametli ve gereksiz sabırlı oldukları için başarısızlık kaçınılmaz.
    şu an prandelli bağırıyor "ben buraya olmadım" diye. "beni değiştirin" diye bağırıyor.
    madem şirketleriniz var, madem havanız var "işe koyalım ilk hatada çıkaralım" diye şekliniz var. hadi kendi şirketinizde göz göre göre, bas bas bağıra bağıra hata yapan ve bu hataları inatla tekrar eden adamları tutun yerlerinde?

    başka bir anlamsız, kaynaksız ve iftira niteliğinde ithamınız da skor odaklılığmız.
    bak orda da yanlışsınız.
    skorla işimiz yok.
    galatasaray, kültürüne, geçmişine, anlayışına uygun olarak, mücadele eden, disiplinli ve mümkünse iyi bir futbol oynasın istiyoruz.
    hiç değilse bunun işaretlerini versin istiyoruz.
    her hafta, her maç, her dakika üzerine koyar diyoruz.
    yeter ki o ışığı versin diyoruz.
    ama yok aslanım yok işte.
    şirketlerini yediklerim, sabrımı yaladıklarım, yok.
    neye sabredelim madem her bir boku siz biliyorsunuz, siz anlıyorsunuz, biz malız, hiçbir şeyden anlamayız, taraftar da değliz, hele bi gelin de anlatın neye sabredelim?
    hele iki dakika konuyu saptırmayın, duygusal vıcık vıcık yorumlar yapmayın da somut eleştirilere yanıt verin lan.

    valla baydınız ya!
  • 1248
    takımımız kendisi yönetiminde hücuma çıkamıyor doğru, ancak kanımca nedeni göremiyor ve çözümü de yanlış yerde arıyor doğal olarak. asıl sorun burda. asıl umutsuzluk yaratan sıkıntı bu.
    takımımız hücuma çıkamıyor çünkü sıkıştığında ileri iteleyip geri pas alabileceği bir santraforu yok.
    onun yerine bay beton var; hani popescu'nun her takım halinde çalışmadan sonra fazladan bireysel olarak pas çalıştığı, sonradan kendi adınını alan ünlü popescu duvarı gibi. aynısı.
    attığınızdan bile hızlı size geri gelir burak'a attığınız top.
    ne aldığı topu tutabilir, ne yumuşatıp nazikçe geri verebilir, ne yılan gibi dönüp kanattan akmakta olan adamın koşu yoluna bırakabilir, ne kafayla kendi boşalttığı alana koşu yapan sahte 9'u veya kanat oyuncusunu veya 10 numarayı topla buluşturabilir, ne yumuşatıp dönüp kaleye köşelere şut çıkarabilir.

    e sen takımı inatla, bu yetenek yoksunu kanserojeni gol pozisyonuna sokacağım diye, -ki o da kaleciyle karşıya bırakacaksın da, yakınında rahatsız eden olmayacak da, tercihen kafayla değil çünkü kafa ile dengesiz sonuçlar verdiğinden ayakla olacak da- uyarlamaya çalışmakta ısrar edersen o takım hızlı hücuma çıkamaz.

    istersen savunmanın ortasına de rossi, önlerine de sneijder'i koy (dünyanın en iyi tek topçusu olduğundan onu örnek verdim) yine hızlı hücuma çıkamaz o takım.

    kankasıyla uyumu sebebiyle tarihe geçen formsuzluğuna rağmen, olur ha maçta bir pozisyon olur da bir top atar qanqasına diye selçuk'ta ısrar etmesi, sağ bekte ısrarla oynatıp artık adeta bilerek, sırf ıslıklansın da günah keçisi yaparım, "takımı desteklemek gerekirken oyuncu ıslıklanmasını anlamıyorum" diyerek gerçekten sorunlardan kaçabilirim diye ortaya veysel'i atması ile nereye hızlı çıkıyorsun hücuma?

    sneijder'i savunmanın önüne koyarsın; kabul.
    ama sneijder kafasını kaldırdığında ilerde van persie vardır, sağdan robben gidiyordur veya ne bileyim, uçta diego milito vardır, yakaladı mı affetmeyen, ayağında klas top tutan, eto'o vardır, aldı mı giden, peşine üç adam takan falan, olur.
    ve sneijder'i öyle değerlendireceksen, mesela milan'da ancelotti pirlo'yu kullanırdı öyle, önüne gattuso'yla seedorf'u, yetmez, onların da önüne kaka'yı, yetmez, onun da önüne sheva'yı koyardı. isimlere bak. hadi diyelim total verim bakımından melo'muzun gattuso'nun çılgın zamanından eksiği yok. lan, selçuk, seedorf'un yaptığının yirmide birini yapsa şurda hemen zaten yediği naneler unutulup "xeljuq the king" ilan edilir.

    buna karşılık argümanlardan biri "başka adam mı var?"
    bilmiyoruz işte. denemiyor çünkü. tamam yabancı sınırı da var falan ama hiç denemiyor adam.
    18 ekim 2014 tarihli fenerbahçe maçı'nda, son 10-15 dakika, cemali'yi çıkardıktan sonra örneğin çıkar burak'ı al pandev'i be adam. zaten sakat oynatmışsın adamı. ve olcan'ın önüne bıraktığından hariç bir (sayıyla 1) olumlu hareketi yok herifin. kalmışsın mucizelere. al bari. umut'u da almışsın. o yardırır zaten maşallah at gibi. adam iki top tutsun, iki şut atsın, iki orta yapar, bi' çalım atar adam eksiltir?
    bak almışsın emre'yi işte. orda da olcan'ı çıkarıyor :(
    rakibin 10 kişi. gömülmek üzere. rakibin üzerine üzerine giden, pozisyon yaratan, adam eksilten tek adamın olcan. çıkar selçuk efendiyi, al emre'yi? dene be adam?

    abuk-sabuk 3-5-2 ile arsenal karşısına çıkıp fantazi denemeyi biliyor.
    denesin, veysel yerine furkan'ı, selçuk yerine emre'yi veya hamit'i, burak yerine herhangi bir canlıyı, denesin, denediğini görelim, diyelim ki adam uğraşıyor.
    formsuz topçuyu oynatan hocalara saygımı yitiriyorum güzel arkadaşlar.

    kim olduğunu hatırlayamıyorum, bulamadım da şimdi ama çok güzel ifade etmişti "dalga geçtiğimiz ismail kartal, takımını prandelli'den iyi hazırlıyorsa orda bir şeyleri sorgulamamız gerekir" gibisinden. bulunca düzenleyeceğim giriyi.

    daha da uzar bu konu aslında da.
    hayırlısı...
    yerinde olsam yekta'yı veya ne bileyim takımdan gereksiz birilerini görevlendirir, sneijder'in ayaklarını bakıma aldırırdım. onlara dua etsin...
  • 1264
    22 ekim galatasaray borussia dortmund maçı kadrosuna olcan adın, bruma ve veysel'i almadığı söylenen hoca.
    esas sorun, böyle bir şey yapabileceğine yönelik bizlerde yerleşmiş algıdır ve işte bunun sorumlusu kendisidir.
    sabahtan beri 22 ekim galatasaray borussia dortmund maçı ile ilgili hissettiğim ve yalnız olmadığımdan emin olduğum güvensizlik duygusunun da sorumlusu olduğu gibi.
    sabah iddia için arayıp fikrimi soran beşiktaşlı arkadaşıma rahat rahat "bu şampiyonlar ligi maçı. biz de galatasaray'ız" diyemeyişimin de sorumlusu olduğu gibi.

    akşam 3-5-2 bile çıksak artık şaşırmam.

    şaşırtacağı şeyler burak yılmaz'ın 11 başlamaması, takımın 4-4-1-1 başlaması, selçuk sakat, sakatlıktan yeni çıkmış, velhasıl herhangi bir fiziksel sorunu yokken kesik yemesi, veysel'i bir süre dinlendirmesi gibi şeyler şu an.
    devre arası olcan'a kulüp bul dese şaşırmam.
    asıl sorun, girinin başında da söylediğim gibi bu algıları yaratmış olmasıdır.
  • 1549
    kendisi ile ilgili şöyle bir argüman var peksekmesek arkadaşımız yazmış #1584574 nl girisinde;

    "adamın sahaya sürdüğü oyuncu koşmaktan, pas vermekten acizse bu adam ne yapsın?"

    e kessin.
    bak çok basit.
    kesiyor mu? hayır.
    bakıyorum, aynı dizilişle aynı "dokunulmazlar" sahada.
    hocası değil mi arkadaşım bu adam bu takımın?
    ben mi koşturacağım bu adamları?
    ben mi haketmeyeni keseceğim?
    sahada ruh gördükte yine de atar mı yaptık?
    formayı haketmeyenleri kesti de "neden kesti?" mi dedik?
    ışık veriyordu da arkasında mı durmadık?
    geçin bu her hocayı "istikrar" iddiasıyla savunma romantikliğini.
    o bayıldığınız ingilizler, sir ferguson'un emekli olurken yerine önerdiği adamın götüne tekmeyi vurdular bir sezon sonra.
    demek ki neymiş?
    olmayınca olmuyormuş.
    demek ki neymiş?
    müstehak olduğumuz terim, denizli falan değilmiş.

    oyuncuların hiç mi kabahati yok?
    var tabi. prandelli'ye yakın hatta kabahatleri.
    o yüzden katlanıyor zaten "mister"in naneleri.
    kendi taktiksel yetersizliği yetmiyormuş gibi bir de bunların sahada kalmalarını sağlıyor. kendi sürüyor bu adamları.
    ha, kendi sürmüyorsa zaten tartışılacak bir şey yok.

    adam kumdan kale, siz estergon muamelesi yapıyorsunuz.
    esas sizlere 8-0, 10-0'lar müstehak.
    iş oralara gelmeden anlayamayacaksınız belli çünkü.
  • 1711
    4 kasım 2014 borussia dortmund galatasaray maçı'na sanıyorum takımın kanatlarını yine beklere bırakacak :(
    kadrodan ve inatçılığından tahminim böyle :(
    şimdiden hepimize çok geçmiş olsun :(

    düzenleme: müneccimliğe gerek yok. kuvvetle muhtemel dörtlü savunma, önlerinde melo, onun önünde selçuk cemali hamit, onların önünde sino, onun önünde umut şeklinde başlayacak ve yine kanatlardan yaldır yaldır gelen dortmund, heyecanlı ve tecrübesiz tarık'la ağır hakan balta'nın kanatlarından rahatlıkla 3. bölgeye ve çizgilere inip içeriye kesecekler ve yine maç sonunda şecu'yla semih'in üzerine gelinecek.
    tarık ve hakan balta'ya çok söyleyecek sözüm yok, daha önce de yazdım, dortmund gibi dünyanın en hızlı takımlarından birine karşı koca kanatları dünyanın en iyi kanat beklerine de emanet etseniz sonuç değişmez.
    ne hamit ne de selçuk beklere yeterince yardım edemezler.
    sadece bir ihtimal, 4-4-1-1 gibi bir dizilişle çıkmamız ki hiç sanmıyorum. bugüne kadar hatalarında inat etti, bugün de edecektir bence.
    "umarım yanılırım" diyerek klişe de yapmayacağım.
    yanılsam da bu giriyi silmeyeceğim.
    olay mucizeler yaratmak değil, "bariz"i görebilmek.
  • 1861
    bunu tam olarak nereye yazsam bilemiyorum çünkü birçok konuyu kapsıyor.

    sabri sarıoğlu başlığında sormuştum geçenlerde; (bkz: #1594842)

    sabri neden kesildi, neden geri geldi, geri gelir gelmez nasıl kadroya girdi; hepsi muallaktı.
    doğru düzgün hiçbir açıklama yapılmamıştı ve bütün galatasaraylılar aptal yerine konuluyordu.
    ben bu "karaltı"lardan nefret ediyorum işte.
    basında üzerine en çok gidilen, en çok açığı aranan takım biziz; buna rağmen şeffaf olmayı, ellerine koz vermemeyi beceremiyoruz.
    buna rağmen bunca milyon dolarlık adamlardan biri bile akıl edip de şeffaflığı birinci öncelik haline getirmiyor.

    neyse.
    daha yeni, lütfetmiş ikinci başkanımız da "sabri, mancini'nin raporuyla kadro dışı bırakıldı. şu andaki durumumuzda sabri ihtiyacımız olan futbolcudur. kadroya çağırılmıştır. zaten bir suç işlememişti ki affedilsin" gibi bir beyanat verebilmiş.
    bu da biraz şöyle, hani açıklama yapmayacaktık da, siz aç zavallılara, marabalara lütfettik, alın idare edin der gibi.

    bu ne lan?
    1) sabri, mancini'nin raporuyla kadro dışı bırakıldı. (prandelli? o bi' soluklansın hele. kim lan prandelli?)
    2) şu andaki durumumuzda sabri ihtiyacımız olan futbolcudur. (prandelli? o kim la? ihtiyacımız diyorum olm. biz biliyoruz ihtiyacı)
    3) kadroya çağrılmıştır. (prandelli? olm mal mısın? biz çağırdık tabii ki)
    4) zaten bir suç işlememişti ki affedilsin (prandelli? olm yönetim cezalandırır yönetim affeder)

    ya dede, harbiden, sende nasıl bir gurur var ya?
    bir kulübe imza atıyorsun, o kulübün bir oyuncusu (sabri özelinde cereyan etmekle birlikte olaylar; sabri için kişiselleştirip de başka yere çekmemeye çalışacağım) kadro dışı bırakılmış, sözleşmesinin uzamasını borçlu olduğu eski hocası, senin de tanışık olduğun mancini'nin raporuyla kadro dışı bırakılmış hem de. hem de eboue ile birlikte, sonuç itibariyle ilgili pozisyonda seçeneksiz bırakarak.
    birincisi, mancini'nin raporu doğrultusunda sabri'nin kadro dışı bırakıldığına inanmıyorum. bence ikinci başkan yalan söylüyor.

    bakın 3 eylül 2014 tarihinde prandelli, röportajında ne demiş?

    --- alıntı ---
    - sabri’nin gönderiliş kararını mancini’nin raporuna göre mi aldınız? bu konuyu açabilir misiniz?
    - hiçbir zaman kişisel bir karar almadım sabri konusunda. zaten nasıl bir insan olduğunu da bilmiyorum sabri’nin. sadece sportif amaçlı bir proje vardır. bizim sportif projemizde maalesef kendisi yer almıyor. yani biz hiçbir zaman kimsenin raporunu dinlemedik. önceden kim vardı, onu dinlemedik.
    - kısaca sabri konusunda bu mancini’nin tasarrufu değil. mancini ile bu konuyu konuşmadık. mancini’den rapor almadım. bazen değişiklikler şok edici olabilir. futbolun içinde bunlar var
    --- alıntı ---

    prandelli diyor ki "ben kadro dışı bıraktım", iki ay sonra ikinci başkan diyor ki "mancini kadro dışı bıraktı".

    lan siz insanla dalga mı geçiyorsunuz?
    hiç mi utanmanız yok?
    bu kadar arsızlık olur mu?

    varan 1.
    sana rağmen, istemediğini söylediğin bir oyuncuyu, yeni yönetim geri çağrıyor ve "oynatacaksın" diyor besbelli.
    sen de oynatıyorsun!
    ilk maçında hem de!
    haftalardır takımınla antreman yapmamış bir adamı, 2 ay önce açıkça istemediğini söylediğin adamı çat diye takıma alıyorsun.
    hiçbir isim özeline girmeyeceğim, değil sabri, messi bile olsa, azıcık karakter sahibi olsaydın, ya baştan kabul etmezdin sabri'nin kadro dışı kalmasını diyeceğim ama kendin demişsin "istemiyorum" diye; ya da madem sen istemedin, sen kadro dışı bıraktın; geri döndürüldüğünde ve sana "oynatacaksın" denildiğinde hadi ordan lan!oynatmıyorum! oynatacak hoca istiyorsanız sözleşmemi yerine getirin, beni kovun, yerime oynatacak hocayı getirirsiniz! diye koyardın masaya.

    sen ne yaptın?
    tıpış tıpış oynattın sabri'yi.
    bakın bu, aynı zamanda, kadroyu prandelli'nin hazırlamadığının, prandelli'nin artık sadece bir kukla olduğunun da açık bir kanıtıdır.

    varan 2.
    senin açıkça istemediğini söylediğin adam için, 2 ay sonra "ihtiyacımız var" diyor ikinci başkan :)
    ve dönüyorum başa, sen paşa paşa sabri'yi alıyorsun 11'e.
    iki ay önce ne demişsin?
    "sportif amaçlı bir proje vardır. bizim sportif projemizde maalesef kendisi yer almıyor"
    arkadaş o zaman ya iki ayda bir sportif proje değiştiriyorsun,
    ya o zamanlar yönetimi korumak için böyle bir beyanat verdin,
    ya mancini'yi korumak için böyle bir beyanat verdin,
    ya da hiç sportif projen falan yoktu, aklınca hava yapıyordun takıma.

    her türlü sonuçta, bu kutsal renklerin hocası olmayı haketmediğini gösterdin.

    varan 3.

    sabri kadroya çağrılmıştır.
    sabri'yi istemediğini söylemiş prandelli 3 eylül 2014 tarihinde değil mi? evet söylemiş.
    bugün ikinci başkan ne diyor?
    sabri kadroya çağrılmıştır.
    bariz olan nedir?
    kadronun kontrolü prandelli'de değildir.
    kimde olduğunu bulmak için ayrıca tartışırız.
    ama kesin olan şu ki, kadronun kontrolü prandelli'de değildir.

    varan 4.
    zaten bir suç işlememişti ki affedilsin.
    burda ikinci başkanın yalanını ortaya koyacağız.
    bir oyuncu bir suç işlememesine karşın kadro dışı bırakılıyorsa bunun sebebi formsuzluğu ve/veya disiplinsizliğidir.
    ikinci başkan ne demiş? koşarak bakınız madde 1'e: sabri, mancini'nin raporuyla kadro dışı bırakıldı.
    hani şu, son yıllarda sabri'ye en çok şans veren, yere-göğe sığdıramayan, sayesinde sözleşmesindeki x maç oynarsa 1 yıl uzar (unuttum şimdi x'i kusura bakmayın) maddesini kullanmasına vesile olan, kaptanlığı veya formu veya disiplini ile ilgili tek bir söz bile etmemiş, tek bir eyleme bile imza atmamış mancini'nin raporuyla :)
    velhasıl (bunu da kullanmayı sevmiyorum; uzun sözün kısası daha iyi) sabri'nin formsuz-disiplinsiz olduğuna dair en ufak bir işaret yok. bu kesin. bunu koyun cebe.
    suç da işlememiş diyorsun.
    e kardeşim bu adam neden kesik yedi?
    demek ki ikinci başkan yalan söylüyor.
    bu net.
    peki devam edelim.

    ikinci başkan neden yalan söyler?
    sabri'nin kadro dışı kalmasıyla ilgili iki seçenek kalıyor geriye;
    ya prandelli, söylediği gibi kendi kararıyla sabri'yi kesti, ya da eski yönetim prandelli'ye "bu adamı keseceksin" dedi.
    aysal'ın sabri'nin kesilmesini istediğine yönelik iddialara bakalım.
    diyorlar ki "terim'le arası çok iyi. bilgi uçuruyor. o yüzden aysal, sabri'yi kestirdi".
    lan :)
    ahahajsfnakjdsn
    böyle boş argüman, böyle aptalca iddia olmaz :)
    aynı aysal, terim'in gülleri selçuk inan ve burak yılmaz'la bildiğin emeklilik planı yapıp kucağımıza bıraktı gitti :)
    biz hâlâ daha bu bir halta yaramaz qanqalarla 4-5 yıl daha ne halt edeceğimizi düşünüyoruz :)

    ya arkadaş, bunu hakaret olarak söylemiyorum, sakın yanlış anlaşılmasın ama sabri'nin ne çapı böyle "ajanlık" yapmaya uygundur; ne de karakteri.
    istese de yapamaz bu herif.
    desen ki selçuk inan. desen ki burak yılmaz.
    hele selçuk inan.
    yılanın önde koşanı.
    çakalın dünya markası.
    yapar mı yapar.

    sabri'ye kötü futbolcu de. sabri için galatasaray'a yakışmıyor de. sabri için kendini bir gram geliştirmedi de ama sabri'ye ajan diyemezsin abi.
    olmaz sabri'den ajan.

    geriye ne kaldı?
    kaldı mı dohuz?
    kaldı tek bir olasılık kalıyor; prandelli sabri'yi kendi kesti.

    tamam.
    kes.
    kararındır.
    bakın arkadaşlar, yukarda kendisinin neden kukla olduğunu, neden kadroyu kendisinin kurmadığını somut olarak anlattım.
    kimin kurduğu, söylediğim gibi ayrı bir tartışma konusudur.
    bunun için örneğin bir galatasaray maçının ardından canımız ciğerimiz her şeyimiz hagi'mize ağzına geleni söylemekten geri kalmayan bir emekçi düşmanının, bir ihale avcısının, neden şimdi inatla "hocamızın arkasındayız" diye debelendiğine bakabilirsiniz.
    benim özellikle takıldığım, galatasaray'ın tarihinde sanırım kendisi ilk kukla hoca olmuştur.

    bakın saha içinde yaptıklarımız ve yapamadıklarımızı tartışmıyorum.
    zaten bu aşamada bunları tartışmamız anlamsız.
    takım başında kenara iteklenmiş bir hoca var.
    istifa edecek kadar bile de karakteri yok.
    zaten bitmişiz biz.
    bu sezon şampiyon olsak ne olur olmasak ne olur?
    bugün bir ilkesinden vazgeçen yarın 10 ilkesinden vazgeçer.
  • 1998
    kendisi kovulmalı mı sorusunun yanıtı, bu sözü uyduran liboşların kısıtlılıklarından tamamen bağımsız olarak `"yetmez ama evet"` biçimindedir.

    evet kovulmalıdır.
    ama yetmez.
    prandelli'yi kovup da yıldız tilbe çetesini olsun, u21'deki umursamaz cacığın hammaddeleri ile kendilerine benzettikleri tosuncuklar olsun, galatasaray'ın malı deniz yemeyen liseli sığır kafası olsun, ağzından çıkanı kulağı duymayan altur ceo'su olsun, "ben mayıs'a kadar kalırım fazlası beni bozar kanka" kafası olsun; bunlar teker teker temizlenmeyecekse peşinden, net yetmez.
    hem de hiçbir işe yaramaz yalnızca prandelli'nin kellesi.
    çok deli devrimlere ihtiyacımız var.
    galatasaray'ı sevmeyenlerin, galatasaray'ı düşünmeyenlerin, galatasaray'a ondan aldıklarının karşılığını vermeye gayret etmeyenlerin, galatasaray'ı çiftlik olarak görenlerin, galatasaray'ı kullananların, sözde efsane veya çaycı, sinyor veya sığır, atatürkçü-fethullahçı, sakallı-köse, çevirmen-çeviremeyen, ceo-muavin, hepsinin kellesi gitmeli artık.
    galatasaray, 25 milyonun kalbidir.
    artık yeter bu 25 milyon kalbin parlattığı sevginin ışığını kafasına göre idare eden, buna ihanet edenlerin devri yeter.

    peşin peşin şunu söyleyeyim birazdan "siz daha mı iyi bileceksiniz" diyecek arkadaşlara;
    evet daha iyi bileceğiz.
    niyet yememek, niyet fayda sağlamak, niyet kalp kırmamak, niyet bu renklere gönül verenlerin başını eğdirmemek olduğu zaman şu sözlükten 20 kişilik bir liste yapın, emin olun 5 yılda çok başka yerlere gelir galatasaray.

    ama önce çok ciddi bir safradan kurtulmamız gerek.
    çok kafaların uçması gerek.
    prandelli gönderilince ben sahada yine ruhsuz karakter yoksunlarını göreceksem, bunları ıslıkladığımda büyük bir çoğunluğu ultrabeleşçiyle aradan bazı aydınlanmamış kafalar kalkıp "yuhalayan taraftar siktirsin gitsin" demeye devam edecekse, passolig'e, ali sami yen arena'nın bilerek yapılmayan yollarına, metrosundaki eksiklere, binbir uydurma gerekçeyle engellenen sermaye artışına, şikenin cezasız kalmasına, galatasaray'ın her alanda üzerine gelinmesine sessiz kalınacaksa, bunca boka rağmen "galatasaray elbette herkesle iyi geçinecek ehehemehehe" yüzsüzlüğü devam edecekse, eray direğine, selçuk ve burak kazmalarına çılgınca paralar ödenirken basketbol şubesi yokluk içinde kalmaya devam edecekse, dünyanın en mütevazı süper starı yedek beklerken, portekiz u21'nin en iyi oyuncusu ilk 18'e giremezken izmir'in gururu büyük atatürkçü yekta ilk 11'de hem de solda bu isimlerin yerine kendine yer bulmaya devam edecekse, ne anladım ben prandelli'nin kellesinden.

    bana düzenin kellesini getirin.
    yoksa düzenin tepesinde ha prandelli'nin kellesi, ha mancini'nin, ha terim'in, ha karaman'ın.
    ne farkeder?
    tepede onu kontrol eden eller aynıyken, ipler aynıyken ne farkeder kuklanın rengi, ağacının türü, yaşı, kökeni, tarzı?
  • 2037
    yarın yönetim tekrar değişse "bana bruma ve sneijder'i oynatmamam söylendi çünkü devre arasında onları satıp yerlerine wayne rooney ve robert lewandowski'nin alınacağı söylenmişti. sonrasında bruma ve sneijder'i sattık ama hemen peşinden yönetimden abdürrahim bey çok samimi ve sıcak bir biçimde bu isimleri alabilecek durumumuzun olmadığını ama konuyla ilgilendiklerini söyledi. bunları söylerken ne kadar da tatlıydılar anlatamam ama kısa bir süre sonra istifa etti yönetim. hayır giderken insan bi' doğru düzgün açıklama yapar. olsun. ben tazminat için değil halamın oğlu guiseppe için burdayım. çünkü istiklâl'de kendisine bir pizza dükkanı açacağız. önemli olan pizza. olsun. orucu kaçta açıoz pampa?" şeklinde açıklama yapar.

    abdürrahim'in osurduğu yerde prandelli de sıçar.
    yöneticin ne ki hocan ne olsun galatasaray taraftarı?
    hiçbirisinde şu meseleleri kamuoyu önüne taşımamayı gerektirecek beyin ve karakter olmadığı için normal bunlar.

    hacı takım niye koşmuyor la?
    hacı abi, şl'yi de geçtim, anamızın ligindeki rakipler bile bizden çok koşuyor lan?
    senin yardımcıların 10 numara 5 yıldız kondisyoner değil mi?
    sen koşturamıyor musun hacı yoksa la?
    solda bruma varken, hadi bilemedin wesley varken niye yekta oynuyor hacıııııı?
    sabri niye gitti niye döndü emmi?
    niye döner dönmez 11'e girdi müdür?
    selçuk'la burak efendiler niye rotasyon yemiyor gardaş?
    sivas'a kendi evinde 5-6 net pozisyon verdiren saçma salak takımın kimyasıyla ilgilisiz taktiği ve dizilişi londra'da arsenal deplasmanında denemek neyin kafasıdır şirin baba?
    hollanda milli takımıyla maç yapan herkes kendi takımlarında ilk 11 başlamışken wesley yorgundu düzmecesini bize bi' anlat hele?

    ha pardon, ekonomik durumumuz kötü, ilgilendiklerimizi alamadık, kadro çok fazla geniş, vaatler verildi ama tutulmadı, sözleşmemde tazminat falan yok, ben buraya başarılı olmaya geldim, beni yarı yolda bıraktılar falan filan.
    hep başkası kabahatli.
    heeeeepppp.
App Store'dan indirin Google Play'den alın